Kuşbakışı-5: Abe’den Dünya Nüfusuna
Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Hoşçakal Abe
Japonya hayranları artık yakamızdan düşer
umarım. Eski başbakan suikaste kurban gitti.
“Demek ki ters giden birşey var bu ülkede”
dedirtmiyorsa bir gariplik var. Yaklaşık 10 yıl önce Japonya’ya gidip eleştirel
şiirlerle dönmüştüm. Bir dostum sağolsun onları Japonca'ya çevirip bir Japon şiir
dergisinde yayınlatmıştı. Şimdiye özgü değil suikast, ülkenin geçmişinde de siyasetçilere
saldırı örnekleri var – ki genelde bunlar Japon sağcılarının işiydi. (Hani şu
onuruna dokunup da intihar edenlerin olduğu söylenen ülke. Oysa neden intihar? Hayatta
kal ve yolsuzluk yaptıysan cezasını çek. Başkalarının yolsuzluğu nedeniyle
intihar ediyorsan, yine hayatta kal ve mücadele et. Ölümün hiçbir türlüsü çözüm
değil.) Peki Abe’yi nasıl bilirdik? Sağcı olarak bilirdik. Japonya’nın 2. Paylaşım
Savaşı’ndaki katliamlarını görmezden gelen, bunun için Güney Kore ve Çin’den
sık sık tepki gören bir liderdi. Japon ordusunu yeniden kurmak istiyordu; ancak
bunu yaparken yine de koyu bir Amerikancı’ydı. Daha Japonya, yenilgi
psikolojisinden kurtulup ABD’ye Hiroşima ve Nagasaki için hesap soramadı. Bu
gidişle de soramaz. Abe, hesap sormayıp celladına tapanların lideriydi. Bu
suikast ayrıca, Japon siyasetinde çeşitli dinsel grupların etkili olduğunu da
gösteriyor – ki bu, Türkiye ve dünya basınında yeterince işlenmedi. Bu açıdan,
önceki saldırılardan farklı olduğunu da kabul etmek gerekir.
Sri Lanka Protestoları
Uzaklarda bir ülke var, halkın devlet
başkanının sarayını bastığı… Yaklaşık 20 yıldır aynı aile üyelerinin yönettiği…
Bu halkı başlarda kandırmanın güzel bir yolu vardı: Tamil etnik sorunu. Sonra
2009’da, kendi devletini, deniz ve hava kuvvetlerini kurabilmiş olan, bu kadar başarılı
olan Tamil Kaplanları stratejik bir hata yaparak, gerilla savaşı yerine topyekun
cephe savaşına girişti ve kaybetti. İşte tam da etnik sorunun böylelikle kanla
bastırılmasından sonra, halk daha zor dizginlenir hale geldi. Çünkü artık “vatan
millet Sri Lanka” söylemi kimseyi ikna etmiyordu. Tamil Kaplanları’yla savaş
ülkenin ekonomisini çoktan çökertmişti. Savaşın bitimiyle bu çökkünlük, hanedan
üyelerinin yolsuzlukları ve beceriksizlikleriyle birlikte iyice batışa geçti. İleri
saralım: 2022’ye gelindiğinde, hazine tamtakırdı. Sonrasında yüksek enflasyon, sık
elektrik kesintileri, akaryakıt kıtlığı derken, bir de bakmışız halk devlet başkanının
sarayını basmış. Yeni haber geldi, devlet başkanı birkaç güne istifa etme sözü
vermiş. Arkasında bir enkaz bırakıyor olsa da, halk bu zafere ne kadar sevinse
azdır. Bu hikayeden Türkiye bağlamında öğreneceklerimiz var; onları da sevgili
okurlarım düşünsün…
Türkiye’nin Geleceği
Kurumlardaki aşınmayı görenler soruyor:
Türkiye düzelir mi? Seçimden A ittifakı değil de B ittifakı çıksa nasıl olur?
Aslında sosyolojik bir gerçek var: Başka bir ittifak bile kazansa, siyasal İslam
şimdiye dek büyük güç kazandı. Yeni iktidar, örneğin, tarikatları
kapatamayacak. Bir koalisyon olacağı için, her zaman dağılma olasılığı olacak.
Kazanan yeni ittifak, bugün Türkiye’yi düzeltmeye başlasa en az 10 yıl
çalışması gerekecek. Peki bir daha seçilebilecekler mi? Koalisyonlar daha kolay
yıpranır, oysa ittifaka daha fazla zaman lazım olacak. Öte yandan, genç
kuşaklara bakınca insan umutlanıyor: Tez-anti-tez-sentez. Ülkenin çelişkileri
derinleştiği zaman sorgulayanlar da artıyor. Onlar artık patlama noktasına geliyor.
Ancak, bizde siyaset genel olarak emekli mesleği. Böyle olunca, pırıl pırıl
gençleri siyasette görmemiz de gecikecek. Bir de şu var: Ekonomik kriz bir iktidarı
düşürür mü? Sri Lanka’da düşürdü, fakat orada krizin iyice derinleştiğini gördük.
Biz o aşamada değiliz. Ayrıca, ekonomik krizler için yandaşların gerekçesi bol:
Dış güçler. Dolayısıyla, yandaşların ciddi bir çekirdek kadrosu, diyelim % 30
değişmeden kalacak. Kısacası, bir düzelme olacaksa, kısa sürede olmayacak.
Sabır ya sabır…
Dünya Nüfusu
11 yılda dünya nüfusu 1 milyar daha
artmış. Bu kadar kısa sürede inanılmaz bir rakam. 2050'de 10 milyar olacağı
tahmin edilmiş. Tarih boyunca Çin en kalabalık ülke. 2050’de ise Hindistan
Çin'i geçiyor. Dünya genelinde gelişmiş tıp hayat uzatıyor. Geçmişte tansiyon
ve şeker ilaçları yoktu. İnsanlar daha erken ölüyordu. Öte yandan, kimi
ülkelerde doğum oranı düşerken, ortalamada artıyor. Dünya ölçeğinde dinlere
baktığımızda sırasıyla 4 eğilim görüyoruz: En kalabalık din grubu Hıristiyanlar.
Onları Müslümanlar takip ediyor ve 2050’ye daha hızlı bir büyümeyle girecekler.
Sonrasında dinsel inancı olmayanlar geliyor. Dördüncü grup ise, Hindular. Hinduların
2050’de dinsel inançları olmayanları sayıca aşmaları bekleniyor. Kadın-erkek nüfusu
açısından bakıldığında, erkek/kadın oranının artışını görüyoruz. Bu durum,
Hindistan’daki ve Çin’deki ataerkil düzene bağlanıyor. Ultrasonla kız çocuğu
olacağı saptananlar bebek aldırıyor. Çin ve Hindistan çıkarıldığında, dünya
nüfusunda daha çok kadın olduğu ortaya çıkıyor. Öte yandan, fiziksel
nedenlerle, kadınlar, ortalamada erkeklere göre daha uzun yaşıyor. Bu da sayıları
etkiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder