Ulaş Başar Gezgin, Medya Günlüğü sitesinin yazarı

17 Aralık 2017 Pazar

Birinci Ay Savaşı (öykü)

Birinci Ay Savaşı

Ulaş Başar Gezgin


Herşey, Büyük Patlama’yla başladı elbette; ama o andan bu ana dek olanları yazmak, sonsuz sayfa gerektirirdi. Ayrıca, o sonsuz sayfaya yazdıklarımız da, o andan sonra olanların bir parçası olduğunu göre, biz yazdıkça, sonsuzluğa yeni sonsuzluklar eklenirdi. Her neyse; şimdilik bu kadar kafa karıştırmaya gerek yok. Herşey, Büyük Patlama’yla başlasa da, Dünya’nın yeni biçimini alışı, ABD başkanının işkence raporunu açıklamasıyla oldu. Çin’i, Rusya’yı ve tekerine çomak sokan irili ufaklı bir sürü ülkeyi “sizde insan hakları ihlalleri çok. Demokratik olmalısınız.” vb. diye azarlayan o zamanların koskoca bugünlerin kümküçük Amerikası, işte bu işkence raporuyla çöküş sürecine giriyordu. Demek, “devlet güvenliği için işkence gerekebilirdi.” ABD’nin tutucuları, bu raporun açıklanmasına büyük tepki gösterdiler; bu, küllen yalandı; doğru olsa bile, vatan-millet için yapılmıştı. ABD’nin gerçek demokratları, bu raporu yadırgamadılar; çünkü ABD’nin işkence yaptığı, ilk kez ortaya çıkan bir gerçek değildi. Yalnız, işkence yapan görevlilerin yargılanmamasına içerlediler. ABD dışındaki gerçek demokratlar için ise, bu, kabustu: Artık, demokrasi adına, insan hakları adına, işkenceye karşı çıktıklarında “ama ABD de yapıyor” denilecekti.

Ama bakın, Myanmar’a askeri yönetimi nedeniyle ambargo koyan AB ülkelerinin demokratları, ABD’nin açığını yakalayınca bir anda aslan kesildiler. Büyük kampanyalarla, AB’nin işkenceci ABD’ye ambargo koymasını sağladılar. Bunu diğer ülkeler izledi. Hatta, artık Güney Amerika’daki Bolivar Birliği’nin bir parçası olan Küba bile, ABD’ye ambargo uygulama kararı aldı. ABD, hem bu ambargolar nedeniyle; hem de İsrail’in nükleer saldırganlığını görmezden gelerek, İran ve Kuzey Kore’de başlattığı savaşların dev harcamaları nedeniyle, içinden çıkılmaz bir çöküş sürecine girdi. ABD’deki İsacı rahiplerin, işkenceye karşı, tüm eyaletlerde büyük gösteriler düzenlemesi ve bu gösterilerin ABD’nin son teknoloji ürünü ordusuyla kanlı bir biçimde bastırılması, ABD’nin en has dostlarını bile, ambargocuların tarafına çekti.

ABD’nin kabusu yeni başlıyordu: Bolivar Birliği’nin bir parçası olan Meksika, 1846-1848’deki Meksika-Amerika Savaşı’nda Amerika’nın ele geçirdiği, daha sonra ABD’nin güney ve güneybatısını oluşturan Teksas, Kaliforniya, Arizona, Nevada, Utah, Colorado ve Yeni Meksiko gibi eyaletleri geri istiyordu. Meksika’nın istemlerini, dünyanın iki süpergücünden biri olan Hindistan destekliyordu. Rusya ise, 1867’de 7.2 milyon Dolar’a ABD’ye sattığı Alaska’yı geri istiyordu; 7.2 milyon Dolar’ı ABD’ye geri verip Alaska’yı topraklarına katacaktı. Rusya; Çin ve Hindistan gibi devlerin karşısında, ‘sıcak denizlere inme emeli’nden çoktan vazgeçmişti; enlemesine genişlemenin ve tüm Kuzey’in hakimi olmanın yollarını arıyordu. Bolivar Birliği’ne ve Rusya’ya karşı, ABD’nin korumanlığını, dünyanın diğer süpergücü Çin yapıyordu. ABD’yi ekonomik durgunluktan kurtaran güç olan Çin olmasa; dünyanın ‘hasta adam’ı ABD, çoktan nalları dikmişti zaten. Çin’in ABD’yi korumasının elbette koşulları vardı: ABD’nin Pasifik kıyılarında Çin askeri üsleri açıldı. Buna karşı çıkan ABD’li ulusalcılara verilen yanıt netti: “Çin ordusu, bizi işgal etmek için değil; bizi yedi düvelden korumak için burada.”

Çin etkisi, askeri üslerle kalmadı; zamanla Amerikan yaşamının her yanını etkiledi: Olağan koşullarda 18 Şubat’ta kutlanan Devlet Başkanları Günü, ABD’nin ilk Çinli-Amerikalı devlet başkanının anılmasına ayrıldı. 13 Ekim’de kutlanan Kolomb Günü yerine, aynı gün, Amerika’yı Avrupalılar’dan önce keşfettiği ileri sürülen Çinli Amiral Zheng Xe’ya ayrıldı. 4 Temmuz’da kutlanan Bağımsızlık Günü, Çin’le Dostluk Günü olarak değiştirildi. İngiltere’de Hint yemeklerinin İngiltere’nin ulusal yemeği olarak kabul edilmesi gibi, Çin yemekleri, Amerika’nın varolmayan mutfağına taze kan getirdi. Televizyonlarda, Çin takvimiyle Amerikan yerli takvimi arasındaki benzerliklerle ilgili uzun tartışma programları oluyordu. Çince’nin ABD’nin ikinci kamusal dili olan İspanyolca’nın yerine kamusal dil yapılması, tüm kamusal belgelerin İngilizce ve Çince olmak üzere iki dilde yazılması, Amerikan Doları’ndaki devlet başkanı resimlerinin Çin-Amerika (dikkat: ‘Amerika-Çin’ değil, ‘Çin-Amerika’. Yeni yayınlanıp tüm devlet birimlerine gönderilen genelgede, Çin’in, her zaman, Amerika’dan önce yazılması zorunlu kılınıyordu. ABD’nin kurtarıcısı Çin’e saygı gösterilmeliydi) dostluğuna vurgu yapacak biçimde değiştirilmesi gibi tasarılar, her gün, artık çift-dilli olarak basılan gazetelerin sayfalarını kaplıyordu.

Çin’in ve Hindistan’ın 2100’de tüm ülkeleri geçeceğini 2009’da öngörenler çoktu. Bu konuda öyküler de yazılmıştı. Yorumcular, bir kere, bu iki devin büyük nüfusuna ve baş döndürücü kalkınma hızına dikkat çekiyorlardı. Çin ve Hindistan, bu iki üstünlüğünün ötesinde, yüzlerce üst düzey okul ve araştırma kurumu açtı. Eskiden doktora yapmak ve çalışmak üzere ABD’ye giden milyonlarca yetenekli genç, Çin’i ve Hindistan’ı yeğlemeye başladı. İki dev, en yoksullarını, nüfusu gittikçe yaşlanan, bu nedenle çöküşe giren Japonya ve Avrupa’ya göndererek, yoksulluk sorununu büyük ölçüde çözdüler. Bu arada, Çin, nüfusunun yaşlanmasına ve genç nüfusun gerektiğinden az olmasına neden olan Tek Çocuk Politikası’nı da kaldırdı. İki dev, beyin göçünü tersine çevirerek, dünyanın en nitelikli işgücüne sahip oldular. Çin’in 2003 yılında, Rusya ve ABD’den sonra, uzayda insanlı uçuş yapabilen üçüncü ülke olmasından kısa bir süre sonra, Hindistan da, dördüncü ülke oldu. Böylece uzay gerginlikleri de hafif hafif başladı. Fakat iki dev de, birbirine saldırmaya yanaşmıyordu. Komşu oldukları için, birbirlerine saldırmayı riskli buluyor; karşılıklı bir saldırı sonunda haritadan silinmekten korkuyorlardı. Bu nedenle, kendi aralarında ölçülü bir diplomasi yürütürken; başka ülkeleri, kendileri için savaştırıyorlardı. İşte Çin’in ABD’yi; Hindistan’ın Bolivar Birliği’ni desteklemesi, bu sürecin bir ürünüydü. 2. Soğuk Savaş Dönemi’ydi bu. Bu soğuk savaşa, iki devin de, şirketlerini, ucuz işgücü olan ABD’ye kaydırması eşlik ediyordu. ABD’deki çağrı merkezlerinde çalıştırılan ABD yurttaşlarının Çince ve Hint dillerini konuşmaları, aksanlı oluyor; Çin’deki ve Hindistan’daki yurttaşlar, bu kötü Çince’den ve bu kötü Bengalce’den, Güceratça’dan, Tamilce’den vd. rahatsız oluyorlardı; ama olsun. ABD’nin gerilemesi, Çin’in de Hindistan’ın da işine yaramıştı. Öte yandan, Çin ve Hindistan’da sendikalar güçlü olduğundan, Çin ve Hint fabrikaları, akın akın, ucuz işgücü cenneti ABD’ye kayıyor; bu durum, birçok Çinli’yi ve Hintli’yi işsiz bırakmakla kalmıyor, ABD’li işçilere karşı Çin’de ve Hindistan’da ulusalcı bir dalganın büyümesine de yol açıyordu. Bu işsizler, daha sonra, Çin ve Hint ordularına katılıyor; hem iş sahibi olmuş oluyor hem de ulusalcı duygularına hitap eden bir iş yapmış oluyorlardı.

ABD’nin içi, kaynıyordu. Etnik kavgalar ve mezhep ayrışmaları, almış başını yürümüştü. Amerika Yerlileri, kültürel olarak kendilerine yakın gördükleri Çinliler’i ve Çin Ordusu’nu sevinç gösterileriyle karşılamıştı. İspanyol-Amerikalı ABD başkanının dev heykelleri, daha ilk günde yerle bir edilmişti. ABD yurttaşları, heykelleri kırmak için birbiriyle yarışıyordu. Sökülen taşları, inşaat işçileri, kendi gecekondularının yapımında kullanmak üzere topluyorlardı. ABD’de yaşayan milyonlarca İspanyol ise, Meksika’nın, dolayısıyla, Bolivar Birliği’nin bir parçası olmak istiyorlardı. ABD’nin beyazlarının ve siyahlarının tavrı, karışıktı; çoğunun, Hintli ve Çinli akrabaları vardı. Hergün, bir mezhep, bir başka mezhebin kilisesine intihar saldırısı düzenliyordu; ölmemişleri de yoldan geçenler öldürüyordu. Beyazlar, Kanada’ya kaçıyor; İspanyollar, Meksika’ya sığınmanın bir yolunu arıyor; Siyahlar’sa Afrika’ya dönmeyi düşünüyorlardı. En iyi durumdakiler, Yerliler’di. Onlar, Bedeviler gibi, kentlerden uzak yaşıyorlar; patlayan bombalardan etkilenmiyorlardı.

Meksika’nın uyuşturucu kartelleri, Meksika’nın, Bolivar Birliği’ne katılmasıyla, ABD’ye sığınmışlardı. ABD, tümüne yurttaşlık vermişti. ABD’nin düşüncesi, onları Meksika’ya karşı oluşturulacak askeri birliklerde kullanmaktı. Bu, iyi bir düşünce olabilirdi; ancak, ABD, bu kartellerin karanlık ve denetlenemez güçler olduğunu unutmuştu. Bu unutkanlık, ABD’nin sonunu getirdi: Bolivar askerleriyle ABD-Meksika sınırında çatışmaya giren uyuşturucu kartelleri, bu 2. Soğuk Savaş Dönemi’nde, sıcak savaşın başlamasına yol açtı. Küba’nın, Venezuela’nın, Bolivya’nın, Arjantin’in ve daha birçok ülkenin askerlerinden oluşan Bolivar Ordusu’nun, savaşmaktan bıkmış, Vietnam’dan Irak’a, İran’dan Kuzey Kore’ye dek aldığı yenilgilerle moral olarak çökmüş ABD ordusunu yarıp ABD’nin orta eyaletlerine girmesi, çok kısa sürede oldu. Sokaklarda sevinç gösterileri yapanlar, bu kez, ABD’nin İspanyolları’ydı; Çinli-Amerikalı ABD başkanının dev heykellerini tuzla buz ediyorlardı. İsrail yapımı kimyasal silahlar ve ABD’nin daha önce Vietnam’da kullandığı, üç-beş kuşakta engelli doğumlara neden olan portakal gazı bile, ABD’yi kurtarmaya yetmedi. ABD, Bolivar güçlerini püskürtmek için, Hiroşima ve Nagasaki’ye yaptığı gibi, ama bu kez kendi kentlerine, atom bombası atmayı düşünürken; Çin ordusu, devreye girdi. Bolivar Ordusu ile büyük çatışmalara girdiler. Bir yandan da, Hindistan’ın tam desteğini alan Rusya, Alaska’yı ani bir saldırı ile ele geçirmişti. ABD, gafil avlanmıştı. Rusya, Alaska’yı, para vermeden, bedavadan geri almaktan mutluydu. Hindistan’ın dostluğundan öyle hoşnuttular ki, Alaska’da yeni bir kent kurup adını ‘Gandhi-grad’ koydular.

Tarihin cilvesi buydu işte: Tam adı ‘Çin Halk Kurtuluş Ordusu’ olan Çin Ordusu, yine bir halk ordusu olan Bolivar Ordusu ile çarpışıyordu; iki tarafın da kurtarmak istediği halk, başka başkaydı. Savaşın Hindistan’a ve Çin’e sıçrayıp birbirini yok etmeye gideceğinden korkan iki dev, sonunda ateşkes imzaladılar. Anlaşma, bu savaşları, sömürgeciler arasındaki yeni paylaşım kavgaları olarak gören 1 Mayıs Partisi’nin gücü nedeniyle tarafsız kalmış Türkiye’de, artık çoktan eskimiş, bu nedenle Asya-Avrupa Müzesi’ne dönüştürülmüş 1. Boğaz Köprüsü’nde yapıldı. Boğaz Köprüsü Anlaşması’na göre, ABD’nin güneyi, Bolivar Birliği’ne; kuzeyi, Çin Halk Cumhuriyeti’ne verildi. Bolivar Birliği, topraklarındaki Çinli azınlıkların toplumsal ve siyasal haklarını tanıma sözü verdi; Çin Halk Cumhuriyeti ise, ülkesindeki İspanyol azınlıkların haklarını koruyacaktı. Alaska’nın özbeöz Rus toprağı olduğu, bu anlaşmayla güvence altına alındı; hatta, ABD, Alaska’yı, uluslararası hukuka aykırı olarak ikiyüz yıldan fazla elinde tuttuğu için, tazminat ödemeye mahkum edildi.

Bundan sonra ABD’de ne olur, belli değil. Zaten ‘ABD’ diye birşey de kalmadı. Ülkenin kuzeyi, Çin Birleşik Devletleri; güneyi ise, Bolivar Birleşik Devletleri oldu. Bundan bin yıl sonra, Amerikan ulusalcılarının, “Amerika, kendini yönetecek güçte değil; Amerika’ya manda gerekli” diyenlere karşı, Amerika’nın daha önce bağımsız olduğunu kanıtlamak için, eski Kuzey Amerika haritalarını bulup çıkarmaları gerekecek; yoksa kim inanır Amerika’nın bağımsız olabileceğine... Yine de, son zamanlarda, Kaliforniya’da bir gerilla hareketi tomurcuklanıyor. Kaliforniya’nın İspanyol olmayan halkları, kolay teslim olacağa benzemiyor. Kaliforniya’nın bağımsızlık yanlısı aydınları, Bolivar Birliği’ne ve Çin’e karşı savaşmak için, Vietnam’ın ve Irak’ın ABD’ye karşı direnişlerini ayrıntılı olarak inceliyorlar; bu iki direnişteki gerilla yöntemlerini uygulamaya çalışıyorlar. Kaliforniyalı direnişçilerin en ünlü sloganları, yıllanmış parti sandıklarından çıkma: “Ernesto’ya bin selam, daha fazla Vietnam!” Ne günlere kaldık ey Özgürlük Anıtı...

Artık, Dünya’da ABD de bölüşüldükten sonra, paylaşılacak pek bir yer kalmamıştı. İki dev, bundan sonra, paylaşım kavgalarını uzaya yoğunlaştıracaklardı. İlk adım, elbette, stratejik öneme sahip olan Ay’ın paylaşılması olacaktı. Dünya savaşı çıkacağına ay savaşı çıkması yeğdir, biz dünyalılar için; öyle değil mi ama... 

 Kaynak: Gezgin, U. B. (2009). Barbar Türkler, İMF’ye Karşı (gülmece öyküleri) [Barbarian  Turks against  IMF- Short Stories]. Ho Çi Min Kenti, Vietnam, 2009.


BARBAR TÜRKLER İMF’YE KARŞI (GÜLMECE ÖYKÜLERİ)

Ulaş Başar Gezgin

İçindekiler

Eyids, Ölüm, Yaşam...

Satılık Yüz, Kiralık Yüz

Cennet’e Cehennem’e Döşenen Yol...

Gerçek Gülüşlüler...

Devre-yaşam

Birinci Ay Savaşı. 

İnsanları Ayakkabılarından Tanıyan Adam.

İstanbul’da 1 Milyon Bangkoklu; Bangkok’ta 1 Milyon İstanbullu...

Bümbüyüklerle Kümküçükler...

Çocuk, Çocuk, Lanet Olası Çocuk. 

Dünya: Kapkaranlık Bir Gezegen.

Yaşamın Anlamı.

Beşizistan’ın Öyküsü. 

Doktor’un Ölümü.

Yanardağlar Patladığında.

Güldüm ve Güldüm ve Güldüm...

Aşçı Kral. 

Tanrı Yaratmak (ya da Toplamak).

Bali’de Bitimsiz Bir Gece.

Uzaylıların Gizli Oyunları…

Düşünürler Maçının Uzatmaları...

“Barbar Türkler, İMF’ye Karşı!”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Featured Post

Yapay Zekanın Ayrımcılığına Karşı Yapay Zeka Adaleti ve Yurttaş Yapay Zekası

  Yapay Zekanın Ayrımcılığına Karşı Yapay Zeka Adaleti ve Yurttaş Yapay Zekası   Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com Twitt...