Videolar

16 Nisan 2021 Cuma

Çatlak Kankalar: Güney Afrika’dan Bir Barış İnşası Güldürüsü

 

 

Çatlak Kankalar: Güney Afrika’dan Bir Barış İnşası Güldürüsü

 

Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com

Twitter: ProfUlas

 

 

Çatlak Kankalar (Mad Buddies, 2012), ayrımcılık dönemi sonrasındaki çoğulculuğa yapılan gönderme üzerinden ‘gökkuşağı ulusu’ sözüyle nitelenen Güney Afrika’dan bir güldürü filmi. Film, ‘Tanrılar Çıldırmış Olmalı’ adlı kült film dizisinin yönetmeni Jamie Uys’un (1921-1996) iki filminden uyarlanmış. Filmde bir beyaz Güney Afrikalı ile siyah Güney Afrikalı’nın (Leon Schuster’ın oynadığı Boetie ile Kenneth Nkosi’nin oynadığı Beast) inişli-çıkışlı acı-tatlı dostlukları/düşmanlıkları üzerinden, barış inşası düşüncesi ele alınıyor. Ayrımcılık sonrası dönemde barış nasıl gelecektir? Acılar nasıl unutulacak, geçmişle hesaplaşılıp geleceğe nasıl bakılacaktır? Bu sorulara Türkiye kökenli Amerikalı sosyal psikolog Muzaffer Şerif (1906-1988) ve dönemdaşlarından bu yana, “birlikte birşeyler yaparak” yanıtı verilmektedir. İki düşman taraf, ortak bir hedef belirleyerek birleşirlerse, yan yana gelip düşmanlıklarını unutacaklardır.

 

 

Bir Safari Filmi

 

‘Çatlak Kankalar’ filmi, Güney Afrika’nın en güzel yerlerinde çekilmiş. Olayların çoğu doğal ortamda geçiyor. Devekuşları, kaplumbağalar, kurbağalar, timsahlar, ceylanlar, aslanlar vd. havada uçuşuyor. Film, bu açıdan bir tür safari filmi havası taşıyor - ki ‘safari’ de zaten, filmdeki macerayla uyumlu bir biçimde, Arapça’daki ‘sefer’ sözcüğünden geliyor. İstemsiz fırlatılmayla artık uçabilen ve uçabilmesiyle daha da ‘havalara uçan’ bir devekuşu, izleyiciyi elbette güldürecektir. Öte yandan, film, Güney Afrika’nın klasik görsel imgelerini pekiştirici nitelikte: Vahşi doğa, vahşi hayvanlar...

 

 

Biri Sizi Gözetliyor

 

Filmde, Beyaz ve Siyah başkişi, bir biçimde karşılaşırlar ve birbirlerine en baştan çocuksu bir nefretle yaklaşırlar. Kendi deyişleriyle, ırkçı değillerdir (zaten ırkçıların çok azı, ırkçı olduğunu söyler; öte yandan, haksız yere ırkçılıkla suçlananlar da bulunmakta). Kendi aralarındaki çatışma, turizm bakanının verdiği yemeği birbirine katacak kadar büyüyecektir. Ceza olarak hapse atılacak olan çiftin ‘yardım’ına ‘krizden fırsat çıkarmakta usta’ olan bir televizyoncu (Tanit Phoenix’in oynadığı Kelsey) yetişecektir. Kelsey, bakanı ikna eder. İkili, hapse girmek yerine, ceza olarak, birlikte ve başbaşa bir yolculuğa çıkartılırlar. Oraya birlikte gitmelidirler; sonunda oraya arkadaş olarak varırlarsa cezaları silinecektir. Böylelikle, ikilinin eğlenceli yolculukları başlayacaktır. Üstlerinde mikrofon ve kamera olduğunu bilmezler. Oysa, tüm ülke ve daha sonra kimi başka ülkeler de, onların ‘gerçeklik gösterisi’ne kilitlenecektir; üstlerine bahisler oynanacaktır. Onlarla gülünüp onlarla ağlanacak, sonlara doğru onlarla ülkenin çoğulcu birliğine ilişkin bir şarkı tüm ülkede hep bir ağızdan söylenecektir. Kendileri bilmese de, şarkıları ülkenin değişik kesimlerini yanyana getirecektir.(1)

 

 

Bakanı Eleştirirken Aslında Olan

 

Akla ‘Truman Show’ gibi yapımları getiren filmde, televizyon dünyasının yeterince eleştirilmediğini görürüz. Yine de alttan alta şuna dikkat çekilir: Televizyon dünyası için ülkeye barış gelmiş gelmemiş, önemsizdir. Barış ya da savaş... Hangisi para getirirse o alkışlanır. Öte yandan, bakan (bir siyahtır; Alfred Ntombela tarafından oynanır), yerin dibine batırılır. Gerçekte, ayrımcılık sonrası dönemde, ülke, beklenildiği kadar ileriye gitmez. Irk ayrımcılığının yerini sınıf ayrımcılığı alacaktır. Rüşvetler, yolsuzluklar, zimmetine para geçirmeler, devlet malını yağmalamalar vb. siyasetçileri gözden düşürür - ki bunlar Mandela’nın arkadaşlarıdır. Gerçekte ırkçılık, sınıfsallıktan bağımsız değildir.(2) Sovyetler sonrası bir dünyada, sınıf çözümlemeleri çöpe atılır. Oysa, bu, toplumsal gerçekliği yansıtmaz. İşin aslı, insanların birlikte birşey yapmalarının ötesinde, mülkiyet ve varlık adaletsizliği sürdükçe, ırkçılık tam anlamıyla son bulamayacaktır. Film, bu bağlamda, bakanı sık sık gülünç durumlara düşürerek yerin dibine batırırken, bir yandan, farkına vararak ya da varmayarak kendi bindiği dalı kesmektedir. Bakanın bir devlet insanının gerektirdiği özelliklere sahip olmaması, ayrımcılık sonrası adalet arayışlarını da bir ölçüde boşa düşürmektedir.

 

 

Ten Rengine Özselci Bakış

 

Peki bakan, filmde bu alternatif cezalandırmayı neden kabul eder? Kabul eder çünkü bu gösteriyle tüm dünya Güney Afrika’nın ne kadar barışçıl bir ülke olduğunu görecektir. Peki görecek midir? İşte bakanı gösteri ilerledikçe için için yiyip bitiren soru tam da bu olacaktır. Ya birlikte yolculuğa çıkmaları onları zorluklara karşı birleştirip arkadaş kılacağına, kendi aralarındaki çelişkileri büyütüp patlama noktasına getirirse?.. Üstelik, iki kişinin uyumlarını ve uyumsuzluklarını ırklarına (daha doğrusu ten renklerine, bu ikisi aynı değil) bağlamak ne kadar doğru olur? Bu, ten renklerine özselci bir bakış olarak not alınmalıdır. Oysa, kişilik farkları nedeniyle, iki beyaz da iki siyah da kendi aralarında anlaşamayabilir.

 

 

Tutuklu İkilemi

 

Filme bir de adli psikoloji ekseninde, ödül-ceza bağlamında bakabiliriz. Bu uyumsuz ikili, hapse girmemek için yola birlikte çıkarlar. Ortak bir hedefleri vardır. Bu, akla oyun kuramını ve tutuklu ikilemini getirir; fakat oyunun kurallarındaki büyük bir farkla: Yalnızca ve yalnızca birbirleriyle işbirliği yaparlarsa kazanacaklardır. Öte yandan, izlendiklerini bilmemektedirler - ki bu, açıkça etik ihlal ve anayasal hakların gasbı niteliğindedir. Bu görünmez büyük birader ortamında, ikili açısından sürecin değil sonucun daha önemli olduğu bir durum ortaya çıkar. Bir noktadan sonra, izlendiklerini anlamamakla birlikte, kendilerine bir oyun oynandığını hissederler ve “televizyoncuyu kandırmak için arkadaş gibi davranalım” düşüncesiyle hareket ederler. Bu hareketleriyle ve asıl bu hareketleriyle gerçekten arkadaş olmaya başlarlar. Bu arkadaşlıklarıyla cezadan kurtulmakla kalmaz, büyük ödülün sahibi olurlar. Bu durum, sosyal ve bilişsel psikolojideki bilişsel uyuşmazlık kavramıyla ilişkilendirilebilir. Olağan koşullarda yapmayacağımız bir hareketi çok da anlamlı olmayan bir kazanç ya da bunun beklentisi için gerçekleştirdiğimizde, bunu gerekçelendirmekte zorlanırız. Seçeneklerden biri, minareyi kılıfına uydurmaktır. Davranışı koşullara bağlamak varken, onu mantıklı bir hareketmiş gibi yeniden yorumlayabiliriz ve böylelikle tutumlarımız değişebilir.

 

 

Denize Düşen…

 

Film, oldukça eğlenceli bir yapım. Ancak, barış için verdiği ileti sıkıntılı: “Denize düşen yılana sarılır” misali yalnızca zor durumda kalınırsa arkadaş olunuyor. Hele işin içinde para varsa hayli hayli arkadaş olunuyor. İkili, çok kısa bir süre için, televizyon dünyasına karşı birleşirler. Bu, daha güçlü bir barış çimentosu gibi görünmekle birlikte, ikilimiz televizyoncunun dolaplarından haberdar olduktan sonra, bu kez kural değişecektir: Hedefe kim daha erken varırsa, büyük ödülü o alacaktır. Fakat onlar ipi birlikte göğüsleyecektir. Oyun kuramı ve tutuklu ikilemi, filmde bir kez daha kendini hissettirir. Ancak, soru işaretleri artarak çoğalır: Birliktelikleri bilerek midir, rol icabı mıdır, köprüyü geçene (ödülü alana) kadar mıdır vb., bilemeyiz. Tutumları değişmiş midir? Kişisel yakınlaşmaları başka ortamlara ve insanlara genellenecek midir? Hangi etik ilkelerle hareket etmişlerdir, edeceklerdir? Kişiliklerinde neler değişmiştir? Yoksa “bu da böyle bir maceraydı” denip geçilecek midir? 

 

 

Sonuç: Önerilir

 

Buradaki eleştirilerimize karşın, film önerilir. Güldürü olarak başarılı. Diğer bir açıdan, bir barış filmi olarak, eksiğiyle gediğiyle de olsa izlenip tartışılmaya değer bir yapım.(3) Ayrıca, Kuzey Atlantik’in filmsel hegemonyasından kurtulmak için, biraz da Güney Afrika gibi ayrıksı coğrafyaların filmlerini izliyor olmalıyız.(4) Bu da, o coğrafyadan gelme güzel bir örnek...

 

 

 

Dipnotlar:

 

(1) Şarkı şuradan dinlenebilir: Senzenina https://www.youtube.com/watch?v=ZmA_waGTxGk

 

(2) Konuya ilişkin olarak ‘Güney Afrika: Sınıfsız Irkçılık Tahlillerinin Sefaleti’ başlıklı yazı için bkz. Gezgin, U.B. (2017). Savaş Ne Zaman Biter? Barış Üzerine Psiko-kültürel Denemeler [yayınlanmayı bekleyen kitap].

 

(3) ‘Maymunlar Cehennemi’, ‘Kovboylar ve Uzaylılar’, ‘Çocukluğun Sonu’, ‘Son Umut’ ve ‘Mandalina Bahçesi’ gibi filmleri barış psikolojisi açısından yorumlayan iki metin için bkz. Gezgin, U.B. (2019). Bir Mürekkep Testi Olarak Film: Anlatıbilim Açısından Film Psikolojisi ve Film Çözümlemeleri. Ankara: Töz.

https://www.kitapyurdu.com/kitap/bir-murekkep-testi-olarak-film-amp-anlatibilim-acisindan-film-psikolojisi-ve-film-cozumlemeleri-/501944.html  

 

(4) ‘Çatlak Kankalar’ filmi, şuradan izlenebilir:

https://www.youtube.com/watch?v=1bVvcel2S7Y

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder