TÜRK PSİKOLOJİ TARİHİNDE BİR GEZİNTİ:
BEDİİ HALİT BEY, DOÇENTLİK TEZİNİ ANLATIYOR
Sadeleştiren: Ulaş Başar Gezgin, 2001 (*)
"Türk İnsanının Üzüntüselliğinin Psikokimyası: Açımlamacı Bir İnceleme"... Evet bu başlık hoşuma gitmişti. Başlık çok önemli bir şey... Gazetecileri de bu konuda titizliğe davet etmek lazım... Haber, bireyin bilişsel dizgesine en kısa zamanda ulaşmalı...
Aslında kafamdaki konunun bu olup olmadığına emin değildim... Günlerce bir konu aramıştım... Yoktu... Ya yabancı psikologlar el atmış oluyordu ya da öyle konular geliyordu ki aklıma, bilimin sınırları dışında...
Üniversitedeki o memur odasında nasıl konu bulunur... Vuruyo'dum kendimi Beyoğlu'na... Öğle dinlencesini biraz uzattık mı tamam işte...
Toplumsal bir konu olmalıydı... Yıllarca farelerin, kedilerin, güvercinlerin davranışlarıyla haşır neşir olmuştum... Eh, insan bunlarla uğraşırsa, psikolojinin bir insan bilimi olduğundan doğal olarak kuşku duyar.
Çok belirgindi... İstiklal'deki insanlar iki türdü... Mutlular ve mutsuzlar... Kazanmışlar, yitirmişler... Kazanacağını umanlar, yitireceklerine emin olanlar... Bir de ben... Yemek yiyenler... Yemeyenler... Simitçiler, çiçekçiler, niyet tavşancıları, konsolosluk korumaları, sakiler, sokak çalgıcıları, sokak şairleri, arzuhalciler, biletçiler, rehberler, turistler, küfeciler, sigaracılar, gezi kitapçılar... Ne vardı onlarla, mutsuz gezinen insanlar arasında ortak?... Ne vardı mutluları ayıran?... Bir şey var ve çok keskin bu ayrım...
Şu yüzlere bir bakın, aynı şekilde bakmıyorlar mı dünyaya... Ölgün... Gülmesi kolay mı... Peki ya o üç zamanlı Makedon ezgileri çalan akerdeoncu kız?..
Hiç düşünmez geçip gidenler, ne yer bunca insan... Simit... Simit...
"Tamam," dedim hemen, "simit yeme alışkanlığıyla yüz ifadeleri arasında bir ilişki olabilir." "Yönünü bilmiyorum şimdilik, ilişkinin... Zararı yok... Yani, simit yiyenler, belli bir yüz ifadesi mi takınıyorlar; yoksa belli bir yüz ifadesi takınanlar, simit yeme alışkanlığına mı sahip?.. Ya da üçüncü bir değişken var belki de, ikisini birden etkileyen... Ama yer yoktur akademik iklimde, üçüncü değişkenlere...
Çeşitli gözlemler yaptıktan sonra, bir hayli kuşkulandım! Simitte birşeyler olmalıydı... Daha önce anlamalıydım...
Efkar bulaşır tüm sokaklarında, ellerinden simitçilerin, gevrek simitlere... Yiyenler efkarlanır, yemeyenler muaftır...
Meslektaşlarıma sundum bulgularımı, dalga geçtiler benimle... E o zaman sevgili meslektaşlarım, söyleyin bakalım!: Nedir kaynağı, bu sokakların efkarının?..
(*) Bu öyküdeki "Sadeleştiren: Ulaş Başar Gezgin" ifadesi, başta İmece dergisi yayın yönetmeni olmak üzere birçok okuru yanılttı. Öykü, tarihsel belge sanıldı.
Kaynak: Gezgin, U. B. (2008). Gezgin Öyküleri (2001-2007) [Gezgin’s Stories]. Ho Çi Min Kenti, Vietnam, Mart 2008.
GEZGİN
ÖYKÜLERİ (2001-2007)
Ulaş
Başar Gezgin
Nasıl
Ad Bulacağım Bu Öyküye Şimdi... 2007
Döngü 2005
Yarım
Kalan Heykelin Yarım Öyküsü 2005
Fantastik 2005
“Günce
Yazmak İstedim Ama...” 2003
Bir
23 Nisan (29 Mart) Yazısı: İmza Kampanyasına Çağrı 2002
“Her
Mahalleye Bir...” 2002
Gözde 2001
İnsanat
Bahçesi 2001
Köşker
Kayıkçı 2001
Bedii
Halit Bey, Doçentlik Tezini Anlatıyor 2001
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder