Derviş, M.
(2002). Kimlik Kartı
Derviş, M.
(2002). Rita ve tüfenk
Derviş, M.
(2002). Anam
Derviş, M.
(2002). Pasaport.
Derviş, M.
(2002). Üstümüze kapanıyor dünya
Adnan, E.
(2003). Cenin
Kimlik Kartı
Yaz hadi!
Arap’ım ben
Ve ellibin rakamıdır kimlik kartı numaram
Sekiz çocuğum var
Dokuzuncusu da gelecek, bir yaz sonraya
Öfkelenecek misin?
Yaz hadi!
Arap’ım ben
Taş ocağında çalışan, diğer işçi kardeşlerle
Sekiz çocuğum var
Ekmek söküyorum onlara
Giysiler ve kitaplar
Kayalardan..
Yalvaracak değilim kapınızda üç beş kuruş için
Ne de küçülteceğim kendimi ayak seslerinizle odanızda
Öfkelenecek misin peki?
Yaz hadi!
Arap’ım ben
Ünvansız bir isme sahibim
Sabırlıyım halkın
Öfke duyduğu bir ülkede
Köküm
Doğuşundan öncesine gider zamanın
Ve öncesine, çağların açılışının
Çamlar öncesine, zeytin ağaçları
Ve otlardan önce bitmiştir
Babam.. saban tutan bir aileden gelir
Ayrıcalıklı bir sınıftan değil
Ve dedem... bir çiftçiydi
Ne iyi yetişmiş ne iyi doğmuş!
Güneşin gururunu öğretir bana
Okumayı öğretmeden önce
Ve bir bekçi kulübesi gibidir evim
Dallardan ve kamıştan yapılma
İyi geldi mi statüm sana?
Ünvansız bir isme sahibim!
Yaz hadi!
Arap’ım ben
Çaldınız meyve ağaçlarını atalarımın
Ve ekip biçtiğim tarlayı,
Çocuklarımla birlikte
Ve hiçbir şey bırakmadınız bizim’çin
Bu kayalar dışında..
Peki alacak mı Devlet onları
Söylendiği gibi?!
Bundandır!
Yaz hadi ilk sayfanın baş köşesine:
Nefret etmiyorum insanlardan
Ne de el uzatıyorum mallarına mülklerine
Ama aç kaldım mı bir kere
Gaspçıların eti olacak, yemeğim benim
Dikkat edin..
Dikkat edin..
Açlığıma
Ve öfkeme!
Mahmut Derviş
Rita ve Tüfenk
Rita’yla gözlerim arasında
Bir tüfenk var
Ve kim ki tanır Rita’yı
Diz çöker ve dua eder
O bal rengi gözlerin kutsallığı için
Ve öptüm Rita’yı
Genç iken o
Ve hatırlıyorum Rita’yı, nasıl yaklaşmıştı
Ve nasıl sardığını kollarımın, saç örgülerinin en
tatlısını
Ve hatırlıyorum Rita’yı
Nasıl hatırlarsa bir kırlangıç, akışını
Of, Rita
Bir milyon kırlangıç var aramızda, bir milyon imge
Ve birçok randevu,
Ateşlenmiş, bir tüfenkçe
Bir şölendi ağzımda, Rita’nın ismi
Bir düğündü kanımda, Rita’nın bedeni
Ve kayboldum Rita’da iki yıl boyu
Ve kollarımda uyudu iki yıl boyu
Ve söz verdik birbirimize
En güzel kadehler üzre
Ve yandık şarabında, dudaklarımızın
Ve yeniden doğduk
Of, Rita!
Ne ayırabilirdi gözlerimi, bu tüfenk önünde,
Seninkilerden
Bir çuha dışında ya da iki tane
Ya da bal rengi bulutlar?
Bir vakit ansızın
Ah, sessizliği alacakaranlığın
Uzak bir diyara göçtü ayım sabahleyin
O bal rengi gözler boyunca
Ve süpürdü kent, tüm şarkıcıları
Ve Rita’yı
Rita’yla gözlerim arasında...
Bir tüfenk var...
Mahmut Derviş
Anam
Özlüyorum anamın ekmeğini
Kahvesini anamın
Dokunuşunu
Büyüyor bende çocukluk anıları
Gün be gün
Yaşadığıma değmeli
Ölüm saatinde
Değmeli gözyaşlarına anamın
Ve geri dönersem birgün
Al beni mendil olarak kirpiklerine
Ört kemiklerimi ot ile
Kutsanmış, adımlarınla
Biraraya getir bizi
Saç tokanla
Bir iplikle, giysinin arkasından sarkan
Ölümsüz olabilirim
Bir tanrı olabilirim
Dokunursam derinlerine kalbinin
Geri dönersem
Bir odun olarak kullan beni, körüklemek için ateşini
Evinin damındaki çamaşır ipi olarak
Olmaksızın kutsaman,
Çok zayıfım doğrulmaya
Yaşlıyım
Geri ver bana yıldız haritalarını çocukluğumun
Ki ben
Kırlangıçlarla birlikte
Çıkarabileyim haritasını patikanın
Bekleyen yuvana doğru olan
Mahmut Derviş (1941-2008), Filistinli şair
Pasaport
Tanımadılar beni gölgede
Emen, ten rengimi bu pasaporttaki
Ve bir sergiydi yaram onlara göre,
Turistler için, fotoğraf toplamayı seven.
Tanımadılar beni,
Ah... Terketmeyin
Avucumu, güneş olmaksızın
Çünkü tanıyor beni ağaçlar
Tanıyor beni tüm yağmur şarkıları
Terketmeyin beni ay gibi soluk!
Avucumu izlemiş tüm kuşlar
Uzak havaalanının kapısına doğru
Tüm buğday tarlaları
Tüm hapishaneler
Tüm beyaz mezar taşları
Tüm dikenli sınırlar
Sallanan tüm mendiller
Tüm gözler
Benimleydi,
Ama düştüler onları pasaportumdan
İsmimden, kimliğimden soyunuk?
Kendi ellerimle beslendiğim bir toprakta?
Haykırdı bugün Eyüp
Doldurarak gökyüzünü:
Emsal saymayın beni bir daha!
Of, baylar, Peygamberler,
Soruşturmayın ağaçları, adları için
Sormayın vadilere, anaları kim
Işıktan bir kılıç parlıyor alnımda
Ve nehir suyu çıkıveriyor elimden
Kimliğimdir benim, tüm insan kalpleri
İşte bundan, alın pasaportumu!
Mahmut Derviş
Üstümüze
Kapanıyor Dünya
Üstümüze kapanıyor dünya
Son boğaza gelene değin
Ve koparıyoruz uzuvlarımızı, geçebilmek için.
Unufak ediyor bizi dünya
Tanesi olaydık bi’,
Ölebileydik ve doğabileydik yeniden.
Anamız olaydı dünya,
Sevecen davranaydı bize.
Resim olaydık kayalarda
Düşlerimize, taşımak için ayna diye.
Gördük yüzlerini, savuracakların,
Çocuklarımızı, penceresinden bu son barınağın.
Aynalar asacak yıldızımız.
Nereye gitmeliyiz son sınırdan sonra?
Ner’de uyumalı bitkiler, son soluklarından sonra?
Kızıl buharla yazacağız adlarımızı.
Keseceğiz elini şarkının, etimizle bitecek olan.
Öleceğiz burada, burada son boğazda.
Burada ve burada yetiştirecek kanımız, bir zeytin ağacını.
Mahmut Derviş
Üstümüze kapanıyor dünya
Son boğaza gelene değin
Ve koparıyoruz uzuvlarımızı, geçebilmek için.
Unufak ediyor bizi dünya
Tanesi olaydık bi’,
Ölebileydik ve doğabileydik yeniden.
Anamız olaydı dünya,
Sevecen davranaydı bize.
Resim olaydık kayalarda
Düşlerimize, taşımak için ayna diye.
Gördük yüzlerini, savuracakların,
Çocuklarımızı, penceresinden bu son barınağın.
Aynalar asacak yıldızımız.
Nereye gitmeliyiz son sınırdan sonra?
Ner’de uyumalı bitkiler, son soluklarından sonra?
Kızıl buharla yazacağız adlarımızı.
Keseceğiz elini şarkının, etimizle bitecek olan.
Öleceğiz burada, burada son boğazda.
Burada ve burada yetiştirecek kanımız, bir zeytin ağacını.
Mahmut Derviş
Cenin
Ve o gece, yağan kaplanları durdurduğunda
Ve oda-bölücüleri,
Silahlı soygun yapmaya gelmişler
Elleri boş dönerken
Acı kahvelerin kapanışında ve
Açılış zamanında orospuların
Alıyorlar müşterileri, yanıp bittiğinde
Lambalarında fitil
Ve dönmüşlerdi keşişler gerisin geri
Geleneksel çocukseverliklerine,
Korktuğunda yağmur çünkü
Daha hızlı gider bombalar
Işık hızından,
Kalın bir duman, yanık kemiklerle dolu
Yumuşak bir ateş üstü
Ve ‘Filistin Kalsiyumu’na dönüştü
Çöktü,
Ve ümitsizlikle doldu boğazları cellatların
Ki analarının oraya gittiler el-yüz yıkamak için sonra
Sanrı görürken kulakları
Çünkü onlar Eriha’nın ünlü
Borazanlarını duyuyorlardı
Ve yılları yıldızlarla karıştırıyorlardı,
Atları yengeçlerle.
Ve reddetti gece, yağmayı koyunun başı üstüne,
Ve gördük ki karışmış şimşek
Kan ve gözyaşıyla şişmiş bulutlarla,
Ve doğrudan ölülerle konuşmaya başlamış madde,
Artık dinlemeyen ölülerle,
Ve dili yok ağzı yoktu insanların
Ve yürüdük dikenli çalılık üstünde, diken üstünde,
devedikeni üstüne,
Ve tüketti gözlerimiz söz dağarını
Ölüm demlerinin,
Ve indi bu nedenle, ardından yağmurun,
Bir melek ki onun’çin yoktur hiçkimsenin adı.
Başladı or’da bur’da, sarmaya yaraları,
ve mutfak bıçağıyla yapılan, kangren olacak uzuvu
kesme operasyonları,
Ve yazdı herşeyi o melek, altından ve çamurdan bir
kitaba.
Bundandır dağılışı denizin, titreyişi dehşetle,
Tetikte olmaya zorluyor dalgalarını.
Barbar çalgıların çalındığını duyduğumuzda
Yemin ettik, yaşamı öldürmemiz gerektiği üstüne ve
ölümü,
Görerek bir gözyaşı ve ateş boşluğu.
Kimse sağ çıkamadı kamptan
Salladı yıldırım, çocuk dolu evleri
Ve kadınların giysilerini giyindi sefalet,
Durmadı hiçkimse, öldüğünde,
Canlı olan ne varsa.
Devasa bir bayrağa sardık ölümü ve
Indirdik onu, kentin dönüştüğü toplu
Gömüte: kuru bellek kırıntıları idi
Kentte yaşarların günlük besini.
Düz çizgiler çekmeyeceğiz ama bahardan
Bir savaş güncesi tutmasını isteyeceğiz,
Hainler arasında yer tutmasını güzdense.
Yakacağız pencereyi, yanan balmumuyla,
Ama istemeyiz yarasalardan göstersinler yolu
Çöl tilkilerine.
hazırlayıp bizi alıp götürecek kamyonları
Bizi, mezbahaya.
Güğümlerle şölen verilecek orada
Limon ve kanla pişirilmiş kuzularla dolu.
Yer hazırlanmada, yengili generaller için,
Az önce tanıtılanlar için.
Aldı peçeyi güneş.
Sahte ve verimli bir öfke gecesinde,
Taşıdı yatakları bir fırtına.
Daha sıkıdır bir silah, öldürmek için, çevredeki
Havadan. İncitir ama korkutmazlar.
Bir şeytan yaratıldı Cenin’de, yeni bir düzenden.
değişimce geçirdi Şeytan ki bu
Değişimce, beklediğimizin tersine.
Bundandır ki hakkımız var nefret etmeye ama hemen
Sıçramayalım salak sonuçlara. Bu dünyadan değiliz biz.
Kalınlaşıyorlar ormanlar, gece hayvanları
Canavarlarla çiftleşiyorlar.
Çaldı kapıyı Şeytan, aynı
Gecedir ki bıraktı yağmur, karaya çıkmayı.
Dönüyor denetsiz, bulvarlar.
Koştu atlar ve boğuldular,
Yok yere.
Yıldızla çivilenmiş çevrede yaşamadayız
Baharın güzelliğini çileden çıkaran kötüdüşlü
Çevre,
Çiçeklenen ağaçlar dolusu bir bahar,
Yarısaydam bulutlarla taçlanmış nemli dağlar,
Ve kendini uyanık tutan esinti, yitirdiklerinde
Gözlerimiz yollarını, Batı’dan Doğu’ya
Pembe tepeler boyunca.
İşte kederi, kuşatılmış insanların
Tanklarca kuşatılmış ve hapsedilmiş, bakışlarınca
Katillerin ki giderler sınırlar boyu ki o sınırlar
İlk çizgilerinden başka bir şey değildir
Çoklu hapishanelerinin:
Hepsi, beter etmek için, dünyanın güzelliğini
Bir başka budalanın elindeki dünyanın, ki umursamaz,
Perişanlığımızı.
Ağlatılı bir yüzleşme var kimilerinin
Ölümleriyle kat kat yaşamı arasında başkalarının:
Donmuş olmada başkaları ve mutlu dalgaları
Doğmuş olmanın hazzıyla inen bir okyanusun,
Yaşamada ezelsiz ebedsiz; acınası bilincimiz
huzurunda.
çürüyenle
Durmadan yenilenen arasındaki fark
Dikiyor gözünü bize.
Uçurumlarda yaşıyoruz.
Sis yutuyor başka yerlerde, işleyim bölgelerini.
Ufuğa akan, duman yığınından yayılanlar
Dolduruyor ağızlarını, ihtiyaç duyulan ama istenmeyen
ilan edilen
İşçileri.
Yakıyor belleklerini gazlar.
Unuttular vapura binmeden önce
Bir adları ve adresleri vardı.
Umarsız hastalıkları olacak emekliliklerinde.
Orada yukarıda, benim tekil dağımda, kuşlar şifreli
Şarkılar yayar, çift çift uçarlar,
Vururlar havaya kanatlarıyla ve sevinçle.
Bir zehirli gaz kusuntusunu temsil eder
Mühürlü kafalarımızda düşünceler
Ve ödüllendirirler kendilerini.
Temel işlevi varkalmanın,
Ölüm için çekince öne sürmektir;
Bundandır Doğa’nın bırakması bizi.
Erişilmez kalıyor.
Ona ilişkin anlattıklarımız,
Soluk bir yansıması gerçekliğin.
Yabancı kıldık kendimizi
Yazgımıza
Capcanlı parıltılar
Gösterse de çocukluğumuz.
Ne oldu geçmişe?
Katiller durmadı ette.
Görünmeze nişan aldılar,
Önceki büyük mutluluğumuza.
Yaşlanıyor evren bu arada.
Milyarlarca yıl geçti
Ve yaşam için dövüşüyor yıldızlar:
Korumaz onları parıldamaları,
Sonul yitipgitmekliklerinden.
Bilirim maddenin yok gözleri,
Bırakmaz soluk almayı.
Taze yeryüzü var gömütler altında.
Yaygılar gördük bitki boyalarıyla dokunmuş:
Cenin’de
katledilmiş insanlardan birinin yüzünün
Sarısı vardı birinde.
Takma ya, düşünmen gerekmeyecek
Ne bu yaygıyı ne de cesedi.
Bu zaman zarfında, düşman askerler
Yaparlarken işlerini karanlıkta, yaşlanıyordu evren.
Bizimle.
Bizim gibi.
Tanrı’nın kendisini de sürükleyeceğiz sonuna,
Sonul çöküşümüzde.
Kimi bastırıyor şimdilik, kimi yitip gidiyor.
Kamp var kamp içinde,
Uyuyor herbirine cehennem dereceleri.
Oturuyoruz bu rahatlık durağında,
Bu dalıp gitme ve tanımazlık durağında
Geziniyor ak yanık, bedenlerde,
Herbiri, acısının esiri.
Acı, kemiklerde hapis; kemikler,
Bedende ve beden, evlerde
Kendi kendilerince duvar çekilmiş evlerde.
Molozlarda uzanan kapıların üstünde
Yazılar olurdu,
Ya da yalın bir çizim.
Karıştı hokkalarda kan ve mürekkep,
Böyle olur yeni yazıların çamurluluğu.
Sert battaniyeler oldu giysiler ve eşya
Parçaları, dağılmış uzuvlar üstü.
Durup düşündü gece, saklamak ahlaka sığar mı diye
Böyle bir canavarlığı, ve verdi kararı:
Yukarıda, asılı kalacak gökte,
O son mülkü, mirastan yoksun bırakılanın.
Sessizlik çöktü ve yokluğunda
Merdivenin, düştü tüm ağırlığıyla
Kurşunmuşçasına.
Tanıdılar o sessizliği,
Ölümlü can cekişmeye başlamış olanlardan kimileri.
Analarını çağırdılar yardım etsinler diye
Ama uyuyorlardı kadınlar, yan odada,
Duruyordu yastıkta öylece, kesilmiş başları,
Lekelendi Sohravardi’nin mendili.
Kandökümünden haftalarca sonra bir genç adam
Öğrenmeye çalışıyordu bir kitaptan, nasıl
Olunur bir gömütlük yapıcısı.
Ama bulamadı bir arsa asla,
Gömmek için ölü canları.
Bundan bıraktı bu konuda çalışmayı
Ve bir yeraltı örgütüne katıldı.
Bilmiyor kimse ner’dedir o, ya da bizimle midir
O hala.
Ölümden daha çok giderilmiş bir şey var,
Daha yokul; silinip yitendir o
Bir çocuğun silgisiyle, Tarih’in karatahtasında.
Tarih, son yanılsama.
Isınmaz evlerimizin soğuğunda
Sıcaklanıyoruz
Atalarımızın hatırasıyla, düşünerek
Büyük büyük dedelerimizin, yarıtanrı olduklarını.
Evet. Bu, kesin.
Başka bir şey yok.
Ama geldiler, kötüler, kökümüzü kazımak için
Bombalarla,
Varolmadığımızı belirtmek için çok yalın bir biçimde.
Zeytin ağaçlarından başladılar,
Sonra meyve bahçeleri,
Sonra yapılar,
Ve yitip gittiğinde hepsi,
Attılar, biri birinin üstüne,
Çocukları, yaşlıları ve yeni evlileri,
Bir toplu gömüte,
Hepsi buydu yarı ölü dünyada anlatacaklarının,
Varolmadığımız,
Hiçbirzaman varolmadığımız,
Ve bu yüzden haklı oldukları
Bizi tümden imha etmekte.
Etel Adnan (d.1925), Mayıs 2002
Lübnan kökenli Fransalı-Amerikalı kadın şair
Ve o gece, yağan kaplanları durdurduğunda
Ve oda-bölücüleri,
Silahlı soygun yapmaya gelmişler
Elleri boş dönerken
Acı kahvelerin kapanışında ve
Açılış zamanında orospuların
Alıyorlar müşterileri, yanıp bittiğinde
Lambalarında fitil
Ve dönmüşlerdi keşişler gerisin geri
Geleneksel çocukseverliklerine,
Korktuğunda yağmur çünkü
Daha hızlı gider bombalar
Işık hızından,
Kalın bir duman, yanık kemiklerle dolu
Yumuşak bir ateş üstü
Ve ‘Filistin Kalsiyumu’na dönüştü
Çöktü,
Ve ümitsizlikle doldu boğazları cellatların
Ki analarının oraya gittiler el-yüz yıkamak için sonra
Sanrı görürken kulakları
Çünkü onlar Eriha’nın ünlü
Borazanlarını duyuyorlardı
Ve yılları yıldızlarla karıştırıyorlardı,
Atları yengeçlerle.
Ve reddetti gece, yağmayı koyunun başı üstüne,
Ve gördük ki karışmış şimşek
Kan ve gözyaşıyla şişmiş bulutlarla,
Ve doğrudan ölülerle konuşmaya başlamış madde,
Artık dinlemeyen ölülerle,
Ve dili yok ağzı yoktu insanların
Ve yürüdük dikenli çalılık üstünde, diken üstünde,
devedikeni üstüne,
Ve tüketti gözlerimiz söz dağarını
Ölüm demlerinin,
Ve indi bu nedenle, ardından yağmurun,
Bir melek ki onun’çin yoktur hiçkimsenin adı.
Başladı or’da bur’da, sarmaya yaraları,
ve mutfak bıçağıyla yapılan, kangren olacak uzuvu
kesme operasyonları,
Ve yazdı herşeyi o melek, altından ve çamurdan bir
kitaba.
Bundandır dağılışı denizin, titreyişi dehşetle,
Tetikte olmaya zorluyor dalgalarını.
Barbar çalgıların çalındığını duyduğumuzda
Yemin ettik, yaşamı öldürmemiz gerektiği üstüne ve
ölümü,
Görerek bir gözyaşı ve ateş boşluğu.
Kimse sağ çıkamadı kamptan
Salladı yıldırım, çocuk dolu evleri
Ve kadınların giysilerini giyindi sefalet,
Durmadı hiçkimse, öldüğünde,
Canlı olan ne varsa.
Devasa bir bayrağa sardık ölümü ve
Indirdik onu, kentin dönüştüğü toplu
Gömüte: kuru bellek kırıntıları idi
Kentte yaşarların günlük besini.
Düz çizgiler çekmeyeceğiz ama bahardan
Bir savaş güncesi tutmasını isteyeceğiz,
Hainler arasında yer tutmasını güzdense.
Yakacağız pencereyi, yanan balmumuyla,
Ama istemeyiz yarasalardan göstersinler yolu
Çöl tilkilerine.
hazırlayıp bizi alıp götürecek kamyonları
Bizi, mezbahaya.
Güğümlerle şölen verilecek orada
Limon ve kanla pişirilmiş kuzularla dolu.
Yer hazırlanmada, yengili generaller için,
Az önce tanıtılanlar için.
Aldı peçeyi güneş.
Sahte ve verimli bir öfke gecesinde,
Taşıdı yatakları bir fırtına.
Daha sıkıdır bir silah, öldürmek için, çevredeki
Havadan. İncitir ama korkutmazlar.
Bir şeytan yaratıldı Cenin’de, yeni bir düzenden.
değişimce geçirdi Şeytan ki bu
Değişimce, beklediğimizin tersine.
Bundandır ki hakkımız var nefret etmeye ama hemen
Sıçramayalım salak sonuçlara. Bu dünyadan değiliz biz.
Kalınlaşıyorlar ormanlar, gece hayvanları
Canavarlarla çiftleşiyorlar.
Çaldı kapıyı Şeytan, aynı
Gecedir ki bıraktı yağmur, karaya çıkmayı.
Dönüyor denetsiz, bulvarlar.
Koştu atlar ve boğuldular,
Yok yere.
Yıldızla çivilenmiş çevrede yaşamadayız
Baharın güzelliğini çileden çıkaran kötüdüşlü
Çevre,
Çiçeklenen ağaçlar dolusu bir bahar,
Yarısaydam bulutlarla taçlanmış nemli dağlar,
Ve kendini uyanık tutan esinti, yitirdiklerinde
Gözlerimiz yollarını, Batı’dan Doğu’ya
Pembe tepeler boyunca.
İşte kederi, kuşatılmış insanların
Tanklarca kuşatılmış ve hapsedilmiş, bakışlarınca
Katillerin ki giderler sınırlar boyu ki o sınırlar
İlk çizgilerinden başka bir şey değildir
Çoklu hapishanelerinin:
Hepsi, beter etmek için, dünyanın güzelliğini
Bir başka budalanın elindeki dünyanın, ki umursamaz,
Perişanlığımızı.
Ağlatılı bir yüzleşme var kimilerinin
Ölümleriyle kat kat yaşamı arasında başkalarının:
Donmuş olmada başkaları ve mutlu dalgaları
Doğmuş olmanın hazzıyla inen bir okyanusun,
Yaşamada ezelsiz ebedsiz; acınası bilincimiz
huzurunda.
çürüyenle
Durmadan yenilenen arasındaki fark
Dikiyor gözünü bize.
Uçurumlarda yaşıyoruz.
Sis yutuyor başka yerlerde, işleyim bölgelerini.
Ufuğa akan, duman yığınından yayılanlar
Dolduruyor ağızlarını, ihtiyaç duyulan ama istenmeyen
ilan edilen
İşçileri.
Yakıyor belleklerini gazlar.
Unuttular vapura binmeden önce
Bir adları ve adresleri vardı.
Umarsız hastalıkları olacak emekliliklerinde.
Orada yukarıda, benim tekil dağımda, kuşlar şifreli
Şarkılar yayar, çift çift uçarlar,
Vururlar havaya kanatlarıyla ve sevinçle.
Bir zehirli gaz kusuntusunu temsil eder
Mühürlü kafalarımızda düşünceler
Ve ödüllendirirler kendilerini.
Temel işlevi varkalmanın,
Ölüm için çekince öne sürmektir;
Bundandır Doğa’nın bırakması bizi.
Erişilmez kalıyor.
Ona ilişkin anlattıklarımız,
Soluk bir yansıması gerçekliğin.
Yabancı kıldık kendimizi
Yazgımıza
Capcanlı parıltılar
Gösterse de çocukluğumuz.
Ne oldu geçmişe?
Katiller durmadı ette.
Görünmeze nişan aldılar,
Önceki büyük mutluluğumuza.
Yaşlanıyor evren bu arada.
Milyarlarca yıl geçti
Ve yaşam için dövüşüyor yıldızlar:
Korumaz onları parıldamaları,
Sonul yitipgitmekliklerinden.
Bilirim maddenin yok gözleri,
Bırakmaz soluk almayı.
Taze yeryüzü var gömütler altında.
Yaygılar gördük bitki boyalarıyla dokunmuş:
Cenin’de
katledilmiş insanlardan birinin yüzünün
Sarısı vardı birinde.
Takma ya, düşünmen gerekmeyecek
Ne bu yaygıyı ne de cesedi.
Bu zaman zarfında, düşman askerler
Yaparlarken işlerini karanlıkta, yaşlanıyordu evren.
Bizimle.
Bizim gibi.
Tanrı’nın kendisini de sürükleyeceğiz sonuna,
Sonul çöküşümüzde.
Kimi bastırıyor şimdilik, kimi yitip gidiyor.
Kamp var kamp içinde,
Uyuyor herbirine cehennem dereceleri.
Oturuyoruz bu rahatlık durağında,
Bu dalıp gitme ve tanımazlık durağında
Geziniyor ak yanık, bedenlerde,
Herbiri, acısının esiri.
Acı, kemiklerde hapis; kemikler,
Bedende ve beden, evlerde
Kendi kendilerince duvar çekilmiş evlerde.
Molozlarda uzanan kapıların üstünde
Yazılar olurdu,
Ya da yalın bir çizim.
Karıştı hokkalarda kan ve mürekkep,
Böyle olur yeni yazıların çamurluluğu.
Sert battaniyeler oldu giysiler ve eşya
Parçaları, dağılmış uzuvlar üstü.
Durup düşündü gece, saklamak ahlaka sığar mı diye
Böyle bir canavarlığı, ve verdi kararı:
Yukarıda, asılı kalacak gökte,
O son mülkü, mirastan yoksun bırakılanın.
Sessizlik çöktü ve yokluğunda
Merdivenin, düştü tüm ağırlığıyla
Kurşunmuşçasına.
Tanıdılar o sessizliği,
Ölümlü can cekişmeye başlamış olanlardan kimileri.
Analarını çağırdılar yardım etsinler diye
Ama uyuyorlardı kadınlar, yan odada,
Duruyordu yastıkta öylece, kesilmiş başları,
Lekelendi Sohravardi’nin mendili.
Kandökümünden haftalarca sonra bir genç adam
Öğrenmeye çalışıyordu bir kitaptan, nasıl
Olunur bir gömütlük yapıcısı.
Ama bulamadı bir arsa asla,
Gömmek için ölü canları.
Bundan bıraktı bu konuda çalışmayı
Ve bir yeraltı örgütüne katıldı.
Bilmiyor kimse ner’dedir o, ya da bizimle midir
O hala.
Ölümden daha çok giderilmiş bir şey var,
Daha yokul; silinip yitendir o
Bir çocuğun silgisiyle, Tarih’in karatahtasında.
Tarih, son yanılsama.
Isınmaz evlerimizin soğuğunda
Sıcaklanıyoruz
Atalarımızın hatırasıyla, düşünerek
Büyük büyük dedelerimizin, yarıtanrı olduklarını.
Evet. Bu, kesin.
Başka bir şey yok.
Ama geldiler, kötüler, kökümüzü kazımak için
Bombalarla,
Varolmadığımızı belirtmek için çok yalın bir biçimde.
Zeytin ağaçlarından başladılar,
Sonra meyve bahçeleri,
Sonra yapılar,
Ve yitip gittiğinde hepsi,
Attılar, biri birinin üstüne,
Çocukları, yaşlıları ve yeni evlileri,
Bir toplu gömüte,
Hepsi buydu yarı ölü dünyada anlatacaklarının,
Varolmadığımız,
Hiçbirzaman varolmadığımız,
Ve bu yüzden haklı oldukları
Bizi tümden imha etmekte.
Etel Adnan (d.1925), Mayıs 2002
Lübnan kökenli Fransalı-Amerikalı kadın şair
DÜNYAYI ŞİİRLE DOLAŞMAK
2000’DEN 2017’YE DÜNYA ŞİİRİ ÇEVİRİLERİ
Derleyen ve Çeviren: Ulaş Başar Gezgin
AFGAN ŞİİRİ
Anjoman, N. (2014). Bir Afgan Kadınıyım Ben ki
Anjoman, N. (2014). Gazel: Geliyor Bana
Anjoman, N. (2014). Gazel: Nesini Söyleyim
Anjoman, N. (2014). Gazel: Şarkı
Anjoman, N. (2014). Mavi Anılar
Anjoman, N. (2014). Tanınmazlık Dağında
Meena (2014). Hayır Asla Dönmeyeceğim Geri
AFRİKA ŞİİRİ
Oguibe, O. (2006). Kanımla bağlıyım ben bu ülkeye
Okara, G. (2002). Güldün ve güldün ve güldün
Okara, G. (2001). Eski günlerdi
p'Bitek, O. (1970/2014). Söyle Bana Dostum Yoldaşım
Soyinka, W. (2009). Sivil ve Asker
Baraka, A. (2001/2010). Havaya uçurmuşlar Amerika’yı
Harper, F. (2000). Beni gömün ama özgür bir vatana
Hughes, L. (2015). Ölen Çocuklar Öldürülen Çocuklar
Hughes, L. (2001). Çingene adam.
Hughes, L. (2000). Nehirlerden söz açıyor bir zenci
Komunyakaa, Y. (2001). Demire inanmak
Komunyakaa, Y. (2001). Yitip gitmedeyiz sen ve ben
AVUSTRALYA YERLİ ŞİİRİ
Noonuccal, O. (2014). Bumerang Yok Artık
Noonuccal, O. (2014). Mutsuz Irk
Noonuccal, O. (2014). Uygarlık
Noonuccal, O. (2014). Ak Adam Kara Adam
Noonuccal, O. (2014). Sanatçı Oğlum Benim
‘BATI’ ŞİİRİ
Engels, F. (2008/1838). Bedevi
Michel, L. (2013). Kızıl karanfil
Poe, E. A. (2002). Çanlar
Blake, W. (2000). Kaplan
Grass, G. (2012). Söylenmesi gereken.
Dos Passos, J. (2005). Tabldot
Reade, J. (2001). Sevdiğim şarkıları söyle bana.
Gosman, A.D. (2011). Etkisi altında Ay’ın
Bashllari, M. (2014). Rezil Edilmiş Çiçekler
Fortenberry, T. (2014). Şahinkız.
Kelsen, H. (2003). Günü Yaşa.
Mustaine/Menza/Ellefson/Friedman (2003). Türtükenimi’ne Gerisayım
Yüen, M. (2008/1972). Kitaplar üstüne
Juyi, B. (2005). Mutsuz bilgin
Fu, D. (2005). Savaş Arabaları Baladı
Tung P’o, S. (2005). Oğlunun doğumu üstüne
Çing, A. (2005). Paris Ağıdı
Çi, L. (2003). Yazma sanatı
ENDONEZYA ŞİİRİ
İsmail, T. (2009). Belki ben de bir hırsızım
Sarjono, A. (2009). Sahte şiir
ERMENİ ŞİİRİ
Terziyan, T. (2001). Çırağan Sarayı
Sayat Nova (2000). Bir sözüm var sana, söylemek istediğim
İsahakyan, A. (2000). Siz çançiçekleri!
Asadur, Z.S. (2014). Gözyaşları
Turyan, B. (2000). Ölümüm
Horen Nar Bey (2014). Göçebe Ermeni’den Buluta
Horen Nar Bey (2014). Sürgünden Serçeye
Raffi (2014). Van Gölü
Patkanian, R. (2014). Padişahım Çok Yaşa
Derviş, M. (2002). Kimlik Kartı
Derviş, M. (2002). Rita ve tüfenk
Derviş, M. (2002). Anam
Derviş, M. (2002). Pasaport.
Derviş, M. (2002). Üstümüze kapanıyor dünya
Adnan, E. (2003). Cenin
FRANSIZCA’DAN ÇEVİRİLER
Brulé, G. (Yanık Gace). (2002). Gurbet türküsü
Garneau, S.- D. (2003). Kuş kafesi
HAİKULAR: BARIŞ VE HUZUR HAİKULARI
J. Baranski, ABD
R. Yarrow, ABD
M. Lysenko, Avustralya
L. Balabanova, Bulgaristan
j. kacian, ABD
H. Ludwig, ABD-Almanya
G. Terebess, Macaristan
D. Matas, Hırvatistan
D. Franin, Hırvatistan
D. Plazanin, Hırvatistan
B. Ross, ABD
B. Akio, Japonya
B. Natsuishi, Japonya
A. Deodhar, Hindistan
A. Kudryavitsky, Rusya
S. Stanford, Avustralya
R. D. Wilson, ABD
I. Prondzynski, Kenya
J. Antonini, Fransa
HİNT ŞİİRİ
Sri, S. (2005). Ulusal tarihler
Derozio, H.L.V. (2003). Hindistan’a – Anayurduma
Çatterci, B.Ç. (2003). Anam, Eğiliyorum Önünde.
Tagore, R. (2003). Şarkılar (Gitancali) 51.
Warrior, N.V. K. (2005). Afrika
Rath, R. (2007). Sürgündeki asker
Sharma, S.K. (2011). Demokrasi: Eski ve yeni
Yazarsız (2005). Yaradılış (Rig Veda)
Yazarsız (2005). Kumarbaz (Rig Veda)
IRAK ŞİİRİ
El Melaika, N. (2014). Kimim Ben?
El Melaika, N. (2014). Sözler İçin Aşk Şarkısı
El Melaika, N. (2014). Yabancıyız
El Melaika, N. (2014). Yeni Yıl
Guillen, N. (2012). Yalnız palmiye.
Lorca, F. G. (2012). Dilsiz çocuk.
Al Ramli, M. (2007). Hayır Diyorum Benden Irak’ın Özgürleştirilmesine!
Heis, N. (2002). Severdim Yahudi Halkı Önceleri.
MALTA ŞİİRİ
Briffa, R. (2001). Aynalar
Briffa, R. (2001). Kederlinin şarkısı
Briffa, R. (2001). Marş ve kalabalık
MISIR ŞİİRİ
Negm, A.F. (2014). Kim onlar ve kimiz biz?
Negm, A.F. (2013). Kaledeki hapishane
NEPAL ŞİİRİ
Bishta, M. (1983/2014). Böyle Olur Bir Milletin Yaşarmış Gibi Yapması
Giri, B. (2003). Kadın
Giri, B. (2008/2013). Kathmandu
Katuval, H. (2014). Dileğim
Katuval, H. (2014). Hayat? Bu mu Şimdi Hayat?! Yav He He...
Nibha, B. (2014). Şair İyi misin, Ne İçtin Böyle Yazmak İçin?
Paudyal, L. (2014). Himalaya
Serchan, B. (2014). Bir Şiir
Serchan, B. (2014). Öğlen ve Buz Uykusu
Serchan, B. (2014). Yalandan İbaret Bence, Milli Tarih Denen Nane
Serchan, B. (2014). Yeni Yıl
Vyathit, K.M. (2014). Karıncalar
VİETNAM ŞİİRİ
Gezgin, U. B. (2007). Vietnam Şiiri’ne kısa bir giriş.
Nguyen Du (2016). Hanoi’un Gitaristi
Vu, D.L. (2014). Hattat
Do, T. N. Y. (2007). Konuklama
Van, Cao (2016). Gerçek Dünyada Varolmayan Beş Sabah.
Anh, N. D. (2007). Göksel geçide bakış
Xuan, D. (2014). Deniz
Dzenh, H. (2007). Vietnamlı genç hanım
Loan, H. (2010/2007). Yabanmersini çiçeklerinin lavanta rengi
Quynh, X. (2007). Uykusuz gecelerde eş için söylenen şarkı
YUNAN ŞİİRİ
Kavafis, K. (2001). Derdi Üstlenmek Üzere.
Pezaros, P. D. (2001). Siklad Adaları Şarkısı- Sifnos
Voidis, H. (2001). Karanlık kent
DİĞER ÇEVİRİLER[5]
Yazarsız (2004). Tonga’lıyım beşikten mezara
Lermontov, M.Y. (2001). Tamara.
Kolbe, U. (2010). Kıyısında yaşadığımız su
Montale, E. (2010). Sorma bize o sözcüğü.
Noroes, E. (2010). Kayıp
Noroes, E. (2010). Guava
TÜRKÇE’DEN İNGİLİZCE’YE VE İSPANYOLCA’YA ÇEVİRİLER
Telli, Ahmet (2001). Si Vayas Se Derribaria Esta Ciudad [Gidersen Yıkılır Bu Kent].
Beyatlı, Yahya Kemal (2001). El Fin Del Septiembre [Eylül Sonu].
Budak, Abdülkadir (2003). La Consistencia [Kıvam].
Budak, Abdülkadir (2003). Consistency.
Günçe, Ergin (2017). Fascism for Kids [Çocuklar için Faşizm]
Appleyard, J.L. (2001). You, Southerner [Tú, del Sur]
Öz, Nida (1996/2002). Welcome.
Öz, Nida (1996/2002). Flight.
Öz, Nida (2006/2010). Fake bus stops [Sahte duraklar].
Öz, Nida (2006/2010). Love has to be written by a long o [Sevgi yumuşak g ile yazılmalı].
Öz, Nida (2006/2010). Red [kırmızı].
Öz, Nida (2004/2010). A –strange- may song [Bir garip mayıs türküsü].
Öz, Nida (nd/tarihsiz). Drama [dram].
Tavlan, Ergun (2002). Papa
Arslan, Yılmaz (2011). I listened to the Moon (Ay’ı dinledim)
|
[1] Countee Cullen’ın ‘Miras’ adlı şiirinin çevirisi için bkz. Gezgin, U.B. (2017). Ben Bütün Karanlıkları Bunlarla Yendim: Şiir Eleştirileri (2000-2017).
[2] Diğer Çin ve Asya şiirleri için bkz. Gezgin, U. B. (2007). Asya yazıları. İzmir: Ara-lık Yayınevi.
[4] Daha fazlası için bkz. Paz, O. (2000). Kartal mı güneş mi? (İsp çev: U.B. Gezgin). İstanbul: Virtüel Yayınevi.
Jimenez, J. R. (2007). 50 İspanyol şiiri (çev. U. B. Gezgin).
Latin Amerika Şiiri Antolojisi - Derleyen ve İspanyolca’dan Çeviren: Ulaş Başar Gezgin
XII. Yüzyıldan XX. Yüzyıla İspanyol Şiiri Antolojisi - Derleyen ve İspanyolca’dan Çeviren: Ulaş Başar Gezgin
[5] Ayrıca bkz. Gezgin, U. B. (baskıda). Hollanda’dan Tayvan’a Şiir Çevirileri: Diğer Kitaplara Giren Çeviriler - Çeviren: Ulaş Başar Gezgin.
bkz. Gezgin, U. B. (baskıda). Yanardağlar Patladığında / Когда пробуждались вулканы - Bilimsel ve Yazınsal Çeviriler (1999-2017)- Çeviren: Ulaş Başar Gezgin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder