Sanal
Paralara Neden Bu Kadar Çok İlgi Gösteriliyor?
Prof.Dr. Ulaş
Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Standart iktisat
kitapları, paranın 4 işlevi olduğunu söyler. Bunlar, hesap birimi niteliğinde
olması, bir değer taşıma biçimi olması, bir değişim değeri olması ve gelecekteki
ödemeler için bir standart oluşturmasına karşılık geliyor.
Birinci anlamıyla,
para, hesap kitap yapabilmemizi sağlıyor. Bu işlevin sanal paralarca
karşılanması zor; çünkü bu tür paraların ‘kur’ları çok hızlı değişiyor. İkinci
anlamında ise, sanal para, tercih edilen bir değer taşıma biçimi olarak öne
çıkıyor. Burada kastedilen şudur: Eldeki değer, nakit para olarak tutulabilir
ya da bunun yerine taşınmaz, altın, tahvil, bono, tablo vb. alınır. Eldeki
değer, nakit olarak tutulursa bunun üstünlüğü, alım ve satım için hazır (sıvı
gibi akışkan) olmasıdır. Zayıflığı ise, nakit paranın diğer değer taşıma
biçimlerine göre daha hızlı değer kaybetmesidir. Cepteki para, başka seçenekler
düşünüldüğünde, para sahibini zarara uğratır. Para, cepte kaldıkça, zamanın
getirdiği değer kaybına kapılıp gider. İşte bu açıdan sanal para, bu yatırımsal
işlevle el ve eldiven gibi uymaktadır.
Üçüncü anlamıyla
para, bize, çeşitli ürünlerin değerlerini karşılaştırma olanağı verir. Ancak,
sanal paraların böyle bir işlevi bulunmamaktadır. Son olarak, dördüncü
anlamıyla para, bize gelecekteki ödemeler için bir ölçü sağlamaktadır. Sanal
para, sürekli değişken niteliği dolayısıyla, bu işlevi karşılayamaz.
Dolayısıyla, sanal para, nakit paranın dört işlevinden yalnızca birine (değer
taşıma biçimi olması işlevi) karşılık gelmektedir. Demek ki, toplumda geçerliği
ve kabul görürlüğü de düşük olacaktır. Yatırım düşüncesine sahip olanların
uğraştığı bir dar alan etkinliği niteliği taşıyacaktır. Sanal paraların ilgi
görmesini coşkuyla karşılayan kimi yorumcuların, sanal paranın ileride gerçel paranın
yerini alacağını ileri sürmeleri de, sanal paranın bu eksikli işlevselliği
nedeniyle doğru gibi görünmemektedir.
Sanal
Paranın Altındaki İdeoloji: Aydın ve Eğitim Düşmanlığı
Hesap kitapa izin
vermeyen, değişim değeri işlevi taşımayan ve son olarak gelecekteki ödemeler
için de bir ölçü olmaktan uzak olan sanal paralar nasıl olup da bu kadar ilgi
görmektedir? Çünkü kapitalizm asla çok çalışıp kazanmayı özendirmez; bunun
yerine, başkalarının çalışması üzerinden edinilen kazancı (artık değeri) başarı
olarak görür. Bu sık sık pompalanan başarı algısı, kendini aydın ve eğitim
düşmanlığı söylemi ve eylemiyle (örneğin, “okumuş da ne olmuş canım...”,
“okuyunca zengin mi olacaksın?”, “profesör olmuş ama koyun bile güdemiyor”,
“filanca üniversiteyi bırakıp şirket kurmuş, zengin olmuş”) iyice pekiştirir.
Okutulmayan çoğunluk için, okumak, hızla “Urfa’da Oxford vardı da biz mi
okumadık?” biçimindeki nitelikli eğitime erişimdeki eşitsizlik olgusuna vurgu
yapan bakıştan okumanın değersizleştirildiği bir anlayışa yönelir. Sanal para,
işte tam da bu yönelime yaslandığı için kapitalizmde bu kadar çok ilgi görüyor.
Çok çalışmak, çok okumak yerine, (her ne biçimde olursa olsun) çok kazanmak,
sanal paranın mantığıyla örtüşüyor.
Sanal
Paraların Üç Öne Çıkan Özelliği
Sanal paranın
dikkat çekici diğer özelliklerine bakalım: Birincisi, arzın kontrolsüz oluşu;
ikincisi ise, para arzındaki genişleme olarak karşımıza çıkar. Gerçel ekonomide
para arzını belirleyen, merkez bankasıdır. Dünyanın her yerinde, ‘merkez
bankası’ ya da benzeri bir adla (örneğin, ‘devlet bankası’) işlevlendirilmiş
olan bir banka vardır. Bu banka, ekonomik sistemde ne kadar para dönmekte
olduğunu ve kısa erimde dönebileceğini belirler. Bunu çeşitli yollarla yapar:
En bilinenleri, başta faiz oranlarını değiştirmek olmak üzere para basma, bono
alım-satımı, bankalarda tutulmaları zorunlu olan minimum rezerv oranlarıyla
oynama ve döviz kuru müdahalesi biçimindedir. Merkez bankaları, kağıt üstünde,
devletten ve hükümetten özerkliğe ve hatta bağımsızlığa sahiptir; oysa
gerçekte, birçok ülkede, devletin ve hükümetin arka kapıdan gelen telkin ve
müdahalelerine açıktır. Güçler dengesinin (yasama-yürütme-yargı) gözden kaçan
gizli öznesi niteliğindeki merkez bankasının bağımsızlığı ya da özerkliği,
pratikte işlerlik kazanmaz. Üstelik, merkez bankası yöneticileri, hükümet
tarafından atanır; seçilmiş değillerdir, ancak yurttaşlar üzerinde, seçime bile
girmeden, çok büyük güçlere sahip olmuş olurlar.
Merkez bankası ve
böylelikle devlet ve hükümet, ekonomideki para arzını az önce anılan yollarla
yükselterek ya düşürerek özellikle yatırım ve tüketime etki etmeyi, böylelikle
işsizlik ve enflasyon çifte belasıyla başa çıkmayı umarlar. Para arzı üstündeki
devlet tekelini kaybeden bir ülke, gerçekte egemenliğini kaybetmiş demektir. Bu
bağlamda akla hemen AB’de Avro’ya geçilmesi geliyor. Tek bir Merkez Bankası’nın
çok çeşitli yapısal sorunları ve dinamikleri olan farklı farklı Avrupa ülkeleri
için tek bir para politikası uygulaması bunun için en güzel örnektir. Aynı biçimde,
kimi ülkeler (örneğin Ekvador), kendi para birimlerini bırakıp Amerikan
Doları’na geçmişlerdir. Bu ülkeler böylelikle egemenliklerini kaybetmiş
olurlar. Sanal paralara dönersek, bu paraların arzı ne merkezidir ne kontrollüdür.
Diğer bir nokta şu:
Sanal para arzı, bir para politikasının temel parametresi niteliği taşımaz.
Sanal para arzının arttırılmasının ya da düşürülmesinin gerçel ekonomi üstüne
etkilerini saptamak için henüz erken; çünkü sanal paralar, sanıldığından daha
az yaygın. Gerçel ekonomiler okyanusunda, bir kum tanesi niteliğinde. İleride
yaygınlaşırsa, belki kredi kartlarının ve aşırı borçlanmanın yarattığı
sorunlara bir ek katkı sağlaması söz konusu olabilir. Ancak, az önce
söylediğimiz gibi, bu yorumlarda bulunmak için çok erken. Böylelikle, sanal
paraların geleceği konusuna gelmiş oluyoruz.
Bir
Ürünü Pahalı ya da Ucuz Yapan Öğeler
Bir ürünü pahalı
ya da ucuz yapan, üretim açısından bakarsak, sabit giderler ve ücretleri
içermek üzere üretim maliyetleri ve kâr payıdır. Tüketim açısından bakarsak
ise, kullanım değeri ve değişim değeridir. Sermaye düzeninde, ortalama bir
tüketici, bir ürüne gereksinim duyduğuna ikna edilir; sonra da, bu ürünü pahalı
olsa da satın almaya yönlendirilir. Ürün, pahalıdır; ama bu algıya göre,
değerlidir ki pahalıdır. Böylelikle, benzer özelliklere sahip bir başka ürünün
kalitesinden, daha ucuz olması nedeniyle kuşku duyulur. Daha ucuzu varken daha
pahalısı alınır.
Bu üretim ve
tüketim ekseninden hareket edersek, sanal paraların üretim maliyetlerini ve kâr
paylarını düşünmeliyiz. Bunların çok cüzi olduğu görülüyor. Sanal para arzı
için, elektrik, internet bağlantısı, sunucu bedeli, tasarım vb. kalemler gibi
harcamalar olduğu anlaşılıyor. Ancak, bunlar, sanal paraların değeri noktasında
devede kulak kalıyor. Asıl olay, tüketimde...
Bir para tüketilir
mi? İktisatta ‘paraya yönelik talep’ ya da ‘para talebi’ diye bir kavram
vardır; ama buna ‘tüketim’ demeyiz. Nakit para, temel olarak iki değişkenle
açıklanır: Yurttaşlardaki alım-satım için cepte hazır para tutma eğilimi ve faiz
oranları. Faiz oranları ne kadar yüksekse, cepte para bulundurmak o kadar
maliyetli olacaktır. Faizlerin düşük oldukları durumda ise, para ha cepte
kalmış ha bankada faize konmuş, fark etmeyecektir. Bu kısıtlı modelde,
yurttaşların akıllı mantıklı varlıklar oldukları varsayılır. Klasik iktisatın
tariflediği insan tipi, sürekli olarak ekonomik gelişmeleri izlemekte ve duruma
göre en mantıklı hareketi yapmaktadır: Faiz yükselirse cebinde para tutmaz vb.
Şimdi buradan sanal paralara bakalım.
Sanal paralara
yönelik talebi ilk başta belirttiğimiz gibi, değer taşıma biçimi açısından değerlendirebiliriz.
Bir yurttaş, elindeki varlığı ya sanal paralara yatıracaktır ya parayı cebinde
nakit olarak tutacaktır ya da başka değer taşıma biçimlerine (taşınmazlar,
altın, tablo vb.) yönelecektir. Sanal paraların değerlerinin sürekli olarak
artması, onları diğer değer taşıma seçenekleri içerisinde öne çıkarmaktadır.
Ancak durum, 90’ların sonuyla 2000’lerin başı arasındaki internet şirketleri balonunu
akla getirmektedir. Bu balon örneğinde, bu şirketlerin piyasa değerleri,
gelecekte internetin daha da yaygınlaşacağı düşünülerek, çok kısa sürede hızla
artıyordu. Bu şirketlerden çok azı (örneğin, Amazon dışında), daha sonra sağ
kalabildi. Sanal paraların da hızlı yükselişinin bir tepe noktasında sonra
çakılmaya başlaması olasılığı, bu açıdan hiç şaşırtıcı gelmiyor. Ayrıca,
yukarıda andığımız tüketiciyi ikna etme ve yönlendirme boyutu, sanal paralar
için de geçerli. Sanal paraları uçuran, onlarla ilgili beklentiler. Fakat
beklentiler az önce andığımız balon örneğinde görüldüğü gibi, istikrarlı
olmaktan uzak. Dahası, yatırımcılar hiç de akıllı mantıklı insanlar değiller;
çünkü gelecekteki değerleri tahmin etmek olanaksız. Olanaklı olsaydı, dünyanın
en zenginlerinin iktisatçılar ve finans uzmanları olmaları beklenirdi.
Sanal
Paralar ve Sermaye Düzeninin Bitimsiz Bunalımları
Kimi yorumcular,
sanal paraların merkezsizliğini ve kontrolsüzlüğünü, devletin ekonomik tekeline
karşı ilerici bir adım olarak göklere çıkarıyor; oysa sanal paralar da kendi
başlarına eşit dağılmıyorlar. Tersten bakan kimi yaklaşımlar, sanal paranın bu
iki belli başlı niteliği dolayısıyla, bir kara para aklama yolu olarak işlerlik
kazanabileceğine dikkat çekiyorlar. Vergi kaçıran da, kirli parasını dolaşıma
sokmak isteyen de, kirli işlerini teknik takip nedeniyle olağan bankacılık
işlemlerine üzerinden gerçekleştirmek istemeyenler de, sanal paraların en büyük
destekçisi olacak ya da oldular da haberimiz yok. Haberimiz yok belki, çünkü
sanal paranın kaydı, gerçel paranınki kadar ayrıntılı olarak tutulmuyor. Dolayısıyla,
sanal paralar, dünya zenginleri için bir eğlencelik olmanın ötesinde, biraz da
olsa gizli İsviçre hesapları ne için varsa onun için var kalıyor.
Çeşitli
yorumcular, sermaye düzenindeki çalışmadan kazanma hırsının ya da hak
ettiğinden çok daha fazla kazanma güdüsünün ekonomik sistemi birçok kez çökme
noktasına getirdiğini anımsatıyorlar. Örneğin, Hollanda’da 17. yüzyılda lale
soğanları, büyük spekülasyonların konusuydu; öyle ki, yurttaşlar, kazancı hızla
arttıran lale soğanı piyasasına girebilmek için evlerini rehin koyuyorlardı. ABD’deki
2007-2008 mali bunalımı, temel olarak, borcunu ödeyemeyecek kadar düşük bir
gelire sahip yurttaşlara ısrarla borçkonut satmaktan ileri geliyordu. Her bir
üst düzey bankacı, sistemden kazanç sağlayıp bonuslarına bonus katarken, bu
ödeyememezlik, sistemin domino taşı gibi bir devrilişini getiriyordu. Bu
sistemin büzülme ve süzülmelerinde, ilkesel olarak, sistemin en altındakiler
büyük kayıplar yaşarken, Marx’ın dikkat çektiği, sermayenin tekelleşme
eğiliminin bir yansıması olarak, piyasadaki en büyük oyuncular servetlerine
servet katıyorlar.
Sonuç
Yukarıda görüldüğü
gibi, sanal paralar, kapitalizmin tarihindeki birçok patlayan balon örneğiyle
benzerlikler taşıyor. Yine de, bu kadar çok ilgi görmesinin arkasında aydın ve
eğitim düşmanlığı var. Kolay yoldan zengin olmanın yüceltildiği bir düzende
herhalde başka türlüsü de beklenemezdi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder