Videolar

17 Aralık 2017 Pazar

İki Film, İki Barış Olasılığı: Son Umut ve Mandalina Bahçesi

İki Film, İki Barış Olasılığı: Son Umut ve Mandalina Bahçesi

Ulaş Başar Gezgin


Bu yazıda iki barış yanlısı filmi ele alıp karşılaştırıyoruz. Birinci film, Cem Yılmaz’ın oynadığı Avustralya-ABD-Türkiye ortak yapımı olan 2014 tarihli ‘Son Umut’ (Water Diviner). İkinci film ise, Estonya-Gürcistan ortak yapımı olan 2013 tarihli ‘Mandalina Bahçesi’ (Tangerines).

‘Son Umut’ta öykü, Türkçe, İngilizce ve biraz da Rumca arasında gelip gider. Çanakkale Savaşı’nın insani yönü anlatılmaya çalışılır; film bir ölçüde bunu başarır da. Ancak filmde Türk tarafının görüşü baskındır. Avustralyalı kişilik, aslında bir figüran gibidir. Bu anlatıma göre, Avustralyalılar haksız taraftadırlar. “Bizi istila eden sizdiniz” denir. Avustralyalı, merhametli bir Türk askerine denk gelir. Filmdeki Çanakkale temsili, geriye dönük Türkleştirme’nin (retrospective Turkification) bir ürünü. Çanakkale’de şehitler arasında Türk olmayan Müslümanlar olduğu gibi Müslüman olmayan Osmanlı uyrukları da vardı. ‘Son Umut’, savaşı basitleştiriyor. Filmden anladığımız, Türkler içinde çok iyi insanlar olduğu; Avustralyalı ve İngilizler arasında çok az sayıda iyi insan olduğu biçiminde. Yunan olup da iyi olan bir kişilik ise yok. Bu filmin sorunu şu: Dünyanın ve Türkiye’nin milliyetçiliğin üstüne çıkan, halkların kardeşliğini öne çıkaran öznelerini yok sayması. İşte bundandır ki kurşuna dizilen 200 komünist Yunan askeri gibi ezber bozucu gerçeklere girilmemiş bile. Yine de film, savaşlarda gözden kaçan insani yanları öne çıkardığı için izlemeye değer. Ancak, burada andığımız ikinci film kadar başarılı değil.

‘Son Umut’, kolay bir barışı hedefliyor. Uzaklarda olanların barışı her zaman daha kolaydır. Tarihsel olarak geçici bir süre birbirleriyle kapışırlar, yarın öbür gün dost olmalarıyla çıkarlarına bir zarar gelmeyecektir. Asıl sorun, birbirine düşman olmuş komşuları barıştırmakta. ‘Son Umut’ta Türkiye ve Avustralya arasındaki savaş, rahatlıkla rafa kaldırılabilir; bunun iki taraf için de olumsuz bir yönü yoktur. Öte yandan, varlığının başından beri kimlik bunalımı yaşayan Avustralya’nın kendi ulusal kimliğini kurgulamak için Çanakkale’yi bir simge olarak kullanması gibi gözden kaçırılmaması gereken bir olgu, filmde pas geçiliyor. Baba, çocuğunu bulur. Herşey tatlıya bağlanır. Olan, Kuvayı Milliyecilere olacaktır; ancak film, zaten, kimin tarafında olacağını baştan belli etmiştir. Dolayısıyla film, savaşın ortasında durmaz ve önemli olguları da dile getirmez.

‘Mandalina Bahçesi’ ise bir barış filmi olarak çok daha başarılı. 1992’deki Gürcü-Abhaz Savaşı’na gideriz. Bir Estonyalı köyü, savaşın tam ortasında kalmıştır. Önce, filmdeki Çeçen asker gibi, “Estonyalı mı? Ne alaka?” deriz; ancak Sovyet döneminde halkları kaynaştırarak tek bir Sovyet ulusu oluşturma çabaları düşünüldüğünde taşlar yerine oturur. Sovyetler öyle bir coğrafya olmuştur ki, olmadık ülkelerde olmadık halklar yaşamıştır. Örneğin, Berlin’e kızıl bayrağı diken Kızıl Ordu askeri, bir Dağıstanlı olan Abdülhakim İsmailov’dur (1916-2010).

İvo ve Margus dışında bütün köy halkı, Estonya’ya kaçmıştır. İkilinin tek dertleri mandalinalarıdır. Margus, savaşın takma adının ‘Turunç Savaşı’ olduğunu söyleyecektir. Çünkü savaşın tarafları tam da bu mandalina bahçeleri bölgesini ele geçirmek için savaşmaktadır. Birgün Çeçen askerleri Ahmet ile İbrahim, ihtiyar İvo’nun evine gelirler. Zaten film böyle başlar. Evine girer, yemek yerler. Gergin bir ortam vardır, yine de yaşlı olduğu için saygılı davranırlar. Daha sonra bunların Abhaz tarafında savaşan paralı askerler olduğunu öğreniriz. Birkaç gün sonra bir çatışma yaşanır. Çatışmada çok sayıda Gürcü ve İbrahim ölür. Bir Gürcü askeri, Nika ve Ahmet, ağır yaralı bir biçimde, İvo ve Margus tarafından kurtarılırlar. Asıl hikaye de bundan sonra başlayacaktır.

Evde iki hastaya ayrı odalarda bakılır. Nika’nın durumu daha kötüdür; İvo, Ahmet saldırmasın diye onun kapısını hep kilitli tutar. Silahları da saklamıştır. Yavaş yavaş iyileşirler. İvo onlara söz verdirir; bu evde birbirlerini öldürmeyeceklerdir. Önce çok kavga ederler, birbirlerine saldıracak noktaya gelirler, ancak zamanla birbirlerini tanımaya başlarlar. Sert bir kişiliği olan Ahmet, yumuşamaya başlar; Nika’nın ölen arkadaşları için özür diler. İvo ile Margus’un ise derdi başkadır: Mandalinalar toplanmazsa çürüyüp gidecektir. Film burada bitseydi bile, onu başarılı bir barış filmi olarak anabilirdik. İyileşme süreçlerinde kişiliklerinin dönüşmesini adım adım izleriz ve sonunda ne olacağını bilemeyiz. Gerçekten uzlaşabilecekler midir? Film, bize hiç bir ipucu vermez, iki düşmanın aynı evde kalmasının er ya da geç bir kötülükle sonuçlanacağını bekleriz. Buraya kadar film, sosyal psikolojideki toplumsal temas tezini işliyor gibidir. Bu teze göre düşmanlıklar, düşmanların birbirlerini tanımamasından kaynaklanır; tanımaları için koşullar yaratılırsa düşmanlıklar kalmaz. Filmin sonrası ise, sosyal psikolojideki başka bir teze örnektir: Bu teze göre, barış için temas yetmez, ortak hedefler koymak da gereklidir. Bu hedefler yolunda ortak hareket, sevinçler yanında üzüntüler de doğuracaktır.

Bir süre sonra eve Aslan kumandasında çok sayıda Abhaz askeri gelir. İvo’nun bir Gürcü’ye baktığını öğrenirlerse onu vuracaklardır. Bunun için, Ahmet’i tembihler; Nika, İbrahim rolüne soyunur. Aslan ve arkadaşları, hiçbirşeyden kuşkulanmaz; zaten İvo’yu tanımaktadırlar. Birkaç gün sonra, onun istediği gibi mandalina toplamak üzere 30-40 adamını göndereceğine söz verir. Aslan, kazancın yarısının teklif edilmesine karşı çıkar, birkaç kasa mandalina ona yeterli gelecektir.

Bir süre sonra büyük bir patlama olur. Margus’un evi tümüyle yanmıştır. Aslan’ı kovalayan Gürcü askerlerinin yanlışlıkla evi bombaladığı düşünülür. Böylece İvo, Margus, Ahmet ve Nika’nın ortak bir travması da oluşmuş olur. Bu, barış için büyük bir şans olacaktır. Ortak hedefleri, İvo ile Margus’u savaştan korumak olmuştur. Bu yolda Margus’un evinin yanması gibi ortak hislerle dolu olan bir travma da yaşamışlardır.

Filmde bundan sonra ne olacağını kestirmek zorlaşır. Film ileri sarıp savaş sonrasında bu dörtlünün buluşmasını mı verecektir? Ama hayır, öyle olmaz, hayat gibi gerçekçi bir bitiriştir söz konusu olan... Bu kez, eve, bir Rus askeri birliği gelir; Ahmet’in Çeçen olduğuna inanmazlar. Tam onu vuracaklarken, Nika, evden ateş açıp onu kurtarır. Artık barışın ötesine geçip can kardeşi olmuşlardır. Ne yazık ki, öldü sanılan bir askerin kurşunuyla, Nika, son nefesini verecektir.

Filmin sonunda, Ahmet’in çatışmada ölen Margus ile Nika’yı, kendisi Müslüman olmasına karşın Hıristiyan geleneklerine uygun bir biçimde gömdüğünü görürüz. İvo, Nika’yı oğlunun yanına gömdürür. Oğlunun Gürcüler tarafından öldürüldüğünü öğreniriz. Buna karşın Gürcü askeri de kendi oğlu gibi görür. Ahmet’i de şu gerçeğe ikna eder gibidir: “Söz konusu savaşsa, ölülerin ne tarafta öldüğü fark etmez.” Radikal bir barış iletisidir bu, iki tarafın da dile getiremeyeceği... Son sahnede, Ahmet’in arabayla yollara düştüğünü görürüz, teybinde ise Nika’dan kalan kaset vardır.


Kısacası, ilk filmi çekinceyle; ikinci filmi tüm yönleriyle öneriyoruz. 

Kaynak: Gezgin, U.B. (2017). Savaş Ne Zaman Biter? Barış Üzerine Psiko-kültürel Denemeler [When Will the War End? Psycho-cultural Essays on Peace].


SAVAŞ NE ZAMAN BİTER?
BARIŞ, PSİKOLOJİ, SANAT, TARİH VE UZAK COĞRAFYALAR ÜZERİNE DENEMELER

Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin

Önsöz-Kemal İnal

Barış Araştırmaları: Bir Giriş
1. Barış Araştırmalarının Temel Eksiği: Sınıfsal Çözümleme.

Barış ve Psikoloji: Bir Kaynaştırma Denemesi
2. Tarihyazımında Barış Çerçevesine Yer Açmak:
Barış Psikolojisi ve Tarihin Kesişiminde Bir Deneme.
3. Barışçıl Bir Toplum İçin Barış Psikolojisi.
4. Barış Psikolojisi Açısından Savaş Ne Zaman Biter...
5. Halkların Kardeşliği için Kültürlerarası Sanat  Psikolojisi

Barış ve Sanat: Barış Müfredatına Tiyatro ve Filmle Katkı
6. Aristofanes’in ‘Barış’ı.
7. Brecht’in ‘Cesaret Ana ve Çocukları’ Oyunu
8. Aslan Asker Şvayk Oyunu
9. Barış Psikolojisi için 3 Film:  ‘Maymunlar Cehennemi’,
‘Kovboylar ve Uzaylılar’ ve ‘Çocukluğun Sonu’
10. İki Film, İki Barış Olasılığı: Son Umut ve Mandalina Bahçesi.

Başka Coğrafyalarda Barış: Zorlu ve Çetin 
11. Gazetecileri Barışçıllaştırmak Yerine Barışçılları Gazetecileştirmek
12. Barış Psikolojisi Açısından Kuzey İrlanda Deneyimi
13. Kolombiya Barış Süreci: Bu Barış, FARC’lı Barış
14. Güney Afrika: Sınıfsız Irkçılık Tahlillerinin Sefaleti
15. İspanya İç Savaşı: Darbe, Direniş ve Tarihyazımı
16. Nanjing Katliamı Anlatıları: Bir Yurtseverlik Testi

Sömürgecilik ve Eski Sömürgelerde Kurucu İdeolojiler
17. Yeni Sömürgecilik: Eski Sömürgeciliğin Torunu
18. Yeni Sömürgecilik Notları: Klasik Sömürgeciliğin Yeni Formları
19. Latin Amerika’nın Devlet Marşları Üzerine
20. Afrika Ülkelerinin Devlet Marşları Üzerine
21. Arap Coğrafyasının Devlet Marşları Üzerine
22. Asya-Pasifik Ülkelerinin Devlet Marşları Üzerine

Kuzey Kore: Oyun Kuramı ve Nükleer Gücün Caydırıcılığı
23. İki Serhat Ülkesi: Suriye ve Kuzey Kore
24. Kuzey Kore’ye Saldırı Olacak mı?
25. Kuzey Kore Söyleşisi

Ho Amca: Hem Direnmek Hem de Barış Simgesi Olabilmek
26. Ho Çi Min: Bir Devrimcinin Yaşamı (1890-1969)
27. Ho Amca: Şablonları Aşmış Bir Önder
28. Budistler Neden Ho Amca’yı Destekledi?
29. Ho Çi Min Baladı

Vietnam: Daha Az Savaş, Daha Fazla Barış, Çok Sanat Çokça Sanat
30. Amerika’nın Vietnam Yenilgisinin Gizli Nedeni: Başkanlık Sistemi
31. Bir Vietnam-Amerikan Savaşı Romanı: Gök Cephesi
32. Vietnam’da Savaş, Barış ve Sanat
33. Trinh Cong Son: Vietnam’ın Barışçıl Sesi.
            Toplar İçin Gece Ninnisi
            Annenin Kaderi
            Deniz Anımsar
            Terkedilecek ve Dönülecek Bir Yer
            Kum ve Toz
            Birlik Çemberi.
             
Barış ve Şiir: Barışı Dizelere Dökmek
Barış Seninle Olsun Küçüğüm, Kalıcı Olsun Mutlaka
Bir Kent Daha Kuşatıldı
Cenaze Arabasında
Hepsinin Yerine Koyabiliyorum Kendimi
Soluklansınlar Bizimle Yeniden

Sonsöz: 20 Yıl Sonrası İçin Falımız

Yaşamöyküsü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder