Bugün 25 Mayıs, benim doğum günüm. Ne sen benim doğum günümü bilirsin ne ben senin... Bu nedenle, bugünü senin doğum günün olarak kutlamaya karar verdim. Doğum günün kutlu olsun!
Eskiden, S.M.Ö. 1. yüzyılda, yani sosyal medyadan önceki yıllarda, çok az kişi çok az kişinin doğum gününü bilirdi; kutlamalar sahici olurdu. Zaten kutlama yapmayan da çokçaydı. O skandallarla anılan, veri tüccarı sosyal medya uygulaması (adını bile anmıyorum artık, o derece), herkese herkesin doğum gününü anımsatıyor ya; işte o yüzlerce kutlama iletisine kananlardandım. Sen de öyle misin sevgili okur?
Bugün aileler çocuklarını teşhir etmede yarışıyorlar resmen. Doğum günleri başta olmak üzere birçok yaşam an’ı ve anısı, fotoğraflanıp paylaşılıyor. Çocukların böylelikle haklarının çiğnendiği akla bile gelmiyor. Bilinçli bir sosyal medya kullanımı özendirilmemiş oluyor. Sonra o çocuklar büyüdüğünde, sürekli kabul edilme ve popüler olma kaygısı güden gençler olup çıkacaklar. Anne-babalar ise soracak, “biz nerede hata yaptık, her tür olanak sağladık, saçımızı süpürge ettik” vb...
Eskiden fotoğraf albümlerinin ayrı bir tadı vardı. Şimdi binlerce fotoğraf her yerde. Ne kadar çok fotoğraf dolaşımda olursa, her biri o kadar değersizleşiyor. Para gibi…
İşin aslı şu: Doğum gününüzün hangi gün olduğunun hiç mi hiç önemi yok. Yakınlarınıza her günü doğum günleriymiş gibi yaşatıyor musunuz ve onlar da sizin için aynısını yapıyor mu? Önemli olan o…
En son ne zaman bir yakınınıza “iyi ki varsın” dediniz örneğin? Doğum günleri de, en başta, adında bile yanıltıcı. O gün doğum değil, var oluş günü. O nedenle, “iyi ki doğdun” değil, “iyi ki varsın” demek daha doğru… Doğmuş oluşumuzu değil, var oluşumuzu kutluyor olmalıyız. Üstelik, hayata anlam vererek kendimizi her gün her gün var ederiz; bu hayata bir kez doğarız ama kendimizi nice kez var ederiz… Doğumdan öte, bu hayatta tüm zorluklara karşın ayakta kalmamız, direnmemiz… Asıl kutlanması gereken budur.
Gelenekler zaten sıkıntılı. Düğün adına insanları yıllarca ödeyemeyecekleri borçlara sokup böylelikle sisteme bağlıyorlar (kusura bakmayın, bunu söylemek zorundayım, ne kadar kızsanız da). Böylelikle, iş kaybetme korkusuyla her tür haksızlığı sineye çeken bir toplum yaratılıyor. Doğum günü, bu kadar masraflı değil neyse ki, ama onun için de benzer türden bir itaat bekleniyor. Kimi aileler, düğünün ne kadar pahalı olduğuyla (5 yıldızlı otelde yapılmış vb.) övünürken, doğum gününü masraflı bir biçimde kutlamak da tüketim toplumuyla bütünleşik bir biçimde çocuk yaşlarda (hatta bebek yaşlarında bile) özendiriliyor.
Doğum günü adına, bünyemize zararlı bol şekerli pastalardan yiyip sağlıksız içecekler içmemiz bekleniyor. Neden herkes birbirine benzemeye çalışıyor? Sistem, insanları böyle yaşamaya ikna etmekte başarılı. Acı ama gerçek…
Herkesin aynı biçimde kutladığı bir doğum gününün kime ne yararı olabilir ki? Madem öyle, toplu düğün gibi toplu doğum günü yapılsın, nasılsa kimin doğum günü olduğu hiç mi hiç fark etmiyor. Hele yılbaşı kutlamaları daha da kötü… Yeni bir yılı kutlamayı bile bilmiyoruz. O da bir tür doğum oysa...
Ben geçtiğimiz yıllarda, aile içi küçük kutlamalarda törensel öğeleri değiştirmiştim. O gün, sevdiğimiz tatlılardan alıp onları yiyorduk, elbette harika bir yemekten sonra. Ama her gün varoluşunuzu ve yakınlarınızın varoluşunu kutluyor olacaksanız, böyle özel bir güne bile gerek yok.
“İlla olsun” diyorsanız, küçük de olsa bağış yapabilirsiniz. Daha iyi olmaz mı? Artık aramızda olmayan yakınlarımız için yapsak bu bağışları, çok daha iyi olmaz mı? Ama bağıştan onlarca yüzlerce gevşek para politikası yanlısı fotoğraf çıkmaz öyle değil mi… Bu birörnek kutlamaların altında yatan bir neden daha… Fotoğraflanabilir olmayan ya da daha az fotoğraflanabilir olan kutlama biçimleri ve yaşam deneyimleri geri plana itiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder