Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Kapitalizme karşıyız çünkü demokrasi anlayışı, gerçek demokrasi anlamına
gelmiyor. Güleryüzlü kapitalizm-asık suratlı kapitalizm ayrımını yapmalıyız.
Güleryüzlü kapitalizmi Avrupa’da görüyoruz. Sosyal hakların korunduğu, düşünce
özgürlüğünün en geniş biçimde tanımlandığı bir kapitalizm bu. Böyle bir
kapitalizmde bile çok çeşit sorun olmakla birlikte, çünkü kapitalizmin gözünü
her zaman kâr hırsı bürümüştür- içinde bulunduğumuz kapitalizmin asık suratlı
kapitalizm olması dolayısıyla biz ona odaklanacağız.
Asık suratlı kapitalizmde düşünce özgürlüğü dar anlamda tanımlanır.
Devletin ve toplumun tabuları vardır. Bunlar ya konuşulmaz ya da konuşulunca
insanı hapse sokar. Kağıt üstünde çokpartili demokrasi vardır ama partiler ve
adaylar, demokrasiye katılımda maddi olarak eşit değildirler. Sermayenin
desteklediği parti(ler) genelde seçilen parti(ler) olur; çünkü en çok kaynak
ona aktarılmış olur. Asık suratlı kapitalizmde demokrasi de özgürlükler de izin
verildiği kadardır. Ayrıca, Ho Amca’nın da bir yazısında belirttiği gibi,
kapitalizmde özgürlükler vardır ama onları gerçekleştirecek maddi koşullardan
yoksunuzdur. Seyahat özgürlüğü vardır ama bu özgürlüğü karşılayacak para cepte
bulunmaz. Bunun için, asık suratlı kapitalizmde yurttaşlar tatillerde gezmeye
gidemez, bulundukları şehirde çakılı kalırlar. Oysa kapitalizmde çok fazla para
akışı vardır. Peki bu paralar nereye gider? Bir avuç kapitalistin cebine…
Nasıl? Artı değer olarak. Diğer bir deyişle, emek sömürüsünün sonucu olarak. Ücretler
çoğu kesimde düşük tutulur. Hep “kriz var, ben de zor durumdayım” denir.
Kapitalistler bunu ne zaman söyleseler, düşük ödedikleri ücretlerin arta
kalanını ceplerine indirip servetlerine servet katarlar. Böylece, toplumda
gelir eşitsizliği gittikçe kötüleşir. İşte bu düzene ‘kapitalizm’ denir.
“Kapitalizm, emek sömürüsüne dayanır” dedik; bunun da çeşitli biçimleri
bulunmaktadır. Örneğin, ücret/maaş köleliğinde, kapitalistler, emekçileri karın
tokluğuna çalıştırır. Yalnızca karınlarını doyurmalarına, kira, faturalar ve
vergi gibi aylık ödemelerine yetecek kadar bir ücret ödenir. Emekçinin bir
birikim yapmasına izin verilmez. Buna karşın, emekçi, hastalandığında, birçok
örnekte, niteliksiz hizmet veren ya da randevu alınamayan devlet hastaneleri
nedeniyle, özel hastanelere yönlendirilir. Buna ‘yoksulluk tuzağı’ adı verilir.
Emekçiler her hastalandığında daha da borçlanır. Zaten başka masraflara da
ücret yetmediğinden, bir bakmışız ki, herkesin kredi kartı borcu toplamda uçuk
rakamlara ulaşmış. Kapitalizm aynı zamanda, terhanelere (sweatshop), kayıtdışı,
güvencesiz merdivenaltı üretime göz kırpar; göz kırpmakla kalmaz, onu kendine
temel edinir. Çocuk işçiliği sıradan bir duruma dönüşür. Esnafın yanında
çalışan çocukları bize doğalmış gibi gösterir. Esnafla kalsa iyi: Çeşitli Asya
ülkelerinde, kimi ünlü markalar, çocuk emeği sömürüsüyle ürünü ucuza getirerek
palazlanır.
Kapitalizm barışlardan değil savaşlardan beslenir. İki büyük dünya savaşı,
gerçekte kapitalistler arası paylaşım kavgası nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bu
nedenle, bu savaşlara kimi yazarlar, ‘paylaşım savaşları’ derler. Savaş,
ayrıca, kapitalizmin işine yarar; çünkü silah endüstrisi büyük kârlar elde
eder; savaştan kaçanlar, başka ülkelerde ucuz iş gücü olur. Savaşın bitiminde
ülkeler yeniden inşa edilir; böylece inşaat sektörü büyük kârlar elde eder.
Dolayısıyla, savaş, kapitalizme her türlü kazanç sağlar.
Kapitalizm verimsiz bir sistemdir. Sürekli olarak işsizlik üretir; çünkü
mezun sayısıyla istihdam ihtiyacı arasında bir uyum gözetilmez. Hatta tersine, işsizlik
sorunu, kapitalizmde özellikle çözülmez, çünkü çalışanlara “işini düzgün
yapmazsan seni işten atarım, senin yerine geçecek bir sürü işsiz var” diyerek
baskı kurmak için işsizlik kullanılacaktır. Atanamayan öğretmenler, büyük
ölçüde kapitalizmin ürünüdür. Oysa, okurken, istihdam garantisi söz konusu
olmalıydı. Kapitalizm, aynı zamanda, yerel ve bölgesel düzeyde bolluk ve
kıtlığın aynı anda görülmesine neden olur. Serbest piyasa, eşitsizlik üretir ve
bizden eşitsizliği doğal karşılamamızı bekler.
Kapitalizm, doğaya düşmandır. Kimi şirketler daha yeşil görünseler de,
özünde, kâr için her tür doğa yıkımına göz yumarlar. Böyle olunca, antroposen
mi kapitalosen mi tartışması ortaya çıkar. Diğer bir deyişle, iklim
değişikliğinden tüm insanlar mı sorumludur, kapitalizm mi… Tüm insanların eşit
derecede sorumlu olduğu doğru değildir. Asıl sorumlu, kapitalizmdir.
Konu daha da uzatılabilir. Ancak, kapitalizme karşı olmak için yeterince
nedenimiz olduğunu herhalde bu yazı gösterebilmiştir. Kapitalizm eleştirisi,
sonul olarak kapitalizmi aşmanın yollarını da aramak durumundadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder