Videolar

17 Nisan 2021 Cumartesi

İyilikle Kötülük Arasında: Haklayıcı (Hacker) Filmleri Üzerine

 

İyilikle Kötülük Arasında: Haklayıcı (Hacker) Filmleri Üzerine

 

Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com

Twitter: @ProfUlas

 

Haklayıcılar (hacker), çoğu filmde ruh hastası, suçlu, paragöz, kibirli vb. olarak temsil ediliyor; az sayıda filmde ise kahraman, kurtarıcı vb. olarak tarifleniyor. Her iki durumda da, sinema temsilleri, haklayıcıların zekasından kuşku duymuyor. Bu tür filmlerin çoğunda, başkişi, beyaz, erkek ve Amerikalı...

 

Son zamanlarda en çok konuşulan haklayıcı anlatısı, ‘Mr. Robot’. Burada başkişimiz şizofren ve toplumsal dertleri olan biri. Haklayıcılarla özdeşleşip yakınlık duymamızı sağlayan bir film değil. Film, 1. tekilden anlatımla ilerlemekle birlikte, kendini aklama yerine özeleştiri niteliği taşıyor. Zekice, sürükleyici bir kurmaca; fakat en sonunda beklenmedik bir iletiyle son buluyor ki – bu, ABD’yi ve onun izinli-izinsiz gözetim-denetim düzeneklerini haklı çıkarır nitelikte. O da şudur: Amerikan sistemini çökertmeniz Çin’in güçlenmesine yol açar; bu nedenle, sistemi çökertmek yerine, onu Çin saldırılarına karşı savunmalıyız. Çin tarafının ‘Kara Ordu’ olarak adlandırılan haklayıcıları devlet yanlısıyken, ABD tarafının haklayıcıları kendi devletine düşmandır. Başkişinin aslında oyuna geldiği, kandırıldığı ortaya çıkar; yaptığı eylemler, yapmayı hedeflediklerinin uzağındadır. Bunlar beklenmedik sonuçlara yol açarak, Çin’in ekmeğine yağ sürer. Dolayısıyla, ‘Mr. Robot’, haklayıcı-eylemci dostu bir anlatı gibi başlarken, birdenbire bunun tam da karşıtı bir biçimde noktalanır. Oysa haklayıcı-eylemcilerin, devletlerin ve şirketlerin çıkarları için daha da yaygınlaştırdıkları izinli-izinsiz gözetim-denetim düzenekleri karşısında çaresiz kalacak yurttaşların yanında olacak tek güç olması beklenmelidir.

 

‘Hacker’ (2016, yön. Akan Satayev) filminde, başkişi, tümüyle apolitiktir. Haklama işine geçimini sağlamak için girmiştir. İki amacı vardır: Para kırmak ve kendisinden daha ‘kıdemli’ olan Z gibi haklayıcıların takdirini kazanmak. Dolayısıyla, bu filmde, haklayıcı, bir elektronik hırsızdan öteye geçmez. Haklamak, bu anlatıda suçdur; demek ki haklayanlar da suçlu sayılmalıdır. Bunun tersine, ‘Snowden’ filmi, yarı-belgesel anlatımıyla haklayıcı-eylemcileri göklere çıkarır. Öte yandan, filmde, Snowden kişiliğinde haklayıcı-eylemci ile hakikat savaşçısı (whistleblower[1]) içiçe geçer. Fakat gerçek yaşamda, Mr. Robot’ta gördüğümüz ileti yinelenir gibi görünür: Snowden, Rusya’ya sığınır. Bir devletle mücadele etmek, bir başka devlete sığınmayı getirir. Yine de Snowden’ın gerçek yaşamda paylaştığı veriler, elektronik yurttaşlık hareketleri için oldukça değerli.

 

‘The Fifth Estate’ filminde ise, Wikileaks ve Julian Assange konu edilir. Assange’ın muhalifliği, dünya görüşüne değil, sorunlu çocukluğuna bağlanır ki bu, klasik bir anaakım psikoloji bakışıdır. Yanlış olmasına karşın ilgi uyandırır, bu nedenle birçok filmde kendine yer bulur. Neden yanlıştır? Çünkü bu çocukluk-muhaliflik (ya da suç) bağlantısı doğru olsaydı, her sorunlu çocukluğu olan, muhalif (suçlu); her sorunlu çocukluğu olmayan ise, ‘makbul vatandaş’ olmalıydı. Bunun böyle olmadığını biliyoruz. Bu sahte bağ iddiası, bireylere özne olma hakkını vermez; onları geçmişlerinin bir tutsağına çevirir. Nasılsa ‘normal’ değillerdir. Bunun dışında da, Assange, filmde olumlu bir kişilik olarak resmedilmez. Bu temsile göre, o, ilgi görmek için herşeyi yapabilecek bir kötü kişidir. Elbette, Assange, filmi bir karşı-propaganda ve yalan yığını olarak değerlendirecektir ve bu değerlendirmesinde de haklıdır. Yine de, filmi beğenmediğini söylese de, film, büyük ilgi uyandırır.

 

Öte yandan, bu iki film de, teknik olarak haklayıcı tanımına tam anlamıyla uymaz; çünkü bunlarda bilgi, sisteme uzaktan girilerek elde edilmez; onun yerine gizli bilgiler içeren bilgisayarlardan fiziksel olarak kopyalama yoluna gidilir. Bu da, aslında, aşağıda andığımız ‘Who am I’ filminde de geçen, hem haklama hem de sahaya inme edimlerini içerir. Bu, yalnızca haklamaya göre daha zor bir iştir.

 

‘Who I am?’ filmi, kimi yönleri dışında ‘Hacker’ filmine benzer. Başkişi, kendi anlatımına göre, ezik bir tiptir; yeni arkadaşlarla tanışmasıyla haklama işlerini büyütür. Onun ve arkadaşlarının haklamadaki temel güdüleri, ünlü olmak ve eğlenmektir. Neo-Nazileri küçük düşürücü bir eylem içine girseler de, ana çizgileri değişmez. Zevk ve sefa içinde yaşarlar. Öte yandan, filmin kurmaca boyutu düşündürür: Anlattıklarının ne kadarı gerçek, ne kadarı uydurmadır, anlaşılamaz...  

 

‘Untraceable’ filmindeki haklayıcı seri katildir. İnsanları kameralar önünde vahşice öldürmekten zevk alır, bunları canlı yayınlayıp tık alır, ilgi toplar. Bu, olumsuz filmlere bir örnek daha. Olumlu bir örnek olarak ise, Alan Turing’in kod kırmasını konu alan ‘the Imitation Game’ filmini anabiliriz. Listeyi uzatabiliriz.

 

Bundan sonra haklayıcılar konusunda daha çok film çekileceğini öngörebiliriz; çünkü yapay zeka gibi film izlekleri yükselişte ve bunların panzehiri ya kaba kuvvet oluyor – ki insansoyunun gelecekte yapay zekayı kaba kuvvetle yenme şansı kalmayacak – ya da kodlama... Bu durum, çoğu olumsuz olan haklayıcı temsillerinin yeni filmlerde daha olumlu olarak tariflenen kişiliklerle dengelenmesini sağlayabilir...

 

 

 

 



[1] Bu sözcük, Türkçe’ye yaygın olarak ‘muhbir’ olarak çevriliyor; oysa bu, yanlış ve ideolojik bir çeviri. Neden? Çünkü Türkçe’de muhbirlik olumsuz bir durumdur; oysa hakikat savaşçısı, toplumun iyiliği için kendi rahatından feragat eder. Ayrıca bu tür bir çeviri, tarafını belli eder. ‘Muhbir’, bir hakikat savaşçısına, suçlu olan devletler ya da şirketler tarafından verilen bir ad olabilir. Oysa toplum açısından bu kişi, bir muhbir değil, gerçeği açığa çıkaran kişidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder