Yüen, M.
(2008/1972). Kitaplar üstüne
Juyi, B. (2005).
Mutsuz bilgin
Fu, D. (2005).
Savaş Arabaları Baladı
Tung P’o, S.
(2005). Oğlunun doğumu üstüne
Çing, A. (2005).
Paris Ağıdı
Çi, L. (2003).
Yazma sanatı
[1] Diğer Çin ve Asya
şiirleri için bkz. Gezgin, U. B. (2007). Asya yazıları. İzmir: Ara-lık
Yayınevi.
Kitaplar Üstüne
I
Eski devrin insanlarıyla karşılaşır insan, açtığında
sayfalarını bir kitabın;
Bugünün insanlarıyla karşılaşır oysa, sokağa çıktığında
insan.
Eski devrin insanları, insanları! Çoktan toz toprak
olmuştur kemikleri, geride bıraktıkları;
İnsan, ancak güvenerek duygularına, dostluk kurabilir
eskin devrin insanlarıyla.
Aynı türden, aynı tüyden gibiyizdir bugünün insanlarıyla,
Ama bakın, sanki mum çiğniyormuşuz gibi yavan bir tadları
vardır, konuştuklarında!
Taşlarla, mandayla, sığırla yaşarım yalnız başıma,
Boş beleş insanlarla vakit harcamaktansa...
Kendi zamanına ait olmak zorunda değil ya, ne mutlu
insana;
Okuduğu kitaplara bakmalı, öğrenmek için insanın gerçek
zamanını!
II
Anadan, serden, yârdan geçerim de geçerim de,
Vazgeçemem kitaplarımdan, bırakamam onları geride.
Baştan sona tekrar tekrar gözden geçirmek istiyorum
onları yine,
Ama kahretsin ki zaman dar. Zaman dar, acelem var.
Klasiklere başlasam sözgelimi, ne vakit göz atabilirim ki
tarihe;
Hadi daldım diyelim felsefeye; gözü yaşlı edebiyat bekler
beride.
Geri gidiyorum zamanda, gidiyorum onları satın aldığım
günlere-
Çil çil altın, binlerce kese! Takmadım, döktüm ne varsa
cepte.
Hele bir de bir sayfa, ya da bir satır eksik olmaya
görsün, neler çektim bulmak için,
Neler çektim bir ben bilirim, toplamak için eksikleri,
tamamlamak için!
Yeni elyazması nüshalar için az mıydı döktüğüm paralar;
Gece gündüz ter döküp heba oldu yazmanlar.
Ben de kollarıma aldım gece gündüz, kitaplarımı.
Ciltsizlere cilt numarası, kimi sarı kimi kırmızı satır
altları.
Kaç budak mum ışığı gitmedi, kaç budak mum ışığı,
Yorgun düşmüş kalbin kaç bin damla kanı!
Ne oğullarım ne torunlarım bilir yaşadıklarımı;
Kendi öykülerini ancak kendileri anlatır kitap kurtları.
Yavaş yavaş çekidüzen veriyorum kendime bugün,
Doğum nedenlerim sayılır hemen herşeyi gerçekleştirmiş
gibiyim...
Çok güzel bir duygu doğrusu, kitaplardaki insanların
Beklediğini bilmek Ölüler Diyarı’nda.
Az kaldı, bitti çoğu; yüzyüze görüşeceğim onlarla;
Ve gerek kalmayacak asla, yazdıklarına bir daha
bakmaya... [1]
Yüen Mei (1716-1797)
Kaynak
Yüen, M. (1972). Kitaplar üstüne. C. Birch (derleyen).
Anthology of Chinese literature: From the fourteenth century to the present
day, Cilt 2 içinde (s.196-197). New York: Grove Press.
Mutsuz Bilgin
Yorulmadan, çalışmaktan
Okuyarak göremez olana dek;
Bastırarak kaleme
Elleri nasır tutana dek;
Sınavlara hazırlanarak on kez
Geçene dek; geç geldi
Başarı; önemli bir görevli şimdi
Ama çoktan ağardı saçları; azdır
Mutluluk, onun payına düşen;
Gençken,
Sefalet içinde, yoksulluk içinde geçirdi
Yıllarını;
Şimdi yaşlı ve çoğu zaman hasta,
İşine yaramıyor varlığı ve ünü.
Büyük kırmızı kapılar ardında
Yaşayan, bir gençtir
Anasının sütünün tadı var hala ağzında;
Bakılası değil, yumuşak tenli
Bir kızınki gibi ve narin bir yüz;
Bir kitap okumuşluğu yoktur asla;
Giymemiştir hiç asker üniformasını;
Miras kaldı yirmisinde ona,
Babasının ünvanı ve parası;
Bahar geldi mi
Çıkar oynar dışar’da
Yumuşak kürkler giyer
Parıldayan bir atın sırtında;
Kumarbazlarla ve içkicilerle harcar
Sabahlarını ve gününü gün eder kızlarla
Akşamları yatakta;
Şaraplara harcar parasını
Ve cebine atar gerisini
Güzel kızlardan arda kalanları;
Alem yapmak, gazel okumak ve
Alem yapmak, gazel okumak ve
Köpeklerle ve atlarla avlanmak dışında,
Pek bir şey bilmez.
Tepede, yaban otları biter
Yüce bir çamın yanında;
İki canlı, biri en üste ulaşmış
Ve diğeri,
Altta kalmaktan mutlu;
Eski zamanlardan beri, böyledir bu
Yalnız değilsin sen
Bu üzüntülü durumu bilmekte.
Bai Juyi (O.Z. (Ortak Zamanlar) 772-846)
Bai, Juyi. (1983). 200 selected poems. Pekin: New World
Press. (s. 92-93)
Savaş Arabaları
Baladı
Savaş
arabalarının çıngırtısı,
Atların
kişneyişi,
Bel’de
yay ve ok;
Onların
ardı sıra gelenler tökezleye tökezleye
Bir
dolu ana-baba, eşler ve çocuklar
Engel
oluyor onlara kalkan toz,
Örtüyor
Hsienyang’taki büyük köprüyü;
Yere
vuruyorlar hızla, ayaklarını; yaş döküyorlar
Ağıt
yakarak koca bir umutsuzlukla
Bulutlara
değin yükseliyor çığlıkları;
Sorun
bir askere: Niye gidiyorsun?
Şu
yanıtı verecektir size:
Bu
aralar çok sık çağrılıyorlar askere erkekler;
Onbeşlikler
Sarınehr’e toplanıyor
Savaşmak
için; kırklıklar, yaşını başını almış adamlar
Saf
tuttular batı sınırında fetih için;
Alıyorlar
köy büyükleri, gençten çocukları,
Yetişkin
gibi yaptırıyorlar saçlarını,
Göndermek
için onları da askere; dönerlerse,
Saçları
ağarmış olarak dönecekler geri ve yine de,
Gönderilebilirler
o yaşta bile, yeniden, cepheye;
Yeterince
kanın dökülmüş olduğu cepheler,
Gölden
öte deniz oldu biriken kan, ama İmparatorumuz yine de,
Genişletmek
istiyor hükmünü! Duymadınız mı
Huaşan’ın
doğusundaki birçok yörenin
Issızlaştığını;
diken ve kökten başkasının bitmediğini toprakta?
En
güçlü kadınlar ekiyor tarlayı,
Ama
ürün eskisi gibi değil;
Ünlüdür
buraların delikanlılarının
Yiğitliği,
ama nefret ederler ordan oraya sürülmekten
Köpek
ya da tavuk gibi;
Yalnızca
siz sordunuz diye aktarıyorum
Halkın
dertlerini; örneğin
Batı
sınırındaki erkekler
Hala
dönmüş değiller ve hükümetiniz
Vergilerin
hemen ödenmesini istiyor,
Ama
nasıl ödeyebiliriz ki, anca’ bir dirhem
Ürün
var iken?
Bir
şey öğrendik artık biz köylüler:
Bir
oğlunun olması, bir kızının olması
Kadar
iyi değil.
Kız
çocuğu, bir komşuyla evlenir
Ve
yanımızda olur yine, ama bir oğul öyle değil,
Ot
bitmez kervan geçmez bir yerde
Ölmek
üzere, alınır anasının koynundan asker olsun diye,
Katılsın
diye kemikleri,
Kokonor
Gölü’nün kıyısında uzanan
Kemik
yığınına, genç canların seslerinin
Yaşlılarınkine
karıştığı yerde
Genç
canların seslerinin
Düşen
yağmurun mırıltısında,
Üzüntüyle
duyulduğu yerde.
Du
Fu (O.Z.S. 712-770)
Oğlunun Doğumu
Üstüne
Aileler, bir çocuk doğacağında
Zeki olmasını isterler O’nun.
Ben bu zekamla
Heba ettim bütün bir ömrü,
Umarım cahil olur bebek
Cahil ve salak.
Sakin bir yaşamı olur böylece
Bir bakan olarak.
Su Tung-p’o (1036-1101)
Aileler, bir çocuk doğacağında
Zeki olmasını isterler O’nun.
Ben bu zekamla
Heba ettim bütün bir ömrü,
Umarım cahil olur bebek
Cahil ve salak.
Sakin bir yaşamı olur böylece
Bir bakan olarak.
Su Tung-p’o (1036-1101)
Paris Ağıdı
Okyanusaşırı Haber Ajansı’nın bir bülteninden, 14 Haziran, Saat 18:00,
Berlin:
“Resmi raporlara göre, Alman Ordusu, bu sabah Paris’e girdi.”
Yerlerde sürünüyor
Üçrengi kırmızının, beyazın ve mavinin:
Onun yerine ve Sen kıyılarında
Place de la Concorde üstünde
Dalgalanan,
Kan rengi bir fon üstüne kara svastikalı bir bayrak.
Şimdi Sen’in sularında,
Mırıldanarak gece gündüz,
Akar yavaş yavaş
Düşmüş bir kentin gözyaşları…
Düştü artık, görkemli yapılar,
“Liberté, Egalité, Fraternité”
De düştü
Büyük kapılarına kazınmış.
Panthéon’un önünde
Ve Les Invalides’in,
Zafer alayı geçiyor
İlk Konsül’ün zamanından da gösterişli
Ve bu uzun ve görkemli geçitte
Yürüyor uzun adımlarla bir adam
Napoleon’dan daha gözü kara;
Rouseau’nun, Voltaire’in ve Danton’ın bronz heykelleri
Yere serildi balyozla;
Ve onların yerinde
Duruyor
Hitler, Goebbels, Göring
Elleri iki yana açılmış
İnsanlık tarihinde
Yeni bir sayfa açıldı-
Son derece gülünç ve garip bir bölüm-
Ve öbür yanında o sayfanın
Akıyor gizli gizli,
Büyük, masum gözyaşları
Fransa-
Demokrasiyi öven şairce[2]
yüceltilmiştin sen
“Dünyadaki en güzel isim” olarak.
Bugün Almanlar’ın elleri
Lekeliyor ismini
Ve yerine geçiyor senin, sert gırtlakla,
“Deutsch!”
Eskiden gezindiğim bulvarlarda
Eğlence arayan Amerikalılar yok şimdi
Naz yapan, öpücük atan hoş bayanlar yok-
Aldılar maskeli balolarda takılan ipek maskeleri,
Siyah, dantel eldivenleri de aldılar,
Ve yola çıktılar Kuzey Afrika’da, Kongo kıyılarına varmak
için.
Engin ve geniş
Champs Elysées
Marguerite’in at arabasının
Gezintiye çıktığı yer,
Şimdi svastika armalı tanklar
Peşinden koşuyor senin
Atlı birliklerle, bağırarak “Heil Hitler!”
Geliyor Naziliğin yılmaz savaşçıları!
Yüksek, keskin mahmuzlu postalları
Yankılanıyor sokaklarda kulak delen bir sesle
Bir haftadır kapalı olan bir kafeye giriyorlar zorla
Zorbalık ediyorlar titreyen yaşlı bir kadına
Sarhoş olabilmelerini sağlamaya yetecek kadar likör
getirmesi için.
Ah, ekin ve sanat kenti,
Bugün, Alman birlikleri
Geldiler yerle bir etmek için müzelerinin duvarlarını
Süngülüyorlar, yırtmak için
Delacroix’nın ve David’in tablolarını;
Ve İngres’in “Türk Hamamı”na
Ve İngres’in “Türk Hamamı”na
El konuldu Ana Komuta Merkezi tarafından;
Ve tüm kütüphanelerde ve güzel sanat kuruluşlarında
Mein Kampf kitapları
dağıtıldı,
Ve “Askerlerin Paris’e Yürüyüşünün Portresi” asıldı her
yana.
Paris, senin kişiliksiz devlet adamların
Bıraktı, terketti seni –
Daladier ve Reynaud dediler ki:
“Avrupa’dan kovulursak biz
“Avrupa’dan kovulursak biz
Kuzey Afrika’ya gideriz,
Ve birgün yine gerekirse,
Amerika’daki kolonilerimize kaçarız.”
- Sarhoşlar hala
İktidarda oldukları yanılsamasıyla;
Ve şimdi sensin o –
Görkemli, dimdik
Fransa halkı –
Sonunda sürgüne gönderilen
“Omuz veriyorlar yaşlılarına sığınmacılar, sürükleyerek
peşleri sıra, küçüklerini
… Kocaman, uzun bir yılan gibi
Sürünüp giderek bitimsizcesine…”
Ve şimdi senin için, Fransa halkı,
Üzüntüm benim…
Yo!
Cesurdur Fransa halkı.
İlk kez değil ki,
Prusya askerlerinin Paris’e girmesi;
Her zaman istilacıları geri püskürten,
Her zaman istilacıları geri püskürten,
Kendisiydi Fransa halkının.
Fransa’nın görkemli tarihi
Cesur halkın kanıyla yazıldı.
Sürdüreceğiz o güne inanmayı –
Zafer getirecek o güne
Özgürlüğü ve demokrasiyi sevenlere, Fransa halkına.
Tam şu anda,
Kaybolmuşken Paris anılarım içinde,
Çalıyor hala
Kulaklarımda
Marsilyalı ve Enternasyonel;
Görüyorum gözümün önünde
Emekçilerin çıkışını
Lenin Salonu’ndan,
Yürekli milisleri…
İnancım var: Daladier ve Reynaud
Çekip gittiklerinde, Fransa’nın zenginliğiyle,
kızlarıyla, parfümleriyle
Bordeaux’dan Kuzey Afrika’ya ya da Güney Amerika’ya,
Yeniden ayaklanacak, Fransa halkı, daha güçlü,
Bir kez daha dolduracaklar
Sokaklarda barikatları
Savaşmak için kendi düşmanlarıyla
Ve İkinci bir Komün doğacak böylece!
Çongçing, 15 Haziran 1940
Ai Çing (1910-1996)
Yazma Sanatı (Wen Fu)[3]
Önsöz
Sürekli, yetenekli yazın insanlarının yapıtlarını çalıştım ve kafalarındakini az buçuk da olsa kavradığımı düşündüm kendi kendime. Sözcükleri işe koşma ve deyişler oluşturma yolları, aslında, sonsuzcasına çeşitli. Ama aynı biçimde, güzelliğin ve yetkinliğin çeşitli dereceleriyle, ortalama ve zayıf olan, birbirlerinden ayırt edilebilirler. Kendim de yapıtlar vererek, bu ateşten gömleğin ayırdına iyice vardım. Anlamın, gözlenen nesneyi tam anlamıyla karşılayamamasından ileri gelen pişmanlık hep vardı. Gerçek şu ki; bilmek, yapmak kadar zor değil.
Yazın üzerine olan bu denemeyi, bu nedenle, eski zamanların yazıncılarının görkemli başarılarını anlatmak ve yazıdaki başarı ve başarısızlığın nedenleri üstüne yorum yapmak için kaleme aldım. Bir baltayla odun keserek balta sapı yaparken, örnek, yanıbaşımızdadır. Ama yaratım sürecinde, değişen durumlara ve itkilere ayak uydurabilme işi, sözcüklerin zar zor anlatabildiği bir şey. Aşağıdakiler, sözcüklerle dile getirilebileceklerdir yalnızca.
1. Güdü
Dimdik durarak ayakta, herşeyin merkezinde, enginliğine bakar şair tüm evrenin
ve kadim başyapıtlar coşturur ruhunu, onlardan beslenir.
Dört mevsim mezhebincedir geçtikçe mevsimler, geçip giden yaşam için ağıdı;
sayısız düşünceler esinler onda, büyüyenlerin binbir türlüsüne ilgisi.
Kedere batar yüreği, güzün katılığıyla düşen yapraklar gibi; narin her bir sürgünse, neşe kaynağı, tatlı baharda.
Yandaşlık bulur, kırağıda, yüreği, buza kesmiş arılık olduğunda; ya da daha da daha da ötede, en yüksek bulutlarda mesken tutar zihni.
özüdür şarkısının, dünyanın en erdemlilerinin parıldayan, yüce gönüllü işleri ve geçmişin en ermiş iyiliklerinin verdiği saf koku. Uğrak yeridir onun, çiçek çiçek ormanı yazının ve klasikler hazinesi; tadına varmaz orada, güzelliğin biçiminin ve maddesinin yetkinleşmesinden başkaca birşeyin.
Böyle kıpır kıpır, yayar kağıdını ve hazır tutar dividini
Yazarak dışa vurabilecekleri için.
2. Yazmadan Önce
Dalınç
Asılı duruyor tüm dış görüntüler ve ses
Başlangıçta,
Yürüyor el yordamıyla anca', süreğen düşünce, kendi kendine, zamanda, uzamda;
Sonra, ruh, tüm hızıyla dört nala, sekiz sınırına varıyor evrenin ve aşılmadık yeni
yücelere süzülecek, kendinde yüzen zihin, hep.
Başarıya ulaştığında arayış, bütün bütün aydınlığa dönüşecek, başta, bir ışık zerresinden başka birşey olmayan duyuş, adım adım,
böylece tutuştuğunda tüm nesneler, akkor olacaklar, yansırmışçasına ışıkları, birbirlerine.
Süzülüyor bir damla, bir damla daha, taptaze, söz denizinden, dolduğu zaman zihnin zamanı, Altı Sanat'ın kokusunu yayan öz olarak.
şenlik duygusu doluyor içine insanın, göksel sularca dingince taşınan bir yüzücüymüşçesine ve bir dalgıç olarak, gizli bir dünyaya dalan, yitip gidiyor, sualtı akımlarında.
Ve binbir güçlükle aranan deyişler, kaçamakçı şimdiye dek, saklı, serseri balıklar gibi, okyanusun dibinden, çıkıverecekler kancasında oltanın;
Ve kuşlar gibi hızlı kanatlı mecazlar, indiriliyor büklüm-bulutlardan, avcının yayıyla.
İşte böyle toplamış bulundu şair, divitini bekleyeni, yüz kuşaktır, yaratarak bir müzik ki beklemiş duyulmadıkçasına bin yıl.
Kendi seher görkemleriyle duruversin kemale ermiş bahçe çiçekleri kadimlerin; yaşam üflemek olacak, henüz açmamış yaşlı tomurcuklara, bütün çabası.
Sonsuzluğu görüyor tek bir göz kırpışta,
Ve tüm dünyayı görüyor bir tek bakışta.
Asılı duruyor tüm dış görüntüler ve ses
Başlangıçta,
Yürüyor el yordamıyla anca', süreğen düşünce, kendi kendine, zamanda, uzamda;
Sonra, ruh, tüm hızıyla dört nala, sekiz sınırına varıyor evrenin ve aşılmadık yeni
yücelere süzülecek, kendinde yüzen zihin, hep.
Başarıya ulaştığında arayış, bütün bütün aydınlığa dönüşecek, başta, bir ışık zerresinden başka birşey olmayan duyuş, adım adım,
böylece tutuştuğunda tüm nesneler, akkor olacaklar, yansırmışçasına ışıkları, birbirlerine.
Süzülüyor bir damla, bir damla daha, taptaze, söz denizinden, dolduğu zaman zihnin zamanı, Altı Sanat'ın kokusunu yayan öz olarak.
şenlik duygusu doluyor içine insanın, göksel sularca dingince taşınan bir yüzücüymüşçesine ve bir dalgıç olarak, gizli bir dünyaya dalan, yitip gidiyor, sualtı akımlarında.
Ve binbir güçlükle aranan deyişler, kaçamakçı şimdiye dek, saklı, serseri balıklar gibi, okyanusun dibinden, çıkıverecekler kancasında oltanın;
Ve kuşlar gibi hızlı kanatlı mecazlar, indiriliyor büklüm-bulutlardan, avcının yayıyla.
İşte böyle toplamış bulundu şair, divitini bekleyeni, yüz kuşaktır, yaratarak bir müzik ki beklemiş duyulmadıkçasına bin yıl.
Kendi seher görkemleriyle duruversin kemale ermiş bahçe çiçekleri kadimlerin; yaşam üflemek olacak, henüz açmamış yaşlı tomurcuklara, bütün çabası.
Sonsuzluğu görüyor tek bir göz kırpışta,
Ve tüm dünyayı görüyor bir tek bakışta.
3. Çalışma
Süreci
Seçme düşünceler edinmek, ulamlarda yakından gözlemlerken şeyleri, ve deyişler seçmek mutlu bir düzene eşlik edecek,
ışığa getirecek, şair, görülebilen tüm nesneleri güneşin ya da ayın altında, çalacak, ses çıkarabilen ne varsa, sınamak için sesleşimlerini.
Eğildikçe bol süslü yeşiller veren kaba dallar yapıyor, ya da izini sürüyor pınarbaşının, bitimsiz dalgalarla.
Ya koyuluktan açıklığa çıkıyor
Ya da edinilmesi zor olana doğru kolay bir yol tutuyor.
Ama aydınlatırken bir kaplanı, sakat hayvan biçimleri aydınlanıyor ya da korkutuyor köpüklü dalgalarla altüst martıları, bir ejderha görüntüsüyle.
Akıp gidiyor en büyük kolaylıkla, düşünceleri, güvenli dokunuşlarla ve düz bir tartımla. Bırakmıyor yakasını dağlık engeller, kimi başka zamanlar.
Ama billurlaşmıyor düşünceler, kimsenin aklının ucundan geçmemiş olan, hiçbir ağızdan çıkmamış olan sözlere; ulaşmadıkça yürek, dingin saydamlığa.
Ete kemiğe bürünecek yeniden, yerle gök, arzulanan biçimde, o zaman; ve görünür olacak herşey, divitinin ucunda,
tüm kavurucu kaygılardan ve duraksamalardan sonra
doyan ve yaşlı bir dalgada sürüklenen divitinin.
Bir bireşimin, bir ağaç gövdesinin korunduğunda özü gerçekle, yardım eder biçem, dallanıp budaklanmasına yapraklı ve meyve vermesine.
Denk gelmekten geri durmamalı duyuş ve deyiş bir kez olsun, yeni bir ten giydirir duyarlı yüze her bir duygusal değişim, değil mi ki.
Kahkahaya kesiyor neşeyle şişen düşünce;
Bitimsiz iççekişlerle yankılanıyor sözcükler, dile getirildi mi keder,
Birdir kağıt üstünde, anlık bir parıltıyla ulaşılsa da yapıta, birdir en ince eleyip sık dokuyan divitin ürünü de olsa.
Seçme düşünceler edinmek, ulamlarda yakından gözlemlerken şeyleri, ve deyişler seçmek mutlu bir düzene eşlik edecek,
ışığa getirecek, şair, görülebilen tüm nesneleri güneşin ya da ayın altında, çalacak, ses çıkarabilen ne varsa, sınamak için sesleşimlerini.
Eğildikçe bol süslü yeşiller veren kaba dallar yapıyor, ya da izini sürüyor pınarbaşının, bitimsiz dalgalarla.
Ya koyuluktan açıklığa çıkıyor
Ya da edinilmesi zor olana doğru kolay bir yol tutuyor.
Ama aydınlatırken bir kaplanı, sakat hayvan biçimleri aydınlanıyor ya da korkutuyor köpüklü dalgalarla altüst martıları, bir ejderha görüntüsüyle.
Akıp gidiyor en büyük kolaylıkla, düşünceleri, güvenli dokunuşlarla ve düz bir tartımla. Bırakmıyor yakasını dağlık engeller, kimi başka zamanlar.
Ama billurlaşmıyor düşünceler, kimsenin aklının ucundan geçmemiş olan, hiçbir ağızdan çıkmamış olan sözlere; ulaşmadıkça yürek, dingin saydamlığa.
Ete kemiğe bürünecek yeniden, yerle gök, arzulanan biçimde, o zaman; ve görünür olacak herşey, divitinin ucunda,
tüm kavurucu kaygılardan ve duraksamalardan sonra
doyan ve yaşlı bir dalgada sürüklenen divitinin.
Bir bireşimin, bir ağaç gövdesinin korunduğunda özü gerçekle, yardım eder biçem, dallanıp budaklanmasına yapraklı ve meyve vermesine.
Denk gelmekten geri durmamalı duyuş ve deyiş bir kez olsun, yeni bir ten giydirir duyarlı yüze her bir duygusal değişim, değil mi ki.
Kahkahaya kesiyor neşeyle şişen düşünce;
Bitimsiz iççekişlerle yankılanıyor sözcükler, dile getirildi mi keder,
Birdir kağıt üstünde, anlık bir parıltıyla ulaşılsa da yapıta, birdir en ince eleyip sık dokuyan divitin ürünü de olsa.
4. Yazmanın
Verdiği Haz
Hazdır yazmanın ta kendisi,
Korkuyla baktılar ona yine de, azizler ve bilgeler uzun süre.
çünkü bir boşluktan yaratılmış bir şey
Derin sessizlikte tınlayan ses.
sonsuz olan saklı, bir sayfacık kağıtta,
ve üç santimlik kalpten çıkma, bitimsiz bir manzara.
Genişleştikçe sözcükler, kışkırtıcı oluyorlar tümden,
Daha derine inecek, daha da izlenen düşünce,
Yayana dek, heryere dağılan kokuyu, tümden tüme tomurcuklu çiçekler,
ve parıltılı bir cangıla büyüyor, özleri yeni yürüyen narin dallar.
Işıldak kanatlar yayıyor parlak rüzgarlar, hızlı esintiler süzülüyor yeryüzünden ve bulutlar yükseliyor yazan divitlerden.
Hazdır yazmanın ta kendisi,
Korkuyla baktılar ona yine de, azizler ve bilgeler uzun süre.
çünkü bir boşluktan yaratılmış bir şey
Derin sessizlikte tınlayan ses.
sonsuz olan saklı, bir sayfacık kağıtta,
ve üç santimlik kalpten çıkma, bitimsiz bir manzara.
Genişleştikçe sözcükler, kışkırtıcı oluyorlar tümden,
Daha derine inecek, daha da izlenen düşünce,
Yayana dek, heryere dağılan kokuyu, tümden tüme tomurcuklu çiçekler,
ve parıltılı bir cangıla büyüyor, özleri yeni yürüyen narin dallar.
Işıldak kanatlar yayıyor parlak rüzgarlar, hızlı esintiler süzülüyor yeryüzünden ve bulutlar yükseliyor yazan divitlerden.
5. Biçim Üstüne
Binbir türlü şekilde ayrılıyor biçimleri şeylerin,
Ortak bir ölçü yok onlar için.
itilip kakılıyorlar karman çorman olmuşça dur durak bilmez bir akıntıda,
Meydan okuyorlar yaşayan biçimler, tüm taklitlerine.
Kısmi hizmet veriyorlar anca', içrek kısıtlarıyla sözcükler. Armoni veriyor anlam ve bütünlüyor onları.
Mekik dokumada zihni şairin, özle boşluk arasında.
Yetkinleştirmeye çalışıyor her bir ayrıntısında, kaba ve ince kabartmaların, öyle
ki numunelik olacak, biçim, taklit edilen tüm şekiller ve özellikler için; sallamasa da pergelin ve cetvelin isterlerini.
Takdir edilebilir zengin süsler, mest etmek için gözü,
gerçekmiş gibi görünür kalbe böylece.
Tükenebilir sözcükler zamanla, ama anlamları gömülene dek değil. Yalnızca sonsuzun diyarında ulaşır amacına, uzun erimli bir düşünce.
En zarif kumaştan dokunmuş ince örümcek ağıdır lirik ki saf duygudan doğmuştur;
Ete kemiğe bürünür canlılık, amacına bağlı olan sergileyici denemede;
Foya ne ise gerçeğe öyledir, hoşsözler de, anıtsal yazıtlarda;
Uzun uzadıya anlatır ağıt inceden, kalbin en derinindeki dinmek bilmez kederi.
Düz akışıdır yaşam dolu kalıpların, bellek yazısı, az ve öz ama gebe;
Saydam bir güçtür tümden, nükteli kısa şiirin kesik kesik derece derece inişi.
Büyük biçemin bütün bütün bırakılmasının keyfindeyken övgü,
Doruğuna varmalı pekinliğin ve açıklığın, sergileyici deneme.
Saraylı dinleyicilerinin soyluluğuna yaraşır olmalı anı yazısı, dengeli ve ışıltılı,
ikna etmeli hoşsöz, tutuşturan sözler ve kurnaz mesellerle.
Titizdir bu sınıflandırmalar,
Yoldan çıkmadıkça serserice, ipini koparmış tutku ve düşünce. Atasözü: En uygun biçimde dile getirilsin doğruluk ve kanmasın hiç kimse, laf kalabalığına.
Binbir türlü şekilde ayrılıyor biçimleri şeylerin,
Ortak bir ölçü yok onlar için.
itilip kakılıyorlar karman çorman olmuşça dur durak bilmez bir akıntıda,
Meydan okuyorlar yaşayan biçimler, tüm taklitlerine.
Kısmi hizmet veriyorlar anca', içrek kısıtlarıyla sözcükler. Armoni veriyor anlam ve bütünlüyor onları.
Mekik dokumada zihni şairin, özle boşluk arasında.
Yetkinleştirmeye çalışıyor her bir ayrıntısında, kaba ve ince kabartmaların, öyle
ki numunelik olacak, biçim, taklit edilen tüm şekiller ve özellikler için; sallamasa da pergelin ve cetvelin isterlerini.
Takdir edilebilir zengin süsler, mest etmek için gözü,
gerçekmiş gibi görünür kalbe böylece.
Tükenebilir sözcükler zamanla, ama anlamları gömülene dek değil. Yalnızca sonsuzun diyarında ulaşır amacına, uzun erimli bir düşünce.
En zarif kumaştan dokunmuş ince örümcek ağıdır lirik ki saf duygudan doğmuştur;
Ete kemiğe bürünür canlılık, amacına bağlı olan sergileyici denemede;
Foya ne ise gerçeğe öyledir, hoşsözler de, anıtsal yazıtlarda;
Uzun uzadıya anlatır ağıt inceden, kalbin en derinindeki dinmek bilmez kederi.
Düz akışıdır yaşam dolu kalıpların, bellek yazısı, az ve öz ama gebe;
Saydam bir güçtür tümden, nükteli kısa şiirin kesik kesik derece derece inişi.
Büyük biçemin bütün bütün bırakılmasının keyfindeyken övgü,
Doruğuna varmalı pekinliğin ve açıklığın, sergileyici deneme.
Saraylı dinleyicilerinin soyluluğuna yaraşır olmalı anı yazısı, dengeli ve ışıltılı,
ikna etmeli hoşsöz, tutuşturan sözler ve kurnaz mesellerle.
Titizdir bu sınıflandırmalar,
Yoldan çıkmadıkça serserice, ipini koparmış tutku ve düşünce. Atasözü: En uygun biçimde dile getirilsin doğruluk ve kanmasın hiç kimse, laf kalabalığına.
6. Bir Bireşimin
Yapılışı
Canlı el-kol hareketlerinin ete kemiğe bürünmesiyle ortaya çıkar bir bireşim. Ete kemiğe bürünmesidir bitimsiz bir değişimin.
Zarif olanın kavranmasına dayanır erişmek için anlama,
Güzelliğe en iyi biçimde hizmet etsinler diye işe koşulur, böyle sözcükler öte yandan.
Birbirlerine güç veren beş renk gibidir
Seslerin ve demlerin etkileşimi:
Yaşayıp gitseler de ve yitip gitseler de hiç bir kurala uymaksızın,
Ve izin vermese de dolambaçlı, girintili çıkıntılı yolları özgürlüğe,
Değişimin ve düzenin gizine hakim olursa bir şair yine de,
Bulur mecralarını onlara akıntıları yönlendirir gibi, bir pınar elde etmek için; ama yöneltti mi bir kez, dikkatsiz düşkünlüğe, yanlış bir hamle, karmaşaya düşer son ve başlangıç, karışır göksel mavi ve yer sarısı,
Kargaşa yaratır donuk çamur ve süprüntü. Düşer tüm ışıklar.
Harap olur bir bireşim
Kuşatmaya kalkarsa öncüllerini sonraki bir parça,
Göz koyarsa, kendisinden sonra gelecek olanlara ya da.
Eşlikçilerinden koparılmalıdır sözcükler, kazansınlar diye erdemlerini yeniden, berbatça dile getirilmiş, hoşnutluk verici ama beş para etmez sözcükler.
Değil mi ki tartıyla kantarla ölçülür sanat ve değer, ayrı değillerdir bir saç genişliğinden fazlaca, başarı ve başarısızlık.
En pekin dengede yapıldıktan sonra seçim,
Usta marangozun şeridini de tutturmalı.
Bol bir doğruluğu içerebilir israfçı deyişler,
Ama beceremez yönlendirmeyi ve sürmeyi anlamı evine.
Dışarıda bırakacak, ikiliği, bütünlükle dile getirilen,
Ve kesilmemeli, sürdürülmeye değer olan.
Hayati bir noktada sarfedilen küçücük bir söz,
Topaç gibi döndürebilir tüm bölümleri, bütünleştirebilir.
Ne kadar hoş bir biçimde dile getirilirse getirilsin tüm sözcükler,
Böyle bir topaç lazımdır adam etmek için sözcükleri.
En az tutarla ulaşılır en çoğuna,
Yeterli olduğunda cevher, su götürmez bir biçimde.
Kendilerini en zarif kumaştan dokurlar kimi zaman, esinlenmiş düşünceler ve tazelenirler gün geçtikçe ve büyüdükçe daha da çekici, en nefis nakışların renkleriyle ışıltılı ve ahenkli, bin tane telin keskin musikisi ile.
Ama öyle yetkinleştirilmeli ki hüner ürünü taklit parçası
kadim gelenekte kalmalı, eşsiz olmalı öte yandan.
Kalbimden geliyorsa da tüm temel tüm harç, korku içinde olmalıyım, herkes aynı biçimde dönmedikçe gözümün önünde. Tehdit altındaysa onur ve dürüstlük,
Razıyım vermeye, en kıymetli taşlarımı.
Ya da bir yalnız gezegen gibi patlayıp tomurcuklanabilir kendi kendine yaşamla, düşünce; öyle bireysel ki, yok eşi benzeri bu dünya üzerinde, bir serapımsı olana dek, biçimden sonsuza dek kaçak ya da hortlak sesi ki yankılayamaz duyulabilir hiç bir ses, tüm bağlamlardan yalıtılmış bir varlık, hiç bir ortak sözcüğün dile getiremediği.
ümitsiz bir aşık gibi duyumsar kendini yürek o zaman, perişanlığa mahkum, kaçamakçı, elle tutulmaz bir anlamla hortlamış yine de, ama sarsılamazcasına asla.
Kayalarda gizli yeşim gibi olsun o zaman, belli belirsiz görülen bir dağ, ışıltıda ya da sudaki bir inci ki parıldar bütün bir nehir nurla.
çiçeklenmeye bırakıldıklarında, dikenli çalılar bile,
Pay alacaklar güzellikten, zengin düzensizlikleri ile.
En yüksek gerilimle karışmış alçakgönüllü ahenkte de buluyorum kaynağını güzelliğin.
Canlı el-kol hareketlerinin ete kemiğe bürünmesiyle ortaya çıkar bir bireşim. Ete kemiğe bürünmesidir bitimsiz bir değişimin.
Zarif olanın kavranmasına dayanır erişmek için anlama,
Güzelliğe en iyi biçimde hizmet etsinler diye işe koşulur, böyle sözcükler öte yandan.
Birbirlerine güç veren beş renk gibidir
Seslerin ve demlerin etkileşimi:
Yaşayıp gitseler de ve yitip gitseler de hiç bir kurala uymaksızın,
Ve izin vermese de dolambaçlı, girintili çıkıntılı yolları özgürlüğe,
Değişimin ve düzenin gizine hakim olursa bir şair yine de,
Bulur mecralarını onlara akıntıları yönlendirir gibi, bir pınar elde etmek için; ama yöneltti mi bir kez, dikkatsiz düşkünlüğe, yanlış bir hamle, karmaşaya düşer son ve başlangıç, karışır göksel mavi ve yer sarısı,
Kargaşa yaratır donuk çamur ve süprüntü. Düşer tüm ışıklar.
Harap olur bir bireşim
Kuşatmaya kalkarsa öncüllerini sonraki bir parça,
Göz koyarsa, kendisinden sonra gelecek olanlara ya da.
Eşlikçilerinden koparılmalıdır sözcükler, kazansınlar diye erdemlerini yeniden, berbatça dile getirilmiş, hoşnutluk verici ama beş para etmez sözcükler.
Değil mi ki tartıyla kantarla ölçülür sanat ve değer, ayrı değillerdir bir saç genişliğinden fazlaca, başarı ve başarısızlık.
En pekin dengede yapıldıktan sonra seçim,
Usta marangozun şeridini de tutturmalı.
Bol bir doğruluğu içerebilir israfçı deyişler,
Ama beceremez yönlendirmeyi ve sürmeyi anlamı evine.
Dışarıda bırakacak, ikiliği, bütünlükle dile getirilen,
Ve kesilmemeli, sürdürülmeye değer olan.
Hayati bir noktada sarfedilen küçücük bir söz,
Topaç gibi döndürebilir tüm bölümleri, bütünleştirebilir.
Ne kadar hoş bir biçimde dile getirilirse getirilsin tüm sözcükler,
Böyle bir topaç lazımdır adam etmek için sözcükleri.
En az tutarla ulaşılır en çoğuna,
Yeterli olduğunda cevher, su götürmez bir biçimde.
Kendilerini en zarif kumaştan dokurlar kimi zaman, esinlenmiş düşünceler ve tazelenirler gün geçtikçe ve büyüdükçe daha da çekici, en nefis nakışların renkleriyle ışıltılı ve ahenkli, bin tane telin keskin musikisi ile.
Ama öyle yetkinleştirilmeli ki hüner ürünü taklit parçası
kadim gelenekte kalmalı, eşsiz olmalı öte yandan.
Kalbimden geliyorsa da tüm temel tüm harç, korku içinde olmalıyım, herkes aynı biçimde dönmedikçe gözümün önünde. Tehdit altındaysa onur ve dürüstlük,
Razıyım vermeye, en kıymetli taşlarımı.
Ya da bir yalnız gezegen gibi patlayıp tomurcuklanabilir kendi kendine yaşamla, düşünce; öyle bireysel ki, yok eşi benzeri bu dünya üzerinde, bir serapımsı olana dek, biçimden sonsuza dek kaçak ya da hortlak sesi ki yankılayamaz duyulabilir hiç bir ses, tüm bağlamlardan yalıtılmış bir varlık, hiç bir ortak sözcüğün dile getiremediği.
ümitsiz bir aşık gibi duyumsar kendini yürek o zaman, perişanlığa mahkum, kaçamakçı, elle tutulmaz bir anlamla hortlamış yine de, ama sarsılamazcasına asla.
Kayalarda gizli yeşim gibi olsun o zaman, belli belirsiz görülen bir dağ, ışıltıda ya da sudaki bir inci ki parıldar bütün bir nehir nurla.
çiçeklenmeye bırakıldıklarında, dikenli çalılar bile,
Pay alacaklar güzellikten, zengin düzensizlikleri ile.
En yüksek gerilimle karışmış alçakgönüllü ahenkte de buluyorum kaynağını güzelliğin.
7. Beş Kusur
(Musiki)
Topallar ve kısa düşer dize, tek bir düşünce katarı ise, engeldir gelenekler yokluğu, görüntüsüne.
çevresindeki dünyanın kendisine karşı dilsiz olduğu yaslı bir insan gibidir o zaman, yukar'daki gök, ulaşılmaz, boş ve engin:
Tek başına koparılmış bir tel, sesleşimsiz, yitip gider ince havada sesi.
(Ahenk)
Ya da bir bireşim öyle sakat bırakılmış ki, ruhsuz demlerle
Hafiften parıldayabilir sözcükleri ama varamaz görkeme.
Birbirine karışıyor iyiyle kötü,
Ve boğuluyor nitelikler, lekeler ile:
Aceleci notalar üflüyormuş gibi sanki flütler salonda rastgele,
Sesleşimli ama ahenk dışı, dem dışına atıyor ilahiyi yalnızca.
(Duygu)
Ya da varmak için eşsiz bir şeye, doğruluk pahasına,
öyle bir eğiliyor ki koyu ve beş para etmez olanı ararken şair
Gerçek duygudan yoksun sözleri,
Düşüveriyor evsiz, yeri yoktur dönecek:
Lut gibidir kötü ayar ve sert basılan, tellerine, hızlı parmaklarla; ahenginde çalınsa da ezgi, kıpırdatamaz azıcık olsun bizi.
(Kısıt)
Ya da öyle bir eşseslilik çevresinde döner ki bir yapıt,
çalar ve yapışır, büyüleyici renklerle.
Hoş eder böylece gözü ve ünlü olur,
Kötü bölümleri yüceltilirken.
Alışıldık ahenk benzerliklerine dikkat,
Duygusal olsalar da bunlar, bir tehdittir zarifliğe.
(Arıtım)
Ya da öyle işlenmiştir ki yalınlık; soyunmuştur
giysilerinden ve süslerinden, bir şölen olur, alışıldık soslu çeşnisiz.
Tıngırdayan bir işlenmiş ipek teli konseri, çok demli olmaksızın, titrese de bitimsiz yankılanmalarla,
işe yaramaz, tüm inceliğine karşın.
(Musiki)
Topallar ve kısa düşer dize, tek bir düşünce katarı ise, engeldir gelenekler yokluğu, görüntüsüne.
çevresindeki dünyanın kendisine karşı dilsiz olduğu yaslı bir insan gibidir o zaman, yukar'daki gök, ulaşılmaz, boş ve engin:
Tek başına koparılmış bir tel, sesleşimsiz, yitip gider ince havada sesi.
(Ahenk)
Ya da bir bireşim öyle sakat bırakılmış ki, ruhsuz demlerle
Hafiften parıldayabilir sözcükleri ama varamaz görkeme.
Birbirine karışıyor iyiyle kötü,
Ve boğuluyor nitelikler, lekeler ile:
Aceleci notalar üflüyormuş gibi sanki flütler salonda rastgele,
Sesleşimli ama ahenk dışı, dem dışına atıyor ilahiyi yalnızca.
(Duygu)
Ya da varmak için eşsiz bir şeye, doğruluk pahasına,
öyle bir eğiliyor ki koyu ve beş para etmez olanı ararken şair
Gerçek duygudan yoksun sözleri,
Düşüveriyor evsiz, yeri yoktur dönecek:
Lut gibidir kötü ayar ve sert basılan, tellerine, hızlı parmaklarla; ahenginde çalınsa da ezgi, kıpırdatamaz azıcık olsun bizi.
(Kısıt)
Ya da öyle bir eşseslilik çevresinde döner ki bir yapıt,
çalar ve yapışır, büyüleyici renklerle.
Hoş eder böylece gözü ve ünlü olur,
Kötü bölümleri yüceltilirken.
Alışıldık ahenk benzerliklerine dikkat,
Duygusal olsalar da bunlar, bir tehdittir zarifliğe.
(Arıtım)
Ya da öyle işlenmiştir ki yalınlık; soyunmuştur
giysilerinden ve süslerinden, bir şölen olur, alışıldık soslu çeşnisiz.
Tıngırdayan bir işlenmiş ipek teli konseri, çok demli olmaksızın, titrese de bitimsiz yankılanmalarla,
işe yaramaz, tüm inceliğine karşın.
8. Sanatçılık
Sırrı
Bolluğu ve azlığı biçemin,
Ve biçimin çeşitli özellikleri,
Değişiyor uygunluk yasalarına göre,
Ki karışıklığı, çok zarif bir duygu üstünde döner durur:
Zeki meseller ortaya çıkarır inceliksiz dil, bir kez kavrandı mı,
Nükteli kısa şiire döner hafif sözel dokunuşlarla, herkesçe bilinen bir gerçek,
Ne kadar eskiyse örnek, o kadar tazedir taklit,
Ne kadar donuksa başlangıç, o kadar parıldaktır son aydınlanma.
Bu yüce sanatlılığın ilk görüşte belirgin olup olmaması
Ya da ancak çetin bir kafa emeğinden sonra anlaşılması,
Herbir dönüşü bir tartımla taşınan raksçınınki gibidir,
Ya da herbir notası, telin tıngırdamasına karşılık gelen şarkıcının sesi gibi,
Usta dingilci Pien'in bile söze dökemediği bir güçle yönlendirilen;
Bundandır ki düz konuşmanın ötesindedir gizi.
Bolluğu ve azlığı biçemin,
Ve biçimin çeşitli özellikleri,
Değişiyor uygunluk yasalarına göre,
Ki karışıklığı, çok zarif bir duygu üstünde döner durur:
Zeki meseller ortaya çıkarır inceliksiz dil, bir kez kavrandı mı,
Nükteli kısa şiire döner hafif sözel dokunuşlarla, herkesçe bilinen bir gerçek,
Ne kadar eskiyse örnek, o kadar tazedir taklit,
Ne kadar donuksa başlangıç, o kadar parıldaktır son aydınlanma.
Bu yüce sanatlılığın ilk görüşte belirgin olup olmaması
Ya da ancak çetin bir kafa emeğinden sonra anlaşılması,
Herbir dönüşü bir tartımla taşınan raksçınınki gibidir,
Ya da herbir notası, telin tıngırdamasına karşılık gelen şarkıcının sesi gibi,
Usta dingilci Pien'in bile söze dökemediği bir güçle yönlendirilen;
Bundandır ki düz konuşmanın ötesindedir gizi.
9. Yazın'ın ve
Disiplinin Kaynağı
Yazınsal disipline ve genelgeçer dilbilgisi yasasına
Adıyorum kendimi sofucasına.
çoğunu gördüm günümüzde moda olan hastalıkların, onun ışığında
Ve kavradım geçmiş ustaların değerini,
Dalga geçse de eğitimsiz gözler, bir ustanın zarif zihninden işlenmiş gerçek sanatla.
Mercan taşları ve yeşim mücevher öte yandan, çok nadirler kökenlerine bakılırsa, ama sıradanlar Orta Ova'nın yabanıl fasulyeleri gibi, ki herkes toplayabilir onları:
Sonsuzcasına üretken boşluğun körüklerinden gelen hava gibidir şiirin kaynağı işte böyle, ve çiftleşecek, sonsuza dek, yerle ve gökle.
Ama ne kadar geniş ve her yerde birden olursa olsun,
Ne kadarına biçim verebilir parmaklarım ki benim?
Düşüm kırık, hep boş çıkıveriyor tuttuğum kova,
Boğazımı sıkıyor benim, Büyük Sözgüzelliği'ne ulaşmanın zorluğu düşüncesi.
Bundandır, yaşasın eğri büğrü dizeler, cüce dizeler,
Ve baştan savma notalar çalıyor keman, yavan bir parça.
Vicdan azabıyla bitiriyorum yazdıklarımı çoğunlukla;
Ne zaman şenlendi ki gönlüm, hoşnutlukla.
çanak çömlek olmasından korktum yapıtımın, tozla boğulmuş ve sarsak, yeşim zillerin şıngırtısıyla dalga geçilen kabaca.
Yazınsal disipline ve genelgeçer dilbilgisi yasasına
Adıyorum kendimi sofucasına.
çoğunu gördüm günümüzde moda olan hastalıkların, onun ışığında
Ve kavradım geçmiş ustaların değerini,
Dalga geçse de eğitimsiz gözler, bir ustanın zarif zihninden işlenmiş gerçek sanatla.
Mercan taşları ve yeşim mücevher öte yandan, çok nadirler kökenlerine bakılırsa, ama sıradanlar Orta Ova'nın yabanıl fasulyeleri gibi, ki herkes toplayabilir onları:
Sonsuzcasına üretken boşluğun körüklerinden gelen hava gibidir şiirin kaynağı işte böyle, ve çiftleşecek, sonsuza dek, yerle ve gökle.
Ama ne kadar geniş ve her yerde birden olursa olsun,
Ne kadarına biçim verebilir parmaklarım ki benim?
Düşüm kırık, hep boş çıkıveriyor tuttuğum kova,
Boğazımı sıkıyor benim, Büyük Sözgüzelliği'ne ulaşmanın zorluğu düşüncesi.
Bundandır, yaşasın eğri büğrü dizeler, cüce dizeler,
Ve baştan savma notalar çalıyor keman, yavan bir parça.
Vicdan azabıyla bitiriyorum yazdıklarımı çoğunlukla;
Ne zaman şenlendi ki gönlüm, hoşnutlukla.
çanak çömlek olmasından korktum yapıtımın, tozla boğulmuş ve sarsak, yeşim zillerin şıngırtısıyla dalga geçilen kabaca.
10. Yıldırı
Zihin ve maddenin mükemmel bir birlikteliğe vardığı böyle anlar,
Ve şimdiye dek tümden sürgülü yörelere açılan geniş manzaralar,
gelecek karşı konulamaz bir güçle ve gidecek sonra; engelleyemez kimse, gidişlerini de.
Saklanarak, yitip giderler bir ışık parçası gibi;
Apaçık, gecenin bir yarısı yükselen sesler gibidirler.
Ve keskindir zihin, böyle kutsal anlayış anlarında, hangi kargaşa vardır ki düzleyemeyeceği, mucizeli düzende?
Süzülürken derinlerinden yüreğin, hızlı esintiler gibi, kanatlı düşünceler; akarlar dudakla diş arasından, taşan bir pınar gibi, dokunaklı sözler.
Hiç bir çiçeğin ya da hayvanın, savruk değildir parıltısı,
Yazarın divitinde yeniden yaratılacak kadar,
Göze değen en muhteşem gösteri de, kulağı şenlendiren en yüce müzik notaları da aynen böyle.
Zihin ve maddenin mükemmel bir birlikteliğe vardığı böyle anlar,
Ve şimdiye dek tümden sürgülü yörelere açılan geniş manzaralar,
gelecek karşı konulamaz bir güçle ve gidecek sonra; engelleyemez kimse, gidişlerini de.
Saklanarak, yitip giderler bir ışık parçası gibi;
Apaçık, gecenin bir yarısı yükselen sesler gibidirler.
Ve keskindir zihin, böyle kutsal anlayış anlarında, hangi kargaşa vardır ki düzleyemeyeceği, mucizeli düzende?
Süzülürken derinlerinden yüreğin, hızlı esintiler gibi, kanatlı düşünceler; akarlar dudakla diş arasından, taşan bir pınar gibi, dokunaklı sözler.
Hiç bir çiçeğin ya da hayvanın, savruk değildir parıltısı,
Yazarın divitinde yeniden yaratılacak kadar,
Göze değen en muhteşem gösteri de, kulağı şenlendiren en yüce müzik notaları da aynen böyle.
11. Esin Üzerine
Ama başka anlar vardır ki, altı duyu, karaya oturmuş gibi,
Yitip gitmiş görününce yürek ve ruh, durağan.
Kıpırtısız kalır, taşlaşmış bir kütük gibi, insan,
Kurur, tükenmiş bir nehir yatağıymışçasına.
İçine kapanır ruh, aranmak için saklı dolambaçta;
Bir yer bakar kendi içinde, iç ışığı depolayacağı.
Titrer görünür doğruluk, ürperten bir tül ardında, ama daha kaçamaklı,
Ve bükülür burulur düşünce, kösteklenmiş bir tekere sarılmış ipek gibi.
Bundandır ki, dağılıp gidebilir bütün yaşam gücü, acıklı bir başarısızlıkta;
Ama tuzaksız bir doruğa ulaşabilir dürtülerin özgür oyunu, yine de.
İçinde tutabilse de sırrı insan,
Gücünün dışındadır insanın, onu eğip bükmesi, herhalukarda.
Boş göğsüme koyuyorum elimi çoğu zaman,
Engeli kandırmakta umutsuzluğa kapılarak.
Ama başka anlar vardır ki, altı duyu, karaya oturmuş gibi,
Yitip gitmiş görününce yürek ve ruh, durağan.
Kıpırtısız kalır, taşlaşmış bir kütük gibi, insan,
Kurur, tükenmiş bir nehir yatağıymışçasına.
İçine kapanır ruh, aranmak için saklı dolambaçta;
Bir yer bakar kendi içinde, iç ışığı depolayacağı.
Titrer görünür doğruluk, ürperten bir tül ardında, ama daha kaçamaklı,
Ve bükülür burulur düşünce, kösteklenmiş bir tekere sarılmış ipek gibi.
Bundandır ki, dağılıp gidebilir bütün yaşam gücü, acıklı bir başarısızlıkta;
Ama tuzaksız bir doruğa ulaşabilir dürtülerin özgür oyunu, yine de.
İçinde tutabilse de sırrı insan,
Gücünün dışındadır insanın, onu eğip bükmesi, herhalukarda.
Boş göğsüme koyuyorum elimi çoğu zaman,
Engeli kandırmakta umutsuzluğa kapılarak.
12. Yazın'ın
Yararı
Yazın'ın yararı
Tüm doğruluğu yayışında yatar.
Genişletir ufku, sonsuz kılmak için uzamı,
ve binlerce yılı birleştiren bir köprü vazifesi görür.
Haritalar tüm yolları yolakları, gelecek kuşaklar için,
Ve ayna tutar değerli kadim örneklere; yeniden kurulsun diye, şimdi sallanan yapıları kadimin bilge krallarının, ve yeniden bulsun diye ifadesini, geçmiş zamanlardan beri rüzgarca taşınan tembihçi sesleri.
Uzak değil ona hiçbiryer, işler heryere,
Bir gerçek yoktur ki koca ağına dokunabilecek denli ince olsun.
İçe işler ve besler, pus gibi, yağmur gibi,
Ve bütün dönüşüm gücünü gösterir, tanrıların ve ruhların paylaştığı.
Erdemi kalıcı kılar ve ışıtır pirinç üzerinde, taş üzerinde. Sonsuz bir ezgi akışı yankılar, flütler ve telliler üstünde, hep taze.
SON
[3] Yaklaşık olarak, İsa'dan
Sonra 300’de Lu Çi (261-303) tarafından yazılmış olan bu metin, Çin Dili'ndeki
düzyazılmış şiir biçimselliğindeki ilk eleştiri metni olarak biliniyor.
DÜNYAYI ŞİİRLE DOLAŞMAK
2000’DEN 2017’YE DÜNYA ŞİİRİ ÇEVİRİLERİ
Derleyen ve Çeviren: Ulaş Başar Gezgin
AFGAN ŞİİRİ
Anjoman, N. (2014). Bir Afgan Kadınıyım Ben ki
Anjoman, N. (2014). Gazel: Geliyor Bana
Anjoman, N. (2014). Gazel: Nesini Söyleyim
Anjoman, N. (2014). Gazel: Şarkı
Anjoman, N. (2014). Mavi Anılar
Anjoman, N. (2014). Tanınmazlık Dağında
Meena (2014). Hayır Asla Dönmeyeceğim Geri
AFRİKA ŞİİRİ
Oguibe, O. (2006). Kanımla bağlıyım ben bu ülkeye
Okara, G. (2002). Güldün ve güldün ve güldün
Okara, G. (2001). Eski günlerdi
p'Bitek, O. (1970/2014). Söyle Bana Dostum Yoldaşım
Soyinka, W. (2009). Sivil ve Asker
Baraka, A. (2001/2010). Havaya uçurmuşlar Amerika’yı
Harper, F. (2000). Beni gömün ama özgür bir vatana
Hughes, L. (2015). Ölen Çocuklar Öldürülen Çocuklar
Hughes, L. (2001). Çingene adam.
Hughes, L. (2000). Nehirlerden söz açıyor bir zenci
Komunyakaa, Y. (2001). Demire inanmak
Komunyakaa, Y. (2001). Yitip gitmedeyiz sen ve ben
AVUSTRALYA YERLİ ŞİİRİ
Noonuccal, O. (2014). Bumerang Yok Artık
Noonuccal, O. (2014). Mutsuz Irk
Noonuccal, O. (2014). Uygarlık
Noonuccal, O. (2014). Ak Adam Kara Adam
Noonuccal, O. (2014). Sanatçı Oğlum Benim
‘BATI’ ŞİİRİ
Engels, F. (2008/1838). Bedevi
Michel, L. (2013). Kızıl karanfil
Poe, E. A. (2002). Çanlar
Blake, W. (2000). Kaplan
Grass, G. (2012). Söylenmesi gereken.
Dos Passos, J. (2005). Tabldot
Reade, J. (2001). Sevdiğim şarkıları söyle bana.
Gosman, A.D. (2011). Etkisi altında Ay’ın
Bashllari, M. (2014). Rezil Edilmiş Çiçekler
Fortenberry, T. (2014). Şahinkız.
Kelsen, H. (2003). Günü Yaşa.
Mustaine/Menza/Ellefson/Friedman (2003). Türtükenimi’ne Gerisayım
Yüen, M. (2008/1972). Kitaplar üstüne
Juyi, B. (2005). Mutsuz bilgin
Fu, D. (2005). Savaş Arabaları Baladı
Tung P’o, S. (2005). Oğlunun doğumu üstüne
Çing, A. (2005). Paris Ağıdı
Çi, L. (2003). Yazma sanatı
ENDONEZYA ŞİİRİ
İsmail, T. (2009). Belki ben de bir hırsızım
Sarjono, A. (2009). Sahte şiir
ERMENİ ŞİİRİ
Terziyan, T. (2001). Çırağan Sarayı
Sayat Nova (2000). Bir sözüm var sana, söylemek istediğim
İsahakyan, A. (2000). Siz çançiçekleri!
Asadur, Z.S. (2014). Gözyaşları
Turyan, B. (2000). Ölümüm
Horen Nar Bey (2014). Göçebe Ermeni’den Buluta
Horen Nar Bey (2014). Sürgünden Serçeye
Raffi (2014). Van Gölü
Patkanian, R. (2014). Padişahım Çok Yaşa
Derviş, M. (2002). Kimlik Kartı
Derviş, M. (2002). Rita ve tüfenk
Derviş, M. (2002). Anam
Derviş, M. (2002). Pasaport.
Derviş, M. (2002). Üstümüze kapanıyor dünya
Adnan, E. (2003). Cenin
FRANSIZCA’DAN ÇEVİRİLER
Brulé, G. (Yanık Gace). (2002). Gurbet türküsü
Garneau, S.- D. (2003). Kuş kafesi
HAİKULAR: BARIŞ VE HUZUR HAİKULARI
J. Baranski, ABD
R. Yarrow, ABD
M. Lysenko, Avustralya
L. Balabanova, Bulgaristan
j. kacian, ABD
H. Ludwig, ABD-Almanya
G. Terebess, Macaristan
D. Matas, Hırvatistan
D. Franin, Hırvatistan
D. Plazanin, Hırvatistan
B. Ross, ABD
B. Akio, Japonya
B. Natsuishi, Japonya
A. Deodhar, Hindistan
A. Kudryavitsky, Rusya
S. Stanford, Avustralya
R. D. Wilson, ABD
I. Prondzynski, Kenya
J. Antonini, Fransa
HİNT ŞİİRİ
Sri, S. (2005). Ulusal tarihler
Derozio, H.L.V. (2003). Hindistan’a – Anayurduma
Çatterci, B.Ç. (2003). Anam, Eğiliyorum Önünde.
Tagore, R. (2003). Şarkılar (Gitancali) 51.
Warrior, N.V. K. (2005). Afrika
Rath, R. (2007). Sürgündeki asker
Sharma, S.K. (2011). Demokrasi: Eski ve yeni
Yazarsız (2005). Yaradılış (Rig Veda)
Yazarsız (2005). Kumarbaz (Rig Veda)
IRAK ŞİİRİ
El Melaika, N. (2014). Kimim Ben?
El Melaika, N. (2014). Sözler İçin Aşk Şarkısı
El Melaika, N. (2014). Yabancıyız
El Melaika, N. (2014). Yeni Yıl
Guillen, N. (2012). Yalnız palmiye.
Lorca, F. G. (2012). Dilsiz çocuk.
Al Ramli, M. (2007). Hayır Diyorum Benden Irak’ın Özgürleştirilmesine!
Heis, N. (2002). Severdim Yahudi Halkı Önceleri.
MALTA ŞİİRİ
Briffa, R. (2001). Aynalar
Briffa, R. (2001). Kederlinin şarkısı
Briffa, R. (2001). Marş ve kalabalık
MISIR ŞİİRİ
Negm, A.F. (2014). Kim onlar ve kimiz biz?
Negm, A.F. (2013). Kaledeki hapishane
NEPAL ŞİİRİ
Bishta, M. (1983/2014). Böyle Olur Bir Milletin Yaşarmış Gibi Yapması
Giri, B. (2003). Kadın
Giri, B. (2008/2013). Kathmandu
Katuval, H. (2014). Dileğim
Katuval, H. (2014). Hayat? Bu mu Şimdi Hayat?! Yav He He...
Nibha, B. (2014). Şair İyi misin, Ne İçtin Böyle Yazmak İçin?
Paudyal, L. (2014). Himalaya
Serchan, B. (2014). Bir Şiir
Serchan, B. (2014). Öğlen ve Buz Uykusu
Serchan, B. (2014). Yalandan İbaret Bence, Milli Tarih Denen Nane
Serchan, B. (2014). Yeni Yıl
Vyathit, K.M. (2014). Karıncalar
VİETNAM ŞİİRİ
Gezgin, U. B. (2007). Vietnam Şiiri’ne kısa bir giriş.
Nguyen Du (2016). Hanoi’un Gitaristi
Vu, D.L. (2014). Hattat
Do, T. N. Y. (2007). Konuklama
Van, Cao (2016). Gerçek Dünyada Varolmayan Beş Sabah.
Anh, N. D. (2007). Göksel geçide bakış
Xuan, D. (2014). Deniz
Dzenh, H. (2007). Vietnamlı genç hanım
Loan, H. (2010/2007). Yabanmersini çiçeklerinin lavanta rengi
Quynh, X. (2007). Uykusuz gecelerde eş için söylenen şarkı
YUNAN ŞİİRİ
Kavafis, K. (2001). Derdi Üstlenmek Üzere.
Pezaros, P. D. (2001). Siklad Adaları Şarkısı- Sifnos
Voidis, H. (2001). Karanlık kent
DİĞER ÇEVİRİLER[5]
Yazarsız (2004). Tonga’lıyım beşikten mezara
Lermontov, M.Y. (2001). Tamara.
Kolbe, U. (2010). Kıyısında yaşadığımız su
Montale, E. (2010). Sorma bize o sözcüğü.
Noroes, E. (2010). Kayıp
Noroes, E. (2010). Guava
TÜRKÇE’DEN İNGİLİZCE’YE VE İSPANYOLCA’YA ÇEVİRİLER
Telli, Ahmet (2001). Si Vayas Se Derribaria Esta Ciudad [Gidersen Yıkılır Bu Kent].
Beyatlı, Yahya Kemal (2001). El Fin Del Septiembre [Eylül Sonu].
Budak, Abdülkadir (2003). La Consistencia [Kıvam].
Budak, Abdülkadir (2003). Consistency.
Günçe, Ergin (2017). Fascism for Kids [Çocuklar için Faşizm]
Appleyard, J.L. (2001). You, Southerner [Tú, del Sur]
Öz, Nida (1996/2002). Welcome.
Öz, Nida (1996/2002). Flight.
Öz, Nida (2006/2010). Fake bus stops [Sahte duraklar].
Öz, Nida (2006/2010). Love has to be written by a long o [Sevgi yumuşak g ile yazılmalı].
Öz, Nida (2006/2010). Red [kırmızı].
Öz, Nida (2004/2010). A –strange- may song [Bir garip mayıs türküsü].
Öz, Nida (nd/tarihsiz). Drama [dram].
Tavlan, Ergun (2002). Papa
Arslan, Yılmaz (2011). I listened to the Moon (Ay’ı dinledim)
|
[1] Countee Cullen’ın ‘Miras’ adlı şiirinin çevirisi için bkz. Gezgin, U.B. (2017). Ben Bütün Karanlıkları Bunlarla Yendim: Şiir Eleştirileri (2000-2017).
[2] Diğer Çin ve Asya şiirleri için bkz. Gezgin, U. B. (2007). Asya yazıları. İzmir: Ara-lık Yayınevi.
[4] Daha fazlası için bkz. Paz, O. (2000). Kartal mı güneş mi? (İsp çev: U.B. Gezgin). İstanbul: Virtüel Yayınevi.
Jimenez, J. R. (2007). 50 İspanyol şiiri (çev. U. B. Gezgin).
Latin Amerika Şiiri Antolojisi - Derleyen ve İspanyolca’dan Çeviren: Ulaş Başar Gezgin
XII. Yüzyıldan XX. Yüzyıla İspanyol Şiiri Antolojisi - Derleyen ve İspanyolca’dan Çeviren: Ulaş Başar Gezgin
[5] Ayrıca bkz. Gezgin, U. B. (baskıda). Hollanda’dan Tayvan’a Şiir Çevirileri: Diğer Kitaplara Giren Çeviriler - Çeviren: Ulaş Başar Gezgin.
bkz. Gezgin, U. B. (baskıda). Yanardağlar Patladığında / Когда пробуждались вулканы - Bilimsel ve Yazınsal Çeviriler (1999-2017)- Çeviren: Ulaş Başar Gezgin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder