Söyleşi:
Zafer YILMAZ* [1]
1978 İstanbul doğumlu Ulaş Başar
Gezgin, Türkiye, Vietnam, Tayland ve Malezya’da 23 yıl ders verme deneyimine ve
Yeni Zelanda (doktora), Avustralya (ortak proje) ve Latin Amerika’da
(gazetecilik) araştırma deneyimine sahip bir akademisyen-yazardır. Eğitimini
Darüşşafaka (1989-1996), Boğaziçi Üniversitesi (Eğitim Bilimleri (Psikolojik
Danışmanlık), lisans, 2000; Sosyal Psikoloji, yüksek lisans 2002), ODTÜ
(Bilişsel Bilimler, doktora, 2006) ve yurtdışında (2009, üniversite düzeyinde
ders verme yetkisi, Avustralya; Darmstadt Teknik Üniversitesi, Şehir
Plancılığı, yüksek lisans, 2011) tamamlayan Gezgin’in toplam 115 kitabı bulunmaktadır.
2014’te Türkiye’de doçent, 2017’de yurtdışında profesör olmuştur. Akademik
çalışmalar dışında, çeşitli dergi ve gazetelere köşe yazıları yazmakta; şiir,
şarkı sözü, şarkı, deneme, yazınsal inceleme, öykü, film öyküsü, film
çözümlemesi, tiyatro oyunu, masal ve roman türlerinde yapıtlar vermekte ve
çeşitli ülkelerden şairleri ve şarkıcıları Türkçe’ye kazandırmaktadır. Çeşitli
çalışmaları 13 dile (Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca,
İtalyanca, Portekizce, Rusça, Japonca, Vietnamca, Tayca, Gürcüce ve
Azerbaycanca) çevrilmiştir. Halen İstanbul Galata
Üniversitesi, Psikoloji (İngilizce) bölümünde öğretim üyesidir.
Yapay zekâ nereden çıktı? Kısa bir giriş olarak, yapay zekâ
nedir, nereden geliyoruz?
Yapay
zekâ, aslında ilk hesap aleti olan abaküsten çıktı. Sonra gittikçe ilerledi,
makineleşti ve formel matematikle buluştu. Böylece bilgisayar biliminin
temelleri atıldı. Bilgisayar aslında, insanın hesap kitap yapmasını sağlayan
bir yardımcı olarak gelişmişti. Ancak zamanla, insanla yarışacak hatta onun
yerine geçecek yapay zekâlar düşüncesi ortaya çıktı. Bunlar ilk aşamada
bedensiz programlardı. Sonra bedenli programlar (robotlar) ortaya çıktı.
Yapay zekânın tarihçesinde tekrarlayan bahar ve kış
dönemlerinden söz edilir, bunlar nelerdir?
Yapay zekânın Amerika’da bir soğuk savaş ürünü olduğunu anımsayalım.
SSCB’yle rekabet bağlamında doğdu. Askeri projelerle başladı. Sözgelimi, bugün
muhalif kimliğiyle tanıdığımız Noam Chomsky’nin ilk çalışmalarından biri
Amerikan donanması tarafından fonlanmıştı. Sonra büyük şirketler de bu yarışa
katıldılar. İlk başta yapay zekâyla ilgili büyük bir coşku vardı. İnsan
zihninin sırrı çözülmüştü, bilgisayarlarla taklit edilebilecekti. Böylelikle,
yapay zekânın altyapısını oluşturmak amacıyla, bilişsel bilimler alanı doğdu.
Ancak bu coşku uzun sürmedi. Kısa bir zamanda, bu coşkunun boşa olduğu
anlaşıldı. Böylece bahar kışa döndü. Sonra 2000’li yıllara, internet şirketleri
dönemine girdik. İnternet şirketlerinin çıkışıyla birlikte yapay zekâ
çalışmaları hız kazandı. Böylece bir kez daha bahar yaşandı. Bu bahar sürüyor.
Yapay zekânın günümüzde hem heyecan verici hem de
korkutucu veya en azından endişe uyandıran biçimde tartışıldığını görüyoruz.
Neden heyecan verici sizce veya neden ürkütücü? “Bedenlenmiş biliş” mi en büyük
korku kaynağı?
Bana göre,
bu korku, yanlış nedenlerle ama doğru bir korku. Tekillik söylemi var. Şöyle
ki, bir gün yapay zekâ bilinçlenecek, bizden zeki olduğundan türümüzün kökünü
kazıyacak. Çeşitli filmler, örneğin Terminatör bu korkuya dayanıyor. Ama bu
korku bence yersiz; çünkü insan bilincini yansılayacak bir yapay zekâdan çok
uzağız. Olsa olsa insan-makine hibridinde bilinç olabilecek, o da tekillik
savının tersi. Fakat başka bir tehlike var: Yapay zekânın kötü insanların eline
geçmesi. Bunu bir ölçüde yaşıyoruz: Üç beş yapay zekâ şirketinde bir avuç
seçilmemiş yönetici, bizim yaşamlarımıza ilişkin kararlar alıyor. Örneğin,
sürekli gözetleniyoruz. Bu gözetlenme, Çin’de doruğuna ulaşıyor; fakat Küresel
Batı’da da var. Bu kadar gözetlenme, bu şirketlerin kararlarından ileri
geliyor. Diğer bir deyişle, yapay zekâ zaten kötü ellerde. Kapitalizm
koşullarında geliştiği için, insanlığa zararlı olma olasılığı yüksek. Yapay
zekâlı silahlı insansız hava araçları var. Bunların hataları ölümcül oluyor:
Sivilleri vuruyorlar ve kimse bunun için yargılanmıyor. Kısacası, kapitalizm ve
otoriter şirketler elinde, yapay zekâ, kötü amaçlar için kullanıma açık. Asıl
tehlike bu...
John Searle tarafından ortaya atılan Güçlü YZ ve Zayıf YZ
terimleri vardı. Şimdi artık Yapay Genel Zekâ’dan söz ediyoruz. Bu kavramları
netleştirebilir miyiz?
Güçlü
yapay zekâ, insan zihninin gerçek bir taklidi, zayıf yapay zekâ ise, insan
zihninin biçimsel bir taklidi. İkisi farklı. Genel yapay zekâ ise özel yapay
zekâdan ayrılıyor. Özel yapay zekâ, belli alanlarda uzmanlaşmış bir yapay zekâ.
Her şeyi yapamıyor. Genel yapay zekâ ise, şimdilik ulaşılmaz bir hedef. İnsan
gibi her şeyi yapabilen bir yapay zekâ. Buna insan bilinci de girer ki, bu da
zor bir hedef.
Yapay zekâ ne kadar teknik ve ne kadar felsefi bir başlık
sizce? Felsefe soru sormak ise eğer, yapay zekâya dair neler sorabilir? Yapay
zekâ felsefesine genel bir çerçeve çizmenizi istesem?
Yapay zekâ
teknik olduğu kadar felsefi bir konu. Sorulması gereken çok soru var; bunlar
teknik boyutların ötesine geçiyor. Felsefede yapay zekâ en çok zihin felsefesi
alanına karşılık gelir. Bu alanda zihnin yapısal özelliklerini inceleriz.
Sözgelimi, Descartes gibi ikiciysek (düalist) zihin-beden problemi diye bir
problem tanımlarız. Bunların etkileşimi nasıl olur? Verilen yanıt, hipofiz
bezidir. Ancak başka düşünürler için, materyalistler için, böyle bir sorun
yoktur, çünkü her şey nörolojiktir. İkisi aynıdır diyenler olduğu kadar
farklıdır diyenler de vardır. Zihin felsefesindeki sorulara verdiğimiz
yanıtlar, yapay zekâ modelleri üzerinde etkili olacaktır. Bir diğer alan
simgesel mantıktır. Zaten programlama dilleri, örneğin PROLOG, simgesel
mantıktan çıkmıştır. Bir diğer alan ise, bilgi felsefesidir. ChatGPT gibi
başarılı gibi görünüp gerçekte başarısız olan üretici (generative) yapay
zekâlar, tam da bilgi felsefesi konusudur. Yapay zekâlar, internetteki
bilgileri tararlar, ama bunların yanlış olma olasılığı vardır. Yapay zekâlar
doğruyu yanlışı ayırt edemeyebiliyor. Ayrıca, sanrı (halüsinasyon) denilen bir
durum oluyor. Üretici yapay zekâlar, bilmediği konularda uydurma bilgi ve
kaynak üretiyor. Bu bağlamda bilginin doğruluğu konusu öne çıkıyor.
Sizin zekâ tanımınız nedir?
Tanımlaması
zor. Klasik tanım, zekâ testlerinin ölçtükleri becerilerdir olabilir. Weschler
testi var örneğin. Ona bakılabilir. Ama bir yandan da, “zekâ mı yetenek mi?”
sorusu öne çıkıyor. Eskiden zekânın tek olduğu düşünülürdü. Sonra üçlü modeller
geldi. En son da çoklu zekâ kuramı ortaya çıktı. Ancak çoklu zekâ kuramının
kullandığı ölçeğe bakıldığında, bir zekâ testi değil, ilgi testi olduğu
görülüyor. Bu da, kuramı zora sokuyor. Örneğin “müzik zekâsı mı yeteneği mi?”
sorusunu sormak gerekiyor. Belki zekâ kavramından vazgeçip yeteneklere
odaklanmamız gerekiyor.
Meselenin özüne girelim. Alan Turing'e atıfta bulunan çok
klasik bir soru: "Bir makine düşünebilir mi?".
Eskiden
“düşünebilir” ya da “düşünemez” gibi yanıtlar verilirdi. Şimdi şöyle diyoruz:
Bunu yapmak zorunda mı? Neden insanı modellemeye çalışıyoruz ki… Belki de yapay
zekâ, hayvanlar gibi ayrı bir zekâya, bilince, yeteneğe vb. sahip olacak. Yapay
zekânın insan gibi düşünmesi gerekmiyor.
Sizce insan zekâsı tamamen mi yoksa kısmen mi hesaplamaya
bağlıdır? Bu konuda bir başka önerme de "düşünce bilinçli bir deneyimdir,
bir hesaplama değildir". Düşüncenin anlamsal içeriği ve hesaplamanın
doğası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sinirbilimsel
ve psikanalitik açılardan bakarsak, bilinçsiz/otomatik yaptığımız eylemler var,
bilinçli yaptıklarımız var. Aslında, eylemlerimizin çoğu otomatik. Beyinle
sinir sistemi arasında sürekli bir bilgi akışı var. Bunun farkında bile
değiliz. Hesaplama, yalnızca bir analoji; modelin kendisi değil. Artık
hesaplamalı modeller yerine sinir ağlarından esinleniliyor. Bence doğrusu da
bu.
Gözlemlenebilir davranışlar yoluyla yapılan Turing testi
zekânın faydalı bir tanımı mıdır? Zeka derken davranışa mı bakmak gerekir?
Turing
testini geçen yapay zekâların insan gibi zeki olmadığını biliyoruz.
Dolayısıyla, Turing testinin temel varsayımları bence sıkıntılı. Davranıştan
zekâyı çıkarmak zor. Aslında bence nasıl ki insanlar için zekâ testleri var,
yapay zekâlar için de zekâ testleri olmalı. Durumu oradan anlamalıyız. Örneğin,
son çıkan üretici yapay zekâların çoğu sınıfta kalıyor; çünkü son çıkan
verileri gerçek zamanda işleyemiyorlar. Benim kullandığım basit bir zekâ sorusu
var (biraz kendini beğenmişlik gibi görünebilir ama): Ulaş Başar Gezgin
Youtube’da ne paylaşıyor? Her hafta iki ücretsiz çevrimiçi seminer veriyorum,
bunları Youtube’a yüklüyorum. Karşımdaki program, güncel verileri
işleyebiliyorsa, bana son yüklediğim videoyu gösteriyor. Bunu yapamayan bir
yapay zekâ bence başarısız. Bize güncel bilgiler lazım. O açıdan ChatGPT
oldukça başarısız; belli bir ayın sonrasının verisine sahip değil. Güncel
bilgiyi işlemleyemiyor. Bing, Opera’nın Aria’sı, Perplexity, Chatsonic gibi
programlar bu açıdan çok daha başarılı.
Diğer bir
deyişle, görüntüde veri işleme olsa da, bu, bilme eyleminin gerçekleştiğini
göstermez. Dolayısıyla, hesaplamalı yaklaşımlar yanlış yolda. Ama amaç, insanı
modellemek değil de, insandan farklı bir zekâ türü geliştirmekse, bu tartışma
anlamını yitiriyor.
Bir görüşe göre “yapay zekâ uygulamaları şu an aktif algı
ve tahmine dayalı işlemeden ibaret”. Buradan hareketle yapay zekâyı önemsiz
bulan ve küçümseyen bir yaklaşım mevcut. Geldiğimiz aşama önemsiz mi?
Geldiğimiz
aşama, önemsiz değil. Yapay zekâyı insanın dengi değil de yardımcısı olarak
görürsek, insanı modelleme yükünden kurtulmuş oluruz. Yok eğer, amaç insanı
modellemekse, “son gelişmeler önemsiz” denebilir.
Doğal dil işleme (DDİ) veya somut örneğiyle ChatGPT için
öne sürülen bir argüman: “Sözdizim farklı, semantik farklı”. DDİ ve semantik
ilişkisini yorumlar mısınız?
Doğal dil
işleme, sinir ağlarıyla çok ilerledi. Ancak, yapay çevirmenlerin yapamadıkları
da var. Dünya üzerinde 7 bin civarında dil var. Bunların çok azını yapay
çevirmenler çevirebiliyor. Sokak dilini çeviremiyorlar; yöresel ağızları
çeviremiyorlar; deyimleri ve atasözlerini çevirmekte zorlanıyorlar. Son gelişme
olarak, DeepL var. Ancak, bu sorunlar giderilmiş değil.
[1] *Yüksek
Lisans Öğrencisi, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, Yeni Medya ve İletişim
Bölümü, zaferyilmaz@ogr.bandirma.edu.tr, ORCID: 0000-0002-0348-8238.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder