‘Üniversitenin
Misyonu Üzerine
Prof.Dr. Ulaş
Başar Gezgin
Herşeyin başı
eğitim mi? Eğitim herşeyi çözer mi? İşin aslı, bozuk düzende işlemeyen diğer
çarklar, eğitimin herşeyi çözmesine engel. Diğer bir deyişle, eğitim, diğer
toplumsal kurumlardan bağımsız değil; medya, hukuk, aile gibi kurumlar sos
verdiğinde eğitimin elinden birşey gelmiyor. Tersi de elbette geçerli, bozuk
bir eğitim sistemi, diğer kurumları da işlemez hale getiriyor.
Önsözle
Kitabın Tutarsızlığı
José Ortega y
Gasset’in (1883-1955) ‘Üniversitenin Misyonu’ adlı kitabı (1966/1997, İstanbul,
Birleşik Yayıncılık) işte böyle yanıltıcı bir iyimserlikle açılıyor. Fakat ilk
satırlar onun değil, önsöz yazarının... Buna göre, “genel eğitim problemini
çözebildiğimiz takdirde, bir üçüncü dünya savaşını gündemimizden tereddüt
etmeksizin çıkarabiliriz” (p.7). Keşke bu kadar kolay olsaydı. Yazarın bu
satırları ekonomi politik etkenlerin başat olduğu 2. Paylaşım Savaşı sonrasında
kaleme alıyor olması da ayrı bir ironi örneği... Şöyle devam ediyor Önsöz:
“Meselenin cehaletten ziyade bencillik olduğunu
öne sürerek karşı çıkabilirsiniz. Bu itiraza yanıtımız; bu tür sığ ve
sosyal açıdan zararlı maksatlar ancak
cehaletin ikinci dereceden etkileridir” (p.9).
Önsöz yazarı,
kitabın temel savlarını ıskalamış görünüyor, çünkü Ortega bu “herşeyin başı
eğitim” sözüne karşı: “Yani, milletler büyüklerdir, çünkü okulları temel, orta
veya yüksek kalitelidir. Bu geçen
yüzyılın sofu idealizminin tortusudur. Okula hiçbir zaman sahip olmadığı ve
olamayacağı bir güç atf eder” (p.68).
Eğitim ve
Diğer Kurumlar
Ortega,
taklitçiliğe de karşıdır. İngiliz modelini uygulamak, memleketine çok birşey
katmayacaktır; çünkü eğitim diğer toplumsal kurumlardan bağımsız değildir.
Yoksa, bir öğenin taklidiyle, “altı kaval üstü şeşhane” durumlar yaşanacaktır.
Şöyle devam eder yazar: “Fakat, aynı şey bu milletin dini, devlet adaınlığı,
ekonomisi ve başka binlerce şeyi için de geçerlidir. Bir milletin yüceliği
birçok unsurun bileşimidir. Şayet bir halk siyasi yönden kötü bir konumdaysa,
en kusursuz okullardan dahi birşey ummak beyhudedir. Böyle bir durumda okullar
ülkenin arta kalanınca yabancı ve onlardan ayrı yaşayan çok küçük bir grup için
vardır.” (s.68)
Eğitimle Bilim
Daha sonra
yazar, İngiliz ve Alman eğitim sistemindeki sorunlara dikkat çeker. Hiç bir
sistem sorunsuz değildir. İlerleyen sayfalarda, yurtdışından dönüp eğitim
konusunu iyice anlamadan binbir çeşit reform önerenlere veryansın eder (s.108).
Yine de, yer yer kalıpyargılara yer verdiği (bkz. s.120) ve Avrupa-merkezcilik
(s.127-128) yaptığı görülür. Almanya’da en ileri bilim insanlarıyla tanıştığını
söyler ama içlerinde bir tane bile iyi öğretmen yoktur (s.123). Eğitimle bilim
farklı alanlardır.
Uzmanlaşma
Ortega’ya
göre, çağdaş üniversitenin iki temel misyonu vardır: Mesleki eğitim (mimar,
mühendis, doktor vb. yetiştirmek) ve araştırma. Bir diğer az bilinen ve ihmal
edilen misyonu ise, Ortaçağ üniversitelerinden devralmıştır: Genel kültür
sağlamak, ‘kültürlü’ insanlar yetiştirmek... Bu konuda, üniversiteler başarılı
sayılamaz. Yazarın ‘Kitlelerin İsyanı’ kitabında da belirttiği gibi,
uzmanlaşma, beraberinde dar konularda yoğun bilgiyle genel konularda derin
cehaleti birlikte getirmiştir. Nietzsche bu tür uzmanlar için ‘ters sakatlar’
ifadesini kullanacaktır - ki bu, örneğin, işitme engellilerin tersine yalnızca
koca bir kulaktan oluşan kişileri imler. Uzmanlık bilgisi, yalnızca ve yalnızca
duymalarını sağlar.
Eğitim = Kültür
Ortega, tam
bir kültür savunucusudur. Onda kültürle eğitim eşitlenir. Eğitimsiz insan bir
tür ‘kültürsüz’ insandır. Sıradan insanı eleştirir ve üniversitelere kitleleri
değiştirme rolü biçer. Üniversiteyi misyon bağlamında şöyle tanımlar:
“Üniversite en kesin anlamda, sıradan insana kültürlü bir şahsiyet ve mesleğinin ideal bir üyesi olmayı öğreten
kurum demektir” (s.125). Öte yandan, herkes bilim insanı olmak zorunda
değildir, ancak üniversiteye yolu düşmüş olan herkes kültürlü olarak mezun
olmalıdır.
Günümüzde
Ortega
Bugün
Ortega’nın düşüncelerinden ne kadar uzağız? Popüler figürlerle nitelenen kitle
kültürü, sıradanlığını sürdürürken, üniversiteler neo-liberal cila ile gün
geçtikçe daha çok olmak üzere kitle kültürüne maruz kalıyor. Üniversitelerde ve
etkinliklerde çalan müzikler, okullara çağrılan ‘sanatçılar’ vb. bu durumun
göstergeleri olarak okunabilir. Üniversiteyle toplum bütünleşirken, toplumun
vasat değerleri üniversitelerde baskın bir nitelik kazanıyor. Böylece,
Ortega’nın hayalinin tersine, lisenin devamı olmaktan öte bir anlam taşımayan
bir yüksek öğretim anlayışı iyice yerleşikleşiyor. Toplumdan kasıt ise artık
piyasalar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder