Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Yapay zekanın ilerlemesi bir yandan olumlu gelişmeler doğururken, bir
yandan da daha fazla gözetlenen, verileri didik didik edilen bir toplum
yapısına doğru gidiyoruz. Bunun başını Çin çekiyor. Sosyal kredi sistemiyle,
yurttaşları ‘yola getiren’ Çin, ticaret kanalları yoluyla gözetim teknolojilerini
başka ülkelere yayıyor. Yapay zeka, bir yandan da yaşamımız için vaz geçilmez
oluyor. Örneğin, Britanyalı komedyenler, espri bulmakta zorlandıklarında çareyi
yapay zekadan espri sormakta buluyor. Gerçi yapay zekanın bu konuda çok
gelişkin olduğunu söylemek zor. Bir yandan da seks robotları geliyor. “Bunların
etkileri büyük olacak” diyebiliriz. Dokunusuz orgazm teknolojileri
geliştiriliyor. Nasıl mı? Bunlar, beynin orgazm bölgelerini uyaran uygulamalar.
Korku senaryoları da ilgi çekiyor: Yapay zekanın bilinçlenmesi, distopyalara
kapı aralıyor. Ancak, bundan -belki de şimdilik- çok uzakta olduğumuz da bir
gerçek. En tehlikeli gelişme ise, bu değil; yapay zekalı silahlar konusu. Bu
silahlar artık insanlardan emir almadan, bağımsız çalışıyorlar. Bu da, bu
silahların ilk üretiliş felsefesine ters düşüyor. Buna göre, bu silahları insan
eli denetleyecekti, ama öyle olmuyor.
Robotların lokantalarda kullanılışı ilgi uyandırıyor. Örneğin, pizza
yapımının tüm aşamalarını yansılayan ve sonunda lezzetli bir pizza ortaya
çıkaran tümüyle otomasyon, pizza robotuyla karşılaşıyoruz. Ancak, başka
örneklerde, tümüyle otomasyona uğratılmış garsonluk modeli, tepki çekiyor,
insancıl bulunmuyor. Tıpta ise, kimi riskler bir yana, yapay zeka önemli
gelişmeler kat ediyor. Engellilere merhem oluyor. Fakat bu tartışmada
sosyolojik boyutu gözden kaçırmamalı: Yapay zeka araçlarına eşit erişim, toplumsal
adalet için şart. Ancak bu teknolojiler, oldukça pahalı ve çoğunlukla maddi
durumu iyi olanlara hizmet ediyor. Belki de şimdilik… İlerleyen yıllarda bu tür
teknolojiler, seri üretime geçilerek ucuzlayıp evlere girebilir. Bu da,
aklımıza bugün özellikle ileri yaşlardakilerin yaşadığı evlerin vazgeçilmezi
olan şeker ve tansiyon ölçme aletlerini getirir.
Hollywood grevde. Bir Black Mirror bölümünde de işlendiği gibi, oyuncuların
yapay zekayla görüntüleri alınıp bundan sonra oyunculara gerek kalmadan film
çekilebilecek. Bunun için oyuncular sokakta. Bir yandan da, yazarlar, yapay
zeka şirketlerini dava ediyor, “üretici yapay zeka bizim yazılarımıza
dayanıyor” diyerek. Aynı biçimde, ressamlar, yapay zeka şirketlerinden telif
hakkı talep ediyor. Bütün bunlar olurken, yapay zeka hayranlarının, ki bunlara
‘zeka fetişistleri’ diyebiliriz, yapay zekanın ortaya koyduğu ayrımcılıkları
gözden kaçırmalarını not etmeliyiz. Veriler ayrımcı olunca, yapay zeka da
ayrımcı sonuçlara ulaşıyor. Örneğin, işe alımlarda kadınlar daha önce
alınmadıysa, yine alınmıyorlar. Yapay hukuk programları ise, Siyahları
genellikle suçlu sayıyor; çünkü Amerikan yargı sisteminin açık ve örtük
ırkçılığı verilere yansıyor.
Sosyoloji, yapay zekanın olası kötüye kullanımları konusunda zaten uyarı
bayraklarını açmıştı. Ancak, beklenmedik kötüye kullanımlar da ortaya çıktı:
Özellikle Hindistan’da dolandırıcılar, yapay zeka kullanarak, kullanıcıların
seslerini ve görüntülerini taklit ederek para istiyorlar. Gerçekle yalan
birbirine karışıyor. Derin sahtecilikle (deepfake) yüzler değiştiriliyor;
insanların yapmadıkları şeyler yapmışlarmış gibi gösteriliyor. Bu gerçek-yalan
muğlaklığını Trump’ın popülerleştirdiği hakikat sonrası ve alternatif gerçek
gibi kavramlarla da ilişkilendirebiliriz. Ama daha da ötesi var: ChatGPT gibi
sohbet robotları, veri uyduruyor, kaynakça uyduruyor. Yapılmamış araştırmaları
yapılmış gibi gösteriyor. Ya da bir şairin şiirini okumasını istediğinizde
kendi kendine şiir yazıp onu okuyor ve bunun kendi şiiri olduğunun farkında
bile değil. Çağımız, gerçekle yalanın ve sahtenin iç içe geçtiği bir çağ
olacak. Bunun önüne geçmek oldukça zor.
Bütün bu sorunlara karşı çeşitli, birbirleriyle ilişkili kavramlar
üretilmiş durumda. Bunlar, etik yapay zeka, sorumlu yapay zeka, insancıl yapay
zeka gibi örneklerden oluşuyor. Ama bu önerileri büyük şirketler ve büyük
devletler nezdinde kim dinliyor? Hiç kimse. Dolayısıyla, bu iyicil girişimler
kitleselleşip norm haline gelemiyor.
Oppenheimer filmini, yönetmeni yapay zekaya bağlıyor ve felaket senaryosuna
karşı uyarıyor. Ona göre, bu gidişle, yapay zekanın atom bombası gibi ölümcül
sonuçları olacak. Yapay zeka alanında gerekli düzenlemeler yapılmazsa böyle
olacak gerçekten de… Fakat hukuksal düzenlemeler yine büyük şirketlerin ve
büyük devletlerin çıkarlarına göre şekilleneceğine göre, bu konuda iyimser
olmak zor görünüyor. Tek çıkış, dünya üzerindeki emek ve demokrasi güçlerinin
bu gelişmelere uyanıp harekete geçmesi. Oysa bu güçlerin başka gündemleri var.
Sıra yapay zeka adaletine gelmiyor. İnsanlığın bir geleceği olacaksa gelmek
zorunda…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder