İyilikle Kötülük Arasında: Haklayıcı (Hacker) Filmleri
Üzerine
Prof.Dr. Ulaş
Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Twitter: @ProfUlas
Haklayıcılar
(hacker), çoğu filmde ruh hastası, suçlu, paragöz, kibirli vb. olarak temsil
ediliyor; az sayıda filmde ise kahraman, kurtarıcı vb. olarak tarifleniyor. Her
iki durumda da, sinema temsilleri, haklayıcıların zekasından kuşku duymuyor. Bu
tür filmlerin çoğunda, başkişi, beyaz, erkek ve Amerikalı...
Son zamanlarda en çok
konuşulan haklayıcı anlatısı, ‘Mr. Robot’. Burada başkişimiz şizofren ve
toplumsal dertleri olan biri. Haklayıcılarla özdeşleşip yakınlık duymamızı
sağlayan bir film değil. Film, 1. tekilden anlatımla ilerlemekle birlikte,
kendini aklama yerine özeleştiri niteliği taşıyor. Zekice, sürükleyici bir
kurmaca; fakat en sonunda beklenmedik bir iletiyle son buluyor ki – bu, ABD’yi
ve onun izinli-izinsiz gözetim-denetim düzeneklerini haklı çıkarır nitelikte. O
da şudur: Amerikan sistemini çökertmeniz Çin’in güçlenmesine yol açar; bu
nedenle, sistemi çökertmek yerine, onu Çin saldırılarına karşı savunmalıyız.
Çin tarafının ‘Kara Ordu’ olarak adlandırılan haklayıcıları devlet yanlısıyken,
ABD tarafının haklayıcıları kendi devletine düşmandır. Başkişinin aslında oyuna
geldiği, kandırıldığı ortaya çıkar; yaptığı eylemler, yapmayı hedeflediklerinin
uzağındadır. Bunlar beklenmedik sonuçlara yol açarak, Çin’in ekmeğine yağ
sürer. Dolayısıyla, ‘Mr. Robot’, haklayıcı-eylemci dostu bir anlatı gibi
başlarken, birdenbire bunun tam da karşıtı bir biçimde noktalanır. Oysa
haklayıcı-eylemcilerin, devletlerin ve şirketlerin çıkarları için daha da
yaygınlaştırdıkları izinli-izinsiz gözetim-denetim düzenekleri karşısında
çaresiz kalacak yurttaşların yanında olacak tek güç olması beklenmelidir.
‘Hacker’ (2016, yön.
Akan Satayev) filminde, başkişi, tümüyle apolitiktir. Haklama işine geçimini
sağlamak için girmiştir. İki amacı vardır: Para kırmak ve kendisinden daha
‘kıdemli’ olan Z gibi haklayıcıların takdirini kazanmak. Dolayısıyla, bu
filmde, haklayıcı, bir elektronik hırsızdan öteye geçmez. Haklamak, bu anlatıda
suçdur; demek ki haklayanlar da suçlu sayılmalıdır. Bunun tersine, ‘Snowden’
filmi, yarı-belgesel anlatımıyla haklayıcı-eylemcileri göklere çıkarır. Öte
yandan, filmde, Snowden kişiliğinde haklayıcı-eylemci ile hakikat savaşçısı (whistleblower[1]) içiçe
geçer. Fakat gerçek yaşamda, Mr. Robot’ta gördüğümüz ileti yinelenir gibi
görünür: Snowden, Rusya’ya sığınır. Bir devletle mücadele etmek, bir başka
devlete sığınmayı getirir. Yine de Snowden’ın gerçek yaşamda paylaştığı
veriler, elektronik yurttaşlık hareketleri için oldukça değerli.
‘The Fifth Estate’
filminde ise, Wikileaks ve Julian Assange konu edilir. Assange’ın muhalifliği,
dünya görüşüne değil, sorunlu çocukluğuna bağlanır ki bu, klasik bir anaakım
psikoloji bakışıdır. Yanlış olmasına karşın ilgi uyandırır, bu nedenle birçok
filmde kendine yer bulur. Neden yanlıştır? Çünkü bu çocukluk-muhaliflik (ya da
suç) bağlantısı doğru olsaydı, her sorunlu çocukluğu olan, muhalif (suçlu); her
sorunlu çocukluğu olmayan ise, ‘makbul vatandaş’ olmalıydı. Bunun böyle
olmadığını biliyoruz. Bu sahte bağ iddiası, bireylere özne olma hakkını vermez;
onları geçmişlerinin bir tutsağına çevirir. Nasılsa ‘normal’ değillerdir. Bunun
dışında da, Assange, filmde olumlu bir kişilik olarak resmedilmez. Bu temsile
göre, o, ilgi görmek için herşeyi yapabilecek bir kötü kişidir. Elbette,
Assange, filmi bir karşı-propaganda ve yalan yığını olarak değerlendirecektir
ve bu değerlendirmesinde de haklıdır. Yine de, filmi beğenmediğini söylese de,
film, büyük ilgi uyandırır.
Öte yandan, bu iki
film de, teknik olarak haklayıcı tanımına tam anlamıyla uymaz; çünkü bunlarda
bilgi, sisteme uzaktan girilerek elde edilmez; onun yerine gizli bilgiler
içeren bilgisayarlardan fiziksel olarak kopyalama yoluna gidilir. Bu da,
aslında, aşağıda andığımız ‘Who am I’ filminde de geçen, hem haklama hem de
sahaya inme edimlerini içerir. Bu, yalnızca haklamaya göre daha zor bir iştir.
‘Who I am?’ filmi,
kimi yönleri dışında ‘Hacker’ filmine benzer. Başkişi, kendi anlatımına göre,
ezik bir tiptir; yeni arkadaşlarla tanışmasıyla haklama işlerini büyütür. Onun
ve arkadaşlarının haklamadaki temel güdüleri, ünlü olmak ve eğlenmektir.
Neo-Nazileri küçük düşürücü bir eylem içine girseler de, ana çizgileri
değişmez. Zevk ve sefa içinde yaşarlar. Öte yandan, filmin kurmaca boyutu
düşündürür: Anlattıklarının ne kadarı gerçek, ne kadarı uydurmadır, anlaşılamaz...
‘Untraceable’
filmindeki haklayıcı seri katildir. İnsanları kameralar önünde vahşice
öldürmekten zevk alır, bunları canlı yayınlayıp tık alır, ilgi toplar. Bu,
olumsuz filmlere bir örnek daha. Olumlu bir örnek olarak ise, Alan Turing’in
kod kırmasını konu alan ‘the Imitation Game’ filmini anabiliriz. Listeyi
uzatabiliriz.
Bundan sonra
haklayıcılar konusunda daha çok film çekileceğini öngörebiliriz; çünkü yapay
zeka gibi film izlekleri yükselişte ve bunların panzehiri ya kaba kuvvet oluyor
– ki insansoyunun gelecekte yapay zekayı kaba kuvvetle yenme şansı kalmayacak –
ya da kodlama... Bu durum, çoğu olumsuz olan haklayıcı temsillerinin yeni
filmlerde daha olumlu olarak tariflenen kişiliklerle dengelenmesini
sağlayabilir...
[1] Bu
sözcük, Türkçe’ye yaygın olarak ‘muhbir’ olarak çevriliyor; oysa bu, yanlış ve
ideolojik bir çeviri. Neden? Çünkü Türkçe’de muhbirlik olumsuz bir durumdur;
oysa hakikat savaşçısı, toplumun iyiliği için kendi rahatından feragat eder. Ayrıca
bu tür bir çeviri, tarafını belli eder. ‘Muhbir’, bir hakikat savaşçısına,
suçlu olan devletler ya da şirketler tarafından verilen bir ad olabilir. Oysa
toplum açısından bu kişi, bir muhbir değil, gerçeği açığa çıkaran kişidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder