Videolar

18 Mart 2022 Cuma

Uluslararası İlişkilerin Politik Psikolojisi Üstüne

Uluslararası İlişkilerin Politik Psikolojisi Üstüne

 

Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com

 

 

‘Uluslararası İlişkiler’e politik psikoloji açısından bakışlar yeni değil. Hatta eskiliğin ötesinde, Soğuk Savaş döneminde bu tür bakışlar barışın ya da en azından saldırmazlığın sağlanması için işe koşuluyor. Bu bakışlarda şöyle bir yanlışa düşülmemeli: Herşey psikolojiyle açıklanamaz. Goldgeier ve Tetlock (2001) haklı olarak, psikolojinin ‘Uluslararası İlişkiler’e uygulanmasının mutlaka indirgemeci olmadığını öne sürmektedir. Bunun yerine, konuyu ‘Uluslararası İlişkiler’ kuramlarının ve çerçevelerinin gizli psikolojik varsayımlarını ortaya çıkararak tartışmak mümkündür (Kertzer ve Tingley, 2018). Ripley (1993)’te listelendiği gibi, psikolojik bir bakış açısıyla, ‘Uluslararası İlişkiler’in birincil aktörleri devletlerden ziyade dış politika seçkinleridir; bu seçkinlerin durumlara ilişkin kendi yorumları vardır (Larson, 1988); O halde ‘Uluslararası İlişkiler’ bir problem çözme meselesidir; bilgi, ‘Uluslararası İlişkiler’in anahtarıdır; ve “bireysel yanlış algılama ve örgütsel patolojiler” konusunda dikkatli olunmalıdır (Ripley, 1993, s.406). Öte yandan, Mercer (2005), ‘Uluslararası İlişkiler’de psikolojinin sadece önyargılar ve hatalarla ilgili olmadığını, aynı zamanda doğru karar vermeyle de ilgili olduğunu doğru bir şekilde savunuyor.

 

Tehdit algısı kavramı, politik psikoloji ile ‘Uluslararası İlişkiler’i birbirine bağlayan kavramlardan biridir (Stein, 2013; 1988). Irak Savaşı örneğinde, Beyaz Saray'ın Saddam rejiminin oluşturduğu tehdidi abarttığı, buna karşılık Saddam'ın da Amerikan tehdidini hafife aldığı söylenebilir (Stein, 2013). Hem otokratik hem de demokratik devletler, birlik sağlamak (Larson, 1997) veya toplumun gerçek sorunlarını unutturmak gibi siyasal işlevlere hizmet ettiği için genellikle dış tehditleri abartırlar. Düşmanlar politik psikolojik anlamda insanlıktan çıkarılmaktadır, insan sayılmamaktadır (Herrmann, 2013). Askeri aşırı güven de, dış politikadaki karar verme sürecinde yaygın bir hatadır (Levy, 2013). Savaşların kısa sürmesi bekleniyor, ancak bu nadiren olur. Beyaz Saray, Irak işgalinde Irak halkının Amerikan askerlerini demokrasi getirenler olarak bağrına basacağını düşünüyordu. Bu da askeri iyimserliğe örnek…

 

Tehdit algısı, aslında birçok açıdan gerçekle gerçekdışını ayırt etmeyi zorlaştıran bir durum. Siyasetçiler, tehdidi bilerek kaşıyabilirler. İran-Irak Savaşı iki taraftan da buna örnek gösterilebilir. Öte yandan, kimi zamanlar da, siyasetçiler, farkında olmadan, yanılarak, tehdidi abartır ya da hafife alırlar. Kimi rejimlerin temeli, tehdit algısıdır. İlk akla gelenler, Kuzey Kore ve Küba olacaktır. Bu ülkelerde, tehdit algısı haklı bir zemine oturur.

 

Gildea'ya (2020) göre, politik psikolojik anlayışın ‘Uluslararası İlişkiler’e uygulanmasındaki en büyük sorun, psikolojinin bireyleri, ‘Uluslararası İlişkiler’in ise devleti ve diğerlerini içermesi nedeniyle, kümelenme sorunudur (Stein, 2017). Öte yandan Gildea (2020), daha derin bir çözümlemede bunun küçük bir sorun olduğunu düşünüyor. Ayrıca, sosyal psikoloji, grup içinde karar verme çözümlemesi dolayısıyla konuya daha uygun. Bir başka bakış açısı da, devletleri psikolojik olarak, örneğin kişilik özellikleriyle sınıflandırmak olabilir.

 

‘Uluslararası İlişkiler’in psikolojik olarak anlaşılması için potansiyel bir yol, oyun kuramına gider; ancak bu kuram, rakiplerin yorumlarını içermediği için eleştirilir (Larson, 1988). Beklenti kuramı (prospekt), psikolojik bilgiyi ‘Uluslararası İlişkiler’e uygulamak için bir başka adaydır; ancak politika oluşturmadaki riskler, kazançlar ve kayıplar laboratuvar ortamlarının aksine nadiren ölçülebilir niteliktedir (Gildea, 2020). Bu bağlamda, şöyle bir pratik açmaz söz konusu: ‘Uluslararası İlişkiler’de politik psikoloji esinli deneysel araştırmalar artarken (bkz. Hyde, 2015; Mintz, Yang ve McDermott, 2011), bunların gerçek yaşamda geçerliliği büyük sorun. Bir araştırmada, araştırmanın 11 Eylül gibi olaylardan önce ve sonra yapılmasına göre farklı sonuçlar elde edilebiliyor (bkz. Bourne Jr, Healy ve Beer, 2003). Ayrıca, ortalama insanlarla ve özellikle de öğrencilerle yapılan deneylerin dış politikada karar verme konumundaki seçkinlere ne kadar uygulanabileceği de tartışmalı.

 

Son zamanlarda, ‘Uluslararası İlişkiler’ ve politik psikolojide soğuk bilişten sıcak biliş ve duygulara doğru bir hareket var (Kertzer ve Tingley, 2018). Duygular, ‘Uluslararası İlişkiler’ alanının politik psikolojisinde araştırılması gereken yeni bir değişkenler kümesi olarak ortaya çıkıyor (Erişen, 2012; Gries, 2005). Bu bağlamda, Rathbun (2009), korkuyu, sosyal belirsizlik altında genelleştirilmiş güven eksikliği olarak tanımlıyor; bu, diğerlerinin niyetlerini ‘Uluslararası İlişkiler’ bağlamında içeren bilgi eksikliği anlamına geliyor.

 

Sonuç olarak, ‘Uluslararası İlişkiler’e politik psikoloji açısından bakmak için birçok ipucu hazır bekliyor. Daha fazla araştırma yapılması ve bilimsel bilgiyle güncel siyasetin harmanlanması gerekiyor.

 

 

 

 

Kaynakça

 

Bourne Jr, L. E., Healy, A. F., & Beer, F. A. (2003). Military conflict and terrorism: General psychology informs international relations. Review of General Psychology, 7(2), 189-202.

 

Erişen, E. (2012). An introduction to political psychology for international relations scholars. Perceptions: Journal of International Affairs, 17(3), 9-28.

 

Gildea, R. J. (2020). Psychology and aggregation in International Relations. European Journal of International Relations, 26(1_suppl), 166-183.

 

Goldgeier, J. M., & Tetlock, P. E. (2001). Psychology and international relations theory. Annual Review of Political Science, 4(1), 67-92.

 

Gries, P. H. (2005). Social Psychology and the Identity-Conflict Debate: Is a ‘China Threat’Inevitable?. European Journal of International Relations, 11(2), 235-265.

 

Herrmann, R. K. (2013). Perceptions and image theory in international relations. In L. Huddy, D. O. Sears, & J. S. Levy (Eds.), The Oxford handbook of political psychology (pp. 334–363). Oxford University Press.

 

Hyde, S. D. (2015). Experiments in international relations: Lab, survey, and field. Annual Review of Political Science, 18, 403-424.

 

Kertzer, J. D., & Tingley, D. (2018). Political psychology in international relations: beyond the paradigms. Annual Review of Political Science, 21, 319-339.

 

Larson, D. W. (1997). Trust and missed opportunities in international relations. Political Psychology, 18(3), 701-734.

 

Larson, D. W. (1988). The psychology of reciprocity in international relations. Negotiation Journal, 4, 281.

 

Levy, J. S. (2013). Psychology and foreign policy decision-making. In L. Huddy, D. O. Sears, & J. S. Levy (Eds.), The Oxford handbook of political psychology (pp. 301–333). Oxford University Press.

 

Mercer, J. (2005). Rationality and psychology in international politics. International organization, 59(1), 77-106.

 

Mintz, A., Yang, Y., & McDermott, R. (2011). Experimental approaches to international relations. International Studies Quarterly, 55(2), 493-501.

 

Rathbun, B. C. (2009). It takes all types: social psychology, trust, and the international relations paradigm in our minds. International Theory, 1(3), 345-380.

 

Ripley, B. (1993). Psychology, foreign policy, and international relations theory. Political Psychology, 403-416.

 

Stein, J. G. (2017). The micro-foundations of international relations theory: Psychology and behavioral economics. International Organization, 71(S1), S249-S263.

 

Stein, J. G. (2013). Threat perception in international relations. In L. Huddy, D. O. Sears, & J. S. Levy (Eds.), The Oxford handbook of political psychology (pp. 364–394). Oxford University Press.

 

Stein, J. G. (1988). Building politics into psychology: The misperception of threat. Political psychology, 245-271.

 

 

 

15 Mart 2022 Salı

Ukrayna Krizi’nin Politik Psikolojisi: Yansımalar

Ukrayna Krizi’nin Politik Psikolojisi: Yansımalar

 

Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com

 

Ukrayna Krizi’nin uzun erimli yankıları üstüne yeterince düşünülmüş değil. Daha çok, güncel olan konular konuşuluyor. Bu nedenle, bu yazıyı Ukrayna Krizi’nin bölge ve dünya üstündeki olası sonuçlarına ayırıyoruz.

 

Ukrayna, Rusya, Türkiye ve Çin

 

Ukrayna Krizi, bir kere AB’nin yaptırımlarını önemsizleştirdi. 2023’te Türkiye’de olabilecek bir iktidar değişikliğine yönelik AB desteği yetersiz ve eksik kalacak. Öte yandan, AB’nin daha önce Türkiye’ye, Avrupa’ya yönelik sığınmacı akınını önlemek için ihtiyacı vardı. Artık bu, geçersiz olacak. Ukraynalı sığınmacılara yönelik olumlu tutumun çifte standart ya da ikiyüzlülük olarak değerlendirilmesi gerektiğini de bu vesileyle not edelim.

 

Bu savaşın kazananı gerçekte Çin. Küresel Batı’nın yaptırımlarıyla ileride oldukça zorlanacak Rusya, Çin’e iyice muhtaç olacak. Bu süreç zaten daha önce öngörülüyordu. Kırım Krizi’nden sonra hızlı bir yakınlaşma söz konusuydu. Bu yakınlaşma daha da ivme kazanacak. Çin’in büyük bir altyapı projesi var: Kuşak ve Yol İnisiyatifi. Bu projenin önemli bir ayağı Orta Asya’dan geçiyor. Rusya bunun için Çin’e daha çok destek verecektir. Ayrıca Çin’in Kuzey Kutbu’ndaki projelerine daha az eleştirel bakacaktır. Gelelim krizin politik psikolojisine…

 

Krizin Politik Psikolojisi

 

Bir kere, sanılanın tersine, bütün uluslararası ilişkiler modelleri politik psikolojiktir; en ‘saf’ olanlarında bile psikolojik varsayımlar bulunur. Örneğin, gerçekçi modelin altyapısında bencil devletler vardır. Ancak, bu, indirgemeci olmayı gerektirmez.

 

Son dönemlerde, uluslararası ilişkilerde duyguların önemi öne çıkıyor. Gerçekte, ‘duygusuz’ bir ‘ilişki’ söz konusu değil. Şöyle ki, Rusya, NATO’nun genişlemesinden korkuyor ve kaygılanıyor; Ukrayna (işgal öncesinde) Rusya’nın saldırısından korkuyor ve kaygı duyuyor. Ukrayna, tehdidi hafif alıp Rusya’yı kışkırtmaya devam ediyor. Rusya ise, Ukrayna tehdidini fazla ciddiye almışa benziyor. Kısacası, karşılıklı korkular ve kaygılar söz konusu.

 

Bir diğer öğe de güven. Uluslararası ilişkiler arenasında, statükocu ve revizyonist güçler var. Statükocu güçler, var olan düzenin korunması yanlısı. Revizyonist güçler ise var olan sınırlardan rahatsız olan, genişleme isteyen güçler. Bunların başında Rusya ve Çin geliyor. Rusya ve Çin’in statükocu olmadığı net; sınır anlaşmazlıkları var. Buna Ukrayna işgali tuz biber ekti. Bu açıdan, Rusya ve Çin güvenilmez ülkeler olarak görülüyor. Çin’in yarın öbür gün Tayvan’ı askeri yollardan topraklarına katma olasılığı, Ukrayna Krizi’nden sonra daha da güçleniyor.

 

Gerçekçi Yaklaşım ve Politik Psikoloji

 

Uluslararası ilişkilere politik psikolojik bir bakış, alanda baskın olan gerçekçi yaklaşımdan çeşitli noktalarda ayrılıyor (bkz. Ripley, 1993):

Birincisi, gerçekçi yaklaşıma göre, temel oyuncular devletler; politik psikolojiye göre, devletler adına karar veren seçkinler (karar vericiler). Böyle bakınca, bu seçkinlerin kolektif psikolojisini inceleyebiliyoruz. Örneğin, ABD’nin Küba’da ve Vietnam’daki yenilgisini grupdüşün etkisiyle açıklayabiliyoruz. Grupdüşün, gruplar içindeki dinamiklerin yalıtılmışlık için yanlış kararlara gitmesine karşılık geliyor. Aynı biçimde, tam tersi, başkanlık sistemlerindeki bireysel kararları da değerlendirebiliyoruz. Ukrayna Krizi’nde, işgalin uzun yıllar, seçkinler tarafından düşünüldüğü, bir ilk olmadığı, Gürcistan ve Kırım’dan sonra masaya konulduğu anlaşılıyor.

 

İkincisi, gerçekçi kurama göre, devletler, kendi çıkarlarını rasyonel bir biçimde korur. Politik psikoloji ise, dış politika seçkinlerinin durumun kendi tanımlarına göre hareket ettiğini ileri sürer. Bu ne demektir? Dış politika rasyonel olmayabilir. Ukrayna işgali, nesnel standartlarda rasyonel değildir. Yaptırımlar Rusya’ya büyük zarar verecek. Ancak Rusya’nın kendisi açısından saldırının bir mantığı var.

 

Üçüncüsü, gerçekçi kurama göre, dış politika, çatışmalı bir dünyada bir güvenlik meselesidir. Politik psikolojiye göre ise, dış politika, bir sürekli sorun çözme sürecidir. Güvenlik her zaman ön planda değildir. Seçkinler sürekli sorun çözmekle yükümlüdür. Ukrayna Krizi de, uzun süre güvenlik değil bir etnik sorun (Ukrayna’daki Rus etnik azınlık) görüldü.

 

Dördüncüsü, gerçekçi kurama göre, her şeyin temeli iktidardır. Politik psikolojiye göre ise, bilişimdir. Taraflar, birbirleri hakkındaki bilgilerle harekete geçerler. Bir çatışmada, çok geçmeden birer ulusal, bir de uluslararası kamuoyu oluşur. Bugün bilişim, yanlış bilişim ve yalan bilişim gibi kavramlar öne çıkıyor. Yalan haberlerle Rusya tarafı itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Aynısı, Rus medyasında Ukrayna hakkında görülüyor.

 

Beşincisi, gerçekçi kurama göre, politikalar, grupdüşün gibi hataları engellemek için var. Politik psikolojiye göre ise, bireysel karar vermedeki hataları, kalıpyargıları, önyargıları vb. önlemek için var. İkisinin de doğru olduğunu söyleyebiliriz. Ukrayna’nın Rus tehdidini hafife alması, işgale yol açtı. Bireysel düzeydeki hataları ise saptaması, gizlilik nedeniyle, oldukça zor.   

 

Bunların dışında, oyun kuramı iyi bir aday; fakat tarafların yorumlarını gözden kaçırdığı için yetersiz. Prospekt kuramı gibi kuramlar ise, gerçek yaşamda riskler sayısallaştırılamadığı için eksik. Bir de iki tarafın liderlik özellikleri incelenebilir.

 

Sonuç olarak, politik psikolojinin Ukrayna tartışmalarına katacakları var. Genel bir resim çizmeye çalıştık. Daha ayrıntılı çalışmalar gerekiyor.

 

 

 

 

İlgilisine Kaynak

 

Ripley, B. (1993). Psychology, foreign policy, and international relations theory. Political Psychology, 403-416.