Birinci Ay
Savaşı
Herşey, Büyük Patlama’yla başladı elbette; ama o
andan bu ana dek olanları yazmak, sonsuz sayfa gerektirirdi. Ayrıca, o sonsuz
sayfaya yazdıklarımız da, o andan sonra olanların bir parçası olduğunu göre,
biz yazdıkça, sonsuzluğa yeni sonsuzluklar eklenirdi. Her neyse; şimdilik bu
kadar kafa karıştırmaya gerek yok. Herşey, Büyük Patlama’yla başlasa da,
Dünya’nın yeni biçimini alışı, ABD başkanının işkence raporunu açıklamasıyla
oldu. Çin’i, Rusya’yı ve tekerine çomak sokan irili ufaklı bir sürü ülkeyi
“sizde insan hakları ihlalleri çok. Demokratik olmalısınız.” vb. diye azarlayan
o zamanların koskoca bugünlerin kümküçük Amerikası, işte bu işkence raporuyla
çöküş sürecine giriyordu. Demek, “devlet güvenliği için işkence gerekebilirdi.”
ABD’nin tutucuları, bu raporun açıklanmasına büyük tepki gösterdiler; bu,
küllen yalandı; doğru olsa bile, vatan-millet için yapılmıştı. ABD’nin gerçek demokratları,
bu raporu yadırgamadılar; çünkü ABD’nin işkence yaptığı, ilk kez ortaya çıkan
bir gerçek değildi. Yalnız, işkence yapan görevlilerin yargılanmamasına
içerlediler. ABD dışındaki gerçek demokratlar için ise, bu, kabustu: Artık,
demokrasi adına, insan hakları adına, işkenceye karşı çıktıklarında “ama ABD de
yapıyor” denilecekti.
Ama bakın, Myanmar’a askeri yönetimi nedeniyle ambargo koyan AB ülkelerinin
demokratları, ABD’nin açığını yakalayınca bir anda aslan kesildiler. Büyük
kampanyalarla, AB’nin işkenceci ABD’ye ambargo koymasını sağladılar. Bunu diğer
ülkeler izledi. Hatta, artık Güney Amerika’daki Bolivar Birliği’nin bir parçası
olan Küba bile, ABD’ye ambargo uygulama kararı aldı. ABD, hem bu ambargolar
nedeniyle; hem de İsrail’in nükleer saldırganlığını görmezden gelerek, İran ve
Kuzey Kore’de başlattığı savaşların dev harcamaları nedeniyle, içinden çıkılmaz
bir çöküş sürecine girdi. ABD’deki İsacı rahiplerin, işkenceye karşı, tüm
eyaletlerde büyük gösteriler düzenlemesi ve bu gösterilerin ABD’nin son
teknoloji ürünü ordusuyla kanlı bir biçimde bastırılması, ABD’nin en has
dostlarını bile, ambargocuların tarafına çekti.
ABD’nin kabusu yeni başlıyordu: Bolivar Birliği’nin bir parçası olan
Meksika, 1846-1848’deki Meksika-Amerika Savaşı’nda Amerika’nın ele geçirdiği,
daha sonra ABD’nin güney ve güneybatısını oluşturan Teksas, Kaliforniya,
Arizona, Nevada, Utah, Colorado ve Yeni Meksiko gibi eyaletleri geri istiyordu.
Meksika’nın istemlerini, dünyanın iki süpergücünden biri olan Hindistan destekliyordu.
Rusya ise, 1867’de 7.2 milyon Dolar’a ABD’ye sattığı Alaska’yı geri istiyordu;
7.2 milyon Dolar’ı ABD’ye geri verip Alaska’yı topraklarına katacaktı. Rusya;
Çin ve Hindistan gibi devlerin karşısında, ‘sıcak denizlere inme emeli’nden
çoktan vazgeçmişti; enlemesine genişlemenin ve tüm Kuzey’in hakimi olmanın
yollarını arıyordu. Bolivar Birliği’ne ve Rusya’ya karşı, ABD’nin
korumanlığını, dünyanın diğer süpergücü Çin yapıyordu. ABD’yi ekonomik
durgunluktan kurtaran güç olan Çin olmasa; dünyanın ‘hasta adam’ı ABD, çoktan
nalları dikmişti zaten. Çin’in ABD’yi korumasının elbette koşulları vardı:
ABD’nin Pasifik kıyılarında Çin askeri üsleri açıldı. Buna karşı çıkan ABD’li
ulusalcılara verilen yanıt netti: “Çin ordusu, bizi işgal etmek için değil;
bizi yedi düvelden korumak için burada.”
Çin etkisi, askeri üslerle kalmadı; zamanla Amerikan yaşamının her yanını
etkiledi: Olağan koşullarda 18 Şubat’ta kutlanan Devlet Başkanları Günü,
ABD’nin ilk Çinli-Amerikalı devlet başkanının anılmasına ayrıldı. 13 Ekim’de
kutlanan Kolomb Günü yerine, aynı gün, Amerika’yı Avrupalılar’dan önce
keşfettiği ileri sürülen Çinli Amiral Zheng Xe’ya ayrıldı. 4 Temmuz’da kutlanan
Bağımsızlık Günü, Çin’le Dostluk Günü olarak değiştirildi. İngiltere’de Hint
yemeklerinin İngiltere’nin ulusal yemeği olarak kabul edilmesi gibi, Çin
yemekleri, Amerika’nın varolmayan mutfağına taze kan getirdi. Televizyonlarda,
Çin takvimiyle Amerikan yerli takvimi arasındaki benzerliklerle ilgili uzun
tartışma programları oluyordu. Çince’nin ABD’nin ikinci kamusal dili olan
İspanyolca’nın yerine kamusal dil yapılması, tüm kamusal belgelerin İngilizce
ve Çince olmak üzere iki dilde yazılması, Amerikan Doları’ndaki devlet başkanı
resimlerinin Çin-Amerika (dikkat: ‘Amerika-Çin’ değil, ‘Çin-Amerika’. Yeni yayınlanıp
tüm devlet birimlerine gönderilen genelgede, Çin’in, her zaman, Amerika’dan
önce yazılması zorunlu kılınıyordu. ABD’nin kurtarıcısı Çin’e saygı
gösterilmeliydi) dostluğuna vurgu yapacak biçimde değiştirilmesi gibi
tasarılar, her gün, artık çift-dilli olarak basılan gazetelerin sayfalarını
kaplıyordu.
Çin’in ve Hindistan’ın 2100’de tüm ülkeleri geçeceğini 2009’da öngörenler
çoktu. Bu konuda öyküler de yazılmıştı. Yorumcular, bir kere, bu iki devin
büyük nüfusuna ve baş döndürücü kalkınma hızına dikkat çekiyorlardı. Çin ve
Hindistan, bu iki üstünlüğünün ötesinde, yüzlerce üst düzey okul ve araştırma
kurumu açtı. Eskiden doktora yapmak ve çalışmak üzere ABD’ye giden milyonlarca
yetenekli genç, Çin’i ve Hindistan’ı yeğlemeye başladı. İki dev, en yoksullarını,
nüfusu gittikçe yaşlanan, bu nedenle çöküşe giren Japonya ve Avrupa’ya
göndererek, yoksulluk sorununu büyük ölçüde çözdüler. Bu arada, Çin, nüfusunun
yaşlanmasına ve genç nüfusun gerektiğinden az olmasına neden olan Tek Çocuk
Politikası’nı da kaldırdı. İki dev, beyin göçünü tersine çevirerek, dünyanın en
nitelikli işgücüne sahip oldular. Çin’in 2003 yılında, Rusya ve ABD’den sonra,
uzayda insanlı uçuş yapabilen üçüncü ülke olmasından kısa bir süre sonra,
Hindistan da, dördüncü ülke oldu. Böylece uzay gerginlikleri de hafif hafif
başladı. Fakat iki dev de, birbirine saldırmaya yanaşmıyordu. Komşu oldukları
için, birbirlerine saldırmayı riskli buluyor; karşılıklı bir saldırı sonunda
haritadan silinmekten korkuyorlardı. Bu nedenle, kendi aralarında ölçülü bir
diplomasi yürütürken; başka ülkeleri, kendileri için savaştırıyorlardı. İşte
Çin’in ABD’yi; Hindistan’ın Bolivar Birliği’ni desteklemesi, bu sürecin bir
ürünüydü. 2. Soğuk Savaş Dönemi’ydi bu. Bu soğuk savaşa, iki devin de,
şirketlerini, ucuz işgücü olan ABD’ye kaydırması eşlik ediyordu. ABD’deki çağrı
merkezlerinde çalıştırılan ABD yurttaşlarının Çince ve Hint dillerini
konuşmaları, aksanlı oluyor; Çin’deki ve Hindistan’daki yurttaşlar, bu kötü
Çince’den ve bu kötü Bengalce’den, Güceratça’dan, Tamilce’den vd. rahatsız
oluyorlardı; ama olsun. ABD’nin gerilemesi, Çin’in de Hindistan’ın da işine
yaramıştı. Öte yandan, Çin ve Hindistan’da sendikalar güçlü olduğundan, Çin ve
Hint fabrikaları, akın akın, ucuz işgücü cenneti ABD’ye kayıyor; bu durum,
birçok Çinli’yi ve Hintli’yi işsiz bırakmakla kalmıyor, ABD’li işçilere karşı
Çin’de ve Hindistan’da ulusalcı bir dalganın büyümesine de yol açıyordu. Bu
işsizler, daha sonra, Çin ve Hint ordularına katılıyor; hem iş sahibi olmuş
oluyor hem de ulusalcı duygularına hitap eden bir iş yapmış oluyorlardı.
ABD’nin içi, kaynıyordu. Etnik kavgalar ve mezhep ayrışmaları, almış başını
yürümüştü. Amerika Yerlileri, kültürel olarak kendilerine yakın gördükleri
Çinliler’i ve Çin Ordusu’nu sevinç gösterileriyle karşılamıştı.
İspanyol-Amerikalı ABD başkanının dev heykelleri, daha ilk günde yerle bir
edilmişti. ABD yurttaşları, heykelleri kırmak için birbiriyle yarışıyordu.
Sökülen taşları, inşaat işçileri, kendi gecekondularının yapımında kullanmak
üzere topluyorlardı. ABD’de yaşayan milyonlarca İspanyol ise, Meksika’nın,
dolayısıyla, Bolivar Birliği’nin bir parçası olmak istiyorlardı. ABD’nin
beyazlarının ve siyahlarının tavrı, karışıktı; çoğunun, Hintli ve Çinli
akrabaları vardı. Hergün, bir mezhep, bir başka mezhebin kilisesine intihar
saldırısı düzenliyordu; ölmemişleri de yoldan geçenler öldürüyordu. Beyazlar,
Kanada’ya kaçıyor; İspanyollar, Meksika’ya sığınmanın bir yolunu arıyor;
Siyahlar’sa Afrika’ya dönmeyi düşünüyorlardı. En iyi durumdakiler, Yerliler’di.
Onlar, Bedeviler gibi, kentlerden uzak yaşıyorlar; patlayan bombalardan
etkilenmiyorlardı.
Meksika’nın uyuşturucu kartelleri, Meksika’nın, Bolivar Birliği’ne
katılmasıyla, ABD’ye sığınmışlardı. ABD, tümüne yurttaşlık vermişti. ABD’nin
düşüncesi, onları Meksika’ya karşı oluşturulacak askeri birliklerde
kullanmaktı. Bu, iyi bir düşünce olabilirdi; ancak, ABD, bu kartellerin
karanlık ve denetlenemez güçler olduğunu unutmuştu. Bu unutkanlık, ABD’nin
sonunu getirdi: Bolivar askerleriyle ABD-Meksika sınırında çatışmaya giren
uyuşturucu kartelleri, bu 2. Soğuk Savaş Dönemi’nde, sıcak savaşın başlamasına
yol açtı. Küba’nın, Venezuela’nın, Bolivya’nın, Arjantin’in ve daha birçok
ülkenin askerlerinden oluşan Bolivar Ordusu’nun, savaşmaktan bıkmış,
Vietnam’dan Irak’a, İran’dan Kuzey Kore’ye dek aldığı yenilgilerle moral olarak
çökmüş ABD ordusunu yarıp ABD’nin orta eyaletlerine girmesi, çok kısa sürede
oldu. Sokaklarda sevinç gösterileri yapanlar, bu kez, ABD’nin İspanyolları’ydı;
Çinli-Amerikalı ABD başkanının dev heykellerini tuzla buz ediyorlardı. İsrail
yapımı kimyasal silahlar ve ABD’nin daha önce Vietnam’da kullandığı, üç-beş
kuşakta engelli doğumlara neden olan portakal gazı bile, ABD’yi kurtarmaya
yetmedi. ABD, Bolivar güçlerini püskürtmek için, Hiroşima ve Nagasaki’ye yaptığı
gibi, ama bu kez kendi kentlerine, atom bombası atmayı düşünürken; Çin ordusu,
devreye girdi. Bolivar Ordusu ile büyük çatışmalara girdiler. Bir yandan da,
Hindistan’ın tam desteğini alan Rusya, Alaska’yı ani bir saldırı ile ele
geçirmişti. ABD, gafil avlanmıştı. Rusya, Alaska’yı, para vermeden, bedavadan
geri almaktan mutluydu. Hindistan’ın dostluğundan öyle hoşnuttular ki,
Alaska’da yeni bir kent kurup adını ‘Gandhi-grad’ koydular.
Tarihin cilvesi buydu işte: Tam adı ‘Çin Halk Kurtuluş Ordusu’ olan Çin
Ordusu, yine bir halk ordusu olan Bolivar Ordusu ile çarpışıyordu; iki tarafın
da kurtarmak istediği halk, başka başkaydı. Savaşın Hindistan’a ve Çin’e
sıçrayıp birbirini yok etmeye gideceğinden korkan iki dev, sonunda ateşkes
imzaladılar. Anlaşma, bu savaşları, sömürgeciler arasındaki yeni paylaşım
kavgaları olarak gören 1 Mayıs Partisi’nin gücü nedeniyle tarafsız kalmış
Türkiye’de, artık çoktan eskimiş, bu nedenle Asya-Avrupa Müzesi’ne
dönüştürülmüş 1. Boğaz Köprüsü’nde yapıldı. Boğaz Köprüsü Anlaşması’na göre,
ABD’nin güneyi, Bolivar Birliği’ne; kuzeyi, Çin Halk Cumhuriyeti’ne verildi.
Bolivar Birliği, topraklarındaki Çinli azınlıkların toplumsal ve siyasal
haklarını tanıma sözü verdi; Çin Halk Cumhuriyeti ise, ülkesindeki İspanyol
azınlıkların haklarını koruyacaktı. Alaska’nın özbeöz Rus toprağı olduğu, bu
anlaşmayla güvence altına alındı; hatta, ABD, Alaska’yı, uluslararası hukuka
aykırı olarak ikiyüz yıldan fazla elinde tuttuğu için, tazminat ödemeye mahkum
edildi.
Bundan sonra ABD’de ne olur, belli değil. Zaten ‘ABD’ diye birşey de
kalmadı. Ülkenin kuzeyi, Çin Birleşik Devletleri; güneyi ise, Bolivar Birleşik
Devletleri oldu. Bundan bin yıl sonra, Amerikan ulusalcılarının, “Amerika,
kendini yönetecek güçte değil; Amerika’ya manda gerekli” diyenlere karşı,
Amerika’nın daha önce bağımsız olduğunu kanıtlamak için, eski Kuzey Amerika
haritalarını bulup çıkarmaları gerekecek; yoksa kim inanır Amerika’nın bağımsız
olabileceğine... Yine de, son zamanlarda, Kaliforniya’da bir gerilla hareketi
tomurcuklanıyor. Kaliforniya’nın İspanyol olmayan halkları, kolay teslim
olacağa benzemiyor. Kaliforniya’nın bağımsızlık yanlısı aydınları, Bolivar
Birliği’ne ve Çin’e karşı savaşmak için, Vietnam’ın ve Irak’ın ABD’ye karşı
direnişlerini ayrıntılı olarak inceliyorlar; bu iki direnişteki gerilla
yöntemlerini uygulamaya çalışıyorlar. Kaliforniyalı direnişçilerin en ünlü
sloganları, yıllanmış parti sandıklarından çıkma: “Ernesto’ya bin selam, daha
fazla Vietnam!” Ne günlere kaldık ey Özgürlük Anıtı...
Artık, Dünya’da ABD de bölüşüldükten sonra, paylaşılacak pek bir yer
kalmamıştı. İki dev, bundan sonra, paylaşım kavgalarını uzaya
yoğunlaştıracaklardı. İlk adım, elbette, stratejik öneme sahip olan Ay’ın
paylaşılması olacaktı. Dünya savaşı çıkacağına ay savaşı çıkması yeğdir, biz
dünyalılar için; öyle değil mi ama...
BARBAR TÜRKLER İMF’YE KARŞI (GÜLMECE ÖYKÜLERİ)
Ulaş Başar Gezgin
İçindekiler
Eyids, Ölüm, Yaşam...
Satılık Yüz, Kiralık Yüz
Cennet’e Cehennem’e Döşenen Yol...
Gerçek Gülüşlüler...
Devre-yaşam
Birinci Ay Savaşı.
İnsanları Ayakkabılarından Tanıyan Adam.
İstanbul’da 1 Milyon Bangkoklu; Bangkok’ta 1 Milyon İstanbullu...
Bümbüyüklerle Kümküçükler...
Çocuk, Çocuk, Lanet Olası Çocuk.
Dünya: Kapkaranlık Bir Gezegen.
Yaşamın Anlamı.
Beşizistan’ın Öyküsü.
Doktor’un Ölümü.
Yanardağlar Patladığında.
Güldüm ve Güldüm ve Güldüm...
Aşçı Kral.
Tanrı Yaratmak (ya da Toplamak).
Bali’de Bitimsiz Bir Gece.
Uzaylıların Gizli Oyunları…
Düşünürler Maçının Uzatmaları...
“Barbar Türkler, İMF’ye Karşı!”
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder