Sunday, December 17, 2017

İnternet Bağımlılığı Tartışmaları

İnternet Bağımlılığı Tartışmaları

Ulaş Başar Gezgin


Soru: İnternet bağımlılığı kavramını gittikçe daha sık duyar hale geldik. Hangi safhadan sonra bir kişi için İnternet bağımlısı deniliyor? Kişinin internette geçirdiği süreyle mi ilgili bu durum?

Gezgin: Günlük yaşamda, ‘bağımlılık’ sözcüğü, bilimsel olmayan bir biçimde kullanılıyor. Örneğin, kimisi, dondurma bağımlısı olduğundan falan söz edebiliyor. ‘Aşk bağımlısı’ olduğunu iddia edenler var. Ancak, psikolojide, bağımlılığın tanımı uzun da olsa, çoğunlukla nettir. Elimizde bir belirti listesi var; buna bakarız. Bağımlı, bağımlı olduğu maddeden başka birşeyi düşünemez. Maddeyi yeniden alacağı zamanı hayal eder. Maddenin zararlarını bilse de ve her defasında madde kullanımı nedeniyle sağlığı daha da kötüleşse de; maddeyi kullanmaya devam eder. Kullanırken, kendini kaybeder ve her defasında daha çok ister ya da madde kullanımı süresini uzatmak ister. Maddeyi kullanmadığında kötüleşir vb. Bu profilin internet kullanıcılarına tümüyle uyduğunu söylemek zor.

İnternet psikolojisi ile ilgili ilk çalışmalarda (ki bunlar, 1990’ların ikinci yarısında ortaya çıkıyor), internet, çok kötü bir araç olarak gösteriliyordu. ‘İnternet bağımlılığı’ kavramı, Amerika’da bu internet psikolojisi üstüne ilk araştırmaları yapan psikologlardan birinden çıktı. Benim kişisel izlenimime göre, bu psikolog, gözlemlediği davranışların tümüyle ‘internet bağımlılığı’ olarak adlandırılamayacağını bildiği halde, ünlü olmak adına, ‘internet bağımlılığı’ adıyla çoksatar kitaplar kaleme aldı. Nasılsa o zaman meydan boştu; pek kimse bilmiyordu interneti. Bugün Türkiye’de halklarımızın bu kavramı sıklıkla kullanışı, bu popüler kitaplardan ileri gelmektedir. Bu ilk çalışmalarda, araştırmacılar, internetle arası olmayan insanlar olarak, internete aşırı bir kuşkuyla yaklaştılar. İlk çalışmaların çoğunda, internet kullanan insanların depresyona girmesi, yalnızlaşması vb. gibi az sayıda insanda görülen durumlar, tüm internet kullanıcıları için geçerliymiş gibi gösterildi. Bu psikologlar, belli ki, sansasyon peşindeydi. Bu tür psikologları çok tehlikeli buluyorum. Bir psikolog, ne yaparsa yapsın, kamu yararını herşeyin üstünde tutmalıdır bana göre. Çünkü bizim işimiz, insanlara yardımcı olmak.

Her neyse... Sonra 21. yüzyılın başında, artık internet öyle bir yaygınlaştı ki, bu araştırmacılarda da bir kabul duygusu gelişti. Daha birkaç yıl önce interneti sağlığa zararlı bulan aynı araştırmacılar, ‘internet paradoksu’ diye bir kavramdan söz eder oldular; çünkü 21. yüzyılla birlikte yaptıkları aynı tür araştırmalarda, internet kullanımının olumlu etkilerine rastladılar. Yeni çalışmalarda, internetin insanları depresyona sokmadığı, tersine depresyondan koruduğu; onları yalnızlaştırmadığı, tersine onların sosyal ilişkilerini güçlendirdiği gibi eskisiyle taban tabana zıt görüşler çıktı, çıkmaya devam ediyor. Bu olumsuzdan olumluya dönüşte, temel olarak üç etmenden söz edebiliriz: Birincisi, az önce belirttiğim gibi, ilk araştırmacıların teknolojik olarak gerici olmaları sözkonusuydu. Bu ilk araştırmacılara eleştirel gözle bakan bir psikolog, onların tepkilerini, televizyonun ve radyonun ilk çıktığı dönemlerde orta ve üstü kuşakların tepkilerine benzetiyor. İkincisi, internet kullanıcı profili değişti. İlk çıktığında (ben kendi deneyimimden de anımsıyorum), en asosyal olanlar idi internette en iyi olanlar. Dolayısıyla, yeni bir teknoloji olması nedeniyle, ilk çıkışta asosyal insanları kendine çekmiş olabilir internet; ama bu, internetin insanları yalnızlaştırdığını göstermez. Üçüncüsü, geçen yıllarda, internet, çok çeşitli alanlarda kullanılmaya başladı. E-ticaret, e-bankacılık, uzaktan eğitim, görüntülü sohbet, video paylaşımı vb. türü kullanımlar, eskiden bu kadar güçlü değildi internette.

Bugün yapılan araştırmalar, çoğunlukla olumlu. Alanda, bana göre en iyi makaleyi yazmış araştırmacı (ki bu araştırmacılar, genelde Tayvanlı ya da Güney Koreli oluyor; çünkü bu ikisinde, internet kullanımı çok yaygın), internet bağımlılığı kavramını tümüyle reddediyor; internetin bir araç oluşuna dikkat çekiyor ve “alkolikler, içki şişesine ne kadar bağımlıysa; insanlar da, internete o kadar bağımlı” diyor. Ve buradan şuna bağlıyor: İnternet bağımlılığı diye bir kavram olamaz; internet, bu örnekte şişeye karşılık geliyor. Ancak, internetin rol oyunları türü uygulamaları, alkolü andırıyor. Dolayısıyla, internet bağımlılığı yerine, sözgelimi oyun bağımlılığından söz edebiliyoruz.

Yine de, bilgilerini güncellememiş çeşitli araştırmacılar, ‘internet bağımlılığı’ sözünü kullanmaya devam ediyor. Psikologların bir tür kutsal kitabı var. Bu kitap, ‘Tanı ve İstatistik Elkitabı (DSM)’ diye geçiyor. Bu kitap, psikologlar ve psikiyatristler tarafından, danışanlara tanı koymak için kullanılıyor. Bütün psikolojik rahatsızlıklar, bu kitapta listelenmiş durumda. Yani ne ararsanız var; depresyon, kaygı, kişilik bozuklukları, paranoya, şizofreni, madde bağımlılığı, gelişim bozuklukları vb. vb. vb. Kitabın yeni baskısında eklenmesi önerilenlerden biri de, internet bağımlılığıydı; ancak, kitabı hazırlayan uzmanlar, internetin bağımlılık yaptığı yönünde yeterince kanıt olmadığını ileri sürerek, bu öneriyi reddettiler. Kimileri, bunu, kitabı hazırlayanların da internet bağımlısı olmasına bağladı. Oysa, bu alanda yapılan çalışmalar ayrıntılarıyla incelenirse, kanıtın yokluğunu geçtik; bağımlılık mı yoksa başka tür bir sorun mu, onun bile net olmadığı görülecektir. Yani daha ortada uzlaşılmış bir tanım yok; uzlaşılmış bir tanım olmadan, kanıt olması da olanaksız; çünkü kavram belli değilse, çıkan sonuç, neyin kanıtı olacak...


Bu ‘internet bağımlılığı’ kavramı için, çeşitli alternatif ifadeler bulunuyor. Örneğin, ‘patolojik internet kullanımı’, ‘problemli/sorunlu internet kullanımı’, ‘internet suistimali’, ‘zorlantılı (kompülsif) internet kullanımı’, ‘aşırı internet kullanımı’ vb. Bu ifadelerin hepsi, ‘internet bağımlılığı’ sözünün doğru olmadığı düşüncesine dayanıyor. Ben bunların içinden ‘problemli/sorunlu internet kullanımı’ ifadesini doğru buluyorum; çünkü diğer ifadelerde, kullanıcıyı hasta olarak gören bir bakış var. ‘Sorunlu’ sözünde böyle keskin bir hasta-normal ayrımı yok; çünkü normal insanların da sorunları olabiliyor. Sorunlu kullanıcı, internet kullanımı nedeniyle gerçek yaşamında sorunlar yaşayan bir kullanıcıdır. Aile ilişkileri bozulabilir; arkadaşları, işleri, dersleri etkilenebilir. Ancak, dikkati çekmek isterim ki, bu tür sorunlar yaşayanlar, kullanıcılar içinde küçük bir azınlık ve üstelik, internet kullanımı dolayısıyla günlük yaşamda sorun yaşamanın günlük internet kullanımı süresiyle hiç bir ilişkisi yok. Masabaşı işi yapanlar, interneti hergün en az 10 saat kullanıyor. Bu, onların bağımlı olduğunu da göstermiyor sorunlu olduğunu da. Başta dediğimiz gibi, internet kullanımı süresi değil, internetin hangi amaçla kullanıldığı önemli. Üstelik (az görülür bir örnek olabilir ama) günlük olarak bir saat internet kullanımı da, gerçek yaşamda sorunlar doğurabilir. Nasıl olur bu? Ailenize ayırmanız gereken zamanda, bir onlara bir ekrana bakıyorsanız, aile içi çatışma için koşulları kendiniz yaratmış oluyorsunuz. Ya da bir ders sırasında cebinizle internete bağlanıp hocanıza yakalanırsanız, birkaç dakikalık internet kullanımı bile derslerinizi etkiler. Dahası, çağımızda, garip olan şey, internette uzun süre bağlı kalmak değil, kısa süreli bağlı kalmak. Bir de şunu söyleyelim: İnternetle sorunlu ilişkisi olanlar, genel olarak sorunları olup onu internet kullanımı davranışlarına yansıtanlar oluyor çoğunlukla. Şişe bir yanda, şişenin içindeki öte yanda... 


Kaynak: Gezgin, U. B. (2017). İletişim Psikolojisi, Sosyal Medya Çalışmaları ve Siyasal İletişim [Psychology of Communication, Social Media Studies and Political Communication].



İLETİŞİM PSİKOLOJİSİ, SOSYAL MEDYA ÇALIŞMALARI VE SİYASAL İLETİŞİM

Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin

İletişim Psikolojisi
1. Neden Korku Filmlerini Severiz?
2. Dizi Filmlerin Psikolojisi
3. İnternet ve Psikoloji.
4. İnternet Bağımlılığı Tartışmaları.
5. Dijital Oyunlar ve Psikoloji.
6. Psikolojik Açıdan Bilgisayar Korsanlığı.

Sosyal Medya Çalışmaları
7. Facebook’u Neden Kullanıyoruz?
8. Facebook’un ve Tutuculuğun Psikolojisi.
9. Eleştirel Sosyal Medya Okuryazarlığı Ve Eleştirisi.
10. Sosyal Medya ve Ayaklanmalar. 
11. Castells, Ağ Toplumu ve Ayaklanmalar.

Siyasal İletişim
12. Seçimlerde Kullanılan 10 Taktik.
13. AKP’nin İletişim Stratejisi Üzerine.
14. 2002’den 2014’e RTÜK: İşlev Bozukluğundan İşlevsizliğe
15. Muhalefetin Lidersizliği ve Büyükşehir Adaylığı.
16. Telesur: Amerikancı Televizyonculuğun İsrafil Sûru mu?
17. Referandum İçin Nasıl Bir Kampanya?: Saptamalar ve Öneriler.

No comments:

Post a Comment