Videolar

17 Aralık 2017 Pazar

Devre-yaşam (öykü)

Devre-yaşam

Ulaş Başar Gezgin


Ömrüm, mutsuz varsılları mutlu etmek için binbir yol bulmakla geçti. Psikologluk, üniversitede okurken, bana, heyecan verici gelirdi; şimdi, geçimimi sağlamak için yaptığım zoraki bir iş... Neden böyle oldu? Çünkü insanlara, olaylara olumlu yanından bakmayı öğretirken; bu öğrettiğim yöntemler, bana işlemez oldu. Neymiş efendim, “olumlu yandan bak”. Sen şanslı doğmuşsan, herhalde olumlu yandan bakarsın. Bunu sana öğretmek, çocuk oyuncağı. Zaten biz psikologlara en yoksullar gelse yanmıştık; çünkü yaşamlarında bunca acı varken, hangi “olumlu yandan bak” masalına inanacaklar... İşte böyle düşüne düşüne, yıllar içinde çok mutsuz oldum. Yaşamım son derece renksizdi. Hergün bir sürü danışan görüyordum, yarın da bugün de dün gibiydi hep...

Bir gün, yine böyle, “tekdüze, berbat bir yaşamım var” diye düşünürken; çöpçülerin, işlerini büyük bir sevinçle yaptıklarını gördüm. Neydi onları bu kadar mutlu eden? Bunu sorunca, mutluluklarının tuzla buz olacağını düşündüm; ama yine de sormaya karar verdim. Bu insanlar, mutlulardı ve psikologa gitmeden mutlulardı üstelik. Şöyle bir şey düşündüm: Bana gelen mutsuz zenginler, bir ay çöpçü olarak çalışsalar nasıl olurdu? Çöpçüler gibi gecekondularda kalsalar? Şirketlerinden bir ay kopuk olarak yaşasalar? Zaten bu varsılların, dinlenceleri de zehir. İşten başka birşey düşünmedikleri için, boş zamanlarında bile mutlu olamazlar. Aman da borsa ne olmuş, aman da dolar düşmüş mü...

Evet; devre-yaşam önerim, böyle ortaya çıktı. Çımacı kılığına girip Fransızca şiirler döktürerek, milleti şaşkına çeviren Sakallı Celal’den esinlendiğimi söylemeliyim. Onun ünlü sözünü de şöyle uyarlamıştım: “Bu kadar mutsuzluk, ancak zenginlikle mümkündür.” Hem, ülkenin kalkınmasına katkım yadsınmamalı: Zenginleri çöpçü yaparak, işgücünün niteliğini arttırmış oldum – ya da belki düşürmüşümdür. Ülke, sayemde, bir aylığına da olsa, onlarca zenginden kurtuldu. Mutsuz zenginlere, çöpçülük seçeneği sunuyordum. İlk başta çok yadırgasalar da; Amerika’da zenginlerin böyle yaptığını, bizim zenginlerin Amerikalı zenginlerden geri kalmaması gerektiğini söyleyince, hemen başlamak için can atıyorlardı. İlk ay, en heyecanlısıydı. El yordamıyla yaptığım deney, başarılı olmuştu. Zenginler, bir ay çöpçülük yaptıktan sonra, zengin olarak sürdükleri yaşamın değerini anlıyor; bana minnettar kalıyorlardı. Ben de şaştım “nasıl oldu bu” diye. Çöpçüler de çok hoşnutlardı; işlerine bir ay ara veriyor, ücretli olarak izne ayrılıyorlardı. Hatta, bir kanalın, bu devre-yaşam programımdan övgüyle söz edip, çöpçülerin ülkenin en mutlu insanları olduklarını ve imrenilecek, basit bir yaşam sürdüklerini dünya aleme ilan etmesinden sonra, hem çöpçüler daha da mutlu oldular hem de ünüm, kıtalar, dağlar aşıp Mars’a kadar dayandı.  

İşi büyüttüm kısa sürede. Dünyanın dört bir yanından zenginler, akın akın, kliniğime geliyordu. Estetik ameliyat, yalnızca, bedeni onarmaya yetiyordu; yaşamı onarmaya yetmiyordu. İşte onun için geliyorlardı bana sanırım. Dünyanın belli başlı gazetelerinde, çöpçülerle ve bir ay çöpçü gibi yaşamış zenginlerle uzun söyleşiler çıkıyordu. Ferrarisini satan bilge bile, ilim irfan için kapımı aşındırdığı gün, “bunu da gördüm ya, gam yemem artık” dedim kendi kendime. Bir kanalla yaptığımız anlaşma dolayısıyla, çöpçüler, yeteneklerini sergiliyor; kimin devre-yaşam programımın yeni dönemine katılacağı, izleyici oylarıyla belirleniyordu. Bu programları sevmesem de; ‘psikoloji’ denilen sosyete sporunu, çöpçüleri de mutlu edecek bir noktaya taşımak, gurur vericiydi benim için. Beklenmedik sonuçlar da çıkmadı değil: Kimi zenginler, bir aydan sonra, çöpçü olarak kalmaya karar verdiler. Para saymak ve saydırmakla geçen, hep daha fazlasını isteyen eski yaşamlarından daha iyiydi bu, onlara göre.

Ülkenin tüm emekçileri, güleryüzlüydü artık. Sanki güleryüzlülükte birbirleriyle yarışıyorlardı. Aslında, gerçekten de yarışıyorlardı. Umuyorlardı ki, bir gün, bir zengin, onları görüp “çok mutlusunuz. Hele bir ay izin verin ki, ben de lağımları açayım, ben de sokak lambalarını değiştireyim, ben de sizin gibi mutlu olayım” diyecek. Böyle psikolojinin gözünü yiyeyim ben. Baştan bilseydim böyle olacağını, hiç mutsuz da olmazdım. Ama zaten mutsuz olmasaydım, devre-yaşam programı da çıkmazdı. Demek ki ben mutsuzum. Mutsuz muyum? Hadi ya! Bu kez niye mutsuzum?! Hay, bıktım ben bu işten. Zaten zenginler de çöpçüler de yavaş yavaş homurdanmaya başladılar: Zenginler, “bir çöpçü kadar bile mutlu değiliz” diye üzülüyorlarmış. Çöpçülerse “bir aydan sonra yine işbaşı yapıyoruz” diye dertleniyorlarmış. İşe bak ya; ben de mutsuzum işte. Gemisinin batacağını bilen kaptan, kaçarken, geminin kaptanını, Afrikalı-Amerikalı yaparmış. Hey yazar! Sen bu sözümü duymamış ol! Gel, sen, kimi zaman, psikolog ol; ben de, kimi zaman, yazar olayım. Beğendin bunu demek! Hoşçakal yazar! Bu, işyerimin anahtarı. Çay istersen, 1313’ü arayıp ısmarlayabilirsin; çaycıya da selam söylersin benden.

***

Hey yazar! Seninle devre-yaşam yapmamızın üstünden aylar geçti. Seninki de zor işmiş be arkadaşım; sabah-akşam bekle ki esin gelsin. Sokaklarda notlar alırsın, vergi memuru sanırlar seni, kaç or’dan; zaten, zincirlerinden başka kaybedecek birşeyleri olmayanlar, yıkım nedeniyle, burunlarından soluyor. Hele o kaçak taksicinin or’da, elinde kağıt-kalemle “taksi çağırtacaktım” dersen, mahalleli, “burada taksi yok” derler; seni kaçak taksi denetçisi sanırlar. Sonra, eve gidip televizyonu açsan, filmlerin neredeyse tümü, sıkıcı gelirmiş sana be kardeşim; hep tahmin ettiğin gibi ilerleyip aynı biçimde bitiyormuş filmler. Bir toplantı ortamında ne tür insanlarla karşılaşacağını, hangi insanın ne diyeceğini de bir dakika önceden değil, yıllarca önceden anlayabiliyormuşsun. Herşey aynı geliyormuş sana. Bunun için, aha şu camdan dışarı baktığımda gördüğüm ne kadar insan varsa, hepsinin sıkıcılığı katlanarak artıyormuş senin için. Vay yazar, sen benden daha mutsuzmuşsun yazar... Psikologluğun değerini şimdi anladım. Hadi gel, değişelim. Hem sen neden güneş gözlüğü taktın? O da ne! Neden gözlerin mor?! Demek, devre-yaşam programıyla bile mutluluk bulamayanlar, işyerini bastılar! Demek, gözleri dönmüş olduğundan, seni ben sandılar! Demek, eşşek sudan gelinceye kadar, dağıttılar ağzını burnunu! Kızmazsan, birşey sorabilir miyim? Seni dövdükten sonra nasıllardı? Söyle bir; sordun mu onlara; “ağzımı burnumu dağıttınız, mutlu musunuz, boyunuz uzadı mı?” diye sordun mu? Öyle deme yazar. Bu, bilim için çok önemli. Adam dövmek, insanları mutlu edebiliyorsa; yeni bir adam dövme programı başlatabiliriz. Yoksullara, bir posta için, bir aylık gelirlerini veririz; sonra, mutsuz olan bir insan gelip adamı döver; rahatlar; mutlu olur. Sana da ücretsiz olur bu program, bir yıllığına; ne dersin yazar?

Ne dedin? Ne dedin? Senin ben olmadığımı anladılar mı? Ağzımı burnumu dağıtmak için kapıda mı bekliyorlar? Yazar, peki sen dayak yiyince mutlu oldun mu? Dayak yenince mutlu olunuyorsa, bu kez, bir dayak yeme programı başlatırız... Hadi ya; mutlu olmadın demek. Kapıyı yumruklayan onlar mı?! Ama yazar, aslında sen yazar değil, psikologsun; dayaklık olan, sensin. Bu işi başlarına sen açtın. İşleri karıştırma! Ben yazarım, sen psikologsun. Kapıyı açıyorum ki seni bir kez daha benzetsinler. Bakalım, insan, birisini dayak yerken izlediğinde mutlu olabiliyor mu... Deneyip göreceğiz. Az sonra... Bizden ayrılmayın...



Kaynak: Gezgin, U. B. (2009). Barbar Türkler, İMF’ye Karşı (gülmece öyküleri) [Barbarian  Turks against  IMF- Short Stories]. Ho Çi Min Kenti, Vietnam, 2009.


BARBAR TÜRKLER İMF’YE KARŞI (GÜLMECE ÖYKÜLERİ)

Ulaş Başar Gezgin

İçindekiler

Eyids, Ölüm, Yaşam...

Satılık Yüz, Kiralık Yüz

Cennet’e Cehennem’e Döşenen Yol...

Gerçek Gülüşlüler...

Devre-yaşam

Birinci Ay Savaşı. 

İnsanları Ayakkabılarından Tanıyan Adam.

İstanbul’da 1 Milyon Bangkoklu; Bangkok’ta 1 Milyon İstanbullu...

Bümbüyüklerle Kümküçükler...

Çocuk, Çocuk, Lanet Olası Çocuk. 

Dünya: Kapkaranlık Bir Gezegen.

Yaşamın Anlamı.

Beşizistan’ın Öyküsü. 

Doktor’un Ölümü.

Yanardağlar Patladığında.

Güldüm ve Güldüm ve Güldüm...

Aşçı Kral. 

Tanrı Yaratmak (ya da Toplamak).

Bali’de Bitimsiz Bir Gece.

Uzaylıların Gizli Oyunları…

Düşünürler Maçının Uzatmaları...

“Barbar Türkler, İMF’ye Karşı!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder