YİRMİNCİ YÜZYIL GÜRCÜ YAZINI
(Ekim Devrimi’ne doğru)
Yirminci yüzyılın dönüşüyle, hem altmışların göze çarpan adamları hem de yazınsal yaşamlarına binsekizyüzseksenlerde ve doksanlarda başlamış olan yazarlar, güç ve ün kazanmıştı. Aynı zamanda Gürcü yazını, artan sayıda yazın adamıyla hatırı sayılır ölçüde pekiştirilmişti.
Yirminci yüzyılın dönüşüyle, hem altmışların göze çarpan adamları hem de yazınsal yaşamlarına binsekizyüzseksenlerde ve doksanlarda başlamış olan yazarlar, güç ve ün kazanmıştı. Aynı zamanda Gürcü yazını, artan sayıda yazın adamıyla hatırı sayılır ölçüde pekiştirilmişti.
Yirminci yüzyılın ilk yılları, Rusya’nın ve Gürcistan’ın yaşamında hatırı sayılır önemde olaylarla belirgindi. 1905 devrimini hazırlayarak kendini gösteren devrimci durumun derinleşmesi, yazını, tamamıyla yeni sorunlarla karşı karşıya bıraktı.
Devrime inanç, onu ulusal kurtuluşun bir kaynağı olarak gören Gürcü yazın adamlarını esinledi. Hemen hemen tüm kuşaklardan yazarların, devrimi, savaşçı coşku ve engin bir neşeyle selamlaması, bunun içindir. Bu noktada özellikle anılmaya değer olan, sanki, eski kuşaktan Akaki Tsereteli ve yeni kuşaktan İrodyon Evdoşvili’dir.
İrodyon Evdoşvili (1873-1916), yazınsal saflara, çalışan sınıfın çıkarlarını savunma arzusuyla esinlenmiş olarak katıldı. Sınıf mücadelesi, şiirinin esas notasını oluşturdu. Şair, kenter ilişkilerin halk karşıtı doğasının keskin bir şekilde bilincindeydi ve çalışan sınıfın dayanılmaz yaşam koşullarını ve çoğunluğun bir azınlık tarafından sömürülmesinin zararlı sonuçlarını açıkça algıladı. Özdeksel gönenci üreten işçi, hiç bir zaman zengin olmazken, anamalcı asalakların zengin olduğu, şairin sağlam inancıdır; yoksulluk, çok sayıda insanı köyden kente sürmüştü ki kentin, onlar için kötücül bir üvey anadan başka bir şey olmadığı ortadaydı. İ. Evdoşvili, olayların salt kaydedilmesinden hiç bir zaman hoşnut olmadı. Mücadelenin toplumsal adaletsizliğe tek başına son vereceğini savundu ve halkı savaşmaya çağırdı.
1905’in ateşli günlerinde, şair ve halk savunmanı İ. Evdoşvili, işçilerle omuz omuza yürüdü ve onları, özgürlük için savaşmaya esinledi. Devrimciler, Evdoşvili’nin şiirlerini ezberliyor ve söylüyorlardı.
İ. Evdoşvili, Gürcü yazarlara, sanatlarını işçi sınıfının hizmetinde konuşlandırma gereksinimini getirdi (“İşçi ve Esin Perisi”). Gericiliğin şiddeti sırasında hüküm süren keder ve ümitsizliğin, kavgacı şairin sesini bile düşünce ayrılığına boyamış olmasına karşın, yine de, iyilik için seçmiş olduğu yoldan sapmadı.
Lirik şiir, İ. Evdoşvili’nin yazınsal çalışmasının büyük bir bölümünü oluşturur. Ama siyasal düşünürlerce uyandırılmış, esinlenmiş düzyazı kurgunun yazarı olarak da dikkat toplar. Yani, devrimci düşünceler için uygun sanatsal biçimler bulmakta başarılı olmuştur ve Gürcü gökçe yazınında devrimci ve demokrat motiflere yeni bir ışık tutarak ve Toplumsalcı gerçekçiliğin sağlamlaşmasını sağlayarak olumlu bir rol oynamış olan kendi şairler okulunu da (G. Çhikvadze, V. Ruhadze, G. Kuçişvili v.ö.) yaratmıştır.
Devrimin fırtınalı günleri ve vahşi gericiliğin felaketli zamanları, Çola Lomtatidze’yi, yetenekli bir düzyazı yazarı (1878-1905) ve ilginç bir sanatçıyı ortaya çıkarmıştı. Yapıtları, ustaca bir şekilde ve yüksek sanatsal biçimlerde, hem devrimin ayaklanmasından kaynaklanan büyük neşe hem de yenilgisini izleyen misillemelerden kaynaklanan karışıklığı yansıtır.
Ç. Lomtatidze, yeni devrenin insanlarını ve zor yazgılarını, büyük psikolojik kavrayışla resmeder. Kendisi de birden çok kez işkence görmüş bir devrimci olarak, Ç. Lomtatidze, okuru, hapsedilmiş devrimci savaşçıların duyguları ve üzgüleriyle tanıştırdı. Yaşam ve ölüm sorununu psikolojik olarak işlemeye çalıştığı kısa öyküleri, okurda, derin ve silinmez bir etki bırakır. Temel bir amaç, insan yaşamının özü üzerine düşünme amacını izlerler. Lirik düzyazı, yazara, kişiliklerine kendi düşüncelerini ve duygularını üflemek için daha büyük olanaklar sundu.
Ç. Lomtatidze, bir yazar ve devrimci, gericiliğin hastalıklı etkisinden kaçamadı, ama bir savaşçı ve coşumcu olarak konumunu bırakmadı ve özgürlük ve eşitlik ülkülerine sadık kaldı.
Sözkonusu devredeki Gürcü yazınının en parlak kişilikleri, adları Gürcü düzyazısının gelişiminde yeni bir evre açacak olan, David Kldiaşvili (1862-1931) ve Şio Aragvispireli (1867-1926)’dir. Aynı zamanda binsekizyüzaltmışların yazınsal geleneklerinin özgün sürdürücüleriydiler, böylece devrim öncesi Gürcü kurgusunda çökmüş yönelimlere yolu kapatıyorlardı.
Düzyazı ve dram yapıtlarında, David Kldiaşvili, büyük sanatsallıkla, yoksullaşmış Gürcü orta tabakasının yaşamını ve genel olarak devrim öncesi kırı resmeder. Bir sanatçı olarak, özgül kişilikler ve nükteli anlatılar yaratmada fevkalade iyidir. Kişiliklerinin hatırlanması, okurun dudaklarına değişmez olarak bir gülümseme getirir.
Alışıldık yaşam çerçevelerinden, yeni ekonomik yaşamca itilmiş olan insanların imrenilmeyecek yazgısı, yazar tarafından, büyük canlılık ve ince nükte ile gösterildi. Anlatılarında doğru ölçüyü tutturmakta bir kez bile başarısız olmaz, ne de bir noktayı uzatır ya da umulmayan bir durum yaratır. Hikayenin ya da yaşamın kişiliklerince üretilen tüm durum, okuyucuyu kahkahaya boğdurur.
Orta tabakanın yaşamıyla dalga geçişiyle eşzamanlı olarak D. Kldiaşvili, okuru, zahmetli köylülüğün neşesiz varlığıyla, onun geç kavrayışı ve bilgisizliğiyle tanıştırır.
Yazar, devrimden sonra da, yeni yaşama olan ilgisine ve onu içten bir şekilde kabullenişine tanıklık eden birtakım yapıtlar yarattı.
Şio Aragvispireli, tamamıyla farklı türden bir yazardır. Kişiliğinde, büyük yaratımsal özgünlükte bir insan, Gürcü düzyazı ustalarının saflarına katıldı. Yetenekli bir kısa öykü yazarı ve psikolojik düzyazının bir büyük ustası olarak, Ş. Aragvispireli, haklı olarak, Gürcü Maupassant olarak adlandırıldı.
Ş. Aragvispireli, kenter gerçekliğin etkisi altında insanın iç yaşamında şekillenen değişimleri, psikolojik bir bakış açısından göstermeyi kendine amaç edindi. Toplumsal ve ulusal motifleri işleyerek, yazar, altmışların adamlarının geleneklerini sürdürür, ama, herşeyin üstünde, çağdaş toplumun duygusal varlığı ve psikolojik duygularıyla yönlendirilmektedir. Aynısı, aşk izleğine ilişkin iyilik için de geçerlidir. Evren kadar eski olan ve Gürcü gökçe yazınında defalarca resmedilmiş bu izlek, Ş. Aragvispireli tarafından yeni bir şekilde yorumlanır. Güçlü aşk duygusu da, devrenin genel niteliğinin etkisini taşır ve herkesçe aziz tutulmasının nedeni olan yüksek değerini az sıklıkta olmaz bir şekilde yitirir. Toplumsal ve ulusal kıyımın karşısında bir savaşçı olarak, insanın ruhsal yoksullaşmasının tümden açığa çıkışını korkunç bir felaket olarak gördü. İnsan zihniyeti üzerinde büyük bir iz bırakan o toplumsal ve siyasal çevrenin kuvvetli bir muhalifidir.
Büyük Gürcü düzyazı yazarı Vasili Barnov’un (1857-1934) amacı, halk yaşamının psikolojik ve felsefel yönünü temsil etmektir. Bu amacı güvence altına almak için, en özgün yolu seçer: romanlarının ve kısa öykülerinin konusu, en çok eski Gürcistan’dan ve o uzak günlerin Gürcüler’inden oluşur. Geçmişten, bile bile, ülküsel çevreler ve kişilikler seçer; bu yüzden, V. Barnov, huzurumuzda, Coşumcular’ın geleneğinin bir tür geç kalmış ardılı olarak görünür. Bununla birlikte, tarihsel bir yazar olarak, gerçekçi bir duruş alır. Zamanının toplumsal yaşamını, kusurlarından arındırmaya ve onun mükemmelliğine katkıda bulunmaya çabalar. Bu yazar, iyinin, güzelin ve doğruluğun bir savunmacısıdır; psikolojik ve felsefel çözümleme ve ulu ahlakın yayılması aracılığıyla, kabul edemeyeceği gerçekliğe karşı koymaya çalışır. Çalışmasını çağdaşlarına çekici kılan, bu özelliktir.
Gürcü kurgusu, Ekim devriminden hemen önceki karmaşık durumda bile eleştirel gerçekçilik geleneklerini korumak ve daha da geliştirmekte başarılı oldu. Bununla birlikte, gericilik döneminde, “Paskunci” dergisine (1908-1909) katkıda bulunan bir çökmüş simgeci okulun ortaya çıkmışlığı belirtilmelidir. Bu dergi, S. Şanşiaşvili tarafından çevrilmiş olan Edgar Poe’nun “Kara Kuzgun”unu ve simgeci şairlerin kimi diğer çevirilerini yayınladı. Simgeciliğe övgüler düzen Gürcü şairlerin özgün şiirlerini ve bildirilerini de sunduğunu söylemeye gerek yok.
Simgeci okulun temsilcileri, 1916’da aynı isimde bir derginin yayınına başlayan, “Mavi Boynuzlar” ismiyle bilinen bir öbek kurdular. Bu öbeğin üyeleri (P. Yaşvili, T. Tabidze, K. Nadiradze, V. Gaprindaşvili ve ötekiler) Gürcü nazmında kökten bir yenileme için çabaladılar ve klasik geleneklere karşı bir tür savaş ilan ettiler.
“Mavi Boynuzlar”dan sonra, simgeci yönelimin yazarları, içinde, T. Tabidze, V. Gaprindaşvili, P. Yaşvili, S. Tsikeridze, S. Kldiaşvili, C. Leonidze ve başkalarının şiirlerini ve makalelerini sunan “Meotsnebe Neamorebi” (1918-1923) dergisinin basımına başladılar. Böylece, gericilik döneminde Gürcü yazınında çıkmış olan çökmüş simgeci duygular, Menşevik yönetimi yıllarında, güç ve alan kazandı, durumun doğal olarak, kendine özgü toplumsal nedenleri vardı.
Ne de devrim öncesi Gürcü yazınının saflarına, okurun, en erken yazınsal çabalarıyla dikkatini çeken, çiçeklenen yeteneklerce katılındığı gerçeğini gözden kaçırabiliriz. Sayım, ilk olarak, N. Lordkipanidze, İ. Grişaşvili, A. Abaşeli’yi kapsamalıdır. Çoğu, Çökmüş etkiye yenilmemişti ve Gürcistan’da Sovyet gücünün kurulmasına hazırlıksız yakalanmadılar. Hem eski kuşak yazarların hem de yeni yaşamın ilgilerine kendilerini adamış olan simgeci okulun temsilcilerinin, onlarla yanyana olduğu da belirgindir.
Kaynak: Baramidze A. G., Gamezardaşvili, D. M. (2007). Gürcü Yazını (çev. U. B. Gezgin)
[Georgian Literature. Trans.U.B.Gezgin]. Lulu.
(Ekim Devrimi’ne doğru)
Yirminci yüzyılın dönüşüyle, hem altmışların göze çarpan adamları hem de yazınsal yaşamlarına binsekizyüzseksenlerde ve doksanlarda başlamış olan yazarlar, güç ve ün kazanmıştı. Aynı zamanda Gürcü yazını, artan sayıda yazın adamıyla hatırı sayılır ölçüde pekiştirilmişti.
Yirminci yüzyılın dönüşüyle, hem altmışların göze çarpan adamları hem de yazınsal yaşamlarına binsekizyüzseksenlerde ve doksanlarda başlamış olan yazarlar, güç ve ün kazanmıştı. Aynı zamanda Gürcü yazını, artan sayıda yazın adamıyla hatırı sayılır ölçüde pekiştirilmişti.
Yirminci yüzyılın ilk yılları, Rusya’nın ve Gürcistan’ın yaşamında hatırı sayılır önemde olaylarla belirgindi. 1905 devrimini hazırlayarak kendini gösteren devrimci durumun derinleşmesi, yazını, tamamıyla yeni sorunlarla karşı karşıya bıraktı.
Devrime inanç, onu ulusal kurtuluşun bir kaynağı olarak gören Gürcü yazın adamlarını esinledi. Hemen hemen tüm kuşaklardan yazarların, devrimi, savaşçı coşku ve engin bir neşeyle selamlaması, bunun içindir. Bu noktada özellikle anılmaya değer olan, sanki, eski kuşaktan Akaki Tsereteli ve yeni kuşaktan İrodyon Evdoşvili’dir.
İrodyon Evdoşvili (1873-1916), yazınsal saflara, çalışan sınıfın çıkarlarını savunma arzusuyla esinlenmiş olarak katıldı. Sınıf mücadelesi, şiirinin esas notasını oluşturdu. Şair, kenter ilişkilerin halk karşıtı doğasının keskin bir şekilde bilincindeydi ve çalışan sınıfın dayanılmaz yaşam koşullarını ve çoğunluğun bir azınlık tarafından sömürülmesinin zararlı sonuçlarını açıkça algıladı. Özdeksel gönenci üreten işçi, hiç bir zaman zengin olmazken, anamalcı asalakların zengin olduğu, şairin sağlam inancıdır; yoksulluk, çok sayıda insanı köyden kente sürmüştü ki kentin, onlar için kötücül bir üvey anadan başka bir şey olmadığı ortadaydı. İ. Evdoşvili, olayların salt kaydedilmesinden hiç bir zaman hoşnut olmadı. Mücadelenin toplumsal adaletsizliğe tek başına son vereceğini savundu ve halkı savaşmaya çağırdı.
1905’in ateşli günlerinde, şair ve halk savunmanı İ. Evdoşvili, işçilerle omuz omuza yürüdü ve onları, özgürlük için savaşmaya esinledi. Devrimciler, Evdoşvili’nin şiirlerini ezberliyor ve söylüyorlardı.
İ. Evdoşvili, Gürcü yazarlara, sanatlarını işçi sınıfının hizmetinde konuşlandırma gereksinimini getirdi (“İşçi ve Esin Perisi”). Gericiliğin şiddeti sırasında hüküm süren keder ve ümitsizliğin, kavgacı şairin sesini bile düşünce ayrılığına boyamış olmasına karşın, yine de, iyilik için seçmiş olduğu yoldan sapmadı.
Lirik şiir, İ. Evdoşvili’nin yazınsal çalışmasının büyük bir bölümünü oluşturur. Ama siyasal düşünürlerce uyandırılmış, esinlenmiş düzyazı kurgunun yazarı olarak da dikkat toplar. Yani, devrimci düşünceler için uygun sanatsal biçimler bulmakta başarılı olmuştur ve Gürcü gökçe yazınında devrimci ve demokrat motiflere yeni bir ışık tutarak ve Toplumsalcı gerçekçiliğin sağlamlaşmasını sağlayarak olumlu bir rol oynamış olan kendi şairler okulunu da (G. Çhikvadze, V. Ruhadze, G. Kuçişvili v.ö.) yaratmıştır.
Devrimin fırtınalı günleri ve vahşi gericiliğin felaketli zamanları, Çola Lomtatidze’yi, yetenekli bir düzyazı yazarı (1878-1905) ve ilginç bir sanatçıyı ortaya çıkarmıştı. Yapıtları, ustaca bir şekilde ve yüksek sanatsal biçimlerde, hem devrimin ayaklanmasından kaynaklanan büyük neşe hem de yenilgisini izleyen misillemelerden kaynaklanan karışıklığı yansıtır.
Ç. Lomtatidze, yeni devrenin insanlarını ve zor yazgılarını, büyük psikolojik kavrayışla resmeder. Kendisi de birden çok kez işkence görmüş bir devrimci olarak, Ç. Lomtatidze, okuru, hapsedilmiş devrimci savaşçıların duyguları ve üzgüleriyle tanıştırdı. Yaşam ve ölüm sorununu psikolojik olarak işlemeye çalıştığı kısa öyküleri, okurda, derin ve silinmez bir etki bırakır. Temel bir amaç, insan yaşamının özü üzerine düşünme amacını izlerler. Lirik düzyazı, yazara, kişiliklerine kendi düşüncelerini ve duygularını üflemek için daha büyük olanaklar sundu.
Ç. Lomtatidze, bir yazar ve devrimci, gericiliğin hastalıklı etkisinden kaçamadı, ama bir savaşçı ve coşumcu olarak konumunu bırakmadı ve özgürlük ve eşitlik ülkülerine sadık kaldı.
Sözkonusu devredeki Gürcü yazınının en parlak kişilikleri, adları Gürcü düzyazısının gelişiminde yeni bir evre açacak olan, David Kldiaşvili (1862-1931) ve Şio Aragvispireli (1867-1926)’dir. Aynı zamanda binsekizyüzaltmışların yazınsal geleneklerinin özgün sürdürücüleriydiler, böylece devrim öncesi Gürcü kurgusunda çökmüş yönelimlere yolu kapatıyorlardı.
Düzyazı ve dram yapıtlarında, David Kldiaşvili, büyük sanatsallıkla, yoksullaşmış Gürcü orta tabakasının yaşamını ve genel olarak devrim öncesi kırı resmeder. Bir sanatçı olarak, özgül kişilikler ve nükteli anlatılar yaratmada fevkalade iyidir. Kişiliklerinin hatırlanması, okurun dudaklarına değişmez olarak bir gülümseme getirir.
Alışıldık yaşam çerçevelerinden, yeni ekonomik yaşamca itilmiş olan insanların imrenilmeyecek yazgısı, yazar tarafından, büyük canlılık ve ince nükte ile gösterildi. Anlatılarında doğru ölçüyü tutturmakta bir kez bile başarısız olmaz, ne de bir noktayı uzatır ya da umulmayan bir durum yaratır. Hikayenin ya da yaşamın kişiliklerince üretilen tüm durum, okuyucuyu kahkahaya boğdurur.
Orta tabakanın yaşamıyla dalga geçişiyle eşzamanlı olarak D. Kldiaşvili, okuru, zahmetli köylülüğün neşesiz varlığıyla, onun geç kavrayışı ve bilgisizliğiyle tanıştırır.
Yazar, devrimden sonra da, yeni yaşama olan ilgisine ve onu içten bir şekilde kabullenişine tanıklık eden birtakım yapıtlar yarattı.
Şio Aragvispireli, tamamıyla farklı türden bir yazardır. Kişiliğinde, büyük yaratımsal özgünlükte bir insan, Gürcü düzyazı ustalarının saflarına katıldı. Yetenekli bir kısa öykü yazarı ve psikolojik düzyazının bir büyük ustası olarak, Ş. Aragvispireli, haklı olarak, Gürcü Maupassant olarak adlandırıldı.
Ş. Aragvispireli, kenter gerçekliğin etkisi altında insanın iç yaşamında şekillenen değişimleri, psikolojik bir bakış açısından göstermeyi kendine amaç edindi. Toplumsal ve ulusal motifleri işleyerek, yazar, altmışların adamlarının geleneklerini sürdürür, ama, herşeyin üstünde, çağdaş toplumun duygusal varlığı ve psikolojik duygularıyla yönlendirilmektedir. Aynısı, aşk izleğine ilişkin iyilik için de geçerlidir. Evren kadar eski olan ve Gürcü gökçe yazınında defalarca resmedilmiş bu izlek, Ş. Aragvispireli tarafından yeni bir şekilde yorumlanır. Güçlü aşk duygusu da, devrenin genel niteliğinin etkisini taşır ve herkesçe aziz tutulmasının nedeni olan yüksek değerini az sıklıkta olmaz bir şekilde yitirir. Toplumsal ve ulusal kıyımın karşısında bir savaşçı olarak, insanın ruhsal yoksullaşmasının tümden açığa çıkışını korkunç bir felaket olarak gördü. İnsan zihniyeti üzerinde büyük bir iz bırakan o toplumsal ve siyasal çevrenin kuvvetli bir muhalifidir.
Büyük Gürcü düzyazı yazarı Vasili Barnov’un (1857-1934) amacı, halk yaşamının psikolojik ve felsefel yönünü temsil etmektir. Bu amacı güvence altına almak için, en özgün yolu seçer: romanlarının ve kısa öykülerinin konusu, en çok eski Gürcistan’dan ve o uzak günlerin Gürcüler’inden oluşur. Geçmişten, bile bile, ülküsel çevreler ve kişilikler seçer; bu yüzden, V. Barnov, huzurumuzda, Coşumcular’ın geleneğinin bir tür geç kalmış ardılı olarak görünür. Bununla birlikte, tarihsel bir yazar olarak, gerçekçi bir duruş alır. Zamanının toplumsal yaşamını, kusurlarından arındırmaya ve onun mükemmelliğine katkıda bulunmaya çabalar. Bu yazar, iyinin, güzelin ve doğruluğun bir savunmacısıdır; psikolojik ve felsefel çözümleme ve ulu ahlakın yayılması aracılığıyla, kabul edemeyeceği gerçekliğe karşı koymaya çalışır. Çalışmasını çağdaşlarına çekici kılan, bu özelliktir.
Gürcü kurgusu, Ekim devriminden hemen önceki karmaşık durumda bile eleştirel gerçekçilik geleneklerini korumak ve daha da geliştirmekte başarılı oldu. Bununla birlikte, gericilik döneminde, “Paskunci” dergisine (1908-1909) katkıda bulunan bir çökmüş simgeci okulun ortaya çıkmışlığı belirtilmelidir. Bu dergi, S. Şanşiaşvili tarafından çevrilmiş olan Edgar Poe’nun “Kara Kuzgun”unu ve simgeci şairlerin kimi diğer çevirilerini yayınladı. Simgeciliğe övgüler düzen Gürcü şairlerin özgün şiirlerini ve bildirilerini de sunduğunu söylemeye gerek yok.
Simgeci okulun temsilcileri, 1916’da aynı isimde bir derginin yayınına başlayan, “Mavi Boynuzlar” ismiyle bilinen bir öbek kurdular. Bu öbeğin üyeleri (P. Yaşvili, T. Tabidze, K. Nadiradze, V. Gaprindaşvili ve ötekiler) Gürcü nazmında kökten bir yenileme için çabaladılar ve klasik geleneklere karşı bir tür savaş ilan ettiler.
“Mavi Boynuzlar”dan sonra, simgeci yönelimin yazarları, içinde, T. Tabidze, V. Gaprindaşvili, P. Yaşvili, S. Tsikeridze, S. Kldiaşvili, C. Leonidze ve başkalarının şiirlerini ve makalelerini sunan “Meotsnebe Neamorebi” (1918-1923) dergisinin basımına başladılar. Böylece, gericilik döneminde Gürcü yazınında çıkmış olan çökmüş simgeci duygular, Menşevik yönetimi yıllarında, güç ve alan kazandı, durumun doğal olarak, kendine özgü toplumsal nedenleri vardı.
Ne de devrim öncesi Gürcü yazınının saflarına, okurun, en erken yazınsal çabalarıyla dikkatini çeken, çiçeklenen yeteneklerce katılındığı gerçeğini gözden kaçırabiliriz. Sayım, ilk olarak, N. Lordkipanidze, İ. Grişaşvili, A. Abaşeli’yi kapsamalıdır. Çoğu, Çökmüş etkiye yenilmemişti ve Gürcistan’da Sovyet gücünün kurulmasına hazırlıksız yakalanmadılar. Hem eski kuşak yazarların hem de yeni yaşamın ilgilerine kendilerini adamış olan simgeci okulun temsilcilerinin, onlarla yanyana olduğu da belirgindir.
Kaynak: Baramidze A. G., Gamezardaşvili, D. M. (2007). Gürcü Yazını (çev. U. B. Gezgin)
[Georgian Literature. Trans.U.B.Gezgin]. Lulu.
GÜRCÜ
YAZINI
Baramidze &
Gamezardaşvili
İngilizce’den
çeviren: Ulaş Başar Gezgin
İÇİNDEKİLER
1) Giriş
2) Beşinci Yüzyıldan Onbirinci Yüzyılın
Ortalarına Gürcü Yazını
3) Onbirinci Yüzyılın Ortalarından
Onüçüncü Yüzyılın Ortalarına Gürcü Yazını
4) Onüçüncüden Onsekizinci Yüzyıla Gürcü
Yazını
5) Ondokuzuncu Yüzyılın Açılışından
Kırklara Gürcü Yazını. Gürcü Coşumculuğu
6) Ondokuzuncu Yüzyılın Ellilerinde
Gürcü Yazını. Eleştirel Gerçekçiliğin Oluşumu
7) Gürcistan’da Altmışların Adamları.
Gürcü Yazınında Eleştirel Gerçekçiliğin Sağlamlaşması
8) Ondokuzuncu Yüzyılın Seksenlerinde
Gürcü Yazını
9) Ondokuzuncu Yüzyılın Doksanlarında
Gürcü Yazını
10) Yirminci Yüzyıl Gürcü Yazını (Ekim
Devrimi’ne doğru)
11) Gürcü Sovyet Yazını
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder