Videolar

17 Aralık 2017 Pazar

Aleksandr Blok'un "Oniki"si Üzerine ve '12' Şiirinin Çevirisi - Ulaş Başar Gezgin ve Elena Natalina, 2002

Aleksandr Blok'un "Oniki"si Üzerine (*)
Ulaş Başar Gezgin ve Elena Natalina, 2002

-Bu şiir eleştirisi ve çevirisi, Evrensel Kültür Dergisi'nin Ekim 2002 sayısında yayınlanmıştır.-

"(...) <E>ski dünyanın kölesi olarak kalıyoruz hala.
Daha büyük bir kötülükle lanetlenmişiz: Uyku ve yemek
gereksinimlerinden kurtulamıyoruz. Kimileri kuracak,
diğerleri yıkacak, çünkü "herşeyin bir zamanı var";
ama yapmaya ve yıkmaya hiç benzemeyen üçüncü bir güç
çıkana kadar herkes, köle olarak kalacak."- Aleksandr
Aleksandroviç Blok -Mayakovski’ye göndermediği bir
mektubundan, 17-30 Aralık 1918. 


Mayakovski (1972), Blok’un ölümünden sonra kalem aldığı kısa bir yazıda, O’nu, her şairin kesinlikle hesaplaşması gereken bir yazın insanı olarak tanımlıyor. O’nun ölüm tarihini, Rus yazınının gümüş çağının bitişi olarak görenler de var (Bethea, 1998,
s. 174).


Slonim’e göre (1958), Blok, Rus simgeciliğinin doruk noktasıydı. 1880’de, bir hukuk profesörünün oğlu olarak dünyaya geldi. Dedesi, Petersburg Üniversitesi rektörüydü. Bu bilgilerden de anlaşılabileceği gibi, entellektüel anlamda son derece zengin bir çevrede büyüdü. Şiire başlayışı, Lyubov (Sevgi) Mendeleyeva’ya duyduğu derin aşk dolayısıyladır. Mendeleyeva, ünlü periyodik tabloyu insanlığa kazandıran kimyacı Dimitri Mendeleyev’in kızıydı. İlk şiirleri, Lyubov’a yazdığı lirik aşk şiirleridir. 


‘Oniki’, Blok’un neredeyse son şiiri (Muchnic, 1961, s. 160). Bu şiir, çeşitli yazınsal çevrelerde şaşkınlık yaratırken, Bolşevikler’ce coşkuyla karşılanmıştı. Ama bu, uzun sürmedi. Yazın tarihinde, bu kadar değişik tutumlara yolaçan bir şiir herhalde az bulunur. Oniki muhafızın, İsa’nın oniki havarisiyle ilişkilendirilmesi ve dinsel çağrışımlar, Bolşevikler’ce sevilmezken; soylu aşkların simgeci, lirik şairi Blok’un -bir şiircik de olsa- resmi
ideolojinin sözcülüğünü yapması, çeşitli ülkelere dağılan göçmenler arasında hoş karşılanmayacaktı (Slonim, 1964, s. 8). Şiirin sonunda, İsa’yı kar ve tipi nedeniyle seçemeyip, ona ateş etmeleri, kimilerince onu reddetmelerine yoruldu (Bristol, 1996, s. 419). Yine de çoğunluk, durumu, İsa’nın oniki muhafıza öncülük ettiği biçiminde yorumladı; Blok’un amaçladığı da, büyük olasılıkla buydu. ‘Oniki’nin bitişini kendisi de beğenmemiş ama İsa’yla bitirmekten kendini alamamıştı (Struve, 1971, s. 8). 


Bu bitirişe ilişkin bir başka yorum, Tolstoyculuğu anımsatıyor: Devrim’in dini yoktur ama iyiliğin yanında olduğundan, İsa, onunla, dolayısıyla oniki muhafızladır. İsa’nın takdirini kazanmak için Hıristiyan olmak gerekmez. İsa, hangi dinden olursa olsun, iyinin yanındadır (Poggioli, 1960, s.208). Bu yorum üzerine akıl yürütmek için dinbilim ve değer felsefesine (aksioloji) girmek gerekeceği ve bu da, yazının sınırlarını aşacağı için, daha ileri
gitmeyeceğiz. 


Teknik açıdan bakılırsa, İsa’yla yapılan/yapılacak bir bitiriş bu bağlamda, ‘deus ex machina mı acaba?’ sorusunu akla getiriyor. Deus ex machina, klasik dram çıkışlı bir kavram. Sahnede oyun, içinden çıkılmaz bir duruma geldiğinde, tanrı(lar) mekanik şekilde sahneye indirilir ve sonsuz güçleriyle sorunu çözerlerdi. Bu yöntem, bir çok çağcıl yapıtta da görülebilir: ‘Hayat Güzeldir’ ve ‘Schindler’in Listesi’nde filmin sonuna yetişen kurtarıcı askerler, deus ex machinaya örnek olarak gösterilebilir çünkü askerlerin filmin akışıyla doğrudan bir bağlantıları yoktur; ‘pat’ diye çıkagelirler. Acaba ‘Oniki’de İsa’nın konumu bu mudur? Poggioli (1960) bu soruya, haklı olarak, olumsuz bir yanıt veriyor: İsa’nın, şiirin sonunda görünmekten öte bir işlevi yoktur. Muhafızların dünyasına müdahale etmemektedir. Sahnede aksayan bir şeyleri toparlamamaktadır (s. 208). 


Yazınsal çevreleri şaşkına düşüren şey, lirik bir şair olan Blok’un, böyle bağıran çağıran bir şiir yazması ve kimilerine göre bu biçimde, Mayakovski’nin çömezi gibi davranmasıydı. Öte yandan, ‘Oniki’, Bolşevikler’ce o kadar tutuldu ki, üçüncü bölümdeki "Tüm burjuvaların kahrına/Dünyayı ateşle yakaca’z" dizelerinin, bezler üzerine yazılıp taşındığı sıklıkla görülüyordu (Gippius, 1972, ss. 191-192). Şiir, başarılı olsun olmasın, böyle bir onurlandırma, dünya yazın tarihinde çok az insana nasip olmuştur.


Slonim (1958), ‘Oniki’de, anlatının müziksel bütünlüğünün, kendilerine özgü tadları olan sokak dörtlükleriyle bir hayli süslü satırların bireşimi noktasında sağlandığını düşünüyor. Çoksesli dizelerde, gerçekçilikle simgeciliğin bir karışımı sergileniyor (Struve, 1971, s. 8). Fabrika şarkıları, sloganlar ve devrimci nakaratlardan bir mozaik oluşturulmuş (Poggioli, 1960, s. 205).


Şiir, oniki muhafızın bakış açısından akmaktadır. Şiirde, eski dünyadan geriye, yalnız bir kenter (burjuva), şişman bir papaz ve uyuz bir köpek kalmıştır (Bristol, 1996, s. 418). Poggioli (1960) dizelerdeki yansıtmacılıktan hareket ederek, ‘Oniki’de sinemayazımsal ve gazeteci yaklaşımlı bir yöntem kullanıldığı saptamasını yapıp, bu yöntemin izini sürüyor. O’na göre, Rus şair Blok’la, ‘Dünyayı Sarsan On Gün’ün yazarı, Amerikalı gazeteci John Reed, aynı yerleri, aynı kişileri, aynı olayları görmüştür. Aralarındaki en temel fark, kullandıkları iletim aracıdır: Blok, gerçekliği, şiirle ifade etmeyi yeğlemiştir. Bir diğer fark ise, Blok’un eski dünya betimlemelerine daha fazla yer vermesiydi (s. 206). 


Şiirde, ses öğelerine sık sık başvuruluyor. Şiiri; ses, anlam ve yapı arasında bir uzlaşma olarak
düşünürsek (bkz. Gezgin, 2001), Blok’un ‘Oniki’de, dengeli bir uzlaşma ortaya koyduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Muchnic’e göre, Blok, şiire, fırtınalı havayla başlarken, kullandığı sözcüklerin sessel nitelikleriyle, rüzgarın esip duruş sesini yansılıyor(1): ‘Çyornıy vyeçir./Byelıy snyeg./Vyetir, vyetir!/Na nagah ni stait çilavyek./Vyetir, vyetir-/Na vsyom bojyem svyeti!(2)’ Blok, koyu harflerle gösterilen uzun hecelerle kısa heceler arasında bir
karşıtlık yaratmaya çalışmış (Muchnic, 1961, s. 161).
Rüzgar, Blok’un diğer şiirlerinde de önemli bir yere sahip ve bu ses öğelerini, Blok ilk kez bu şiirde kullanmıyor. Muchnic’in Devrim’i simgelediğini düşündüğü bu şiirdeki Petersburg kışlarının amansız rüzgarı, diğer şiirlerinde, Yazgı, Umutsuzluk vb. olarak da karşımıza çıkabiliyor (s. 161). Struve (1971) ise, şiirdeki tipinin Devrim’i, oniki muhafızı izleyen uyuz köpeğinse Eski Dünya’yı simgelediğini ileri sürüyor (s. 8). 


Troçki, yazın ve siyaset arasındaki ilişkileri açımladığı ‘Yazın ve Devrim’ adlı yapıtında, tek
başına Blok’a bir bölüm ayırmıştı (Bkz. Troçki, 1960, ss. 116-125). Bu bölüm, şu altbaşlıkları taşıyordu: ‘Blok’un, Rus yazınındaki yeri’, ‘Blok simgeciliğinin devrim-öncesi öğesi’, ‘‘Oniki’ neden bir devrim şiiri değildir’, ‘ikilik’, ‘Blok ve kenterlik’. Troçki’ye göre, Blok, bir Ekim-öncesi şairidir. Şiirleri, baştan aşağıya, eski yaşam biçimini yansıtmaktadır ve kendini
hoşnut etmek için ortaya çıkmış yapıtlardır. Blok şiiri içerisinden, yalnızca ‘Oniki’ ölümsüz olacaktır. Bu şiirde, Blok, eski yaşam biçiminin etkisini, bilerek ya da bilmeyerek kırabilmiştir. Yine de, ‘Oniki’, alt tarafı, devrim sonrası dış dünyayı betimlemektedir ve bu niteliği, onu, devrim şiiri yapamaz. Bir Kızıl Muhafız’ın Katka’yı kıskançlık içinde öldürmesi, devrimci bir şiirin neresine oturabilir ki... Bu muhafız yakalansa, o koşullarda,
yargılanır ve kurşuna dizilirdi. Yeni düzen, iç savaş koşullarında, bireysel amaçlarla şiddet kullananları -hele bu, bir askerse- ağır bir şekilde cezalandırıyordu. Üstelik, muhafız Pet’ka (Petruha), Kat’ka’yı, devletin, O’na, düzeni sağlamak için verdiği silahla öldürüyor. Troçki, bu ikna edici gerekçeleri sunarak, ‘Oniki’nin devrimi değil karşı-devrimi betimlediğini öne sürüyor. Tüm bunlara karşın, sözlerine, ‘Zamanımızın en önemli yapıtıdır. Sonsuza dek kalacak.’ şeklinde son veriyor.


***

Şiir, bir tipi sahnesiyle açılıyor. Yer ve kişiler, neredeyse sinema diline özgü bir şekilde, kare kare aktarılıyor. Diğer bölümlerle karşılaştırıldığında, betimlemelere en çok yer verilen bölüm. Petersburg’lu sıradan halkın Devrim’e tepkisi, çeşitli karşıtlıklar içerisinde veriliyor: İnsanlar aç açık gezerlerken, giyecek ve yiyecekten yoksunlarken, iplere kocaman bez afişler asılıyor. Blok’un kendisi de, Devrim’in getirdiği yoksunluklardan biri olan ilaç eksikliği nedeniyle yitirmişti yaşamını (Bristol, 1996, s. 419). Birinci bölümü, halkın olumsuz tepkilerinin bir çeşit sıralanımı olarak görmek, olanaklı. Birinci bölümde, kişi sayısı bir hayli kabarık: İhtiyar kadıncağız, (burjuva) yazar, papaz, kürklü hanımefendi, aylak (biçare) ve -tahminimize göre- fahişeler.


İkinci bölümde, Blok, okuru, şiirin odağı olan oniki muhafızla tanıştırıyor. Bu tanışma, gayet simgesel oluyor. Onları, zihnimizde, herbiri birbirine benzeyen gölgeler olarak canlandırmamızı sağlıyor. Dişlerinde sarma sigaraları, omuzlarında tüfekler ve başlarında
kasketleriyle yürümektedirler. Konuşma çizgileri belirir. Ancak, bu konuşmaların aynı kişiye mi farklı farklı kişilere mi ait olduğunu anlayamayız. Konuşmalar, topluluğun malıdır ve zaten oniki muhafız da, oniki birey olarak değil tek beden olarak resmedilmektedir. Bu bölümde halk dili ağırlık kazanır. Muhafızların küfürlü konuşmalarına tanık oluruz. 


İlk kez ikinci bölümde karşılaştığımız "Arkadaş, devrimcice yürü!/Var daha hasmımız bi’ sürü!" şeklindeki çifte dize, yama olarak, çeşitli bölümlerde de görülmektedir. Bu çifte dize, Devrim’in duası olarak da okunabilir, şiirin metronomu olarak da dinlenebilir, muhafızların kişiliğinde Devrimci Hükümet’in savaşımının bir ifadesi olarak da değerlendirilebilir. Bölüm sonundaki Rusya’ya kurşun atma yönlü çağrı ise, okuru şaşkına çeviriyor.


Kısa bir bölüm olan üçüncü bölüm, Blok’un bir fabrika şarkısına öykünmesinin bir ürünü. 


Dördüncü bölümde, Kat’ka’yla Van’ka’yı birarada görüyoruz. Şiirin dramsal yapısı, bu bölümde başlıyor.


Oniki muhafızdan biri olan Pet’ka, Kat’ka’nın eski sevgilisidir. Beşinci bölümde, Pet’ka, yarı sitem yarı sevgiyle, Kat’ka’ya sesleniyor.


Altıncı bölümde, birinci bölümü anımsatır bir biçimde, sinemaya özgü bir anlatım var. Bölüm, bir cinayeti aktarmaktadır. Muhafız Pet’ka, Van’ka’yla Kat’ka’yı birarada görür ve muhafızlar ateş etmeye başlar. Van’ka kaçar, Kat’ka ölür.


Yedinci bölümde, Pet’ka, Kat’ka’nın ölmesinden dolayı pişmanlık ve üzüntü duyar. Bu insana özgü, gayet doğal duyguları, arkadaşları, bir devrimciye yakıştıramazlar. 


Sekizinci bölümde, bir halk türküsü biçemi kullanılıyor. Blok, dokuzuncu bölümde, sokak dilinden uzaklaşıp, simgesel bir anlatımı yeğliyor. 


Onuncu bölümün ilk dörtlüğü, bir halk türküsünden alındığı izlenimi veriyor. İzleyen çifte dizede, şiirsel bir dil kullanılıyor. Daha sonra ise, halk diline dönülüyor.


Onbirinci bölümde, dramsal çelişki artık bitmiştir. Oniki muhafız, ikinci bölümde nasılsa, şu an da öyledir. Sokaklarda onlardan başka kimse yoktur. Hiçbir konuşmaya tanık olmayız. Onbirinci bölümü, onikinci bölüm için bir geçiş parçası da sayabiliriz: Muhafızlar, yürümeyi sürdürmektedirler. Tipide bir karaltı görürler. Durmasını isterler. Durmaz. Ateş ederler. Ölmez. Önlerindeki, İsa’dır. 


***

Slonim (1958), önemli bir noktanın altını çiziyor: ‘Devrim şairleri’ denilebilecek dört şairden hiçbiri işçi sınıfı kökenli değil (Blok ve Mayakovski, soylu kökenli; Pasternak, entelijensiya; Esenin, köylü) (s. 37). Üstelik, ‘Oniki’de muhafızlar da, lümpen proleterlerden başkası değil (Poggioli, 1960, s. 207).


‘Oniki’ye yönelik olarak ne söylersek söyleyelim, Blok, Rus şiirinin yapı taşlarından biri. Hatta geçtiğimiz yüzyılın son büyük şairi bile sayılabilir (Slonim, 1958, s. 200). ‘Oniki’ ile yine Blok’un kaleme aldığı ‘İskitler’i, Devrim sonrası yazınının başlangıç noktası saymak da olanaklı (Struve, 1971, s. 7). 


Onikiler, Petersburg sokaklarında yürümeye devam ediyorlar hala...


(1) Benzeri özellikler gösteren iki şiir için bakınız: E. A. Poe, Çanlar
(http://yitikulke.hypermart.net/edgar-allan-poe.htm) ve U. B. Gezgin, Sendikasız Zangoçlara Bir Adak (http://www.siir.gen.tr/siir/ulas_basar_gezgin/sendikasiz_zangoclara_bir_adak.ht\
m).


(2) ‘Kara akşam./Ak kar./Rüzgâr, rüzgâr!/Duramamada ayakta bir adam./Rüzgâr, rüzgâr-/En beteri, Tanrı’nın işleri arasından!’ 


Kaynakça


Bethea, D. M. (1998). Literature. In N. Rzhevsky. The Cambridge companion to modern Russian literature (pp. 161-204). Cambridge: Cambridge University Press. 


Blok, A. A. (1972). From the diaries of Alexander Blok, an unsent letter to Mayakovsky, December 17-30, 1918. In W. Woroszylski. The life of Mayakovski (p. 248). (B. Taborski, Trans.). London: Victor Gollancz Ltd. 


Bristol, E. (1996). Turn of a century: Modernism, 1895-1925. In C. A. Moser. The Cambridge history of Russian literature (pp. 387-457). Cambridge: Cambridge University Press. 


Gezgin, U. B. (2001). Şiir üzerine bilimsel, felsefi, sanatsal değiniler. Anafilya, 5 (http://www.anafilya.net/y1_s05/gezgin.htm). 


Gippius, Z. (1972). From the reminiscences of Zinaida Gippius. In W. Woroszylski. The life of Mayakovski (pp. 191-192). (B. Taborski, Trans.). London: Victor Gollancz Ltd. 


Mayakovski, V. (1972). Mayakovsky’s article in the newspaper 'Agit-Rosta,' No. 14, August 10, 1921: Alexander Blok is dead. In W. Woroszylski. The life of Mayakovski (p. 293). (B. Taborski, Trans.). London: Victor Gollancz Ltd. 


Muchnic, H. (1961). From Gorky to Pasternak: Six writers in Soviet Russia. New York: Random House. 


Poggioli, R. (1960). The poets of Russia: 1890-1930. Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press. 


Slonim, M. (1958). An outline of Russian literature. London, New York et Toronto: Oxford University Press.


Slonim, M. (1964). Soviet Russian literature: Writers and problems. New York: Oxford University Press. 


Struve, G. (1971). Russian literature under Lenin and Stalin: 1917-1953. Oklahoma: University of Oklahoma Press.


Trotsky, L. (1960). Literature & revolution. (R. Strunsky, Trans.). Michigan: The University of Michigan Press.





12


1.


Kara akşam.
Ak kar.
Rüzgar, rüzgar!
Duramamada ayakta bir adam.
Rüzgar, rüzgar -
En beteri, Tanrı’nın işleri arasından.


Uluyor rüzgar; buzu kaplayan
bembeyazdır kar.
Yürümek güç, yer çok kaygan
Durmaz ayak - eyvah aman -
Anında kayar.


Binadan binaya ip uzatılmış
İpe asılmış kocaman bez afiş:
"Tüm iktidar - Kurucu Meclise!"


İhtiyar kadıncağız hüngür hüngür ağlıyor -
Afişin manasını - yol yok - çıkartamıyor.
Ne için harcanmış bunca bez?
Etrafta yalınayak, soyunuk herkes.
Derken, zar zor yürüyor kar ortasında,
Kürtünlerden atlıyor bir tavuk gibi:
- Of, Meryem Ana, Koruyucumuz!
- Of, Bolşevikler’dir bu hallere sokan bizi..


Rüzgar ve ayaz birbirinden gaddar!
Lanet burjuva, dörtyol ağzında duran
Burnunu paltosunun yakasına saklar.


Kimmiş bu? - Uzun saçları var
Kesik kesik sinsice fısıldar:
- Hainler! Öldü Rusya!
Bu, herhalde bir yazar.


Bi’ de oraya bak - eteğiyle,
Saklana saklana gidene.
Ne haber, Papaz yoldaş?
Yok mu hiç neşen yine?


Hatırlarsın, eskiden,
Göbeğin önde
Yürürdün halkın içinde
Ve haç parlardı göbekte...


Bak şu tarafa: kürklü han’efendi,
Arkadaşına: "Ah, ne çok ağladık..." dedi
Ve birden kayıp yere, düşüverdi!
Ay-ay-ay!
Tut kaldır!


Neşeli rüzgar
Kızıp eğleniyor.
Etekleri fırıl fırıl döndürüyor,
Kırıp geçiriyor yoldan geçenleri,
Yırtıyor, büküyor, çalkalıyor
Dev afişi:
"Tüm iktidar - Kurucu Meclise!"
Kulağa getiriyor bir de şu sözleri:


...Bizim de meclisimiz oldu sonunda...
...Tam da bu binada...
...Tartıştık-
Kararlaştırdık:
Gündüz vaktında - on kağıt, gecesine -
Yirmi beş dedik...
...Bundan da az -
Kimseden alınmaz...
...Ve uyumaya gittik...


Gece oldu.
Sokak boşalıyor.
Bir tek aylak
Sırtını kamburlaştırıyor
Ve ıslık çalıyor rüzgar.


Ey, biçare!
Gel bakalım -
Öpüşelim...


Bir kuru ekmek!
Ne bekler bizi iler’de?
Geç ha’di!


Kara, gökyüzü, kara.


Öfke, mahzun öfkemiz bizim
Kalbimizde büyüyor...
Kara, asil öfkemiz bizim...


Yoldaş! Dikkatli ol!


2.


Geziyor rüzgar, uçuşuyor kar
On iki adam yürüyorlar.


Etraflarında sokak ateşleri
Omuzlarda tüfek kemerleri;
Dişlere sıkışmış sarmaları, kasketleri - ezik;
Bi’ tek karo ası sırtlarında eksik!


Özgürlük, özgürlük,
Of-oof, kitapsız!
...


Soğuk, yoldaşım, çok soğuk!
- Ama şu an Kat’ka’yla Van’ka meyhanede..
- Saklamış Kat’ka mecidiyeleri jartiyerinde!
- Vanya’cık da kendisi bu aralar zengin olmuş...
- Bizdendi o, ama asker oldu mu - hemen voliyi vurmuş!
- Ah, orospu çocuğu Van’ka, burjuvanın teki,
Benimkini öpersen sen, görürsün ebeninkini...


Özgürlük, özgürlük,
Of-oof, kitapsız!
Van’ka’yla meşgul Kat’ka -
N’apıyor acaba?


Tra-ta-ta-ta-ta!


Etraflarında sokak ateşleri...
Omuzlarda tüfek kemerleri...


Arkadaş, devrimcice yürü!
Var daha hasmımız bi’ sürü!


Hiç tırsma, yoldaşım, tüfekler alalım;
Mübarek Rusya’ya kurşun atalım!
Kaba Rusya’ya,
Köylü Rusya’ya,
Kocagötlü Rusya’ya -
Ha’di, ateş edelim!
Of-oof, kitapsız!


3.


Olmuş delikanlılar
Kızıl ordu askerleri
Kızıl ordu askerleri
Yitirdiler hayatları...


Ah, kahpe kader,
Ah, güzel yaşam!
Paltosu paramparça,
Avusturya tüfeği!


Tüm burjuvaların kahrına
Dünyayı ateşle yakaca’z
Kanlı yangın çıkartaca’z
Allah bize razı ola!


4.


Kar dönüyor fırıl fırıl,
Küstah faytoncu bağırır:
- Deh, deh! Yürü, ha’di!
Oktaki fener sallanıyor,
Van’ka’yla Kat’ka uçuyor.


Kaputu giymiş Van’ka, ebleh suratlı
Bıyığı da buruyor, kara bıyığı,
Şaka yapıp duruyor
Durup durup gülüyor.


Van’ka’ya bak:
Van’ka’nın omuzları ne geniş!
Van’ka’ya bak:
Van’ka’nın çenesi amma düşmüş!
Salak Kat’ka’ya sarılıyor
Ve tatlı tatlı konuşuyor.

Kat’ka’nın alnı göğe varmış
Dişleri de inci gibi parlamış...
Kat’ya’cığım, Kat’ya’cığım,
Tombul suratlım benim...


5.


Kat’ya! Hiç iyileşmemiş
Boynundaki bıçak izi.
Ve daha hiç geçmemiş
O göğsündeki çizgi!


Ha’di oyna, çalkala!
Bacakları - maşallah!


İnci dantel giyerdin -
Şimdi giy de görelim!
Subaylarla sürterdin -
Şimdi sürt de görelim!


Yüreğim hop etti...
Oof-of, sürtük seni!


Hatırlarsın, o subay
Kaçamadı bıçağımdan...
Neymiş? Anımsamadın?
Küflendi mi hafızan?


Tırtıkla hafızanı, tırtıkla,
Al götür beni yatağa!


Grimsi tozluklar giyerdin,
Yerdin sen Minyon şekeri,
Eskiden tugaylarla gezerdin -
Erlere kaldın mı sen şimdi?


İşle günahını, işle!
Doldur ruhunu neşeyle!


6.


Hızlı hızlı uçuyor yine
Karşıdan küstah faytoncu...
- Dur! Dursana! Orospunun çocuğu!
- Andruha, yardım et! Petruha, geç öne!


Dan-dan-da! Dan-dan-da!
Havalara kar buludu kalktı,
Faytoncu ve Van’ka tabanları yağladı.
Kaldır horozu bi’ daha...
Dan-dan-da! Dan-dan-da!


Görelim, gez bi’ daha, sıkıysa.....
Başkasının sevgilisiyle sen...
Vay alçak! Ha’di, bugün kaçtınsa,
Yarın hesaplaşırım seninle ben!


Kat’ka ner’de? - Öldü gitti!
Kafasına kurşun girdi!
- Eee, Kat’ka, memnun musun?
- Gık çıkmaz şimdi ondan...
- Kıpırdama, leş seni, kar yatağından!..


Arkadaş, devrimcice yürü!
Var daha hasmımız bi’ sürü!


7.


İlerliyorlar on iki,
Omuzlarda - tüfekleri.
Bir tek katilin yüzü
Kesilmiş kaskatı...


İleri yürüyor acele acele,
Hızlandırıyor adımları.
Boynunda atkısı sıkıca bağlı -
Bi’ gelemedi, zavallı, kendine...


- Hey, yoldaş, neşen mi kaçtı?
- Niye sen şimdi dumur oldun?
- Petruha, canın bunca sıkkın mı,
- Yoksa Kat’ka’ya mı üzüldün?


- Ah, canım dostlarım benim,
Bu hatunu ben çok sevdim...
Çılgın sarhoş geceleri
Onunla geçirirdim...


- Şu ateşli gözlerinden,
Yaman yiğitliğinden,
Omzundaki al beninden,
Aşırı sinirimden
Mahvettim kızı,
Ah, budala ben!


- Şu puşta bak - başladı
Mıymıntılığa!
- Dert ettin, karı gibi,
Ha’di, zırlama!
- Duruşunu düzelt hemen!
- Biraz hakim ol kendine!


- Bak, sana bakıcılık
Şu an hiç yapamayız!
- Yükümüz olma şimdi,
Sevgili yoldaşımız!


Petruha bi’ yavaşlıyor,
Kafasını kaldırıyor...
Nihayet neşelendi!
Coşmanın vakti geldi!


Evleri kilitleyin -
Yağmacılık bekleniyor!
Ambarları da açın -
Serseriler eğleniyor!


8.


Ah, kahpe kaderim!
Ah, kara efkarım!


Zamanımı nasıl ki
Geçireyim ben, geçireyim...


Bıngıldağımı da
Kaşırım ha kaşırım...


Çekirdekleri de ben
Çitlerim ha çitlerim...


Birini bıçağımla
Çizerim de çizerim...


Uç, kaç, burjuva,
Ben kanına susadım!


Sevgilime, kara kaşlıma içeyim...
Allah ona rahmet eylesin!


Sıkıldım!


9.


Artık hiç duyulmaz şehrin sesleri,
Kapladı sessizlik Neva’nın kaleleri;
Polisler de yok - terk etmişler caddeyi
Hey, ahbap! Başlasın şarapsız şenliği!
Burnunu yakasına saklamış
Burjuva, dörtyol ağzında duruyor
Yanına da kuyruğunu kısmış
Pis sokak köpeği sokuluyor.


Bir köpek kadar aç, duruyor burjuva,
Bir soru kadar da sessiz.
Ve tıpkı soysuz it gibi, arkasına
Saklanmış eski dünyamız.


10.


Tipiye bak, tipiye -
Kudurdu da kudurdu!
Tipiye bak, tipiye -
Göz gözü görmez oldu!


Döndürüyor kar hunisini rüzgar
Burgaç burgaç oldu kar...


- Ah, şu kar fırtınada Allah korusun beni!
- Saçmalama, Pet’ka, bak:
Tüm aziz tasvirleri nasıl kurtarır seni?
Aptallaşmadan bi’ düşün bakalım -
Demin aşk yüzünden cinayet işledin.
- Arkadaş, devrimcice yürü!
Var daha hasmımız bi’ sürü!


İşçi milleti,
Marş, marş, marş ileri!


11.


...Allahsız, kitapsız,
İyice acımasız
On iki kişi yürüyorlar
Uzaklarda ne varsa,
Ona hazırlar...


Doğrulmuş çelik tüfekleri
Görünmez düşmanlara,
Kürtünlerle döşenmiş,
Fırtınayla kaplanmış,
Sessiz çıkmaz sokaklara...


Kırmızı bayrağı
Gözlere vuruyor.


Muntazam adımların
Sesleri duyuluyor.


Bi’ uyansa gaddar düşman...


Gözlerine fırlatıyor karı
Durmadan gece gündüz tipi...


Marş ileri,
İşçi milleti,
Marş ileri, marş ileri!


12.


Azametle yürüyorlar uzaklara...
Kimmiş o iler’de? Ha’di, çık ortaya!
Bu - kırmızı bayraklı rüzgar,
Kudurdu, neşeli neşeli oynar...


Kürtünün arkasında kimmiş saklanan?
Çıksın!
Aç sokak köpeğidir peşini tutan,
Ne yapsın?


- Hoşt, uyuz it, döverim,
Süngümle tanıştırırım!
Sen de yallah, eski dünya,
Bi’ iti kovar gibi seni de kovarım!


Sokak kurdu, soysuz köpek...
Peşlerini bırakmıyor,
Dişlerini gösteriyor,
Kuyruğunu da kısıyor...
- Hey! Or’da biri yürüyor!


- Kimsin sen, kızıl bayrağı kaldıran?
- Hiç bir şey göremiyorum ben!
- Hızlı yürüyen, karanlığa saklanan,
Ver çabuk cevabı, kimsin sen?


- Yoksa görürsün gününü,
Sana yetişirim,
- Diri teslim olmazsan sen,
Ateş de ederim!


Dan-dan-dan!
Bir tek silah sesi
Yansılıyor ev duvarlarından
Dan-dan-dan!
Bir de sinsi tipi
Gülüyor fırtınanın ortasından...


...Haşmetli haşmetli
Yürüyorlar on iki...
Peşlerinde aç bir köpek, bırakmıyor
Önlerinde de biri var...
Hiç bir kurşun onu vuramıyor,
Gizler onu rüzgar ve kar.
Tipinin üstünde hafifçe yürüyor,
Saçılıyor kar incileri etrafa,
Kanlı bayrağı elinde tutuyor,
Ve beyaz gül tacı duruyor başında,
Yürüyor önlerinde Hazreti İsa.


Aleksandr Aleksandroviç Blok


(1880-1921)


'Znamya Truda' (Emeğin Bayrağı) Gazetesi, 3 Mart 1918



Rusça’dan çeviren: Elena Natalina ve Ulaş Başar Gezgin


Kaynak: Gezgin, U.B. (2017). “Ben Bütün Karanlıkları Bunlarla Yendim” – Şiir Eleştirileri (2000-2017) [“I Won over Darkness by These”: Poetry Criticisms].


“BEN BÜTÜN KARANLIKLARI BUNLARLA YENDİM” 

Şiir Eleştirileri (2000-2017) –

Ulaş Başar Gezgin

İçindekiler

1. “Şiir Nedir?” (2008)
2. Sanat ve Şiir Nedir? (2008)
3. Sanatı Değerlendirebilmek için 2 Ölçüt: Emek-yoğunluğu ve Yeri-doldurulamazlık (2008)
4. Şiir Üzerine Bilimsel, Felsefel ve Sanatsal Değiniler (2001)
5. Lorca’nın ‘İgnasyo Sançez Mehyas Ağıdı’ Üzerine (2001)
6. İgnasyo Sançez Mehyas için Ağıt (çeviri şiir metni)
7. Countee Cullen’ın ‘Miras’ı Üzerine (2002)
8. Miras (çeviri şiir metni)
9. Aleksandr Blok'un "Oniki"si Üzerine (2002)
10. 12 (çeviri şiir metni)
11. 5 Şiir Üstüne Yorumlar (2012)
12. “Unutulmak İsteyenlerin Sayısı Bu Aralar Artmış” (2012)
13. Vietnam Şiiri’ne Kısa Bir Giriş (2007)
14. Şiir Olmasaydı Ne Olurdu? (2006)
15. Şiirin Sözel Bir Sanat Olarak Görüldüğünde Yitirdikleri ve Kazandıkları Üzerine (2004)
16. ‘Folklor’: Şiirin de Cemal Süreyya’nın da Dostu (2003)
17. Puşkin'in Çingeneler (1824) Şiiri Üzerine (2001)
18. Sanat ve Siyaset Üstüne Değiniler (2007)
19. Kliniğimden İnsan Manzaraları: Bir Psikolog Olarak Nazım Hikmet (2012)
20. “Ben Bütün Karanlıkları Bunlarla Yendim”: Hasan Hüseyin’in ‘Kızılırmak’ Şiiri (1966) Üstüne (2013)
21. Kemal Özer: Yürüdükçe Öğrenen Şair
22. Sennur Sezer’in Bütün Şiirleri: Anıtsal Bir Şairin Gelişimini İzlemek İçin
23. Şiir Üstüne (1999)
24. -Bir Afrikalı Amerikalı Şiirin Olabilirliği (2000)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder