Zeka
Fetişistleri ve Yapay Zeka Hayranları İçin 10 Karşılık ve Ek Eleştiri
Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Twitter: ProfUlas
Dünyadaki ve
memleketteki kötülüklerden düşük zekalı insanlar ve bunların her yeri ele
geçirmiş olmaları mı sorumludur?
Türkiye’de
eğitimli kesimlerde ara ara kendilerini öven, halkı aşağılayan seçkinci
söylemler öne çıkar. Eskiden bunlar basına da yansırdı; artık el altından
sosyal medya mecralarında kendine yer buluyor.
Öncelikle,
bu iddiaları ortaya atanlar, kusura bakmasınlar ama yeterince zeki değiller;
çünkü yeterince zeki olan bir insan, toplumsal sorunların zeka düzeyiyle
doğrudan ilişkili olmadığını; asıl sorunun sistemik olduğunu biliyor olmalıdır.
İçinde kapitalizm ve onun egemen sınıflarının eleştirisi yer almayan hiç bir
değerlendirme ‘zekice’ ve doğru olamayacaktır.
İkincisi,
zekayı nasıl tanımlıyoruz? Sözgelimi, ülkeyi profesörler mi yönetsin? Örneğin,
Tansu Çiller, Ahmet Davutoğlu, Necmettin Erbakan, Erdal İnönü vd. Bunların
yönetiminin diğerlerinin yönetiminden çok daha iyi olduğunu iddia edecek olan
var mı?
Üçüncüsü,
kast edilen, zeka değil, eğitim düzeyi mi? Bkz. önceki nokta. En eğitimlilerin,
profesörlerin yönetiminde çok daha ileri bir noktaya gitmedik; bunun güvencesi
yok, binbir çeşit farklı etmen söz konusu.
Dördüncüsü,
böyle seçkinci bakışlara sahip olanlar, bir zahmet, Nutuk’u okusun. Kurtuluş
Savaşı’nı yürüten halk daha çok mu zekiydi, daha çok mu eğitimliydi?
Okuma-yazmanın lüks olduğu bir dönemde bağımsızlık kazanılabildi.
Beşincisi,
işte tam da bu zihniyet, AKP’yi başa getirip 25 yıl egemen kılmadı mı? “Bu
halktan bir cacık olmaz” deyip dükkanı kapatıp ülkeyi terk mi edelim? Kendini
zeki sananların bu tabloda hiç mi suçu yok? Bunun böyle olmasını engellemek
için çaba gösterdiniz mi gerçekten? Ne kadar gösterdiniz?
Altıncısı,
diyelim ki, toplum eğitimsiz; peki bu, değişmez bir durum mu? Değil. Değişmesi
için neler yaptınız?
Yedincisi,
herkes, okumuş kesim kadar okumaya zaman, enerji, istek ve kaynak ayıramıyor
olabilir. Herkesin çok okumuşlar gibi olması bir zorunluluk mudur? Değildir.
Okumuş kesimin okumuşluğu, ona çeşitli sorumluluklar yükler. Bu yükü taşıyor
musunuz, taşıdınız mı?
Sekizincisi,
bu zeka söylemleri, zeka, eğitim ve toplumsal bilinci birbirine karıştırıyor.
Halk zeki olmayabilir, eğitimli olmayabilir; ama toplumsal bilinç kazanırsa
harikalar yaratabilir. Bunu bize sınıf mücadeleleri tarihi (ki insanlık tarihinin
eşanlamlısıdır) zaten söylüyor.
Dokuzuncusu, bu zeka söylemi,
zekayla ilgili geri kalmış bir modele dayanıyor; genel bir zekanın var olduğu
sanılıyor. Oysa Einstein bile, yalnızca kendi alanında (ve belki ek olarak
komşu alanlarda) zekiydi. Günümüzde bilimsel bilgi, iyice uzmanlaşmıştır. Bir
insanın endüstri mühendisliğinde uzman olması, onun çok iyi bir demograf ya da
antropolog olduğunu göstermez. Kaldı ki, genel zeka yerine, zeka türleri ve
“zeka mı yetenek mi?” tartışmaları var.
Onuncusu,
‘zekilerin yönetimi’ ya da ‘zeki yönetim’ ile kast edilen, verimlilik ise, o,
işin bambaşka bir boyutudur. Kamu kaynaklarını soyup soğana çevirenler, en
zekiler de olabilir; bunun zekayla ilgisi bulunmuyor. Üstelik, onlar, kamusal
olarak verimsiz, fakat bireysel ve topluluksal bağlamda oldukça verimli(!) bile
sayılabilirler.
Pazarlamada
ve siyasal iletişimde, “müşteriyi/seçmeni övme” taktiği diye bir taktik vardır.
“Canlarım, iyi ki varsınız; sizin sayenizde buraya geldim” gibi bir hava yaratılır.
Çinli bir diplomatın, “Türkler zekidir; Çince’yi kolaylıkla öğrenirler” söylemi
ve elbette Mustafa Kemal’in “...zekidir, çalışkandır” söylemi buna karşılık
gelir. Oysa görüldüğü gibi, buradaki iki ‘zeki’ ifadesi, birbirinden çok farklı
kavramlara karşılık geliyor. Yine de, “% 65’i aptal”, “çok cahilsin, ölsene”
vb. gibi ifadelere göre, etkilerinin getirdiği olumlu sonuç ortada. Bu tür
ifadeleri dillendiren gülmece yazarı ve tarih profesörü, Einstein örneğindeki
gibi, yalnızca kendi alanlarında zekidir. O nedenle, kendilerini bu kadar üste
çıkarmaları zaten yersiz.
Öte yandan,
sosyal medyada trol olduğunun farkında bile olmayan çok sayıda trol var.
Bilmedikleri konularda, bir saniye bile düşünmeden ahkam keserler. “Yazısını
yaz, eleştir” deseniz oralı olmazlar. Uzay araştırmaları uzmanı bir açıklama
yapar, “iyi araştır” derler örneğin. Yukarıdaki cahillik söylemindeki
aşağılamanın karşıtı, bu tür özgüvenli cahillik örnekleri de olmamalıdır; tam
tersi, bir açıdan ortaklaşmaktadırlar. Dahası, özellikle toplumsal bilim
alanlarında tek doğru da yok. O tarih profesörü, örneğin, kendi alanına bile
resmi saray bakışıyla bakan bir isimdir. Bu nedenle, alandan olan ve olmayan
herkesin onu eleştirmeye (hakaret etmeye elbette değil ama eleştirmeye) hakkı
olmalıdır.
Bir de yapay
zeka tartışmaları çıktı. Birbirinden hatalı görüşler, yaygın dolaşıma giriyor.
Neden? Google şefi söyledi diye örneğin… Google ne zamandan beri insanlığın
iyiliğini düşünür oldu? Kazanç beklemediği tek bir girişimi bile olmayan bu kurumun
yaptıklarının sorgusuz sualsiz övülüp benimsenmesi, işte asıl bu, kimin
bilinçli olup olmadığı noktasında bir fikir veriyor. Bilinç her zaman eğitimle
kazanılmaz; iyice ideolojik bir araca dönüştürülen örgün eğitim, tersine,
toplumsal bilinci geriletmeye yarar. Sakallı Celal boşa dememiş “bu kadar
cehalet ancak tahsille mümkündür” diye…
Yapay zekaya
dönelim: Yapay zeka, bize oy verme konusunda önerilerde bulunacakmış.(*) Neden?
Daha mantıklıymış, onda duygulara yer yokmuş. Evet, duygular, karar vermede
yanıltıcı olabilir; ancak duyguları yoksaymak daha da yanıltıcı olacaktır.
Kendi duygularımı da başkalarının duygularını da iyi bilmeliyim ki ona göre
doğru kararlar alabileyim. İki arası bozuk arkadaşımı aynı ortamda
buluşturmuyor olmalıyım örneğin…
Kaldı ki
duygular hep mi kötüdür? Yaptığımız birçok iyiliğin altında sevgi-saygı yok mu?
Duygular olmasa sanat olabilir miydi? Memleket sevgisi olmasa ‘imkansız’
denilen işler yapılabilir miydi? Duyguları olmayan bir yapay zeka gerçekten iyi
olabilir mi? Sorular, zincirleme olarak gider. Ama zaten bu örnekte temelden
bir hata var: Şimdiye dek oy kullanmada yanlış kararlar mı almışız ki yapay
zeka bize bu konuda yardımcı olacak? Ülkenin başına mühendisleri mi getirelim
örneğin (bkz. yukarıdaki noktalar)?
Oy vermek ve
birçok insan davranışı, tümüyle mantığa dayanmaz, zaten mantıklı olmaları bile
gerekmez; gerekmediği gibi, birçok durumda, tek bir mantıklı hareket de yoktur.
Bedeller vardır; artılar eksiler vardır. Yapay zekanın tıkandığı konulardan
biri, etiktir. 5 kişiyi ölümlü kazadan kurtarmak için bir kişiyi feda edebilir
miyim? Bunun mantıklı bir çözümü yok; işin içine duygular ve etik giriyor.
Bir de şu
var: Yapay zeka, bizim için berberde, lokantada vb. yer ayırtacakmış. Google
şefi, bize bunu şovmen edasıyla gösteriyor, yapay zekanın yaptığı telefon
görüşmelerini dinletiyor ve toplumun en ‘zekileri’nden alkış alıyor. (**) Oysa,
telesekreterler zaten yeterince rahatsız edici ve saygısızca değil mi?
Bankalardan sık sık yapılan otomatik aramalarda telesekreterle taciz edilmenin
bir ileri sürümü olmuyor mu bu? “Ama” diyorlar, “karşıdaki, konuşanın yapay
zeka olduğunu bilmiyor ki!” Bilmesi gerekiyor mu? Karşıdakine yapılan bir
saygısızlık söz konusu. Baştan belirtilmeli o zaman, “ben yapay zekayım, insan değilim”
diye.
Üstelik, bu tür teknolojiler,
yakında tümüyle gereksizleşecek; çünkü tüm işletmeler er ya da geç yer ayırtma
gibi işlemlerde internete geçecek. Neden? Bugün hastanede randevu almak için
bile internet şart. E-devlet uygulamaları da, internet kullanımını özendiriyor.
Dolayısıyla, yapay zekanın arama yapmasına bile gerek kalmayacak; yer ayırtma
gibi işlemleri zaten internet üstünden biz kendimiz yapıyor olacağız ve hatta
bunlar elektronik takvimimize kolaylıkla işlenecek. Kimi işletmelerde ise bugün
yer ayırtmaya bile gerek yok, çünkü her zaman yer var…
Bu zeka
fetişizmi ve yapay zeka hayranlığı, insanlığın iyiliği için artık son bulmalı.
Özetle, zeka fetişizmi, toplumsal sorunları yanlış bir nedene bağlıyor.
Sorunların kökü, kapitalizm ve onun egemen sınıflarındadır. İkincisi, büyük
şirketlerin ve devletlerin elindeki yapay zeka, egemen sınıfların çıkarlarına
aykırı düşecek ve yurttaşların yararına olacak biçimde asla işe koşulmuyor.
Yurttaş hakları ve özgürlükleri adına, bunlara her zaman kuşkuyla
yaklaşmalıyız. Zeka olmasa da, toplumsal bilinç, bunu gerektiriyor.
Bize gerekli
olan, daha fazla zeka, zekilerin yönetimi ve yapay zeka değil, toplumsal
bilinç, kamu yararı gözetme, bilimsel kuşkuculuk ve toplumsal yönelimli
eleştirel düşüncedir.
(*) Bkz.
Kime oy vermeniz gerektiğine yapay zekâ sizin için karar verebilir.
https://www.kulturservisi.com/p/kime-oy-vermeniz-gerektigine-yapay-zeka-sizin-icin-karar-verebilir
(**) Bkz.
Google Duplex: A.I. Assistant Calls Local Businesses To Make Appointments
https://www.youtube.com/watch?v=D5VN56jQMWM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder