“Ben Bütün Karanlıkları Bunlarla Yendim”:
Hasan Hüseyin’in ‘Kızılırmak’ Şiiri (1966) Üstüne
Ulaş Başar Gezgin
Özet
1970’li yılların en çok okunan şairlerinden biri olan Hasan Hüseyin
Korkmazgil’in (1927-1984) vakitsiz ölümü, kimileri için, onu 70’li yıllar
nostaljisinin bir parçasına dönüştürmüştü. Aradan geçen yaklaşık 30 yılda,
Türkçe şiir, çeşitli dönüşümler geçirirken, Hasan Hüseyin’in oylumlu
yapıtlarını incelemek, her zaman gerekli bir görev olarak belirmekte. Hasan
Hüseyin’in 70’ler için anlamı bilinmektedir. Şair, 90’lı yıllarda ve
sonrasında, bestelenen şiirleriyle (‘Acılara Tutunmak’, Acıyı Bal Eyledik’,
‘Amado’lu Ağustos’, ‘Berivan’, ‘Filizkıran Fırtınası’, ‘Güzel Günler’, ‘Halkça’, ‘Haziran’da Ölmek Zor’, ‘İnsan
Pazarı’, ‘Kerbelâ Uzak Değil’, ‘Kızılırmak’, ‘Nurhak’ vd.) daha çeşitli bir
kitleye ulaşmakta; ancak, genç kuşakların tüm yapıtlarına ulaşması, oldukça zor
olmaktadır. Bu çalışmayla, Hasan Hüseyin’e yönelik ilginin uyandırılması
amaçlanmaktadır. Çalışma, sekiz bölümden ve kaynakçadan oluşmaktadır. Bu
bölümler şunlardır: Giriş, Dutton (2004) açısından ‘Kızılırmak’, Ribeiro (2007)
açısından ‘Kızılırmak’, ‘Şiir Üstüne Bilimsel, Sanatsal ve Felsefel Değiniler’
açısından ‘Kızılırmak’, metin özellikleri açısından ‘Kızılırmak’, Hasan
Hüseyin’in diğer yapıtları açısından ‘Kızılırmak’, diğer açılardan ‘Kızılırmak’
ve sonuç. Çalışmada, ‘Kızılırmak’, hem kuramsal açılardan hem metin özellikleri
açısından hem de diğer yapıtları bağlamında değerlendirilmektedir. Kuşkusuz,
kapsamlı bir çalışma, kitap oylumunu gerektirmektedir. Bu çalışmada, ileride bu
konuda yazılabilecek bir kitap için ipuçlarına yer verilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Türkçe şiir, Hasan Hüseyin Korkmazgil,
Kızılırmak, toplumsal gerçekçilik, şiir eleştirisi ve şiir kuramı.
İçindekiler
1) Giriş
2) Dutton (2004) Açısından ‘Kızılırmak’
3) Ribeiro (2007) Açısından ‘Kızılırmak’
4) ‘Şiir Üstüne Bilimsel, Sanatsal ve Felsefel Değiniler’
Açısından ‘Kızılırmak’
5) Metin Özellikleri Açısından ‘Kızılırmak’
6) Hasan Hüseyin’in Diğer Yapıtları Açısından ‘Kızılırmak’
7) Diğer Açılardan ‘Kızılırmak’
8) Sonuç
9) Kaynakça
1) Giriş
Bir sanat ürününü değerlendirmek için çeşitli
araştırmacıların belli ölçütler uyguladıkları bilinmektedir. Bir bakışa göre, bunların
içinden, en kullanışlı olanlar, emek-yoğunluk ve yeri doldurulamazlıktır.
Gezgin (2010)’da, bu konuda şunlar söylenmiştir:
“Yeri-doldurulamazlık ölçütü, sanatçının/
sanatçıların geçmişteki örneklere bakmasını gerektiriyor; emek-yoğunluk ise,
çok çalışmasını gerektiriyor. Bu iki ölçütle, hangi biçim ve içeriğe sahip
olursa olsun, bütün üretimlerin sanatsal olup olmadığını tartabiliriz. (...) [Y]eri-doldurulamazlık,
karşılaştırmalı ve tarihsel bir olgudur. Demek ki, bir yapıtın sanatsal olup
olmadığı, bulunduğumuz zamana göre değişir.”
Hasan Hüseyin Korkmazgil’in ‘Kızılırmak’ şiiri, bu
yeri-doldurulamazlık (‘non-substitutability’) ve emek-yoğunluk
(‘labor-intensiveness’) ölçütlerinin uygulanmasına oldukça olanaklı bir
şiirdir. Türkçe şiirimizin[1]
çoğunluğunda görülen kolaycılık, “bir anda ilham geldi, yazdım” yavanlığı,
şiiri ilkokul kompozisyonuna indirgeyen gündelik şiir yazımı, ‘Kızılırmak’ın
öyle uzağında durmaktadır ki, insan, bu şiirin aynı coğrafyadan çıkmasına
şaşırır. Eksikleri ve fazlaları olan bir şiirdir ‘Kızılırmak’, yine de bir
ustanın kaleminden çıktığı çok bellidir.
‘Kızılırmak’, yeri doldurulamaz bir yapıttır. O olmasa,
Türkçe şiir eksik kalırdı. Bir kere, ‘Kızılırmak’ta yaratılan anlatım, Yaşar
Kemal’in ‘İnce Memet’ başta olmak üzere bir çok yapıtında olan destansı sözlü
halk geleneğine uzanmaktadır. Hasan Hüseyin, bir sosyalist Homeros olarak
karşımıza çıkar ‘Kızılırmak’ta.
2) Dutton (2004) Açısından ‘Kızılırmak’
Denis Dutton (2004), “Sanat nedir?” sorusuna yanıt
aradığı makalesinde, sanatla sanat olmayanı ayırt edebileceğini düşündüğü 12
nokta sıralamaktadır. Gezgin (19.02.2011)’de belirtildiği gibi, bu ölçütlerden
7’sinin bir tür olarak şiire uygulanabileceğini düşünmekteyiz. Bu 7 ölçüt ve bu
ölçütlerin ‘Kızılırmak’a uygulanması, şu tabloyu ortaya çıkarmaktadır:
1) Doğrudan Zevk: Gezgin (19.02.2011)’de belirtildiği
gibi, “[s]anatın ilk
ayırtedici niteliği, varoluşsal bir zevk vermek üzere üretilmiş olması. Bu, birkaç
kişiye zevk vermek için de olabilir; çok sayıda insana zevk vermek için de.”
‘Kızılırmak’, bu yönüyle bir parti bildirisi niteliği
taşımamaktadır. Hem şairi onu sanatsal zevk verecek bir metin olarak
tasarlamıştır hem de –dizelerden anlaşılmaktadır ki- şair de, metni büyük bir
–acıyla karışık- zevk alarak yazmıştır.
2) Beceri ya da Ustalık: “Sanat, beceri ve ustalık gerektirir; dolayısıyla sanat yapıtı, bu
özelliği
gösteren bir yapıttır” (Gezgin,
19.02.2011). ‘Kızılırmak’ta, şiirsel beceri ya da ustalığın birçok açıdan
doruklarda olduğunu görürüz. Eğretilemeler (metafor), yinelemeler ve kitlelere
okunan sesli bir şiir havası vermesi açısından ve ‘ben’e ilişkin olanla ‘biz’e
ilişkin olanı başarılı bir biçimde birbiriyle kaynaştırması dolayısıyla,
‘Kızılırmak’ın beceri ya da ustalık ürünü olduğunu söyleyebiliriz.
3) Biçem: “Her
sanat yapıtının, az ya da çok bağlı kalınsa da, bir biçemi, diğer bir deyişle,
üretim kuralları ve yapısal nitelikleri vardır” (Gezgin, 19.02.2011).
‘Kızılırmak’ta halk türküleriyle Avrupalı biçem öğelerinin birbirinden kopmaz
bir biçimde iç içe geçtiğini görürüz.
4) Yenilik ve Yaratıcılık: “Bir sanat yapıtından yenilik ve yaratıcılık beklendiği, hemen hemen
herkesin oydaştığı bir noktadır” (Gezgin, 19.02.2011). ‘Kızılırmak’, yeni
ve yaratıcı bir metindir. Eşanlı metinlerde de ardıl metinlerde de, Türkçe
şiirde bu destan niteliğine ulaşan çok az yapıt olduğu görülmektedir. Bu
yönüyle, Türkçe şiirin değil, Puşkin’in ‘Çingeneler’ şiiri ile başını çektiği
Rusça destan-şiir geleneğinin bir parçası olarak değerlendirilebilir (bkz.
Gezgin, 2001). Türkçe şiirde ise, kuşkusuz, bu tarzın başyapıtları, Nazım
Hikmet’in kaleminden çıkmıştır (bkz. Gezgin, 2012).
5) Eleştiri: Gezgin (19.02.2011)’de belirtildiği gibi,
“Sanat yapıtı, eleştirilebilir bir yapıttır.
Sanatdışı etkinlikler içinde, Dutton’a göre,
benzer türden bir eleştirilebilirlik, yalnızca başarı
ölçütü karmaşık olan etkinliklerde
gözlemlenmektedir. Tersine, bir 100 metre koşucusunun
etkinliği, eleştirilebilir değildir; çünkü başarısı, saniye-salise bellidir.”
Bu açıdan, ‘Kızılırmak’, okuru, “ya beğen ya da beğenme”
gibi kaba bir ikilik içinde bırakmamaktadır; okura, ‘hermeneutik’ anlamda bir
yorumsama alanı açmaktadır. Okur, bu alanda gezinirken, bir yandan düşünür; bir
yandan da ondan, şairin coşkusuna ortak olması beklenir.
6) Temsil ve Dışavurum: “Her sanat yapıtı, gerçel ya da düşsel deneyimlerin bir temsilini sunar”
(Gezgin, 19.02.2011). Sanat, gerçekliğin şairde bir ayna gibi yansıması değil,
onda kırılıp yeni renkler almasıdır (bkz. Gezgin, 2007). Bu yönüyle, Hasan
Hüseyin, toplumsal gerçekçi çizgisini korumakla birlikte, bir şamanın ya da bir
dengbejin coşkunluğuyla kaleme aldığı ‘Kızılırmak’ta dünyanın acımasız
eşitsizliğinden yeni renkler oluşturmakta oldukça başarılı olmuştur.
Dışavurumsal bireysellik kavramı ile ilgili olarak ise,
şunlar söylenebilir:
“Dutton, her sanat yapıtının bir birey olarak
sanatçının iç dünyasını dışa vurduğunu belirtmektedir. Dutton, bireyselliğin
Avrupa’nın bir kurgusu olduğunu; dolayısıyla bu özelliğin, AB(D) dışı sanatı
dışarıda bıraktığı biçimindeki eleştiriye, bir Yeni Gine örneğiyle yanıt
veriyor: Yeni Gine’de sanatçıların, yapıtlarını imzalamadıklarını ama yüzyüze
iletişime dayanan ve yazılı değil sözlü bir toplum olan Yeni Gine toplumunda
herkesin sanatçının kim olduğunu ve hangi yapıtı kimin ürettiğini bildiğini
söylüyor. Bu, bizce geçerli bir yanıt. Ancak, bu özelliğin, aynı nedenle fakat
başka bir açıdan eleştirilmesi gerekli: Birincisi, Dutton, sanat etkinliğini
tek bir bireye indirgiyor; oysa tarihte ve günümüzde, ortaklaşa yapılan birçok
sanat yapıtı bulunmakta. Bu yapıtlara sanatçıların imzası atılsa da, bu
ortaklaşa yapıtlar, tek tek sanatçı bireylerin değil, bir bütün olarak
ortaklaşımın dışavurumu oluyor. Çünkü Gestalt yansıbiliminin (psikoloji) ve
toplumsal yansıbilimin bize sık sık gösterdiği gibi, hem bütün, parçaların
toplamı değildir hem de birey, tek başınayken sergilemediği birçok davranışı
öbek içinde sergilemektedir. Bu iki nedenle, ortaklaşa sanat yapıtlarının,
bireysel sanat yapıtlarından farklı olmasını bekleyebiliriz” (Gezgin,
19.02.2011).
Bu açıdan, ‘Kızılırmak’ta, şair, kendini metinde yok
yazdırmakta, sözlü bir anlatının kuşaklar boyu aktarılan bir örneğiyle karşı
karşıya kaldığımız havasını vermektedir. Bu, toplumsal gerçekçi sanat anlayışı
ile oldukça uyumludur. Şair, birey olarak öne çıktığında bile, içimizden biri
izlenimi uyandırmakta; bu da, “de te
tabula narratur” (“anlatılan senin
hikayendir”) türünden, dışarıdan bilinç verme didaktizminden daha eşitlikçi
bir yöne kayarak, “bu hikaye benim
hikayem ve şu an ben konuşuyorum” dedirtmektedir. Bu bağlamda, Hasan
Hüseyin, toplumsal gerçekçi olduğunu ileri sürüp ‘benlik’ini ‘bizlik’inin önüne
koyan şairlerden ayrılarak, bir Türkiye şairinden çok, Dutton’un örneğindeki
Yeni Gineli şairlere yaklaşmaktadır.
7) Özel Odak: Dutton
(2004)’e göre, “her sanat yapıtı, kendini
günlük yaşamın keşmekeşinden (hektikliğinden) ayırarak, özel bir deneyim odağı
sunar. Bu, özellikle tiyatroda çok belirgindir. Oyun, gerçek yaşamı
yansıtabilir; ancak herzaman özel ve ayrı bir deneyimleme sunar” (Gezgin,
19.02.2011). Oysa, toplumsal gerçekçi sanat, özellikle Brecht’gil tiyatro
yaklaşımı, bu özelleştirmeyi alaşağı ederek, anlatılanların yalnızca bir oyun
olduğunu, gerçek yaşamın acılarının öylece sürdüğünü vurgular. Böylece, sanat
ve siyasetin ve sanat ve yaşamın birbirinden özerk olarak tasarlanmadığnı
görürüz. Gezgin (Şubat 2007)’de dendiği gibi: “Sanata büyük bir yüktür bu; sanatla siyaseti özdeş
saymak! Biz de sanmayız kaldıracağını, sanatın, her zaman, böylesi bir yükü.
Ama anladık, şimdi çok iyi anladık ki tarihsel anlar vardır insan yaşamında;
sanatla siyasetin aynı karbon kağıdıyla yazıldığı”.
3) Ribeiro
(2007) Açısından ‘Kızılırmak’
‘Kızılırmak’ı bir de, Ribeiro (2007)’nin
çizdiği çerçeve içinde yorumlayalım. Gezgin (23.02.2011)’de belirtildiği üzere:
“Ribeiro, şiiri geçmiş şiir geleneğinin herhangi birinin bir parçası
olması ya da bu şiir
geleneklerinin herhangi bir öğesini taşıması üzerinden tanımlıyor.
Şiiri şiir yapan, ‘şiir olma niyeti’ ile ve şiir geleneğinin bir parçası olarak
üretilmiş olması. Bu tanım, ilk bakışta oldukça zayıf. Daha önceki şiirlere
benzemiş olma ölçütü, başka ölçütlerle şiir sayılamayacak metinleri de şiir
sayıyor. Yazar, bir adım ileri giderek, şiirle şiirimsiyi ayıran noktayı,
şiirin geçmişini bilerek/ bilmeyerek yazmak olarak belirliyor.”
Ribeiro (2007)’nin koyduğu bu ölçütü, Türkçe şiirin
bir bölümünün karşılamayacağı belli. Ancak, ‘Kızılırmak’ın, geçmişini bilen ve
olduğu gibi benimseyen, ancak geleceği de karartmayan bir şiir olduğunu
söyleyebiliriz. ‘Kızılırmak’ta, geçmiş, Jung’gil başörnekler (arketip) olarak
belirir. İyiyle kötünün kavgası, bir yandan diyalektiğe yaslanırken; gerçekte,
halk anlatıları dolayısıyla, Ahura Mazda’nın Angra Mainyu ile ezeli
mücadelesine kadar geriye çekilebilir. ‘Kızılırmak’ı İran ile ilişkilendirmek,
ilk başta garip gelebilir; ancak, Jung’un ‘başörnek’ anlayışı, kolektif
bilinçdışımızdaki ortak insanlık temsillerimizin mitolojilerde ve halk
anlatılarında gözlemlenebileceğini belirtir. Böylece, ‘Kızılırmak’, bir halk
destanı olduğu ölçüde, başörnekleri ile, insanlık tarihindeki tüm destanlarla
ilişkilendirilebilir. Bu destanlardan farkı ise, bir kahramanın başından geçen
maceraları işlemek yerine, uzun bir haykırışa karşılık gelmesidir. Bu nedenle,
‘Kızılırmak’, bir ‘Gılgamış Destanı’ değildir; böyle olmadığı için,
‘Kızılırmak’, filme çekilseydi, Hollywood sineması yerine, Fransız
sinemasındaki sanatsallık ile ‘Bisiklet Hırsızı’ ile tanınan İtalya sinemasının
toplumsal gerçekçiliği arasında bir yerde duracaktı. Bu yönüyle, ‘Kızılırmak’ın
bir ‘büyük adam(lar)’ anlatısı olmadığı da ortaya çıkmaktadır. O, söyleyiş
özellikleriyle, Rus destan geleneğini yansıtmakla birlikte, başkişi boşluğu
dolayısıyla, o gelenekten ayrılır. Aleksandr Blok’un bir Ekim Devrimi destanı
olarak adlandırılabilecek ‘12’ adlı şiirinin tersine (bkz. Blok, 2012; Gezgin
ve Natalina, 2002), ‘Kızılırmak’ta toplumsal gerçekliği kimin gözünden
gördüğümüzle ilgili bir bilgi verilmemiştir. Böylece, ‘Kızılırmak’ın, ‘ben’
dili kullanmasına karşın, genel bir benlik ile, toplumsal gerçekçi anlatıya
özgü olan, ‘3. tekil kişi’, diğer bir deyişle ‘3. göz’ kıvamına ulaştığını
görürüz (bkz. Gezgin, 2009).
Ribeiro (2007)’den devam edelim:
“[Ribeiro]
[ş]iiri şiir yapanın, şiir geleneğine bağlı olarak,
şiir olma niyetiyle üretilmiş ses ve/ ya da yapı yinelemeleri olduğunu
belirtiyor. Kartpostallarda da, reklamlarda da vb. yinelemeler olabilir; ama bu
metinlerde, ‘şiir olma niyeti’ var olmadığı için şiir değiller” (Gezgin,
23.02.2011).
Ribeiro (2007)’nin bu yorumu ışığında
incelendiğinde, Hasan Hüseyin, ‘Kızılırmak’ için “şiir değildir” demiş olsaydı
bile, çeşitli yinelemeler, metne şiir niteliği kazandırıyor. İlk akla
gelebilecek örnek, “ve öyle çok şey
getirdiler ki” sözünün iki kez yinelenmesidir. Bu yineleme, getirilenlerin
sayısının, başka hiçbirşeye yer kalmamacasına artmasını imlerken, bir yandan da,
bir tiyatro oyunundaki farklı okuma olasılıklarını akla getirerek, şiirin duygu
yükünü olumlu anlamda ağırlaştırmaktadır.
4) ‘Şiir
Üstüne Bilimsel, Sanatsal ve Felsefel Değiniler’ Açısından ‘Kızılırmak’
Sıra, Gezgin (2005)’teki tartışmalar bağlamında,
‘Kızılırmak’ı yorumlamakta. Gezgin (2005)’te, şiire 5N 1K (gazetecilik
soruları: Ne, Nerede, Ne Zaman, Nasıl, Neden ve Kim) ile yaklaşılmaktadır.
“‘Kızılırmak’ nedir?” sorusu, tersine bir diyalektikle “‘Kızılırmak’ ne
değildir?” sorusuna evrilebilir. Bu iki soru, ilk bakıştaki durumun tersine,
eşdeğer sorular değillerdir. Bilgi ve varlık felsefeleri açısından
bakıldığında, ilk soru, kavramsal ağacımızın aşağı doğru uzanan dallarında
gezinip buradan gerisin gerisi gövdeye ulaşmamızı gerektirecek bir sorudur.
Diğer bir deyişle, bu soruyla, ‘Kızılırmak’ın hangi dalın bir altdalı olduğunu
düşünmek durumunda kalırız. “‘Kızılırmak’ bir destan örneğidir” diyebiliriz;
“toplumsal gerçekçi bir şiir örneğidir” de diyebiliriz. “‘Kızılırmak’ ne
değildir?” sorusu ise, şiirin kendisinden olmayıp başka şiirlerde olan
özelliklerine odaklanmamız anlamına gelecektir. Bu açıdan, ‘Kızılırmak’, bir 1.
Yeni ya da 2. Yeni şiiri değildir. Can Yücel’in kurduğu Osmanlıca, argo, küfür
ve mizah karışımı külhani şiirin özelliklerini taşımaz. Kısa şiir, bu 37 bin
vuruşluk şiirin çok ama çok uzağındadır. ‘Kızılırmak’ta olmayanlar,
‘Kızılırmak’ı bir şiir olarak ortaya koyabilmenin ne kadar zor olduğunu
göstermektedir. O, zamanının şairlerinin şiirlerine benzemez bir biçimde, kendi
şiirselliğini yaratmakta başarılı olmuştur.
“Her
şiir, belli bir topluluğun şiiridir” (Gezgin, 2005). Bu yönüyle,
‘Kızılırmak’ın kime yazıldığı da, önem kazanmaktadır. Hasan Hüseyin’i Hasan
Hüseyin, ‘Kızılırmak’ı da ‘Kızılırmak’ yapan özelliklerden biri, şiirin kaleme
alıp yayınlandığı dönemde, yazın çevrelerinde toplumsal gerçekçiliğin ve günlük
yaşamda sosyalizm umudu taşıyanların oldukça güçlü olması idi. Bugün böyle bir
durum söz konusu değil. Dolayısıyla, yeni bir Hasan Hüseyin’in çıkması, şairin
eşsiz özelliklere sahip olmasına ek olarak, böyle bir okur kitlesi yeniden
oluşmadığı sürece, olanaksız.
Gezgin (2005), şiirleri, yaratım ve alımlama
süreçleri açısından, kabaca 4’e ayırmaktadır: “1) Kolay yazılan, kolay okunan; 2) Kolay yazılan, zor okunan; 3) Zor
yazılan, zor okunan; 4) Zor yazılan, kolay okunan.” Bunlardan, en yerinde
olanının ‘zor yazılan, kolay okunan’ şiirler olduğu söylenebilir. ‘Kızılırmak’
da böyle bir şiirdir. Onu herkes yazamaz; kısa bir sürede çıkabilecek, “öyle
esti yazdım” diyerek yazılabilecek bir şiir değildir. Öte yandan, bu
emek-yoğunluğu, ona, kalın bir palto giydirmemiştir. Saydam bir şiirdir
‘Kızılırmak’; okuru düşündürür, ancak asla onun anlamakta zorlanabileceği gizli
anlamlarla donanmış değildir. Bunu biraz daha açmamız gerekirse:
“İşte bunun için zordur şiir. Benle sen, o vb.'nin ilişki yumağından,
kamu malı olacak bir şey çıkarmak, çok uğraş gerektirir. Bunun ölçüsü ise,
şairin bir saatte değil de bir yılda yazması ya da yıllarca aynı şiirleri
düzeltmesi hiç bir şekilde değildir. Sözkonusu olan; fiziksel zaman değil,
psikolojik zamandır. Şairin algısı esastır. Hem diyebilir miyiz ki bir şair
için, 'on yıl bir şiir üzerinde çalıştı.' O on yılın kaç saatinde çalışmıştır
gerçekten?..” (Gezgin, 2005).
Hasan Hüseyin, ‘Kızılırmak’la, Nazım Hikmet’in
ve Puşkin’in gizlice kulaktan kulağa yayılan yasaklı şiirlerinde olduğu gibi,
bir kamusal şiir çıkarmıştır. Şairi bilinmeden de aktarılabilecek bir şiirdir
bu. Şiirin sonunda belirtildiği gibi, Nazım Hikmet ve Puşkin ile, kısa bir süre
de olsa, yasaklı olmakta ortaklaşır.
Gezgin (2005)’te “neden şiir?” sorusu, şöyle
yanıtlanmaktadır:
“Bu soruyu iki türlü yanıtlayabiliriz: Birinci yoldan, şairin kişisel
yaratım süreçlerine girmemiz gerekir, ikincisinden ise şiirden bir toplumsal
kurum olarak söz etmek gerekir. İlk yol, şairi birşeyleri eksik ya da
birşeyleri fazla bir kişilik olarak resmediyor. İkincisi ise, 'toplumun nasıl
bir yapısı vardır ki şiiri zorunlu kılar?' sorusunu gündeme getiriyor. (...)
Ama şairin asıl amacı, yalnızca yazıp da eksiğini gidermek ya da fazlalığını
atmak değildir. Şair, şiirleri kendisinden başka birilerinin de okumasını
ister. Yani bireyi eksen alan yorumumuz bile bir şekilde topluma olmasa bile
topluluklara bağlanıyor. Çünkü şiir, okunur. Başkaları da bilsin istenir. Bu
şekliyle, mahremde, papaza çıkarılan günahlar değildir.”
1963’te ‘Kavel’den sonra, 1965’te ‘Temmuz
Bildirisi’ni yayınlayan Hasan Hüseyin’in ‘Kızılırmak’ kitabının 3. şiir kitabı
olduğunu görüyoruz. Bu ilk iki kitabında, belli bir yetkinliğe ulaşmış olan
şair için, şiirin, kendisinin gözünde bir tutku olması dışında, toplumsal
gerçekçi düşüncelerinin bir ifade aracı olduğunu görmekteyiz. Bu açıdan, şair,
toplumun ona aktardığı toplumsal gerçekçi düşünceleri yine topluma aktararak,
bitimsiz bir toplumsal döngüyü tamamlamış olmaktadır. Bu yanıyla, şair,
vazgeçilmezdir; ancak, düşüncelerin aktığı kanallardan biri olarak, aynı
zamanda, toplumun bir parçasıdır.
Gezgin (2005)’ten devam edip bu yorumu
derinleştirelim:
“Şimdi bu 'eksik giderme'-'fazlalık atma' karşıtlığını ele almak
istiyorum. Önce
okur/izleyici/dinleyici tarafından bakalım konuya: Birey gelir, bir
sanatsal metne maruz kalır. Bu metin ve duyguları arasında iki tür ilişki
olabilir: Birincisi, arınma (katarsis); birey dertli çıkar metnin karşısına,
ama metin bir uyarıcı olarak, o dertleri alır, dolan/boşalan bir kap modelinde
kavranmış insan varlığından söker atar. O zaman şiirin işi, okuru rahatlatmak
olacaktır. İkinci tür ilişki ise, engellenme ilişkisidir. Okurun belli bir
yaşantısı vardır. Gündelik yaşamında mutludur. Şiir, ondaki çeşitli öğelere
dokunarak engeller onu ve okurda olumsuz duygular oluşturur. En çok
saldırganlık, nefret vb...”
‘Kızılırmak’ şiiri ya da genel olarak Hasan
Hüseyin şiiri, iki tür ilişkiye de tam anlamıyla uymamakla birlikte, daha çok
bir engellenme ilişkisini tarifler. İnsan, Hasan Hüseyin okuyarak rahatlamaz;
tersine, Brecht’gil tiyatronun etkilerinde olduğu gibi, öfke ve bilinçle
donanır. Okurun mutlu bir yaşamı yoktur; ancak, Yılmaz Güney’in ilk dönem filmlerinde,
izleyiciyi “öcümüzü aldı” dedirterek rahatlatan o vurdulu kırdılı havası ile,
ikinci dönem (70’li yıllar) filmlerinde siyasal eleştiri ve
öfkelendirme/bilinçlendirme işlevi arasındaki farkı, genel olarak Hasan Hüseyin
şiirinde ve özel olarak ‘Kızılırmak’ şiirinde net bir biçimde görürüz. Hasan
Hüseyin, metnin içinde ortaya çıkarılıp tatlıya bağlanan sorunlara yer vermez.
Tersine, bu sorunlar, tam da, gerçek yaşamda tatlıya bağlanmadığı ve
bağlanmayacağı için, yer verir onlara şiirinde. O, adeta, Marks’a gönderme
yaparak, “şairler şimdiye kadar dünyayı yorumlamakla yetindiler; esas olan, onu
değiştirmektir” demektedir. Bu değiştirme hedefi, şiiri gereksiz kılmamakta,
tersine, onu, eğitimsiz geniş kitlelere ulaşmakta vazgeçilmez bir kanal
durumuna getirmektedir.
Gezgin (2005)’te, şiirin derdi ile şairin
derdi arasında bir ayrım yapılmıştır. ‘Kızılırmak’, bu açıdan ele
alınabilir:
“Şiirin derdi olmalıdır. Şairin derdinden farklı olarak derdi olmalıdır.
Bursa'da zamanın geçişini anlatmak, şiirin dikte ettiği bir dert değil şairin
dikte ettiği bir derttir. Ama alalım bakalım Puşkin'in şiirlerini: Şairin kendi
derdini dayattığı şiirler, kısa şiirleri oluyor daha çok. Ama onlarca uzun,
anlatısal şiirinde, şiirin kendi derdi var. Nazım'ın Memleketimden İnsan
Manzaraları, Şeyh Bedreddin Destanı, Kuvayı Milliye Destanı vb. kendi
dertlerine sahip, aşılamamış -aslında aşılmaktan öte, karşılaştırma
kaldıramayacak şiirlerdir. Şimdi öteki eksene gelelim, toplumsal eksene: Şairin
ve şiirin dertlerini ikiye
ayırabiliriz; 1) Toplumun ya da bir topluluğun değişmesiyle ortadan
kalkacak dertler. 2) Şairin bir birey olarak toplumla ya da toplulukla
ilişkisindeki değişmeyle ortadan kalkacak dertler.”
‘Kızılırmak’ şiirinin derdi vardır. Şiirin sonunda yer verilen, mahkeme
belgelerinde de belirtildiği gibi, “bir memlekette açlığın, yoksulluğun, sefaletin
mevcudiyetinden bahsedilmesi ve mücerret emperyalist düzenin ve sömürücülüğün
yerilmesinin ve sömürücülüğe, vurgunculuğa yol açan emperyalist düzenin
değiştirilmesi gerektiğinin savunulması” sözkonusudur. Birçok Türkçe şiir örneğinin tersine, ‘Kızılırmak’ta,
şairle şiirin derdinin bir olduğunu görmekteyiz. Öte yandan, şair, ‘Kızılırmak’
şiirinde olmasa da, ‘Acıyı Bal Eylemek’ kitabındaki ‘Ne Güzel Ne Güzel’ adlı
şiirde, sitem etmekten geri durmamaktadır:
“ben hep onlar için söyledim şiirlerimi
onlar için yazdım bütün yazdıklarımı
ne çektimse bunca yıl, onlar uğruna
istedim ki duyar gibi yağmuru duysunlar
yüreklerinde
istedim ki tokat gibi insin suratlarına
istedim ki desinler
işte
bizim de şairimiz
işte
bizim de sesimiz
işte
bizim de kurtuluşumuz
demediler bir tek gün
demediler bir tek gün
ağaçlar anladı beni
kayalar sular yollar
ama onlar anlamadı
ama onlar iğilmedi şiirlerime
ne
güzel
ne güzel”
5) Metin Özellikleri Açısından
‘Kızılırmak’
‘Kızılırmak’ın metin
özelliklerini incelediğimizde, ilk olarak şu nokta dikkat çekmektedir:
‘Kızılırmak’ın sayfa düzeninden, Hasan Hüseyin’in dizelerini ve çeşitli yapısal
özellikleri, her bir sayfanın basılı özelliklerini gözeterek kurduğu
anlaşılmaktadır.
‘Kızılırmak’, ‘silah ve şarkı’ ile açılmaktadır.
Girişte, ‘silah ve şarkı’nın
yinelendiğini görüyoruz. ‘Yekinir yürür’le
başlayan ilk dize, hem yineleme dolayısıyla, hem
de orman, toprak ve kalabalığı özdeşleştirmesi bakımından, şiirsel bir nitelik
taşıyor. Şiir, ‘kuşlarım’ sözcüğüyle biten 3 dize ile devam etmektedir. Şiirin
daha ilk sayfasında, bu yinelemeler, şiirsel atmosferi oluşturmaktadır.
‘Kırkıncı kapı’ ile, halk inanışlarına ve halk öykülerine gönderme
yapılmaktadır. “[ş]akıdı
kuş/ yarıldı nar/ delirdi ateş”
sözlerinde, Homeros destanlarının özgün metinlerinde görülen eylem önceliği
sözkonusudur. Bu devrik yapı ile, özne yerine eylem vurgulanarak, akıcı bir
olay örgüsü oluşturulmaktadır.
- Sayfa 15’te (1966 baskısı), ‘biryanı’ ile başlayan 3 dize
görülmektedir. Aynı sayfada, ‘oraları’
ve ‘oralarda’ yinelenmektedir.
- Sayfa 16’da ise,
yinelemeler, bir ayraç niteliği kazanır: “ve
bir... kaldırımlarda” yinelemesi görülür.
- Sayfa 17’de “bir kenti geri almak ve davul/ bir kenti
geri vermek ve davul” biçiminde bir yineleme görürürüz.
- Sayfa 18’de, ‘gel’le biten 3 dize, halk türkülerine
yaslanır. Sayfa 19’da, 5 dize, ‘bilir
misiniz’ ile bitmektedir. Bu bölüm, sorularla bittiği için, bir seslenme
özelliği göstermektedir.
- Sayfa 20’de ‘biraz’, ‘azıcık’, ‘hey bre’ gibi
ifadeler yinelenmektedir.
- Sayfa 19-22
arasında, Nazım Hikmet’in ‘Dünyanın En Tuhaf Mahluku’ şiirindeki ‘sen’ dilinin
yerini ‘biz’liğin aldığını, Hasan Hüseyin’in, halkı, bir tiyatro havasında
konuşturduğunu görüyoruz.
- Sayfa 22’nin
sonunda, ilk sayfa olan sayfa 9’dan sonra sayfa 19’da bir daha gelen ‘kuş’lu
üçlüğün yeniden belirdiğini görüyoruz: “vurun
kanatlarınızı karanlığa kuşlarım/ geçin sıcak ırmakları kuşlarım/ kızılırmak kızılırmak
akın kuşlarım”
- Sayfa 21’deki
yerelliğe dokunuş (Karadeniz, Çukurova, Uzunyayla, Ege, İstanbul), sayfa 23’te
devam ediyor (Bursa, Çukurova, Konya, Sivas, Siverek) ve dünyanın diğer
köşeleriyle bütünleşiyor (Singapur, Tahran, Kordoba, Karakas, Katanga, Roma,
Ankara). Aynı zamanda, Proton-I ve Mariner-IV uyduları giriyor şiire (sayfa
23’te ve 25’te).
- Sayfa 25’te, şiire,
‘allı turnam’ giriyor. Aynı biçimde,
sayfa 26’da, şiire, bir halk türküsünden alınma “arefe gününde bayram ayında”
dizesi giriyor (‘Zeynebim’ türküsü).
- Sayfa 27’de ‘yasak’ sözcüğü sık sık yineleniyor.
- Sayfa 18, 28 ve
34’te, türkü biçimselliğindeki dizelere rastlanmaktadır: “gel benim/ kuşak kuşak/ yoluna kurban olduğum/ (...)/gel benim
sevdiceğim/ gel benim umducağım/ beklediğim gel/ gel de bitsin”
- Sayfa 29’da “nekadar güç” (birleşik yazılmış), iki
kez yineleniyor. Aynı sayfada, ‘el
sallıyamadım’ ve ‘kırmızıkuşlar’
da yineleniyor.
- Sayfa 29’da, “ben kaldım buralarda”, bir halk
türküsüne gönderme (‘Bahtı Karam’ türküsü).
- Sayfa 31’de ‘kel dağları’ ve ‘sesduvarlarını’ yineleniyor. Sayfa, “yok yok yok”la bitiyor.
- Sayfa 32’de “bir bildiği var” ve “yalan söylemedi” yineleniyor.
- Sayfa 32’de,
Haçaturyan, Arjantin, Lumumba ve Vietnam anılıyor.
- Sayfa 33’te, sayfa
32’deki “hiç yalan söylemedi” sözünün
yinelenmesinin üstüne, “hiç yalan
söylemedi bu ozan” ifadesi yinelenmekte; ve Kamboçya ile Çukurova ve
İstanbul ile Dakota ve Nevyork, birlikte anılmaktadır.
- Sayfa 35’te, “karagünlü saraylı soytarılıklar of”
ifadesi yinelenmektedir.
- Sayfa 36’da, “yorul ey gayrı/akma ey su” iki kez
yinelenmektedir.
- Sayfa 36-38
arasındaki bölümün Hasan Hüseyin’in şiirsel yinelemeleri en ustalıkla
kullandığı bölüm olduğu söylenebilir:
“Yorul ey gayrı
akma ey su!
ey benim yaratan tedirginliğim tutsak yanım dinmeyen
[sızım ey!
çıkarıp çıkarıp yeniden çıkarmak bu dağı bu doruğa
yorul ey gayrı
akma ey su!
durup durup kaygulanmak gibi birşey bu bizim sularla
[akıp
gitmelerimiz
sonsuz bir tren penceresinden savrulan güvercinleriz
çok buruk çok buruk bir
şarap diyorum sıkın bağları
ben hiç ölmediğimi
yaşamak istiyorum
orman seviyorsam
kimbilir dallara düşmanlığımı
bayat bir başdönmesi -
susmamak diye birşey
kantutar beni yoksa -
kantutmak diye birşey
bırakma beni bırakma
beni - çıldırırım diye birşey
oysa düştüm develeri -
düşlerimde uçaklar şimdi
düşlerde başlayınca
devrim - ne anladınız?
devrim diye birşey -
bir gecekondu tenceresinde
demek ki önce devrim -
ne anladınız?
ve ölmek vazgeçilmez
bir alışkanlıksa
yorul ey
gayrı
akma ey su!
çiçekler bırakınca renklerini biçimlerini
resimler sakal salınca yaldızlı albümlerde
eski bir türkü gibi bakışlarından belli
bitkilerin sürüp giden yeşillerinden belli
kalırız gündengüne yaşlanan sözcüklerde
bir akşam saatinde günbatımında
gözgöze gelmelerde ve içkiye yenilmelerde
bülbüllerin öte öte bitiremedikleri
kana benzer kan değil kan gibi korkunç ve karanlık
kalırız birşeylerde ve kimbilir tanrımsılarda
belki de çocukların hiç bitmeyen oyunlarında
ve ölmek vazgeçilmez bir alışkanlıksa
gülersin - menekşeler olur sesin - bırakıp gitmek
gözlerine bakınca balıklar cıvıldaşmak - bırakıp gitmek
bir avuç bulut içmek masmavi güvertelerde
ağlamak tekil değil - ne anladınız?- bırakıp gitmek
kalırız birşeylerde ve kimbilir tanrımsılarda
böcekti karanfildi kemandı bonaparttı
anarşistti burjuvaydı
polisti kenediydi
yoksuldu
zengindi kıraldı soytarıydı
soğuktu
sıcaktı ılımandı of
değil işte bu değil
topunun sülâlesini!
adamı tutup götürüyorlar
geceyi burnundan getiriyorlar
bütün kırbaçları bütün kelepçeleri bütün alçaklıkları
adamı vurup öldürüyorlar
geceyi bir daha yaşamak kolay
adamı bir daha öldürmek zor
siz bu tutanaktan ne anladınız
öldürmek diye birşey - ne anladınız
suçsuzdu diyorum - ne anladınız
sefaleti yok etmek adamın düşü
güzel günler düşünmek işi
diyorlar bu kokan balığın başı
tevfik fikret diyor devenin başı
kime yüklemeli bu iğrenç suçu
kime yüklemeli bu iğrenç suçu
kime yüklemeli bu iğrenç suçu”
- Sayfa 39’da, Kastro,
Zapato, Amado, Vaşington, Vietnam, Sivas, Afrika ve Leonard Kogan anılmaktadır.
Aynı biçimde, sayfa 41’de şu şehirler anılmaktadır: Sakarya, Sivas, Erzurum,
Madrid, Seul, Havana, Saygon ve Vaşington.
- Sayfa 42,
‘‘Kızılırmak’ın doruğu’ olarak adlandırılabilir. Şiir, bu sayfa ile
bitebilirdi. Ancak, 21 sayfa daha sürmektedir. Buradaki yığmacı altyapı, okuru,
sondaki dizelere hazırlamaktadır:
“Birgün çıkıp
geldiler - anlamsız yüzlerini ve gülüşlerini -
tüketimartıklarım üretimorganlarını ve eski külotlarını -
çikletlerini çukulatalarmı getirip bıraktılar - tiklerini mi-
miklerini çiğliklerini - gençkızların düşlerini getirip bırak-
tılar - hergün hergün yeniden getirip bıraktılar - iplerini
oltalarını konservekutularmı - süttozlarmı soyalarını sa-
lemlerini - kısırlıkhaplarmı madalyalarını tasmalarını -
bayraklarını bayrakyırtmalarını sövmelerini - anamıza
bacımıza çocuğumuza - en çok önem verdiğimiz şeyle-
rimize - üretimorganlarını ve tüketimartıklarım kullana-
rak - tanrının ve isa'nın ve bizimkilerin izniyle - atlarını
seyislerini çombelerini - tıraşlarını ve dişlerini getirip bı-
raktılar - hergün hergün yeniden getirip bıraktılar - son-
ra güzel güzel anlaşmaları - sonra güzel güzel sözleş-
meleri - sonra güzel güzel paylaşmaları - asılmış-
ların ve asılacakların izniyle - vedurmadan durmadan
baltazar bayramlarını - sonra güzel güzel savaş uçakla-
rını - radarları rampaları atombombalarmı - denizaltı de-
nizüstü birşeylerini - bilinçaltı bilinçüstü herşeylerini -
piekslerini bitekslerini bitpazarlarını - eroinlerini kokain-
lerini getirip bıraktılar - hergün hergün yeniden getirip
bıraktılar-
ve sonra çekilip gitmediler gemilerine
ve sonra çekilip
gitmediler gemilerine
ve sonra çekilip
gitmediler gemilerine
ve artık
okadar çok şey getirdiler ki
ve artık
okadar çok şey getirdiler ki
ve artık
okadar çok şey getirdiler ki
bağımsızlığa yer kalmadı ülkemde”
- Sayfa 43’te “ey hergün ölüm” ifadesi yinelenmektedir.
- Sayfa 44’te dizeler,
“gel” çağrısı üzerine kurulmuşken, Bolivya,
Rio, İspanya, Vietnam, Zonguldak ve Çukurova anılmaktadır.
- Sayfa 45’te “elbet bir bildiği var”, “kolay değil”, “a benim gülüm” gibi ifadeler ve ‘yaşamak’ sözcüğü yinelenmektedir. “Elbet bir bildiği var” yinelemesi, bir sonraki sayfada da sürmekte;
Kore ve Vietnam anılmaktadır.
- Sayfa 47’de, ‘akmasın’ ve ‘gülmesin’ yinelenmektedir.
- Sayfa 48’de, Kongo
ve Havana anılmaktadır.
- Sayfa 50’nin
sonunda, “canım efendim” üstünden
kurulan dizelerle, yeniden türkü biçimselliğine ulaşılmaktadır (‘Nesini Söyleyim’
türküsü). Aynı biçimsellik, bir sonraki sayfada yer alan aşağıdaki dizelerde de
görülmektedir. Aynı sayfada, “azgelişmişim”
sözünün sıklıkla yinelendiği görülmektedir:
“neylerim ben
kitapları kocaman kitapları
efendim okusun benim, canım efendim
o kuştüyü salonlarda, canım efendim
okusun da büyüsün benim efendim
okusun da biliversin aklımdan geçenleri
ben işte hep böyle azgelişmişim
yâni ben çünkü evet azgelişmişim
evet çünkü hayır fakat ben işte azgelişmişim
çokçalışmış azgelişmiş ve işte yoksul düşmüş
cephelerde mapuslarda aslanım aman
kıtlıklarda kıyımlarda kurbanım aman
seçimlerde sayımlarda ben varım aman
kerpiçlerde küllüklerde hayranım aman
şenliklerde şölenlerde ben yokum aman
ben işte hernedense azgelişmişim
çokçalışmış azgelişmiş ve işte yoksul düşmüş
demiri de kömürü de sökerim aman
buğdayı da pirinci de ekerim aman
çilem budur benim işte çekerim aman
evet çünkü hayhay fakat ben işte azgelişmişim
yâni ben çünkü evet hayır fakat azgelişmişim
ölüm kalım kıtlık kıyım ben varım aman
bayramlarda seyranlarda ben yokum aman
soygunlara vurgunlara hayranım aman
vatan millet allah patron kurbanım aman
kalabalık ve karanlık türküyüm aman”
- Sayfa 50’deki “canım efendim” türküselliği, sayfa 52’de
de sürmektedir.
- Sayfa 53’te, şiirin
başındaki “şakıyan kuş”, “yarılan nar” ve “deliren ateş” yeniden belirmektedir. Sayfa 54’te ise, kuşlu üçlük,
yeniden görülmektedir.
- Sayfa 55’te birçok
yinelemeyle birlikte, türkü biçimselliğinden yararlanıldığı bir kez daha
görülmektedir.
- Sayfa 56’da, Hasan
Hüseyin, şiirin çizdiği kara tabloda bir umut ışığı yakar; böyle gelmiş böyle
gitmeyecektir:
“vatan topraksa
eğer
ormansa nehirse mâdense vatan
işçiyse köylüyse aydınsa vatan
yâni yapıp yaratmaksa
herşeyi yenibaştan
sevmeyi
yenibaştan
alkışı
yenibaştan
bir hesabı vardır bunun
sorulur
bu hesabı soracaklar
bulunur
akgün
karagünden öcünü alır birgün
ürker altunlu yiğitliğin senin ey bunak düzen
ürker bu yağma saltanatın
o kanlı karanlıktan
kopup gelen bebeğin
güneş renkli
ilk çığlığından
lenin'ler olur bu çığlık hey bekleroğlu
marks'lar mao'lar mevlâna'lar
mustafa kemaller olur
hey bekleroğlu
galile'ler
gagarin'ler adsız ustalar
ve sen
olursun işte hey bekleroğlu
kıtlıklarda
kıranlarda
kurtuluşlarda”
- Proton-I ve
Mariner-IV uyduları, sayfa 57’de yeniden görünmektedir.
- Sayfa 58’de, Hasan
Hüseyin, başa dönmekte; Spartaküs’le Vietkong’u birlikte anmaktadır:
“Silâh ve şarkı
ben bütün karanlıkları bunlarla yendim
sesimde benim
iki yumruk gibi yanyana
dövüşüyorlar
spartaküslerle
viyetkonglar
yüreğimde benim
ette bıçak gibi yatıyor
yarım kalan şarkıları yiğitlerimin
öfkemde benim
çok dallı bir ağaçtır
özlemek
doymadan
gidenlerimin gözbebeklerinden
yürüdüm üstüne üstüne bunca yıl
geçtim dikenlitellerini yasakların bir bir
tavında demir
tavında toprak
ve tavında
yürek gibi kabarık
ve
alıngan
dokundum ateşli kabuğuna güzelin
iyinin
gerçeğin
soyundum
kötülüklerden çırçıplak”
- Sayfa 60’daki “bir oğlum olacak adı temmuz” dizeli
sayfa boyu metin, ayrıca yazılıp ‘Kızılırmak’a yamalanmış havası vermektedir.
Şiirin bütünlüğüne uymamaktadır. Bu bölümde (sayfa 60), sayfa 57’de görülen
‘karataş üçlemesi’nin yinelendiğini görmekteyiz. Bu üçleme, sayfa 62’de de
bulunmaktadır: “karataşın göbeğinde aşk/
karataşın göbeğinde barış/ karataş çatladıçatlıyacak”
- Son sayfa olan
sayfa 63’te ise, şiirin kuşlu üçlük ile sonlandığını görüyoruz.
6) Hasan Hüseyin’in Diğer Yapıtları Açısından
Kızılırmak
Hasan Hüseyin’in
(1927-1984) şiir kitapları, yayın sıralamasıyla birlikte, şunlardır: ‘Kavel’
(1963), ‘Temmuz Bildirisi’ (1965), ‘Kızılırmak’ (1966), ‘Kızılkuğu’ (1971),
‘Ağlasun Ayşafağı’ (1972), ‘Oğlak’ (1972), ‘Acıyı Bal Eyledik’ (1973), ‘Kelepçenin
Karasında Bir Ak Güvercin’ (1974), ‘Koçero Vatan Şiiri’ (1976), ‘Haziran'da
Ölmek Zor’ (1977), ‘Filizkıran Fırtınası’ (1981), ‘Acılara Tutunmak’ (1981), ‘Işıklarla
Oynamayın’ (1982), ‘Tohumlar Tuz İçinde’ (1988), ‘Kandan Kına Yakılmaz’ (1989),
‘Karagün Dostu’ (1989). Şairin, ayrıca, çocuk kitapları, gülmece öyküleri
kitapları ve bir gezi yazıları kitabı bulunmaktadır. Bu bölümdeki yorumlarda,
şairin ‘Kızılırmak’ öncesindeki iki kitabına (‘Kavel’ ve ‘Temmuz Bildirisi’)
ağırlık verilmiştir.
‘Kızılırmak’, Hasan
Hüseyin’in diğer yapıtları ile birlikte değerlendirildiğinde, şu sonuçlar
ortaya çıkmaktadır:
- Hasan Hüseyin
şiirinin geneline bakıldığında, bu şiirin miting meydanlarında okunmak üzere
yazılmış, bol ünlemeli nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Bu şiirlerde, ‘ey’ ve ‘hey’ gibi ünlemeler, sık sık yer almaktadır. Ahmet Yıldız, Hasan
Hüseyin’in 29. ölüm yıldönümü için yazdığı anma yazısında, benzer bir noktaya
işaret etmektedir:
“Destanda bulunan açık söyleyiş ve
şematik yapı "Kızılırmak" şiirinde, bir ressamın fırça vuruşları
gibidir. Düşünce ve duygu gerilimine göre aldıkları konum dizelerin söylenişini
belirler. "Söylenişi" sözcüğünü özellikle vurgulamak istiyorum,
çünkü, Hasan Hüseyin şiiri söylemek içindir ve yüksek sesle, belki de gittikçe
yükselen bir ses tonuyla okunmak içindir. Bence, yetmişli yılların, bugün
suçlanan, tu kaka edilen ve “toplumcu şiir” olarak adlandırılan şiir anlayışının
belki de prototipi, bütünün bir özetidir.”
- ‘Kızılırmak’ta ve
Hasan Hüseyin’in diğer yapıtlarında (örneğin, ‘Kavel’ kitabında yer alan
‘Şapka’ şiiri), uyanmayı bekleyen halk için ‘bekleroğlu’ sözü kullanılmaktadır. Bu söz, bir tek Hasan Hüseyin
şiirinde görülmektedir.
- ‘Kızılırmak’ta,
sayfa 56’da, Marks, Mao, Mevlana, Mustafa Kemal, Galile ve Gagarin, birarada
anılmaktadır. Hasan Hüseyin’in diğer yapıtlarında da, Mustafa Kemal
anılmaktadır (örneğin, ‘Kavel’ kitabındaki ‘Efendiler’ şiiri ve ‘Alacakaranlıkta
Kimlik’ şiiri ve ‘Temmuz Bildirisi’
kitabındaki ‘Sivas Sabahı’ şiiri).
- Hasan Hüseyin’in
diğer yapıtları incelendiğinde, Hasan Hüseyin şiirinin ‘Kızılırmak’ta da
görülen temel özelliğinin, şiirsel yapıyı yinelemeler üstünden kurmak olduğu
görülmektedir (örneğin, bkz. ‘Kavel’, ‘Temmuz Bildirisi’, ‘Acıyı Bal Eyledik’
vd.).
- Hasan Hüseyin’in
yayınlanan ilk şiiri kitabı olan ‘Kavel’de, ‘Kızılırmak’ta kullanılan birçok
şiir tekniğinin denendiğini, ‘Kızılırmak’ta ise bunların geliştirildiğini
görüyoruz. Bu açıdan, ‘Kavel’de, ‘Kızılırmak’taki söyleyiş özelliklerine ve
şiirselliğe en yakın şiirlerin ‘Tutanak’, ‘Geçitte Geyikte Güzelde’ ve
‘Cezayiruna’ şiirleri olduğu görülmektedir.
- ‘Kavel’ ile
‘Kızılırmak’ arasında geçiş özellikleri taşıyan ‘Temmuz Bildirisi’nde,
‘Hiroşima’ adlı şiir, ‘Kızılırmak’ta izlenecek kimi izleklerin müjdecisi olma
özelliğini taşımaktadır.
7) Diğer Açılardan ‘Kızılırmak’
Yukarıdaki
değerlendirmeler dışında, aşağıdaki noktalar da ele alınabilir:
- ‘Kızılırmak’ın tek
tek, sözcük sözcük bir sayısal çözümlemesi (örneğin, belli sözcüklerin kullanım
sıklığı) yapılabilir. Bunun bir parçası olarak, ben/biz ve birinci tekil ve
çoğul kişi kurulumları incelenebilir.
- Jung’cu psikanaliz
açısından, ‘Kızılırmak’taki başörneklerin (arketip) ayrıntılı bir çözümlemesi
yapılabilir.
- Şiirdeki yinelenen
izlekler (leitmotif) incelenebilir.
- ‘Kızılırmak’,
çağdaşı olan toplumsal gerçekçi yapıtlarla karşılaştırılabilir.
- Şiirde geçen yabancı
ülkelerden, şiirin haritası çıkartılabilir.
- Şiirde yer alan
(yabancı ülke dışındaki) yabancı adlar, gözden geçirilebilir.
- Dilbilimci
Saussure’ün üç havuzuna karşılık gelecek biçimde, ‘Kızılırmak’ın anlamsal,
sözdizimsel ve sessel çözümlemesi yapılabilir. Buna, Saussure sonrası
dilbilimde, özellikle Wittgenstein’dan esinlenerek gelişen kullanımbilim
(pragmatics) boyutu da eklemlenebilir.
- Şiirin Halit
Çelenk’e adanması dolayısıyla, Hasan Hüseyin ve Halit Çelenk ilişkisi
irdelenebilir.
- Şiirin uyakları ve
hece düzeni incelenebilir.
- “Bir oğlum olacak adı temmuz” bölümü,
ayrıca çözümlenebilir. Aynısı, türküselliğin ağır bastığı bölümler için de
geçerli.
- Şiir üzerinde bir
cinsiyet çözümlemesi yapılabilir.
- Şiirde kullanılan
kipler ve zamanlar incelenebilir.
- Afrikalı-Amerikalı
şair Countee Cullen’ın ‘Miras’ adlı şiirinde paragraf başı işlevi gören
ifadelerin ‘Kızılırmak’taki eşdeğerleri, karşılaştırmalı olarak ele alınabilir
(bkz. Cullen, 2002; Gezgin, 2002).
- Aleksandr Blok’un
‘Oniki’ şiiri için yapıldığı gibi, ‘Kızılırmak’ın metronomları saptanabilir.
- ‘Kızılırmak’ta
kullanılan noktalama imleri çözümlenebilir.
- ‘Kızılırmak’taki
yinelemeli zarflar incelenebilir.
- Bu çalışmada,
‘Kızılırmak’, Hasan Hüseyin’in birkaç yapıtıyla birlikte değerlendirildi.
İlerideki bir çalışmada, ‘Kızılırmak’, şairin tüm yapıtlarıyla
ilişkilendirilerek incelenebilir. Kitap oylumunda olacak bu çalışmanın uzun
zaman ve yoğun bir emek gerektireceği kuşkusuz.
8) Sonuç
Bu çalışmada, çeşitli kuramlardan kalkarak,
‘Kızılırmak’ şiirinin yorumlanması amaçlandı. Kuşkusuz, bu, eksiksiz gediksiz
bir çalışma değildir. Ayrıca, bir kitap oylumunda incelenmesi gereken konu, bir
kitap bölümüne sıkıştırılmaya çalışılmıştır. İkincisi, bu yorumda, ussal ve
tümdengelimsel bir yaklaşım egemendir. Bunun tersi bir yaklaşımla, hem bu çalışma
hem de genel olarak, Türkçe şiir eleştirisi gelişecektir. Tersi yaklaşımdan
kasıt, şiir alanında daha görgül çalışmaların yapılmasıdır (Gezgin, 2006). Bu
görgül çalışmalarla, bir şiirin değişik kesimler tarafından nasıl algılandığı
saptanabilecek ve okurun algısını da içeren çoğulcu bir şiir eleştirisinin
kuruluşu olanaklı olacaktır. Bu, özellikle de, toplumsal gerçekçi yazın
örnekleri için, kuramsal nedenlerle, bir gereklilik olarak karşımıza
çıkmaktadır. Toplumsal gerçekçiliğin kitlelere ulaşma gibi bir ayağı olduğuna
göre, eleştirinin de dört duvar arasından çıkıp Hasan Hüseyin şiirinin geldiği
sokaklara ve meydanlara taşmasını bekleyebiliriz.
‘Kızılırmak’ın ve Hasan Hüseyin’in Türkçe
şiire katkısı yadsınamaz. ‘Kızılırmak’ın bu eleştirisi, ‘Kızılırmak’ın Türkçe
şiire sunduğu katkının binde birini Türkçe şiir eleştirisine sunabildiyse, ne
mutlu bize...
Kaynakça
Blok,
A. (2002). Oniki (Rus.çev. E. Natalina ve U.B. Gezgin). Evrensel Kültür
Dergisi, 130,
s.7-11
(Ekim 2002).
Cullen,
C. (2002). Miras (İng.çev. U.B. Gezgin). Evrensel
Kültür Dergisi, Sayı 121.
Dutton,
D. (2004). A naturalist definition of art. The Journal of Aesthetics and Art
Criticism, 64(3), 367-377.
Gezgin,
U. B. (hazırlanıyor). Yaratıcı yazarlık ve film eleştirisi. Ho Çi Min Kenti,
Vietnam,
2009.
Gezgin,
U. B. (2012). Kliniğimden insan manzaraları: Bir psikolog olarak Nazım Hikmet.
Pandora
Dergisi (Hollanda), sayı 23, Haziran 2012 sayısı, s.36-37. http://www.pandoram.nl
Gezgin,
U. B. (2011). “Şiir nedir?” Haberajans, 23 Şubat 2011.
Gezgin,
U. B. (2011). Sanat ve şiir nedir? Haberajans, 19 Şubat 2011.
Gezgin,
U. B. (2010). Sanatı
değerlendirebilmek için 2 ölçüt: Emek-yoğunluğu ve yeri-doldurulamazlık. http://kultur.sol.org.tr/makaleler/ulas-basar-gezgin/sanati-degerlendirebilmek-icin-iki-olcut-emek-yogunlugu-ve-yeri-doldurul
Gezgin,
U. B. (2007). Sanat ve siyaset (başyazı). Havuz Dergisi Şubat 2007 sayısı.
Gezgin,
U. B. (2007). Sanat ve siyaset üstüne değiniler.
Gezgin,
U. B. (2006). Şiir olmasaydı ne olurdu?.. Havuz Dergisi Mart 2006 Sayısı.
Gezgin,
U. B. (2005). Bilişsel bilimler elkitabı. Lulu. http://www.lulu.com/content/1232419
Gezgin, U. B. (2002). Countee Cullen’ın ‘Miras’ı üzerine.
Evrensel Kültür Dergisi, Sayı 121,
s.54-57. (Ocak 2002).
Gezgin,
U. B. (2001). Puşkin'in Çingeneler (1824) şiiri üzerine. Evrensel Kültür
Dergisi, sayı
117
(Eylül 2001).
Gezgin,
U. B. ve Natalina, E. (2002). Aleksandr Blok’un onikisi. Evrensel Kültür
Dergisi,
130,
s.3-6 (Ekim 2002).
Korkmazgil, H. H. (1992). Acılara tutunmak. Ankara: Bilgi
Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1992). Kandan kına yakılmaz. Ankara:
Bilgi Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1991). Haziranda ölmek zor. Ankara:
Bilgi Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1991). Kızılırmak. Ankara: Bilgi
Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1990). Acıyı bal eyledik. Ankara:
Bilgi Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1990). Işıklarla oynamayın. Ankara:
Bilgi Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1990). Kelepçemin karasında bir ak
güvercin. Ankara: Bilgi Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1990). Oğlak. Ankara: Bilgi Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1989). Filizkıran fırtınası. Ankara:
Bilgi Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1989). Karagün dostu. Ankara: Bilgi
Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1989). Temmuz bildirisi. Ankara: Bilgi
Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1988). Kızılkuğu (şiirin uyanışı).
Ankara: Bilgi Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1988). Koçero vatan şiiri. Ankara:
Bilgi Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1988). Tohumlar tuz içinde. Ankara:
Bilgi Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1987). Ağlasun ayşafağı. Ankara: Bilgi
Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1987). Kavel. Ankara: Bilgi Yayınları.
Korkmazgil, H. H. (1970). Kızılırmak. Ankara: Yayınevi
belirtilmemiş.
Korkmazgil, H. H. (1966). Kızılırmak. Ankara: Bizim
Yayınlar.
Ribeiro, A. C. (2007). Intending to repeat: A definition
of poetry. Journal of Aesthetics and Art
Criticism 65(2), 189–201.
Yıldız, A. (2013). Hasan Hüseyin niçin okunmuyor? Gerçek
Edebiyat, 27 Şubat 2013. http://www.gercekedebiyat.com/haber-detay/hasan-huseyin-nicin-okunmuyor-ahmet-yildiz/799
*****
Gezgin, U. B. (2014). “Ben bütün karanlıkları bunlarla yendim”: Hasan
Hüseyin’in
‘Kızılırmak’ şiiri (1966) üstüne-2. Hayal
Dergisi, sayı 48. Ocak - Şubat - Mart 2014.
Gezgin, U. B. (2013). “Ben bütün karanlıkları bunlarla yendim”: Hasan
Hüseyin’in
‘Kızılırmak’ şiiri (1966) üstüne-1. Hayal
Dergisi, sayı 47.
[1] ‘Türk şiiri’ yerine
özellikle ‘Türkçe şiir’ denmiştir; çünkü kendini ‘Türk’ olarak ifade
etmeyenlerin de katkı verdiği bir şiirdir ‘Türkçe şiir’.
Kaynak: Gezgin, U.B. (2017). “Ben Bütün Karanlıkları Bunlarla Yendim” – Şiir Eleştirileri (2000-2017) [“I Won over Darkness by These”: Poetry Criticisms].
“BEN BÜTÜN KARANLIKLARI BUNLARLA YENDİM”
Şiir Eleştirileri (2000-2017) –
Ulaş Başar Gezgin
İçindekiler
1. “Şiir Nedir?” (2008)
2. Sanat ve Şiir Nedir? (2008)
3. Sanatı Değerlendirebilmek için 2 Ölçüt: Emek-yoğunluğu ve Yeri-doldurulamazlık (2008)
4. Şiir Üzerine Bilimsel, Felsefel ve Sanatsal Değiniler (2001)
5. Lorca’nın ‘İgnasyo Sançez Mehyas Ağıdı’ Üzerine (2001)
6. İgnasyo Sançez Mehyas için Ağıt (çeviri şiir metni)
7. Countee Cullen’ın ‘Miras’ı Üzerine (2002)
8. Miras (çeviri şiir metni)
9. Aleksandr Blok'un "Oniki"si Üzerine (2002)
10. 12 (çeviri şiir metni)
11. 5 Şiir Üstüne Yorumlar (2012)
12. “Unutulmak İsteyenlerin Sayısı Bu Aralar Artmış” (2012)
13. Vietnam Şiiri’ne Kısa Bir Giriş (2007)
14. Şiir Olmasaydı Ne Olurdu? (2006)
15. Şiirin Sözel Bir Sanat Olarak Görüldüğünde Yitirdikleri ve Kazandıkları Üzerine (2004)
16. ‘Folklor’: Şiirin de Cemal Süreyya’nın da Dostu (2003)
17. Puşkin'in Çingeneler (1824) Şiiri Üzerine (2001)
18. Sanat ve Siyaset Üstüne Değiniler (2007)
19. Kliniğimden İnsan Manzaraları: Bir Psikolog Olarak Nazım Hikmet (2012)
20. “Ben Bütün Karanlıkları Bunlarla Yendim”: Hasan Hüseyin’in ‘Kızılırmak’ Şiiri (1966) Üstüne (2013)
21. Kemal Özer: Yürüdükçe Öğrenen Şair
22. Sennur Sezer’in Bütün Şiirleri: Anıtsal Bir Şairin Gelişimini İzlemek İçin
23. Şiir Üstüne (1999)
24. -Bir Afrikalı Amerikalı Şiirin Olabilirliği (2000)
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder