İnternet Bağımlılığı Tartışmaları
Ulaş Başar Gezgin
Soru:
İnternet bağımlılığı kavramını gittikçe daha sık duyar hale geldik. Hangi
safhadan sonra bir kişi için İnternet bağımlısı deniliyor? Kişinin internette
geçirdiği süreyle mi ilgili bu durum?
Gezgin: Günlük
yaşamda, ‘bağımlılık’ sözcüğü, bilimsel olmayan bir biçimde kullanılıyor.
Örneğin, kimisi, dondurma bağımlısı olduğundan falan söz edebiliyor. ‘Aşk
bağımlısı’ olduğunu iddia edenler var. Ancak, psikolojide, bağımlılığın tanımı
uzun da olsa, çoğunlukla nettir. Elimizde bir belirti listesi var; buna
bakarız. Bağımlı, bağımlı olduğu maddeden başka birşeyi düşünemez. Maddeyi
yeniden alacağı zamanı hayal eder. Maddenin zararlarını bilse de ve her
defasında madde kullanımı nedeniyle sağlığı daha da kötüleşse de; maddeyi
kullanmaya devam eder. Kullanırken, kendini kaybeder ve her defasında daha çok
ister ya da madde kullanımı süresini uzatmak ister. Maddeyi kullanmadığında
kötüleşir vb. Bu profilin internet kullanıcılarına tümüyle uyduğunu söylemek
zor.
İnternet
psikolojisi ile ilgili ilk çalışmalarda (ki bunlar, 1990’ların ikinci yarısında
ortaya çıkıyor), internet, çok kötü bir araç olarak gösteriliyordu. ‘İnternet
bağımlılığı’ kavramı, Amerika’da bu internet psikolojisi üstüne ilk
araştırmaları yapan psikologlardan birinden çıktı. Benim kişisel izlenimime
göre, bu psikolog, gözlemlediği davranışların tümüyle ‘internet bağımlılığı’
olarak adlandırılamayacağını bildiği halde, ünlü olmak adına, ‘internet
bağımlılığı’ adıyla çoksatar kitaplar kaleme aldı. Nasılsa o zaman meydan
boştu; pek kimse bilmiyordu interneti. Bugün Türkiye’de halklarımızın bu
kavramı sıklıkla kullanışı, bu popüler kitaplardan ileri gelmektedir. Bu ilk
çalışmalarda, araştırmacılar, internetle arası olmayan insanlar olarak,
internete aşırı bir kuşkuyla yaklaştılar. İlk çalışmaların çoğunda, internet
kullanan insanların depresyona girmesi, yalnızlaşması vb. gibi az sayıda
insanda görülen durumlar, tüm internet kullanıcıları için geçerliymiş gibi
gösterildi. Bu psikologlar, belli ki, sansasyon peşindeydi. Bu tür psikologları
çok tehlikeli buluyorum. Bir psikolog, ne yaparsa yapsın, kamu yararını
herşeyin üstünde tutmalıdır bana göre. Çünkü bizim işimiz, insanlara yardımcı
olmak.
Her neyse...
Sonra 21. yüzyılın başında, artık internet öyle bir yaygınlaştı ki, bu
araştırmacılarda da bir kabul duygusu gelişti. Daha birkaç yıl önce interneti
sağlığa zararlı bulan aynı araştırmacılar, ‘internet paradoksu’ diye bir
kavramdan söz eder oldular; çünkü 21. yüzyılla birlikte yaptıkları aynı tür
araştırmalarda, internet kullanımının olumlu etkilerine rastladılar. Yeni
çalışmalarda, internetin insanları depresyona sokmadığı, tersine depresyondan
koruduğu; onları yalnızlaştırmadığı, tersine onların sosyal ilişkilerini
güçlendirdiği gibi eskisiyle taban tabana zıt görüşler çıktı, çıkmaya devam
ediyor. Bu olumsuzdan olumluya dönüşte, temel olarak üç etmenden söz
edebiliriz: Birincisi, az önce belirttiğim gibi, ilk araştırmacıların
teknolojik olarak gerici olmaları sözkonusuydu. Bu ilk araştırmacılara eleştirel
gözle bakan bir psikolog, onların tepkilerini, televizyonun ve radyonun ilk
çıktığı dönemlerde orta ve üstü kuşakların tepkilerine benzetiyor. İkincisi,
internet kullanıcı profili değişti. İlk çıktığında (ben kendi deneyimimden de
anımsıyorum), en asosyal olanlar idi internette en iyi olanlar. Dolayısıyla,
yeni bir teknoloji olması nedeniyle, ilk çıkışta asosyal insanları kendine
çekmiş olabilir internet; ama bu, internetin insanları yalnızlaştırdığını
göstermez. Üçüncüsü, geçen yıllarda, internet, çok çeşitli alanlarda
kullanılmaya başladı. E-ticaret, e-bankacılık, uzaktan eğitim, görüntülü
sohbet, video paylaşımı vb. türü kullanımlar, eskiden bu kadar güçlü değildi
internette.
Bugün yapılan
araştırmalar, çoğunlukla olumlu. Alanda, bana göre en iyi makaleyi yazmış
araştırmacı (ki bu araştırmacılar, genelde Tayvanlı ya da Güney Koreli oluyor;
çünkü bu ikisinde, internet kullanımı çok yaygın), internet bağımlılığı
kavramını tümüyle reddediyor; internetin bir araç oluşuna dikkat çekiyor ve
“alkolikler, içki şişesine ne kadar bağımlıysa; insanlar da, internete o kadar
bağımlı” diyor. Ve buradan şuna bağlıyor: İnternet bağımlılığı diye bir kavram
olamaz; internet, bu örnekte şişeye karşılık geliyor. Ancak, internetin rol
oyunları türü uygulamaları, alkolü andırıyor. Dolayısıyla, internet bağımlılığı
yerine, sözgelimi oyun bağımlılığından söz edebiliyoruz.
Yine de,
bilgilerini güncellememiş çeşitli araştırmacılar, ‘internet bağımlılığı’ sözünü
kullanmaya devam ediyor. Psikologların bir tür kutsal kitabı var. Bu kitap,
‘Tanı ve İstatistik Elkitabı (DSM)’ diye geçiyor. Bu kitap, psikologlar ve
psikiyatristler tarafından, danışanlara tanı koymak için kullanılıyor. Bütün
psikolojik rahatsızlıklar, bu kitapta listelenmiş durumda. Yani ne ararsanız
var; depresyon, kaygı, kişilik bozuklukları, paranoya, şizofreni, madde
bağımlılığı, gelişim bozuklukları vb. vb. vb. Kitabın yeni baskısında eklenmesi
önerilenlerden biri de, internet bağımlılığıydı; ancak, kitabı hazırlayan
uzmanlar, internetin bağımlılık yaptığı yönünde yeterince kanıt olmadığını
ileri sürerek, bu öneriyi reddettiler. Kimileri, bunu, kitabı hazırlayanların
da internet bağımlısı olmasına bağladı. Oysa, bu alanda yapılan çalışmalar
ayrıntılarıyla incelenirse, kanıtın yokluğunu geçtik; bağımlılık mı yoksa başka
tür bir sorun mu, onun bile net olmadığı görülecektir. Yani daha ortada
uzlaşılmış bir tanım yok; uzlaşılmış bir tanım olmadan, kanıt olması da
olanaksız; çünkü kavram belli değilse, çıkan sonuç, neyin kanıtı olacak...
Bu ‘internet
bağımlılığı’ kavramı için, çeşitli alternatif ifadeler bulunuyor. Örneğin,
‘patolojik internet kullanımı’, ‘problemli/sorunlu internet kullanımı’,
‘internet suistimali’, ‘zorlantılı (kompülsif) internet kullanımı’, ‘aşırı
internet kullanımı’ vb. Bu ifadelerin hepsi, ‘internet bağımlılığı’ sözünün
doğru olmadığı düşüncesine dayanıyor. Ben bunların içinden ‘problemli/sorunlu
internet kullanımı’ ifadesini doğru buluyorum; çünkü diğer ifadelerde,
kullanıcıyı hasta olarak gören bir bakış var. ‘Sorunlu’ sözünde böyle keskin
bir hasta-normal ayrımı yok; çünkü normal insanların da sorunları olabiliyor.
Sorunlu kullanıcı, internet kullanımı nedeniyle gerçek yaşamında sorunlar
yaşayan bir kullanıcıdır. Aile ilişkileri bozulabilir; arkadaşları, işleri,
dersleri etkilenebilir. Ancak, dikkati çekmek isterim ki, bu tür sorunlar
yaşayanlar, kullanıcılar içinde küçük bir azınlık ve üstelik, internet
kullanımı dolayısıyla günlük yaşamda sorun yaşamanın günlük internet kullanımı
süresiyle hiç bir ilişkisi yok. Masabaşı işi yapanlar, interneti hergün en az
10 saat kullanıyor. Bu, onların bağımlı olduğunu da göstermiyor sorunlu
olduğunu da. Başta dediğimiz gibi, internet kullanımı süresi değil, internetin
hangi amaçla kullanıldığı önemli. Üstelik (az görülür bir örnek olabilir ama)
günlük olarak bir saat internet kullanımı da, gerçek yaşamda sorunlar
doğurabilir. Nasıl olur bu? Ailenize ayırmanız gereken zamanda, bir onlara bir
ekrana bakıyorsanız, aile içi çatışma için koşulları kendiniz yaratmış
oluyorsunuz. Ya da bir ders sırasında cebinizle internete bağlanıp hocanıza
yakalanırsanız, birkaç dakikalık internet kullanımı bile derslerinizi etkiler.
Dahası, çağımızda, garip olan şey, internette uzun süre bağlı kalmak değil,
kısa süreli bağlı kalmak. Bir de şunu söyleyelim: İnternetle sorunlu ilişkisi
olanlar, genel olarak sorunları olup onu internet kullanımı davranışlarına
yansıtanlar oluyor çoğunlukla. Şişe bir yanda, şişenin içindeki öte yanda...
Kaynak: Gezgin, U. B. (2017). İletişim Psikolojisi, Sosyal Medya Çalışmaları ve Siyasal İletişim [Psychology of Communication, Social Media Studies and Political Communication].
İLETİŞİM PSİKOLOJİSİ, SOSYAL MEDYA ÇALIŞMALARI VE SİYASAL İLETİŞİM
Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin
İletişim Psikolojisi
1. Neden Korku Filmlerini Severiz?
2. Dizi Filmlerin Psikolojisi
3. İnternet ve Psikoloji.
4. İnternet Bağımlılığı Tartışmaları.
5. Dijital Oyunlar ve Psikoloji.
6. Psikolojik Açıdan Bilgisayar Korsanlığı.
Sosyal Medya Çalışmaları
7. Facebook’u Neden Kullanıyoruz?
8. Facebook’un ve Tutuculuğun Psikolojisi.
9. Eleştirel Sosyal Medya Okuryazarlığı Ve Eleştirisi.
10. Sosyal Medya ve Ayaklanmalar.
11. Castells, Ağ Toplumu ve Ayaklanmalar.
Siyasal İletişim
12. Seçimlerde Kullanılan 10 Taktik.
13. AKP’nin İletişim Stratejisi Üzerine.
14. 2002’den 2014’e RTÜK: İşlev Bozukluğundan İşlevsizliğe
15. Muhalefetin Lidersizliği ve Büyükşehir Adaylığı.
16. Telesur: Amerikancı Televizyonculuğun İsrafil Sûru mu?
17. Referandum İçin Nasıl Bir Kampanya?: Saptamalar ve Öneriler.
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder