Kuşbakışı-4: Silahlı Saldırılardan Noel Şatoma
Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
ABD’deki Silahlı Saldırılar
Bu silahlı saldırıları yapanların
yabancılar ya da yabancı kökenli olduklarına dair eski bir algı vardı.
Beyazların saldırganlığıyla bu algı kırılıyor. Beyazlar katliam yaptığında,
basın, sıklıkla, akıl hastalığına ve örgüt bağı olmayan ‘yalnız kurt’ olma haline
gönderme yapıyor. Öte yandan, kişi başına düşen cinayet oranında ABD ön planda
değil; çünkü büyük bir nüfusu var. En yüksek 10 cinayet oranının sekizi Latin
Amerika’dan, ikisi Afrika’dan. ABD ve Türkiye ortalarda bir yerlerde. ABD’de
100 kişiye 120 silah düşüyor!!! Bu da gezegenimizdeki en yüksek sayı. Listenin
en altındaki ülkelerde genellikle sivillerin silah taşıması yasak. Böyle bir
politika, birçok sorunu da çözüyor aslında. Fakat ABD’deki silah lobisi,
bireysel silahsızlanmaya bütünüyle karşı… Bu gidişle ABD’de daha çok saldırı
daha çok ölüm olacak…
Çin’in Dünyaya Egemen Olma Projesi
Çin’in İpek Yolu’nu canlandırma projesi
var; yalnızca İpek Yolu’nu değil, dünyanın tüm ticaret yollarını canlandırma ve
ele geçirme planı var. Bunu ‘Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ (KYİ) adıyla yapıyor.
Altyapı projeleri yalnızca Çin’in komşularında değil, Afrika ve Latin Amerika
gibi uzak coğrafyalarda. Atlantik’le Pasifik birbirine bağlanıyor; hatta
Panama’ya alternatif bir kanal düşüncesi bile vardı. 2 yıllık salgın süreci
projeleri yavaşlattı ve altyapı projelerine sağlık yatırımlarını ekledi. Bu
projelerin Çin’den gelme vasıfsız işgücüyle yapılması, ev sahibi ülkeleri
düşündürüyor. Çevresel ve toplumsal maliyetler, önemli sorunlar olarak
karşımızda duruyor. Çin, KYİ ile birçok ülkeye yatırım alternatifi sunuyor.
Korku, ekonomik olarak zayıf ülkelerin Çin’den ödeyemeyecekleri kadar borç
almaları ve borca karşılık egemenlik haklarından ödün vermeleri… Öte yandan,
kuş uçmaz kervan geçmez yollar ve ülkeler için (örneğin Orta Asya’nın denizsiz
ülkeleri) Çin bir tehdit değil fırsat. Çin, borç verirken, AB ve ABD’nin
yaptığı gibi birtakım siyasal ve ekonomik şartlar koşmuyor. Bu da, Çin’i cazip
kılarken, ejderha ülkesi zor durumda kalan rejimlere can suyu oluyor.
Göreceğiz, KYİ nedeniyle Çin’i daha fazla konuşuyor olacağız.
Orhan Kemal
Toplumsal gerçekçilik bir dönem akımı
mıydı yoksa yaşıyor mu? Tartışılır. Orhan Kemal’se bu tartışmanın tam ortasında
yer alır. Yine çırak yetiştirmemiş usta bir yazar olan Orhan Kemal’in Adana,
fabrika, işçilik ve sokak anlatıları ünlüdür. En küçük bir gözlemden öyküler
çıkarır. Çalışma deneyimini sokak izlenimleriyle harmanlar. Üretkendir, 50’yi
aşkın kitap bırakır ki bunların yarısı romandır. Az bilinense şu: Babası,
milletvekilidir. Dönemin ideolojisiyle ters düşünce hapis yatar, parti kurar,
sürgüne gider. Orhan Kemal’in ilk romanı bu sürgün günlerinden esinlenecektir.
Siyasallaşması ise çok sonra olacaktır. Eğitimini yarıda bırakır, memlekete
döner, fabrikalarda çalışır, futbolculuk yapar. Yapıtlarına baktığımızda, ‘Bekçi
Murtaza’ tiplemesi unutulmaz. ‘72. Koğuş’ bir dönem okurları ve sonra
izleyicileri çok etkilemiştir. Diğer filme çekilen yapıtları, ‘Eskici ve
Oğulları’ ve toplumsal cinsiyet rollerinin tersine çevrilmesini konu alan bir
güldürü olan ‘Tersine Dünya’. Zaten senaryolar da yazar, fakat sansüre takılır
sık sık… Tiyatro oyunları sahnelendi. 1914 doğumlu yazar, 1966’da örgüt
üyeliğinden tutuklanır ve kısa süre sonra serbest bırakılır. 1970’de yitirdik
onu, yine yazarlık sırları mezara gitti. Gerçi, anılarını da yazdı; fakat nasıl
yazabildiğine ilişkin çok az bilgiye sahibiz.
Nöro-Haklar
The Guardian’da çıkan bir yazı(*), yakın
gelecekte özel yaşam kavramsallaştırmasının, düşüncelerimizi okuyabilen yapay
zekalar nedeniyle geçersiz olacağını söylüyor. Beyin-bilgisayar bağlantısı
sağlayan uygulamalarla bu ilk bakışta bilim-kurgu gibi gelen olasılık gerçeğe
dönüşecek. Facebook gibi kâr amaçlı şirketlerin ve otoriter rejimlerin bu yolla
insanları sömürme girişimi şaşırtmayacak. Bu uygulamaların kısa sürede
askerileşip silaha dönüşmesi riski de var. Bu durumlara karşı geliştirilen bir
yeni bir hukuk terimi var: “Kimin beynimizi tarayabileceği, okuyabileceği ve
[daha da kötüsü] değiştirebileceğini belirleme özgürlüğü” anlamında
nöro-haklar. Ve açmazlı bir soru
geliyor: Beyin-bilgisayar bağlantısıyla edinilmiş nöro-veriler mahkemede kanıt
olarak kullanılabilir mi? Kullanılması durumunda nöro-haklar çiğnenmiş olacak.
Benim Noel Şatom
Benim Noel Şatom (A Castle for Christmas,
2021) bir aşk filmi. “İlk görüşte aşka inanır mısınız?” diye başlar film ve bir
ilk görüşte aşkı anlatır. Bu açıdan amatör bir yapım. Ünlü bir kadın yazar olan
başkişimiz Sophie Brown bir türlü yeni romanını yazamaz. Bir yandan da ailesini
yazmak için ihmal ettiğinden evliliği boşanmayla sonuçlanmıştır. Kaçacak yer
ararken, büyükbabasının memleketi aklına gelir. Burası şatosuyla turist çeken
bir yerdir. Sophie köye ayak basar basmaz bir bahçıvanla karşılaşır. İlk
görüşte aşk böyle başlayacaktır. Peki filmin Noel’le ilgisi ne? Şu: Meğer bu
bahçıvan bir soyluymuş (dük). İflasın eşiğindeymiş. Şatosunu satmak
istemiyormuş. Köylülerin de ipoteği varmış. Bir masal havasında giden anlatıda,
Sophie şatoyu satın almak ister. Böylelikle olaylar gelişir. Düğüm ise, Noel
gecesinde çözülecektir. Köylülere Noel partisi verme geleneği canlandırılır ve
başka başka şeyler de canlanacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder