‘Amerikan Güzeli’[1]
Filmi Neden Hâlâ İzlenebiliyor?
Ulaş Başar Gezgin
‘Amerikan Güzeli’ filmi, 1999 yapımı olmasına karşın, bugün hâlâ ilgiyle
izlenebiliyor.[2]
Peki neden? Filmin kalıcılığını sağlayan biçimsel özellikler ve diğer öğeler
neler? Bu yazıda, bu soruya yanıt vermeye çalışacağız.
Öncelikle, ‘Amerikan Güzeli’, bir kancayla açılıyor. Kanca, bir anlatıda,
dikkat çekmek üzere yer alan açılışlara karşılık geliyor. Açılışlar için,
anlatıcıların elinde birkaç seçenek var. Bunlardan biri, klasik romanlarda
olduğu gibi, betimlemeyle başlamak. Şunun gibi: “Yılın ilk karı düşmüştü
toprağa. Çatılar beyaza bürünürken, karda süreğen ayak izleri dikkat çekiyordu.
Bacalar, artık, eskisi gibi tütmese de, beklenmedik bir olaya gebe gibiydi
hava.” Buna benzer açılışlar, Hollywood sinemasında pek fazla kullanılmasa da,
yine de, kimi vurdulu kırdılı filmlerde, açılış, böyle yumuşak ve sıkıcı
olabiliyor. Olabiliyor, çünkü izleyici, oyunculara göre, az sonra tansiyonun
yükseleceğini tahmin edebiliyor. Filmde, Van Damme varsa, illa ki dövüşür.
Filmlerin ilk andan başlayarak dorukta olması, nadirdir; ancak, anlatı, dikkat
çekmek için, olay ortasında başlatılabilir. Bir eşkonuşma ile de başlayabilir
anlatı. Böylece, bizde merak uyandırır; “neler oluyor” dedirtir, kendini
izletir. ‘Amerikan Güzeli’nde ‘öldür onu’ konuşması, bir kancadır. Bize, “şimdi
ne olacak?” dedirtiyor. Yalnızca, kanca işlevi görmekle kalmıyor; aynı zamanda,
filmin olay örgüsünü tek cümleyle özetlemiş oluyor: Orta yaşlı adamın genç
kızlara olan tutkusu, başına ne işler açacaktır; belki de öldürülecektir.
Böylece, filmin dramatik çatışması, ta başından belli olur. Kancanın görüntü
kalitesi düşük bir kameradan verilmesi, geçmişteki bir cinayete dayanan bir
gerilim filmi havası vermiyor değil. Ayrıca, anlatıcı, başkahramanı
öldürmeyerek, izleyiciyi ters köşeye yatırıyor.
Filmde, başkahramanın ağzından felsefi yorumlar çıktığında, panoramik
bakışın kullanıldığını görüyoruz. İnsansız bir biçimde mahalleyi görüyoruz.
Film, bu anlarda, adeta başka bir işle uğraşmayıp yalnızca söylenenlere
odaklanmamızı istiyor. Bu tarzın, filmin çoğunun iki evde geçmesi ve bu açıdan
bir mahalle filmi olmasıyla ilgili olduğu belli. Filmde, herşeyi (öleceğini
bile) bilen 1. tekil anlatıdan, herşeyi bilmeyen 1. tekile ve 3. tekile
başarılı geçişler var. 3 aile görüyoruz: Ana aile, albayın ailesi ve eşcinsel
aile. İlk iki aile, bir hayli sorunlu iken; eşcinsel aile, sorunsuz olarak
gösteriliyor. İlk iki ailede, çocuk yetiştirme türleri açısından, iki farklı
öğe görüyoruz: Ana ailede, umarsamaz anne-babalık sözkonusu. Çocuk, örnek bir
baba istiyor; daha fazla disiplin istiyor. Albayın ailesinde ise, yetkeci bir
anlayış sözkonusu. Albayın çocuğu da, daha fazla özgürlük istiyor. İki çocuğun
da özlediği, kendilerine ilgi duyan ama sınırlara da saygı gösteren bir aile.
Film, psikanaliz açısından da, genel psikoloji açısından da, yorumlamaya
açık noktalarla dolu. Albayın oğlunun 2 yıl akıl hastanesinde tutulması ve
ortalama sarışının gözünden, sorunlu, hatta sapık olarak görülmesi, bir
psikiyatri eleştirisi olarak değerlendirilebilir. Kurumsal otoriterlik,
aile-okul-akıl hastanesi-hapishane vb. çemberinde, gençleri boğuyor. Onlara tek
kalan, bu kurumlardan kaçıp kendi hayatını kurma düşü. Bu normları temsil eden
ortalama sarışının sıradan olmama takıntısı, aslında narsisist bir çaba olarak
okunabilir.
Ana ailedeki kadının emlakçı olması, bir raslantı olmasa gerek. Bu kadın,
disiplinciliği açısından, albayla benzerlikler taşıyor. Kanepe takıntısı ve
özellikle de akşam yemeğindeki tekdüze düzeni, onun kontrolcü kişiliğini ele
veriyor. Anakahraman da, umarsamazlık açısından, albayın eşiyle benzeşiyor.
Albayın oğlunun sürekli film çekmesi, belki de, kendisine odaklanamamasının bir
gerekçesi olabilir; çünkü o, çıkıp gidene dek, ikili bir kişilik sergiliyor:
Kamusal benliğiyle, bir yandan, yetkeci babasını aynalarken; özel benliğinde,
özgürlük için yanıp tutuşuyor. Filmde, neredeyse hiç bir kadının olumlu olarak
betimlenmemesi, feminist bir bakışla eleştirilebilir. Öte yandan, film,
ortalama erkek izleyicinin başkahramanla özdeşlik kurması üzerinden ilgi görüyor.
Başkahraman, kötü durumunu olumluya çevirirken; özdeşlik kurulabilecek iyi
insan modeli, yavaş yavaş albayın oğluna kayıyor.
Filmin sonu, sürprizli; bir yandan da, kendini gerçekleştirmiş
anakahramanın öldürülmesi, karamsar bir iletiye sahip: Kendini aşmaya
çalışırsan, öldürülürsün. Bari ağır yaralanıp sonradan iyileşseydi... Öte
yandan, katilin eşcinsel bir albay olması, yetkeciliğin bir eleştirisi olarak
değerlendirilebilir. Bu film, bir Türk filmi olsaydı, belki de, militarizm
adına protesto edilecekti. Sonra ne olmuş olabilir bu filmde? Katil albay,
intihar mı eder, hapse mi girer yoksa kaçar mı, bilemeyiz. Fakat albay, filmin
açık arayla en kötü kahramanı. Film üzerinde çokça psikanalitik yorum
yapılabilirse de (özellikle savunma mekanizmaları), ana aksının otorite
karşıtlığı olduğu söylenebilir. Böylece, film, ‘Dövüş Klübü’, ‘Matrix’ ve
‘Otomatik Portakal’ gibi bir kült film olma yolunda önemli bir engeli kaldırmış
oluyor. İşte sorumuzun yanıtı: ‘Amerikan Güzeli’, tam da bu nedenlerle hâlâ
izlenebiliyor.
[2]
‘Amerikan Güzeli’ İMDB’de en beğenilen ilk 100 film arasında, bkz. http://www.imdb.com/chart/top
Kaynak: Gezgin, U.B. (2017). Anlatıbilim Açısından Film Psikolojisi ve Film Çözümlemeleri [Film Psychology and Film Analysis through Narratology].
ANLATIBİLİM AÇISINDAN FİLM PSİKOLOJİSİ VE FİLM ÇÖZÜMLEMELERİ
Prof.Dr.Ulaş Başar Gezgin
İçindekiler
Filmlerde Psikoloji Filmlerle Psikoloji
1. ‘Açlık Oyunları’nın Politik Psikolojisi
2.‘Deney’ Filmi: Bir Mürekkep Testi Olarak Film
3. ‘Amerikan Güzeli’ Filmi Neden Hâlâ İzlenebiliyor?
4. ‘Papa: Hemingway Küba’da’
5. Tehlikeli Oyunlar
Yerli Filmler: Ağrı Dağı’ndan Gezi Direnişi’ne
6. Türkiye Sinemasında Karlı Bir Doruk: ‘Ağrı Dağı Efsanesi’
7. Gezi Direnişi Film Olsaydı: Anlatıbilim Açısından Direniş
8. Gezi Direnişi ve Selma Filmi: Benzerlikler ve Farklılıklar
9. VI. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali’nin Ardından
10. İki Film ve Umut(suzluk)
Bir Kültür Endüstrisi Olarak Hollywood Sinemacılığı
11. ‘Son Samuray’dan ‘Boyun Eğmez’e Amerikan Sineması’nın Öteki Temsillerinde Japonlar
12. Yıldız Savaşları Güzel mi Gerçekten?: 68’lerden Bir Yanıt
13. Trump’a Karşı Trumbo: Bir İhraç, Hayalet Yazarlık ve Umut Öyküsü
14. Trump’la Los Angeles’tan Kaçış
15. ‘Geliş’ Filmi, Bilişsel Bilim ve Çin Araştırmaları
Asya Sineması: Budist Sinemadan Jackie Chan’e
16. Anlatıbilim Açısından Budist Sinema: Yeni Bir Türe Doğru mu?
17. Jackie Chan: Kungfu Ustasından Çinli İndiana Jones’a
18. Hanoi Film Festivali'nden 2 Film: 'Tatlı 20 Yaş' ve 'Yen'in Yaşamı'
Latin Amerika Sineması: % 3 ve Festival Filmleri
19. % 3: Brezilya’dan Bir Adaletsizlik Anlatısı
20. Latin Amerika Film Festivali’nin Ardından
21. Latin Amerika Film Festivali’nin Bir Kez Daha Ardından
Sinemada Roman Uyarlamaları: Anlatıda Birlik ve Ayrılık
22. ‘Notre Dame’ın Kamburu’ ve Romanların Film Uyarlamaları
23. ‘Şeker Portakalı’ Uyarlamaları: Şeker Portakalı Nasıl ‘Beyaz’ladı?
24. ‘Uçurtma Avcısı’
Barış Filmleri
25. Barış Psikolojisi için 3 Film: ‘Maymunlar Cehennemi’, ‘Kovboylar ve Uzaylılar’ ve ‘Çocukluğun Sonu’
26. İki Film, İki Barış Olasılığı: Son Umut ve Mandalina Bahçesi.
İtalyan Sineması
27. ‘Yabandan Gelen Adam’
28. Pasolini’nin ‘Matta İncili’
Kısa Kısa: Kısa Film Eleştirisi ve Kısa Yorumlar
29. İki Artı İki Beş Eder mi?: Arabesk Bir Filmin Eleştirisi
30. 30 Film Üstüne Kısa Yorumlar: İzgin Notları
Ek: Anlatıbilim, Tür Özellikleri, Olay Örgüleri
31. Anlatıbilim Açısından Politik Bilim-Kurgu: Tür Özellikleri ve Olay Örgüleri
Yaşamöyküsü
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder