Videolar

14 Haziran 2022 Salı

Kuşbakışı-4: Silahlı Saldırılardan Noel Şatoma

Kuşbakışı-4: Silahlı Saldırılardan Noel Şatoma

 

Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com

 

ABD’deki Silahlı Saldırılar

 

Bu silahlı saldırıları yapanların yabancılar ya da yabancı kökenli olduklarına dair eski bir algı vardı. Beyazların saldırganlığıyla bu algı kırılıyor. Beyazlar katliam yaptığında, basın, sıklıkla, akıl hastalığına ve örgüt bağı olmayan ‘yalnız kurt’ olma haline gönderme yapıyor. Öte yandan, kişi başına düşen cinayet oranında ABD ön planda değil; çünkü büyük bir nüfusu var. En yüksek 10 cinayet oranının sekizi Latin Amerika’dan, ikisi Afrika’dan. ABD ve Türkiye ortalarda bir yerlerde. ABD’de 100 kişiye 120 silah düşüyor!!! Bu da gezegenimizdeki en yüksek sayı. Listenin en altındaki ülkelerde genellikle sivillerin silah taşıması yasak. Böyle bir politika, birçok sorunu da çözüyor aslında. Fakat ABD’deki silah lobisi, bireysel silahsızlanmaya bütünüyle karşı… Bu gidişle ABD’de daha çok saldırı daha çok ölüm olacak…

 

Çin’in Dünyaya Egemen Olma Projesi

 

Çin’in İpek Yolu’nu canlandırma projesi var; yalnızca İpek Yolu’nu değil, dünyanın tüm ticaret yollarını canlandırma ve ele geçirme planı var. Bunu ‘Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ (KYİ) adıyla yapıyor. Altyapı projeleri yalnızca Çin’in komşularında değil, Afrika ve Latin Amerika gibi uzak coğrafyalarda. Atlantik’le Pasifik birbirine bağlanıyor; hatta Panama’ya alternatif bir kanal düşüncesi bile vardı. 2 yıllık salgın süreci projeleri yavaşlattı ve altyapı projelerine sağlık yatırımlarını ekledi. Bu projelerin Çin’den gelme vasıfsız işgücüyle yapılması, ev sahibi ülkeleri düşündürüyor. Çevresel ve toplumsal maliyetler, önemli sorunlar olarak karşımızda duruyor. Çin, KYİ ile birçok ülkeye yatırım alternatifi sunuyor. Korku, ekonomik olarak zayıf ülkelerin Çin’den ödeyemeyecekleri kadar borç almaları ve borca karşılık egemenlik haklarından ödün vermeleri… Öte yandan, kuş uçmaz kervan geçmez yollar ve ülkeler için (örneğin Orta Asya’nın denizsiz ülkeleri) Çin bir tehdit değil fırsat. Çin, borç verirken, AB ve ABD’nin yaptığı gibi birtakım siyasal ve ekonomik şartlar koşmuyor. Bu da, Çin’i cazip kılarken, ejderha ülkesi zor durumda kalan rejimlere can suyu oluyor. Göreceğiz, KYİ nedeniyle Çin’i daha fazla konuşuyor olacağız.

 

Orhan Kemal

 

Toplumsal gerçekçilik bir dönem akımı mıydı yoksa yaşıyor mu? Tartışılır. Orhan Kemal’se bu tartışmanın tam ortasında yer alır. Yine çırak yetiştirmemiş usta bir yazar olan Orhan Kemal’in Adana, fabrika, işçilik ve sokak anlatıları ünlüdür. En küçük bir gözlemden öyküler çıkarır. Çalışma deneyimini sokak izlenimleriyle harmanlar. Üretkendir, 50’yi aşkın kitap bırakır ki bunların yarısı romandır. Az bilinense şu: Babası, milletvekilidir. Dönemin ideolojisiyle ters düşünce hapis yatar, parti kurar, sürgüne gider. Orhan Kemal’in ilk romanı bu sürgün günlerinden esinlenecektir. Siyasallaşması ise çok sonra olacaktır. Eğitimini yarıda bırakır, memlekete döner, fabrikalarda çalışır, futbolculuk yapar. Yapıtlarına baktığımızda, ‘Bekçi Murtaza’ tiplemesi unutulmaz. ‘72. Koğuş’ bir dönem okurları ve sonra izleyicileri çok etkilemiştir. Diğer filme çekilen yapıtları, ‘Eskici ve Oğulları’ ve toplumsal cinsiyet rollerinin tersine çevrilmesini konu alan bir güldürü olan ‘Tersine Dünya’. Zaten senaryolar da yazar, fakat sansüre takılır sık sık… Tiyatro oyunları sahnelendi. 1914 doğumlu yazar, 1966’da örgüt üyeliğinden tutuklanır ve kısa süre sonra serbest bırakılır. 1970’de yitirdik onu, yine yazarlık sırları mezara gitti. Gerçi, anılarını da yazdı; fakat nasıl yazabildiğine ilişkin çok az bilgiye sahibiz.

 

Nöro-Haklar

 

The Guardian’da çıkan bir yazı(*), yakın gelecekte özel yaşam kavramsallaştırmasının, düşüncelerimizi okuyabilen yapay zekalar nedeniyle geçersiz olacağını söylüyor. Beyin-bilgisayar bağlantısı sağlayan uygulamalarla bu ilk bakışta bilim-kurgu gibi gelen olasılık gerçeğe dönüşecek. Facebook gibi kâr amaçlı şirketlerin ve otoriter rejimlerin bu yolla insanları sömürme girişimi şaşırtmayacak. Bu uygulamaların kısa sürede askerileşip silaha dönüşmesi riski de var. Bu durumlara karşı geliştirilen bir yeni bir hukuk terimi var: “Kimin beynimizi tarayabileceği, okuyabileceği ve [daha da kötüsü] değiştirebileceğini belirleme özgürlüğü” anlamında nöro-haklar.  Ve açmazlı bir soru geliyor: Beyin-bilgisayar bağlantısıyla edinilmiş nöro-veriler mahkemede kanıt olarak kullanılabilir mi? Kullanılması durumunda nöro-haklar çiğnenmiş olacak.

 

(*) https://www.theguardian.com/technology/2021/nov/07/our-notion-of-privacy-will-be-useless-what-happens-if-technology-learns-to-read-our-minds

 

Benim Noel Şatom

 

Benim Noel Şatom (A Castle for Christmas, 2021) bir aşk filmi. “İlk görüşte aşka inanır mısınız?” diye başlar film ve bir ilk görüşte aşkı anlatır. Bu açıdan amatör bir yapım. Ünlü bir kadın yazar olan başkişimiz Sophie Brown bir türlü yeni romanını yazamaz. Bir yandan da ailesini yazmak için ihmal ettiğinden evliliği boşanmayla sonuçlanmıştır. Kaçacak yer ararken, büyükbabasının memleketi aklına gelir. Burası şatosuyla turist çeken bir yerdir. Sophie köye ayak basar basmaz bir bahçıvanla karşılaşır. İlk görüşte aşk böyle başlayacaktır. Peki filmin Noel’le ilgisi ne? Şu: Meğer bu bahçıvan bir soyluymuş (dük). İflasın eşiğindeymiş. Şatosunu satmak istemiyormuş. Köylülerin de ipoteği varmış. Bir masal havasında giden anlatıda, Sophie şatoyu satın almak ister. Böylelikle olaylar gelişir. Düğüm ise, Noel gecesinde çözülecektir. Köylülere Noel partisi verme geleneği canlandırılır ve başka başka şeyler de canlanacaktır.

 

 

2 Haziran 2022 Perşembe

Kuşbakışı-3: Moğolistan’dan Aziz Nesin’e

 

Kuşbakışı-3: Moğolistan’dan Aziz Nesin’e

 

Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com

https://ulasbasargezginkulliyati.blogspot.com/2022/06/kusbaks-3-mogolistandan-aziz-nesine.html

 

Moğolistan

 

Rusya ile Çin arasında sıkışmış büyük yüzölçümlü, küçük nüfuslu ülke. Ülkenin yarısı Çin’de, İç Moğolistan adıyla… Ülkenin en büyük şanssızlığı denizi olmaması… Ne zaman gitmeli? 11-15 Temmuz’da ünlü Naadam Festivalleri için gitmeli. Naadam, güreş, at yarışı ve okçuluk oyunlarından oluşuyor. Nüfusun yarısının Budist yarısının ateist olduğu ülke… Son dönemlerde madencilik etkinlikleri öne çıkıyor. Yavaş dönüşen bir ülke. Birçokları ‘ger’ adı verilen çadırlarda kalıyor. Uzun kışlar, kısa yazlar. Aşırı soğuk… Bu da kültürü doğal olarak etkilemiş.

 

Afganistan’dan Kaçmak

 

Bir Afgan kadınının Taliban rejiminde memleketinde kalması için bir neden söyle… “Burası benim memleketim; elbette kalırım” demek ne kadar zor. Ama göç edenler genelde kadınlar değil, genç erkekler oluyor. Çalışmaya geliyorlar, kimileri Taliban rejiminden de memnun. Kültürel farklar çok büyük. Ama Türkiye’nin Avrupa’daki gibi bir bütünleştirme politikası bulunmuyor. Onların yabancı olarak kalması isteniyor; zaten uyumlanmaları çok zor. Türkiye burjuvazisi ucuz emekten semirmeye devam ettikçe bu göçler sürer. Oysa Afgan kadınları gelseydi daha iyi olmaz mıydı, Türkiye’de bir nefes alırlardı…

 

Kuzey Kutbu’nda Paylaşım Savaşı

 

Küresel ısınmayla birlikte Kuzey Kutbu buzulları eriyor. Bu durumun en fazla Rusya ve Çin’in işine geleceği düşünülüyor. Rusya, böylelikle kuzeyden gemilerini geçirebileceği bir kanala kavuşmuş olacak. Ayrıca bölgedeki 1 trilyon dolarlık gaz ve petrol rezervlerinden de pay alacak. Bu durum, Çin’in de işine gelecek; çünkü bölgedeki Rus limanlarının yenileştirilmesi ve yenilerinin açılması projelerinde Çinliler var. Ayrıca Çin’in bir Kutup İpek Yolu projesi var. Bu projeyle, Çin ile Avrupa arasındaki mesafe azalacak; yakıt ve zaman tasarrufu sağlanmış olacak. Geçerken şunu da belirtelim: Alaska, Rus toprağıydı, 1867’de ABD’ye satıldı. Bunu tarihlerinde okuyan Ruslar ne çok ah çekiyordur. Konumuza dönersek, bölgede Kanada, ABD ve İskandinav ülkeleri de hak iddia ediyor. Kuzey Kutbu, hem iklim değişikliği hem de Rus-Çin/Amerika çatışması dolayısıyla ısınacak. En büyük zararı, doğa görecek. Bu nedenle, birçok çevre örgütü, Kuzey Kutbu’ndaki devlet ve şirket etkinliklerine karşı çıkıyor. Ama onları kim dinliyor ki…  

 

Kentlilik

 

İdeal kent nasıl olur? Bir kere, trafik olmayacak; toplu taşıması kalabalık olmayacak. Nice kent elendi böylece… “Gecekondu olmasın” dersek, “toplumsal eşitsizlikler olmasın” demiş oluruz. Evler güzel, bakımlı olsun; ama güçlü devlet gerekli bunun için. Temel ihtiyaçlara erişimin yanında kültür-sanat etkinlikleri sık sık olmalı. Oysa şu İstiklal Caddesi’nde yürüyen kesime bakın. Turistikleşme yaygın zaten, kitapçılar bir bir kapanıyor. Burada değil bir köyde yürüselerdi ne fark ederdi… Etmezdi, çünkü kentin kültürel-sanatsal beslenme kanallarıyla hiçbir ilişkileri yok. Asalak bir sınıf… Üretimden uzak duran, cebindeki paraları harcayan, tüketim ağırlıklı bir kesim. Kültür de böylelikle hızla dönüşüyor. Ne olur sonu? Yozlaşmanın da yozlaşması bizi kaç yüzyıl geriye götürür? Hesap sizde…

 

Yapay Zekâ Tehlikeli mi?

 

Yapay zekâ değil de, onu kendi kötücül emellerine alet eden/edecek devletler ve büyük şirketler tehlikeli. Devletler tehlikeli, çünkü yapay zekalı silahlar yapıyorlar ve bu silahlanma yarışında dur durak yok. Falanca devlet, en çok öldürenini buluyor; diğeri boş durur mu, o da daha fazla öldürenini buluyor. Yapay zekalı İnsansız Hava Araçları, en son Afganistan’da sivillerin ölümüne neden oluyordu. Yani yeterince zeki de değil demek ki yapay zekâ. Sonra ABD’nin çekilmesiyle yapay zekalı İHA devri de bitti ülkede. Sevinmeli mi? Ama yerlerini Taliban’a bıraktılar. Devletlerin bir de gözetim olayı var. Herkes veri olarak gözetleniyor artık; eskisi gibi kameraya gereksinim duyulmuyor. Ve şirketler kârlarını çoğaltmak için, çalışanları aşırı bir biçimde gözetleyip denetim altına alıyor. Chaplin, bugünleri görmüştü; işyerindeki robotlaşmanın hicvini yaklaşık 100 yıl önce başarılı bir biçimde yapmıştı.

 

Aziz Nesin

 

Aziz Nesin’le büyüdük. Güldürdü, güldük. Vietnam’a gittiğimde, ülkede bilinen tek Türkiyeli yazarın Aziz Nesin olduğunu görünce şaşırmıştım. Birçok kitabı Vietnamca’ya çevrilmişti. Yüksek not alan öğrencilerime armağan ederdim kitaplarını. Sonradan Darüşşafakalı olduğunu da öğrendim. Öngörülü bir insandı elbette. Bugünleri görmüştü, neler olacağını tek tek anlatmıştı. “Dinleyen olmadı” denebilir sanırım. Hem iyi bir öykücü hem de iyi bir aydın olmak kolay olmasa gerek. Ateizmi en açıkça savunanlardandı. Kitaplarında bir yandan inançlara saygı vardır, ancak bir yandan da bağnazlıkla mücadele eder. Akla ‘Zübük’ geliyor. Zübük öylesine başarılı bir nitelemedir ki sonradan gelen birçok taşra siyasetçisi sanki kalıptan çıkmış gibi gelir. Vakfı çok zor durumda şimdi. Bunu da öngörmüştür eminim. Ama halka da inancı vardı. % 60 aptal dediğinde, yine de % 40’a sevgisini yitirmemişti. Birçok aydında görülen ve sağa kayışa götüren “bu halktan bir şey çıkmaz” sözlemesi, onda bir uzlaşmayla sonuçlanacaktı: Yaklaşık yarısından bir şey çıkmaz, yaklaşık yarısından bir şey çıkardı. İki halk vardı aslında. Kendisi de söyler, “% 40 akıllı desem daha çok sevilirdim” benzeri bir ifadesi vardır. Bu gerçekten de psikolojideki çerçeveleme etkisine örnektir. “Bir tedavi yöntemi var, şu kadar kişi ölecek” denenler, “şu kadar kişi yaşayacak” denenlere göre daha olumsuz tavır takınıyor. Aziz Nesin de çırak yetiştirmeyen büyük yazarlardandı. Oysa şöyle bir yazarlık okulu açsa ne güzel olurdu. Yazarlık ustalığının sırları toprağa gömüldü…

1 Haziran 2022 Çarşamba

Kuşbakışı-2: Müziğin Etkilerinden Paraya

 

Kuşbakışı-2: Müziğin Etkilerinden Paraya

 

Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com

 https://ulasbasargezginkulliyati.blogspot.com/2022/06/kusbaks-2-muzigin-etkilerinden-paraya.html 

 

Müziğin Etkileri

 

Müziğin etkileri inanılmaz. Sosyalleşme etkisi ise paha biçilmez. Duygular uyandırır bizde müzik. Kimi duygu durumlarımızda dinlediğimiz müzikler daha sonra o duygu durumuyla eşleşir. Müziksiz bir dünya çok eksik olurdu. Küreselleşmenin müziğe ikili bir etkisi var: Bir yandan dünyanın dört bir yanında aynı müzikler dinleniyor (K-Pop dalgasına bakın), bir yandan da farklı olan değer kazanıyor (etnik müziklere bakın). Bir de tango var elbette, Parkinson hastalarına yardımcı olan… Ergenlikte müzik, kimlik oluşumunda etkili olur. Ergenin sevdiği/sevmediği müzisyenler onun kimliklenmesinin yapı taşları olurlar. Müzik her yaşta gerekli…

 

Sosyalizm ve Göçmenlik

 

Bugün kapitalizm koşullarında, ırkçılık yapmamak adına göçmenleri savunan bir sol var. Oysa, sosyalist bir ülkemiz olsaydı, böyle bir göç dalgasına izin verilmezdi. Sosyalizm, planlı ekonomi demektir; yalnız o da değil, planlı bir sosyal yaşam anlamına gelir. Göç dalgası sosyalizmi çökertecek bir tehdit olarak görülecektir. Demek ki, bu koşullar söyletiyor bu görüşleri; bunlar mutlak değil…

 

Stefan Zweig

 

Stefan Zweig okumayan kaldı mı? Öyle akıcı bir yazar, üstelik çokça da yapıt bırakmış. Anlatılar yanında yaşamöyküsü kitapları var. En bilinen yapıtı ‘Satranç’. Ama bir kadının gözünden anlatıladığı yapıtları da bir o kadar ilginç… Naziler kitaplarını yakmışlar bu savaş karşıtı Yahudi’nin… İntiharı ise, üstüne tuz biber ekmiş. Uzak diyarlarda, Nazilerin yenileceğine dair umudu kalmamış artık… Oysa biraz beklese, yenilgiyi kutlayacaktı. Demek ki hayat kimi zaman yalnızca oturup beklemekten ibarettir, ister bir şeyler yapın ister yapmayın…

 

Vietnam’da Deniz Kültürü

 

‘Deniz kültürü’ dedik ama aslında okyanus kültürü. Vietnam’da balıkçı köylerinde balinalara tapıyorlar. Onların yüce ruhları olduğu ve balıkçıları koruduklarına inanılıyor. Yine bu köylerde balıkçı tapınakları olur. Balığa gidenler için tütsüler yakılır. Balığa giden okyanusa gider, bizdeki gibi kıyı balıkçısı değildir, bu nedenle dönememe riski fazlasıyla bulunur. Buna bir de Çin-Vietnam anlaşmazlığı eklendi. Çin, Vietnam teknelerini batırıyor. Artık balinaların ruhu da Vietnamlı balıkçıları kurtarmaya yetmiyor…

 

Sovyetler Birliği’nde Çokdillilik

 

Bu konudaki görüşler, Sovyetlere tümüyle bağlılık ve tersine, eleştirel mesafede olmak noktasında ayrışıyor. Kimilerine göre, çokdillilik politikası, birçok dili yazıya geçirerek büyük katkıda bulundu. Kimilerine göre ise, Rusça’nın hegemonik bir dil olarak gelişmesine, anadillerin geri kalmasına yol açtı. Zaten devlet marşlarında bile büyük Rus’a selam yollayan cumhuriyetlerin dillerinin gelişmesi Rusça’nın gölgesinde olacaktı. Öte yandan, koca ülkeler toplamında ortak bir dilin gerekliliği ortadaydı. Rusça’nın yalnızca bunun için bile daha fazla gelişmesi çok doğal.

 

İbrahim Karaca Şiirleri

 

Şiirlerin bestelenerek tanıtılmasına klasik bir örnek İbrahim Karaca. “Grup Yorum’un şairi” olarak bilinen Karaca, Yorum olmasa belki de hiç tanınmayacaktı. Bir diğer örnek Adnan Yücel. Ancak o, herhalde bestelenmese de tanınacak bir şair. Karaca, Karadeniz şiiriyle dikkat çeker. Sonra “bu kente yalnızlık çöktüğü zaman” dedirtir bize. Umudun Zeybeği, Derviş, Ölümsüz gibi şarkılarda hep onun imzası var.

 

Ömer Yalçınkaya

 

Orta Asya’yı, Çin’i, Moğolistan’ı, Uygur bölgesini bir de Ömer Yalçınkaya’dan dinleyin. İnanılmaz pul ve para koleksiyonunda yok yok. Çok geniş bir coğrafyadan akla gelmedik konularda okuma yapmak isterseniz yazılarına bakın. Örneğin, Rusça’nın Türk dillerine etkisini mi dersiniz, Ukrayna’daki şehir adlarını mı, yoksa Tanrı sözünün kökenbilgisini mi… Sosyalist ülkelerde dolaşmış daha da ilginci. Enver Hoca’nın Arnavutluğu’nu, Yugoslavya’yı görebilmiş. Oralardaki aksamaları bizzat yerinde gözlemlemiş. Engin deneyimler yazılarında sizleri bekler…

 

Yaşar Kemal

 

Öldükten sonra hâlâ yaşıyormuş gibi gelen çok az insan vardır. Yaşar Kemal onlardan biri. Yaşar Kemal’in bir kitabını aldığınızda, onun yaşadığını düşünürsünüz; çünkü karakterleri hep güncel hep canlıdır; sanki dün yazılmışlar gibidir. Ama ben Yaşar Kemal’e aynı zamanda kızıyorum. Kendisi gibi bir yazar bırakmadı geriye. Kimseyi yetiştirmedi. Yazarlık öğrenilir mi? Eğer öğrenilirse, Yaşar Kemal’den öğreneceğimiz çok şey vardı. Yaşar Kemal yapıtlarını nasıl yazardı, bu konuda çok az bilgiye sahibiz. Keşke yazarlık kursları açsaydı da faydalansaydık…

 

Para

 

Osman Şenkul, ‘Parahistoria’ kitabında uzun uzun paranın tarihini anlatır. Onun sözüne söz ekleyecek değilim. Para koleksiyonu da yapmışlığım yok. Parayla ne işim olur… Zorunluluktan para kullananlardanım. Yine de paraların değişik toplumların çeşitli tarihsel kesitlerini yansıttığını düşünenlerdenim. Bizim paralarımız neyi yansıtıyor, benim için çok açık değil ama örneğin, Afrika paraları, üstlerinde çokça hayvana yer veriyor. Che’nin Merkez Bankası başkanı olduğu dönemde imzaladığı Küba pesoları da ilginç. Ömer Yalçınkaya koleksiyonunda görmüştüm. Eski paralarımızdaki buğdaylar ile zeytinler ise, gerçek yaşamda can çekişiyor. Paranın bir dönemi yansıtmasının örneğidir belki bu…