Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Yapay Zeka ve Eğitim
Tümüyle yapay zeka kullanarak, bir dersin
bütün malzemelerini hazırlamak artık olanaklı. Haftalık sunumlar da buna dahil.
Bunların yaygınlaştığı bir gelecekte belki de öğreticiler vasıfsızlaşma
(deskilling) süreciyle karşı karşıya kalacak. Öğreticilerin tekelindeki birçok
bilişsel beceri yapay zeka eliyle modellenecek. Öte yandan, salgın sürecinde
gördük ki, çevrimiçi eğitim, yüz yüze eğitimin yerini alabilecek nitelikte
değil. Fakat belki de, “şimdilik” diye not düşmek de gerekli. Yapay zekanın
yükselişiyle birlikte, eğitim süreci iyice bireyselleşiyor/bireyselleşecek.
Eskiden, dil öğretimi, “benden sonra tekrar et” (repeat after me) düzeyindeydi.
Şimdi birtakım mobil uygulamalarla dil öğrenebiliyoruz. Bütün derslerin mobil
uygulamalar eliyle modellendiği bir durumda, bireysellik daha da öne çıkacak.
Yine de kimi uygulama gerektiren derslere insan öğreticinin elinin değmesi
gerekecek. Örneğin, terapi eğitimi, bilimsel deneyler, ameliyatlar vb. Zaten
salgın döneminde çevrimiçi olamayan ne varsa, bunlar mobil uygulamalar
tarafından modellenememeye devam edecek.
Kentsel Dönüşüm ve Sürdürülebilirlik
Kentsel dönüşüm konusunda garip bir durum
var: Neo-liberalliği ağır basan siyasal İslamcılar şehrin çehresinin
betonlaşmasına ses çıkarmazken, kenti koruma talebinde bulunanlar muhalifler
oluyor. Muhafazakarların muhafazakar olmadığı bir çağda, ilericiler muhafazakar
olarak kodlanmak durumunda kalıyor. Zaten muhafazakarlığın da temel bir açmazı
var: Hangi tarihi muhafaza edeceğiz? Osmanlı’nın yükseliş çağı yerine çöküş
çağını yücelten bir zihniyet, önceki dönemleri muhafaza etmemiş oluyor. O da
muhaliflere mi düşüyor yoksa... Bir de sürdürülebilirlik boyutundan söz açmalı.
Kentin bir taşıma kapasitesi var. Nüfus yoğunluğunun artıları olduğu kadar
eksileri de öne çıkıyor.
Dijital Çağda İletişim
Öyle bir döneme giriyoruz ki, yapay zeka
programları bizim yerimize mesaj atabiliyor. Yakın gelecekte sevgililer
arasında, kim hangi aşk mesajını gerçekten attı sorunu olacak. Zaten aşklarımız
da yapay zeka mesajı yüzeyselliğinde gidiyor. Kim sevgiliden özgün bir üretim
bekliyor ki... Önemli olan mesajın işlevsel olması olduğu sürece, yapay zeka daha
çok mesajımıza yanıt yazıyor olacak.
Kültürel Mirasın Korunması
Kültürel mirasın korunması konusunda somut
miras ve somut olmayan miras ayrımını yapmak önemli. Birincisinde daha çok
binaları koruyoruz. Eski çağlarda böyle bir düşünce yoktu. Birçok örnekte, yeni
dinin kutsal mekanları, eski dinin kutsal mekanlarında, onları yıkarak,
yıkıntılarından üretiliyordu. İstanbul’daki, Kudüs’teki, Hindistan’daki
örnekler ilk akla gelenler. Yalnızca bu da değil: Bütün Latin Amerika’da birçok
kilisenin yerinde daha önce yerlilerin tapınakları vardı. Bazı ülkelerde, “eski
kutsal mekanlarımız yıkıldı, burayı öyle yaptılar” diyerek, sonraki dinin
yapıları yıkılıyor. Hindistan örneği karşımızda. Ya artık izleyicileri olmayan,
mitoloji sayılan dinler? Bu süreçten asıl onlar zarar görüyor. En sahipsiz
olanlar onlar.
Bilim ve Sanatın Kesişimi
Bilim ve sanatın kesiştiği noktalardan
biri, yaratıcılık süreci. Bilim insanı da sanat insanı da bir yaratım sürecine
giriyor. Ama sorun şu: Bunların yaratım süreçleri aynı mı? Bir bilim yapıtı
üretmekle bir sanat eseri üretmek arasında büyük farklar var. Öte yandan, hiç
benzerlik yok mu? Yine de, hem Einstein’a hem Mozart’a ‘yaratıcı’ demek, konuyu
netleştirmek yerine daha da bulandırmıyor mu? Bilim insanlarının çok azı
sanatla uğraşıyor. Bu da bir gerçek. Sanat insanlarının bilimle bağı zaten yok
denecek kadar az. Tarihsel olarak düşününce, insansoyu önce sanatı icat etmiş,
bilim çok sonra gelişiyor. “İnsanda sanata bir yatkınlık var” diyebiliriz. Mağara
duvarlarına öküz resimleri çizen ataların yaratıcı olduğu doğru ama bu
yaratıcılığın bir fizik deneyi yapan bilim insanınkiyle aynı olduğunu söylemek
zorlama olur. Peki bilimi sanat gibi, sanatı bilim gibi yapmak mümkün mü? Bu
soru üstünde daha fazla düşünülmeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder