SYRIZA Döneminin Kapanmasının Ardından Türkiye Solu
Özeleştiri Yapıyor mu, Yapacak mı?
Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Twitter: ProfUlas
Dün
itibariyle Yunanistan'da SYRIZA dönemi kapandı. Türkiye'de neredeyse solun
tümü, SYRIZA konusunda yanıldı, Ocak 2015'teki seçim zaferini alkışladı.
HDP, CHP,
ÖDP ve hatta AKP, "Türkiye'nin SYRIZA'sı biziz" yarışına girdi.
Yanıldıklarını anladıklarında çok geçti ve hâlâ özeleştiri yapmış değiller.
SYRIZA Konusunda Öngörü Sahibi Olanlar:
SYRIZA'nın
sol bir parti değil, sistemi restore edecek bir parti olduğunu önceden tahmin
edenler, solu kültüralist değil sınıfsal olarak çözümleyen kurum ve isimlerdi.
Türkiye'de SYRIZA'nın gerçek rengini önceden anlamış olanlar şunlardı:
- Yunanistan
Komünist Partisi'yle yakın ilişkileri dolayısıyla TKP ve HTKP.
- Kimi
Troçkist isimler (örneğin Sungur Savran)
- Genel
anlamda eleştirel, sorgulayıcı düşünce yapısına sahip az sayıda sol yazar.
- Taner
Timur ve Korkut Boratav gibi, konuyu sınıfsal eksende ve SYRIZA’nın ekonomik
politikalarının solda durmaması üstünden değerlendirenler.
- Kimi
partilerde ve hareketlerde, sınıfsal bakanlar doğru tahminler yaptı, kültüralist
bakanlar yanıldı. Diğer bir deyişle, bunların kendi içlerinde de farklılaşma
söz konusuydu. Solun gerisi (çoğu), birkaç istisna dışında yanıldı.
Bunları
2018’de Atina’da yayınlanan bir akademik dergide çıkan bir makalemde
ayrıntılarıyla anlattım (aşağıdan okuyabilirsiniz). Bugün, makalede sık alıntı
yaptığım TKP’li yazarlardan biri, sosyal medyada bana teşekkür etmiş. Teşekkürü
aldım, kendisine ben de teşekkür ederim.
TKP’li
değilim. Solda duran bir akademisyen-yazar olarak doğruların peşindeyim. Önemli
olan, memleketimizde düşünce kültürünün daha da gelişmesidir.
Peki
SYRIZA’nın başkalaşmasının, adeta Frankestein’laşmasının önhabercileri nelerdi?
2015’te konuyla ilgili olarak yazdığım bir yazıdan alıntılıyorum:
“İlki,
Syriza’nın irili ufaklı sol partilerle koalisyon kurmak varken sağcı bir
partiyle koalisyon kurmasıydı ve işin ağlatılı yanı, bunu Avrupa’nın kemer
sıkma politikalarına karşı çıkmak üzerinden gerekçelendiriyordu. Milli savunma
bakanlığının sağcı koalisyon ortağına verilmesi ve maliye bakanının Marksist
olmaması, onun yerine kapitalizmi reforme etmeye çalışan bir Keynes'çi olması
da bir diğer noktaydı.
Üçüncü bir
nokta, seçimden birkaç hafta sonra, Alexis'in öldürüldüğü 2008 yılında İçişleri
Bakanı olan Prokopis Pavlopulos’un Syriza’nın oylarıyla devlet başkanı
yapılmasıydı. Buna, “2011 sonrasında Tunus’ta ve Mısır'da olduğu gibi Syriza
iktidarının ömrünü uzatmak için eski rejime verilmiş bir ödün” diyebilirdik
belki. Ancak bunu Türkiye’de yapana (örneğin Berkin’in öldürüldüğü sırada
İçişleri Bakanı olanı devlet başkanı yaptırmak) herhalde solcu denemezdi.”(*)
Türkiye Solunun SYRIZA Yanılgısından Çıkarılacak Dersler:
1. Sol, eski
zamanlardaki eleştiri-özeleştiri döngüsünü bırakmış durumda. Kimi hareketler
başka konularda özeleştiri yaptılar. SYRIZA konusunda yanılan sol kesimler,
“daha önce şöyle şöyle dedik, hem de bunları kesin doğruymuş gibi söyledik,
yanıldık” diyebilmelidir. Yanılıp da yanılmamış gibi yapmak, yanılmaktan daha
kötü...
2. Akademik
makalede anlattığım gibi, solun yaygın yanılgısı, sınıfsal değil kültüralist
bakmasından ve ekonomik politikalara değil politik etiketlere inanmasından
ileri geliyor. Üstelik SYRIZA konusunda tek yanılan, Türkiye solu değil,
dünyada da çokça yanılan oldu. Bu yanılgılı durum, günümüze özgü de değildir.
Geçmişte de benzerleri olmuştur; üstüne gidilmediği için 21. yüzyılda hâlâ aynı
sorunları yaşıyoruz.
3. Bu
yanılma halleri, SYRIZA konusuna özgü de değil. Suriye’deki savaş konusunda da
(örneğin, cihatçıları geçmişte Afganistan’ta olduğu gibi ‘özgürlük savaşçısı’
ya da ‘halk muhalefeti’ diye tariflemeler), Uruguaylı başkan övgüsünde de
(çünkü sosyalizm hayırseverlik değildir) ve daha birçok örnekte aynı yanılgılı
düşünce yapısını görüyoruz.
4. Sol,
bilimden ve felsefeden uzaklaştıkça, daha yanılgılı konumlara savruluyor.
‘Felsefenin Temel İlkeleri’ gibi (değerli bir kitap olmakla birlikte), sola
solu anlatan eskimiş kitaplar yerine, daha güncel, daha kapsayıcı bir okuma
programıyla solun kendisini geliştirmesi şart.
5. Sol,
kesin konuşmayı bırakmalıdır. Kimi konularda tek bir doğru vardır; başka
konularda yoktur. Sol, bilgiyle görüşü ve olguyla yargıyı ayırmayı artık
öğrenmelidir.
6. Solun
kuramının doğru olması, uygulamada doğruluğu güvence altına almıyor. Kuramla
uygulama ve uygulamayla kuram arasında örülmesi gereken bağlar uzun süredir
kopmuş görünüyor.
Buradan “tek
doğru, benim dediğimdir” gibi bir sonuç da çıkarılmasın. Amaç, kimseyi kırmak
ya da kızdırmak da değil. Bu satırların yazarı, elbette herkes gibi
yanılabilir; ancak öyle gelişmeler oluyor ki, kimi zaman herkes yanılıyor ve
yalnızca tek bir insan ya da bir avuç insan, doğruları söylüyor; onların
sesleri ise, sol çoğunluk içinde arada kaynıyor.
Özeleştirisiz
eleştiri, eleştirilene yedeklenmeyi getirir. Solun sosyal medyada sık görülen
kişisel kavgalar ve hakaretamiz sataşmaların ötesine geçip soğukkanlı olarak
tartışmayı öğrenmesi gerekir. Bir ülkeyi, hatta dünyayı yönetmeye talip ve aday
olan bir hareket ya da düşüncenin, buna uygun bir olgunlukta davranması
beklenir. Amaç, sosyal medyada fenomen olmak, çok beğeni almak vb. olmamalıdır.
Paylaşımlar gelip geçer, beğeniler dönemlere özgü olarak artar da azalır da…
Güçlü düşünceler ise yıllara meydan okurlar… Önemli olan, kısa erimli
kazanımlar yerine, bu tür uzun erimli düşünceleri üretmek olmalıdır.
Sonuç: Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı?
Türkiye
solu, SYRIZA konusundaki yanılgılarından ders çıkarmalıdır. Kendine her solcu
diyenin solda olduğuna inanmayı bırakmalıdır. Bir partiyi değerlendirirken,
partinin hangi sınıfları temsil ettiğine bakmalıdır. Siyasete kültüralist bir
çerçeveden bakmak yerine partilerin ekonomik politikalarını incelemelidir.
Yalnızca kendisiyle tümüyle aynı görüşte olanlarla değil dünya solu
yelpazesinin farklı kesimleriyle daha yakın ilişkiler kurmalıdır ya da en
azından, dünya solu okumalarında kendisinden farklı düşünen sol kesimlerin
kaynaklarını da incelemelidir.
Sol,
yanılabileceğini kabul etmelidir. Papa’nın yanılmaz olduğunu, yüzyıllar boyunca
sözcüğün çifte anlamıyla ‘şiddet’le savunan Vatikan bile, sonunda yanılmazlık
savını bir yana bıraktı… Sol, yanıldığını ve yanılabileceğini inkar etmek
yerine, gelecekteki olası yanılmalara karşı önlem almalı, eleştiri-özeleştiri
döngüsü ile doğrulama-yanlışlama düzeneklerini devreye sokmalıdır. Ülkeyi ve
dünyayı yönetmeye talip ve adaysa bunu yapmak zorundadır.
Gezgin, U.B.
(2018). SYRIZA’s Metamorphosis As Seen By the Turkish Left: A Critique of
Leftism Without Economics and Class Analysis. Athens Journal of Mediterranean
Studies, 4(4), 291-304. https://www.researchgate.net/publication/327254332_SYRIZA%27s_Metamorphosis_as_Seen_by_The_Turkish_Left_A_Critique_of_Leftism_without_Economics_and_Class_Analysis
https://www.athensjournals.gr/mediterranean/2018-4-4-2-Gezgin.pdf
(*) Gezgin,
U.B. (2019). İki Solun Hikayesi: Uruguay’ın Ak Partisi ve SYRIZA. Bianet,
14.08.2015.
https://m.bianet.org/bianet/toplum/166814-iki-solun-hikayesi-uruguay-in-ak-partisi-ve-syriza
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder