Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Her Şey Aydınlandı...
Birdenbire her şey aydınlandı. Ben de
şaştım. Meğer loş ışığı ışık bellemişiz. Lambalarımız tek tek patlamış da “bana
mısın...” dememişiz.
Birdenbire her şey aydınlandı. Ben de
şaştım. Örümcek bürümüş beyinler, birden silkelendiler. Bahar temizliği diyor
kimileri buna. Meğer ne basitmiş.
Birdenbire her şey aydınlandı. Ben de
şaştım. Tüm o adaletsizlikler, haksızlıklar, adam/kadın kayırmacalar,
torpiller, hepsi hepsi birdenbire başka bir ülkeye göçtüler. Meğer ne zormuş
bizim yaşamımız. Yeni anlıyorum.
“Birdenbire her şey aydınlandı.”
diyemeyecek miyiz? Evet diyemeyeceğiz. Bir 10 yıl koy, ya da 20, yok yok 50,
hatta 100. Ama biliyoruz ki, her şey birdenbire kararmadı; birdenbire
aydınlanmayacak da... Küçük küçük ışık hüzmeleri birleşecek bir gün. Bugün çok
ayrı ayrı yansa da ağustos böcekleri, birleştiklerinde yeni bir dünya
kurulacak.
Yanmaya devam edeceğiz demek ki küçücük de
olsak bu evrende, bu zifiri karanlığı yarma umuduyla...
Evet Bağımlıyım
Son yıllarda iyice azıttım. Evet
bağımlıyım. Açıkça söyleyeyim. Tedavisi de yok bunun, bağımsızlıktan da çok
uzağım. Bağımlıyım bilime sanata... Bütün o coşkunuz başka etkinliklere dair,
bir lamba yakmıyor bende. Ama bana bir buluş söyleyin, hayatımızı kolaylaştıran
bir buluş... İşte o zaman kendimden geçer, havalara girerim. İnsanlık uzun süre
devletsiz yaşadı, bilimsiz yaşadı, avcı-toplayıcıydı; ama yine de, sanat yaptı.
Sanat adeta insan oluşumuzun bir kanıtı gibi... Mağara duvarlarına resimler
yaptılar, ellerinin şeklini çıkardılar. Bunları yapanın insan olmama olasılığı
var mı? (İtiraz edenler varsa söyleyeyim, neandertalları da insan sayarım ben.)
Peki duyguları aktarmayan bir sanat dalı var mı? Bilim, akıl; sanatla,
duygularla insan deneyimini tamamlar. Önce duygular vardı, sonra aklımızı
kullanarak bir yere geldik. İyi bir yerde miyiz tartışılır... Bence ikisinin
dengesini tutturabilirsek ilerleme kaydedebileceğiz. Yoksa ya fazla akıllı, ama
duygusal zekası zayıf; ya da fazla duygusal davranan insanlar olacağız.
Dolayısıyla, birini diğerinden daha fazla sevemem / sevmemeliyim. Bağımlıyım
işte, tedaviyi de kabul etmiyorum. Bilimsiz, sanatsız bir dünya düşünemiyorum.
Aslında beni tedavi edendir, bilim ve sanat...
Güneş Batıyordu Ama...
Güneş batıyordu ama beklenmedik bir şey
oldu: İnsanlar üzülmeyi bırakıp “yine doğacak mutlaka” demeye başladılar. Böyle
olunca, umutsuzluk ve karamsarlık hızla kayboldu. Sanki güneş batıyor değilmiş
de doğuyor gibi sevinçliydiler. Haklılar mıydı haksızlar mıydı? Güneş belki bir
daha doğmazdı, ne biliyorduk ki... Ama inanması güzeldi. “Umutsuz
yaşanmıyor”du. Sonra baktılar ki 24 saat bile doldu, güneş çıkmıyor ortaya;
“Uzun bir güneş tutulması” dedi bilim insanları. Biz de inandık, başka çaremiz
yoktu. Güneşin yok olduğunu kabullenemezdik. Karanlıktan medet umanlar, ayı
güneş diye yutturdular herkese. Herkes de inandı. Umutsuzluk çökünce buna
inananlar oldu doğal olarak. Güneşe inanmıştık, sonra ayı güneş saydık. Ama o
da sorunlarımızı çözeceği yerde yeni sorunlar açtı. İnsanlar daha gelgitli
oldu. Tutarlılık aramak boşuna... Herkes her devrin adamı/kadını. Köşeyi
dönenlerden olmak için her yol mübah... Nasıl yaşanır böyle bir hayat,
güneşsiz? Nasıl yaşanır biliyor musunuz? Yine umutla, iyimserlikle. Çocuklarımıza
direniş türküleri öğreterek... Çünkü başka yaşama şansımız yok.
Çok da Takma
Terkedildiği için güzelleşen yerler
vardır. Yeşillik kaplar her yanlarını... Belki de sen öylesin. Çok da takma
terkedilmeyi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder