Kuşbakışı-3: Moğolistan’dan Aziz
Nesin’e
Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
https://ulasbasargezginkulliyati.blogspot.com/2022/06/kusbaks-3-mogolistandan-aziz-nesine.html
Moğolistan
Rusya ile Çin arasında sıkışmış büyük
yüzölçümlü, küçük nüfuslu ülke. Ülkenin yarısı Çin’de, İç Moğolistan adıyla… Ülkenin
en büyük şanssızlığı denizi olmaması… Ne zaman gitmeli? 11-15 Temmuz’da ünlü
Naadam Festivalleri için gitmeli. Naadam, güreş, at yarışı ve okçuluk
oyunlarından oluşuyor. Nüfusun yarısının Budist yarısının ateist olduğu ülke… Son
dönemlerde madencilik etkinlikleri öne çıkıyor. Yavaş dönüşen bir ülke.
Birçokları ‘ger’ adı verilen çadırlarda kalıyor. Uzun kışlar, kısa yazlar.
Aşırı soğuk… Bu da kültürü doğal olarak etkilemiş.
Afganistan’dan Kaçmak
Bir Afgan kadınının Taliban rejiminde
memleketinde kalması için bir neden söyle… “Burası benim memleketim; elbette
kalırım” demek ne kadar zor. Ama göç edenler genelde kadınlar değil, genç erkekler
oluyor. Çalışmaya geliyorlar, kimileri Taliban rejiminden de memnun. Kültürel
farklar çok büyük. Ama Türkiye’nin Avrupa’daki gibi bir bütünleştirme
politikası bulunmuyor. Onların yabancı olarak kalması isteniyor; zaten
uyumlanmaları çok zor. Türkiye burjuvazisi ucuz emekten semirmeye devam ettikçe
bu göçler sürer. Oysa Afgan kadınları gelseydi daha iyi olmaz mıydı, Türkiye’de
bir nefes alırlardı…
Kuzey Kutbu’nda Paylaşım Savaşı
Küresel ısınmayla birlikte Kuzey Kutbu
buzulları eriyor. Bu durumun en fazla Rusya ve Çin’in işine geleceği
düşünülüyor. Rusya, böylelikle kuzeyden gemilerini geçirebileceği bir kanala
kavuşmuş olacak. Ayrıca bölgedeki 1 trilyon dolarlık gaz ve petrol rezervlerinden
de pay alacak. Bu durum, Çin’in de işine gelecek; çünkü bölgedeki Rus
limanlarının yenileştirilmesi ve yenilerinin açılması projelerinde Çinliler
var. Ayrıca Çin’in bir Kutup İpek Yolu projesi var. Bu projeyle, Çin ile Avrupa
arasındaki mesafe azalacak; yakıt ve zaman tasarrufu sağlanmış olacak. Geçerken
şunu da belirtelim: Alaska, Rus toprağıydı, 1867’de ABD’ye satıldı. Bunu tarihlerinde
okuyan Ruslar ne çok ah çekiyordur. Konumuza dönersek, bölgede Kanada, ABD ve
İskandinav ülkeleri de hak iddia ediyor. Kuzey Kutbu, hem iklim değişikliği hem
de Rus-Çin/Amerika çatışması dolayısıyla ısınacak. En büyük zararı, doğa
görecek. Bu nedenle, birçok çevre örgütü, Kuzey Kutbu’ndaki devlet ve şirket
etkinliklerine karşı çıkıyor. Ama onları kim dinliyor ki…
Kentlilik
İdeal kent nasıl olur? Bir kere, trafik
olmayacak; toplu taşıması kalabalık olmayacak. Nice kent elendi böylece…
“Gecekondu olmasın” dersek, “toplumsal eşitsizlikler olmasın” demiş oluruz.
Evler güzel, bakımlı olsun; ama güçlü devlet gerekli bunun için. Temel
ihtiyaçlara erişimin yanında kültür-sanat etkinlikleri sık sık olmalı. Oysa şu
İstiklal Caddesi’nde yürüyen kesime bakın. Turistikleşme yaygın zaten,
kitapçılar bir bir kapanıyor. Burada değil bir köyde yürüselerdi ne fark
ederdi… Etmezdi, çünkü kentin kültürel-sanatsal beslenme kanallarıyla hiçbir
ilişkileri yok. Asalak bir sınıf… Üretimden uzak duran, cebindeki paraları
harcayan, tüketim ağırlıklı bir kesim. Kültür de böylelikle hızla dönüşüyor. Ne
olur sonu? Yozlaşmanın da yozlaşması bizi kaç yüzyıl geriye götürür? Hesap
sizde…
Yapay Zekâ Tehlikeli mi?
Yapay zekâ değil de, onu kendi kötücül
emellerine alet eden/edecek devletler ve büyük şirketler tehlikeli. Devletler
tehlikeli, çünkü yapay zekalı silahlar yapıyorlar ve bu silahlanma yarışında
dur durak yok. Falanca devlet, en çok öldürenini buluyor; diğeri boş durur mu,
o da daha fazla öldürenini buluyor. Yapay zekalı İnsansız Hava Araçları, en son
Afganistan’da sivillerin ölümüne neden oluyordu. Yani yeterince zeki de değil
demek ki yapay zekâ. Sonra ABD’nin çekilmesiyle yapay zekalı İHA devri de bitti
ülkede. Sevinmeli mi? Ama yerlerini Taliban’a bıraktılar. Devletlerin bir de
gözetim olayı var. Herkes veri olarak gözetleniyor artık; eskisi gibi kameraya
gereksinim duyulmuyor. Ve şirketler kârlarını çoğaltmak için, çalışanları aşırı
bir biçimde gözetleyip denetim altına alıyor. Chaplin, bugünleri görmüştü;
işyerindeki robotlaşmanın hicvini yaklaşık 100 yıl önce başarılı bir biçimde
yapmıştı.
Aziz Nesin
Aziz Nesin’le büyüdük. Güldürdü, güldük.
Vietnam’a gittiğimde, ülkede bilinen tek Türkiyeli yazarın Aziz Nesin olduğunu
görünce şaşırmıştım. Birçok kitabı Vietnamca’ya çevrilmişti. Yüksek not alan
öğrencilerime armağan ederdim kitaplarını. Sonradan Darüşşafakalı olduğunu da
öğrendim. Öngörülü bir insandı elbette. Bugünleri görmüştü, neler olacağını tek
tek anlatmıştı. “Dinleyen olmadı” denebilir sanırım. Hem iyi bir öykücü hem de iyi
bir aydın olmak kolay olmasa gerek. Ateizmi en açıkça savunanlardandı. Kitaplarında
bir yandan inançlara saygı vardır, ancak bir yandan da bağnazlıkla mücadele
eder. Akla ‘Zübük’ geliyor. Zübük öylesine başarılı bir nitelemedir ki sonradan
gelen birçok taşra siyasetçisi sanki kalıptan çıkmış gibi gelir. Vakfı çok zor
durumda şimdi. Bunu da öngörmüştür eminim. Ama halka da inancı vardı. % 60
aptal dediğinde, yine de % 40’a sevgisini yitirmemişti. Birçok aydında görülen
ve sağa kayışa götüren “bu halktan bir şey çıkmaz” sözlemesi, onda bir
uzlaşmayla sonuçlanacaktı: Yaklaşık yarısından bir şey çıkmaz, yaklaşık
yarısından bir şey çıkardı. İki halk vardı aslında. Kendisi de söyler, “% 40
akıllı desem daha çok sevilirdim” benzeri bir ifadesi vardır. Bu gerçekten de
psikolojideki çerçeveleme etkisine örnektir. “Bir tedavi yöntemi var, şu kadar
kişi ölecek” denenler, “şu kadar kişi yaşayacak” denenlere göre daha olumsuz
tavır takınıyor. Aziz Nesin de çırak yetiştirmeyen büyük yazarlardandı. Oysa
şöyle bir yazarlık okulu açsa ne güzel olurdu. Yazarlık ustalığının sırları
toprağa gömüldü…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder