Asya Çağı’na
Nasıl Hazırlanabiliriz?
Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Twitter: ProfUlas
Asya Çağı’na nasıl hazırlanabiliriz? Bu soru, bir kere, bir
Asya Çağı’na girdiğimizi, girmekte olduğumuzu ya da gireceğimizi varsayıyor.
Peki bu, doğru mu? Bu varsayımı destekleyen neler var elimizde?
Rüzgarın
Asya’dan Yana Döndüğüne İşaret Eden 6 Gelişme
Birincisi, Asya ekonomileri yükselişte. Bunun başını Çin ile
Japonya çekiyor. Hindistan kendi iç sorunlarıyla boğuşan uyuyan bir dev; ancak
çevre ülkeler (Nepal, Bhutan, Bangladeş, Sri Lanka, Maldivler vb.) üzerindeki
etkisi büyük ve birçok toplumsal sorunla mücadele içindeyken dünya çapında
bilişimciler yetiştirebiliyor.
İkincisi, Asya ülkelerinin kültürel etkileri artık iyice öne
çıkıyor. Sinema salonlarının çoğu, yakın zamana dek ya yerli yapımları ya da
Hollywood filmlerini gösterirdi. Eskiden Asya dövüş filmleri vardı; az sayıda
da olsa Hint filmleri izlenirdi; fakat film dünyasında Çin, Hindistan, Güney
Kore ve Japonya; dizi film dünyasında ise Güney Kore ve Hindistan’ın ağırlığı
söz konusu değildi. Küreselleşme, Batılı egemen sınıflar pek istemese de,
kültürel anlamda daha çoğulcu bir yöne doğru evriliyor.
Üçüncüsü, özellikle Doğu Asya, son onyıllarda bir
teknoloji-yoğun üretim coğrafyası niteliği kazanıyor. Bunda, ülkesine göre,
pazar büyüklüğü (Çin), ucuz işgücü (eski Çin, yeni Güneydoğu Asya), teknik
yeterlilik vb. (Çin, Güney Kore, Japonya) gibi etmenlerin etkili olduğunu
görüyoruz. Kullandığımız telefonların, tabletlerin, bilgisayarların ve hatta
buzdolaplarıyla çamaşır makinelerinin oransal olarak çok azı artık Doğu Asya
dışında üretiliyor.
Dördüncüsü, gelirlerdeki yükseliş, başka ülkelere yönelik
ilgi, yumuşatılan vize-pasaport rejimleri ve uzun yolların
ucuzlaması/kolaylaşmasıyla birlikte, daha çok Asyalı turisti Asya dışında
görüyoruz. Asya, turizmde büyük bir pasta; bunun için çeşitli il, ilçe, semt ve
mahallelerde Avrupa dilleri dışında Asya dillerinde de tabelalar, hizmetler ve
kolaylıklar görülüyor.
Beşincisi, Singapur, Çin ve Japonya başta olmak üzere Asya
ülkeleri, öğrencilerin bilgi ve becerilerini sınayan uluslararası karşılaştırmalarda
(örneğin PİSA), birçok ‘küresel Batılı’ ülkeyi geride bırakıyor. Küresel Batı
coğrafyasında daha fazla sayıda Asyalı öğrencinin başarı çıtasını yükselttiğini
görüyoruz.
Altıncısı, Asya ülkeleri, askeri açıdan da güçleniyor.
Dünyanın çeşitli göstergelere göre en büyük ordularından bir bölümü Asya’da.
Küresel Batı dışında nükleer güce sahip diğer ülkeler de tümüyle Asya’da. Asya
ülkeleri, aynı zamanda, bir yandan silah alımında bir yandan da silah yapımı ve
satışında en başlarda.
Asya Yüzyılı
mı Asya Çağı mı Asya Öte-çağı mı?
Ana konuya geçmeden, ‘Asya yüzyılı’ sözü yerine ‘Asya Çağı’
sözünü yeğlememizin mantığına dokunalım: Bu süreç, yüzyıllık olmayabilir, daha
kısa da olabilir daha uzun da… Aslında, bu, çağ değil, bir öte-çağ (meta-era)
bile olabilir. Şöyle ki, bugün klasik tarihyazımı, dünya tarihini, çoğunlukla
Avrupa’daki gelişmeler üstünden çağlandırdı: İlk Çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ, Yakın
Çağ vb. Bunlar, toplamda, bir Avrupa Öte-çağı’na karşılık geliyordu. Bundan
sonrasında ise, tarihyazımının Asya’daki gelişmelerle yakından ilişkili olarak
şekillendiğini görüyor olacağız.
Bu altı noktayla, ki bunlara daha fazlası da eklenebilir,
asıl sorumuzu yanıtlamak için gerekli olan arka planı oluşturduktan sonra, başa
dönelim ve kaldığımız yerden devam edelim: Asya (Öte-)Çağı’na nasıl
hazırlanabiliriz?
Yayın
Dünyası ve Bilgi Üreticileri, Yüzlerini Asya’ya Dönmeli
Bir kere, Türkiye’de yayın dünyasında Asya dillerinden ve
Asyalı yazarlardan düşük oranda çeviri yapılmasına ve kitap basılmasına bir dur
demeliyiz. Bunların çoğu, Çin ve Japonya’yla kısıtlı kalıyor; oysa Asya Çağı’na
hazır olabilmek için farklı Asya ülkelerinin kültürlerine ve yazarlarına
erişebiliyor olmalıyız.
Kalkınmanın ve küreselleşmenin batılılaşmayla ve yalnızca
batılılaşmayla gerçekleşebileceğine ilişkin düşük özgüvenli ve gizli içsel
sömürgeci bakış, artık güç kaybediyor. Çeşitli Asya ülkeleri başka türlü bir
kalkınmanın da olanaklı olduğunu çoktan gösterdiler. Fakat Batı hayranlığı kimi
kesimlerde hâlâ öyle baskın ki, bir kitabı bir Türk ya da Asyalı adıyla değil
de Batılı bir takma adla bastırmak, kitabın çok satmasını sağlayabiliyor.
Batılılık, hâlâ kimi kesimlerde yazar adları üstünden bile bir otorite
sağlıyor.
İkincisi, Kuzey Atlantik’te üretilen bilgi ve bulguların
Türkiye’de de (ve Asya’da da) geçerliymiş gibi sunulması ve bu biçimde kendini
gösteren asimetrik, tek taraflı epistemik ilişki son bulmalıdır. Kuzey Atlantik
dışındaki bilgi ve bulgu üreticileri daha sıkı işbirliği ilişkileri kurmalıdır.
Daha Fazla
Asya Uzmanı ve Uzmanlığı Gerekli
Üçüncüsü, Türkiye’de Asya uzmanı ve Asya araştırmaları
kadroları sayıca arttırılmalıdır. 48 ülkeye sahip bir coğrafya için çok daha
fazla araştırmacıya ve enstitüye ihtiyacımız var. İlk aşamada, Türkiye’nin her
büyük şehrinde en az bir Asya araştırmaları enstitüsü ya da bölümü
oluşturulmalıdır. Bu kurumlar bir yandan araştırma yapmalı, bir yandan da
ticaret ve kültürü içermek üzere Asya ülkeleriyle karşılıklı ilişkiler ve
ortaklıklar geliştirmelidir. Aynı biçimde, Türkiye ve Türkoloji’yle ilgili
kurumları olmayan Asya ülkesi kalmamalıdır. Varolanlar da sayıca
arttırılmalıdır.
Dördüncüsü, Türkiye’den Asya ülkelerine (yalnızca belli
başlı ülkelere değil) daha fazla öğrenci gönderilmelidir. Bunun için gençlere
burs olanakları sağlanmalıdır. Böylelikle orta erimde, kendi ülkesini ve en az
bir Asya ülkesini yakından tanıyıp deneyimlemiş yeni bir kuşak oluşturulmuş
olacaktır.
Daha Fazla
Asyalı, Doğu’nun Doğuluğu ve Alternatif İlişkiler
Beşincisi, Türkiye’de daha fazla Asyalı beklenmelidir.
Farklı Asya ülkelerinden Türkiye’ye, eğitim ya da iş amacıyla veya evlilik
bağıyla gelen Asyalıların kendi içlerinde eşgüdüm sağlanmalıdır. Aynısı,
Asya’da yaşayan Türkler için de söz konusu olmalıdır. Karşılıklı dostluk
dernekleri kurulmalı; bu dernekler aracılığıyla çeşitli etkinlikler
düzenlenerek Asya ülkeleriyle bağlar güçlendirilmelidir.
Altıncısı, Doğu’dan Arap coğrafyasını anlayan yaygın ve
yanlış bakış değişmelidir. Asya, çeşitli halklardan 4.5 milyar insanı
barındırmaktadır. Bu da, dünya nüfusunun yarıdan fazlası ediyor. Doğu’dan
çoğunlukla Çin ve Japonya’yı anlayan bakışlar ise, Güney ve Güneydoğu Asya’yı gözden
kaçırmaktadır.
Yedincisi, Kuzey Atlantik’le yapılan ticaret tek tek kalem
kalem incelenip bunların alternatifleri Asya ülkelerinde aranmalıdır. Kuzey
Atlantik üstünlüğünün düşüşe geçtiği bir süreçte, bu ticari çeşitlendirme ne
kadar erken yapılırsa o kadar çok kazanç sağlanacaktır.
Son olarak, ben ve biz merkezci, dışlayıcı dünya görüşleri
geriye atılmalı; farklı kültürlere aç, farklı kültürlerden yeni bilgi, beceri
ve bakışlar edinme beklentisinde olan bir toplum yapısına doğru yol
alınmalıdır.
Başlangıç olarak bunlar Asya Çağı’na yeterince
hazırlanmamızı sağlayacaktır. Bu yolda ilerleyen bir Türkiye zaten gerisini
getirecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder