Videolar

16 Nisan 2021 Cuma

Salgın Antropolojisi Notları: Antik Atina’da ve Roma’da Salgınlar

 

Salgın Antropolojisi Notları: Antik Atina’da ve Roma’da Salgınlar

 

Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com ; Twitter: ProfUlas

 

 

Tarihte salgınların (epidemi) ve küresel salgınların (pandemi) toplumsal etkileri ne yönde oldu? Bu yazıda, 3 erken örnek veriyoruz. Konuyla ilgili temel kaynaklardan biri, Hays’in ‘Epidemics and Pandemics: Their Impacts on Human History’ kitabı. Salgınlara yönelik antropolojik bakışlara ilişkin temel kaynaklardan biri ise Kelly, Keck ve Lynteris’in ‘The Anthropology of Epidemics’ kitabı (bkz. Kaynakça).

 

 

Salgınlar Neden Son Yüzyıllarda Yaygınlaştı?

 

Hays, genel değerlendirmesinde şu noktalara dikkat çekiyor: Bir salgının etkisini ölü sayısıyla ölçmek yanıltıcı olabiliyor; çünkü kimi salgınlar daha az ölümle daha çok toplumsal etki doğuruyor. Kovid 19’u düşünelim. Ölü sayısı, 1918’den çok daha düşük, ancak topluma etkileri oldukça büyük. Tarihsel olarak en çok ölüme ve dolayısıyla nüfusun düşmesine yol açanların yineleyen salgınlar (örneğin ikinci dalga virüsler) olduğunu not edelim.

 

Kimi salgınlar ise, hastalığa yakalanan ünlü yazarlar vb. nedeniyle önem kazanıyor. Hays’in bunun için örneği, verem. Salgınların çoğu 19. yüzyıl ve sonrasında. Bunun üç temel nedeni, küresel ilişkilerin gelişmesi, nüfus yoğunluğunun artması ve bu dönemdeki salgınların kaydının daha iyi tutulması. Buraya dördüncü neden olarak, ekolojik yıkım ve insanların vahşi yaşam alanlarına daha fazla girmesini de saymalıyız. İstanbul örneğinde, kuzey ormanlarında yaşam alanlarını kaybeden domuzlar Asya’dan Avrupa’ya ve tersi yönde yüzmek durumunda kalıyordu. Bu örneği, diğer tüm türlere uyguladığımızda, son dönem salgın yaygınlığı şaşırtıcı gelmiyor.

 

 

Kovid 19 Unutulur mu?

 

Hays’ten kalkarak, tarihsel olarak bakıldığında, Kovid 19’un da önceki salgınlar gibi bir noktadan sonra unutulacağı düşünülebilir. Oysa bu, salgının küresel ölçekli etkileri dikkate alınırsa geçerli olmayabilir. Fakat iki nedenle Kovid 19 da unutulabilir: Birincisi, zaten kötü bir anı olduğu için toplumların unutmayı yeğleyeceği bir virüs olabilir. Ancak bu, bir sonraki salgına karşı hazırlıksız yakalanmak anlamına geliyor. İkinci olasılık ise, gelecekte Kovid 19’dan daha etkili bir virüsün ortaya çıkması olabilir. Bu durumda 19 değil 19+n (örneğin 20) anımsanacak.

 

 

Salgın Tarihyazımında Avcılar ve Aslanlar

 

Salgın tarihyazımında Kuzey Atlantik ülkeleriyle bağlaşıklarındaki salgınlara daha çok yer ayrıldığını görürüz. Bunun nedeni, son dönemlere dek tarihi yazanların sömürgeciler olmasıdır. Bunun Kovid 19 örneğinde iki yansımasını gördük: Birincisi, Kovid 19 Çin’de ortaya çıktığında, bunun başka ülkeleri etkilemeyeceği, diğer bir deyişle, salgından (epidemi) küresel salgına (pandemi) dönüşmeyeceği biçimindeki beklenti idi. Nasılsa salgınlar Asya ve Afrika kaynaklıydı. İlk başta böyle bir algı vardı. İkincisi ise, aşı denemelerinin Afrikalılar üzerinde yapılmasını talep eden Fransız doktor örneğiydi.      

 

 

Antik Atina’da Salgın

 

Antik Atina’da tarihçi Tukidides’in kayıt altına aldığı salgın (İ.Ö. 430-427), Atina’yı düşmanlarına karşı güç durumda bıraktı; savaş politikaları eleştirildi ve nüfusun azalmasıyla Atina ordusu yeni asker yetiştirmekte zorluk çekti. Salgın, var olan asker sayısını da düşürdü. Atina sonunda yenilecektir ve bu, bir ölçüde salgına bağlanabilir.

 

Tukidides’i de pençesine alan hastalık, kentin nüfus-yoğun merkezinde yayılacaktır. Kimi tarihçilere göre, toplumsal yapının bozulması, uzun erimde Atina’nın çöküşünü getirdi. Salgının ne salgını olduğuna ilişkin kesin bir veri yok. Bu, salgınbilimin (epidemiyoloji) insanlık tarihinde çok geç ortaya çıkmasından ileri geliyor. Antik Atina’da görülen için, kanamalı ateş, tifo ve tifüs, olasılıklar arasında. Tarihsel betimlemeler ise, belki de kızamığa ya da çiçek hastalığına işaret ediyor: Yüksek ateş; gözlerde kırmızılık ve enfeksiyon; boğazda ve dilde kan; hapşırma; sert öksürük; vücutta kırmızı kabarcıklar; doymaz bir susuzluk hissi; uykusuzluk; cırcır; bellek yitimi vb.

 

 

Komplolar ve Tanrıları Kızdıranlar

 

Bu ilk salgında da komplo kuramlarını görürüz. Demek ki salgınların komployla ilişkilendirilmesinin en az 2,500 yıllık bir tarihi var. Atina o sırada Sparta’yla savaştadır. O zaman bu salgın kimin işine yarar? Elbette Spartalıların... Demek ki Spartalılar Atina’nın su kaynaklarına zehir katmıştır. Oysa, güçlüyü zayıftan ayırmayan salgın, Spartalıların bile aklına gelmeyecek kadar yenidir. Öte yandan, salgın Spartalıları etkilemez. Kimilerine göre, tanrılar, “savaş olursa Sparta’nın yanındayız” demiştir ve salgın da, tanrıların kimin yanında olduğunu göstermelerinin bir yoludur. Kimileri, benzer bir biçimde, “tanrıları kızdırdık” diyecektir. Onları yatıştırmak için yapılan törenlerse kâr etmeyecektir.

 

 

Salgının Atina Toplumuna Etkileri: Günlük Yaşayanlar

 

Tukidides, salgının kaynağı olarak Etiyopya’yı işaret eder. Salgın, Atina’ya gelirken, Mısır, Libya ve Pers İmparatorluğu’nu da vurur; Atina’ya büyük olasılıkla savaş ve ticaret yoluyla ulaşır. Atina’da çok sayıda ölüm yaşanınca, ölüler törensiz ve topluca gömülmeye başlar. Bu uygulamayı sonraki yüzyıllarda da görüyoruz.

 

Tukikides’e göre salgınla birlikte dikkat çekici bir değişiklik gerçekleşir: Salgın zenginlerle yoksulları ayırmaz; kimse muaf ya da bağışık değildir. Bu nedenle, insanlar, durumu kabullenip günlük yaşamaya başlar. Yarın ölüp ölmeyecekleri belli olmadığına göre, har vurup harman savurmak yaygınlaşacaktır. Aşırı harcamalar artar. Hazcılık geçer akçe olur. Nasılsa, “kefenin cebi yoktur”. “Hayat kısadır, dünyaya bir kez geliyoruz”dur. Tanrılardan korku da azalır; çünkü onlar itaatkar kulları itaatsizlerden ayırmadan hastalık yaymaktadır. Yasalardan korkanlar da azalır; nasılsa mahkemeye çıkacak kadar uzun yaşanmayacaktır ve üstelik herkese, suç işlesin işlemesin, ölüm cezası (salgın anlamında) verilmiştir. 

 

 

Antik Roma’da Sıtma

 

Antik Roma’da mevsimsel nitelikte olan sıtma salgınının bölgesel nüfus ve ekonomik etkinlikler üzerinde büyük etkileri oluyor. İ.Ö. 5. yüzyıldan başlayarak sıtma salgını her Temmuz’da başlıyor, Eylül’de zirveye ulaşıyor ve Aralık’ta düşüşe geçiyor. Salgın, sivrisinekler yoluyla genellikle deniz seviyesinin 500 metre altındaki bölgeleri vuruyor, bu nedenle bölgesel eşitsizlikleri pekiştiriyor. Bu sıtmalı alçak bölgeler yazın ekilemiyor. Bu durumda, bunlar ya otlak olarak kullanılıyor ya da buralarda köle işçiler çalıştırılıyor.

 

 

Sıtmanın Kaynağı Olarak Ekolojik Yıkım

 

Sıtma, Antik Roma’da endemik. Diğer bir deyişle, çıktığı yer Antik Roma. Bu da, Roma’yı yazın işgale gelen yabancı askerlerin sık sık sıtmaya yakalanması anlamına geliyor. Romalılar bir ölçüde bağışıklık geliştirirken aynısı yabancılar için geçerli değil. Salgının yayılması özellikle taşan ırmak sularıyla oluyor. Romalılar, sulamalı bahçeleri yeğlediklerinden hastalık daha hızlı yayılıyor. Bir başka neden, Romalıların ormanları tarıma açmaları nedeniyle, bölgenin yağmur sularını tutan toprak örtüsünden mahrum kalması. Bataklıklar sıtma taşıyan sivrisinekler üretiyor. Ayrıca, Romalıların ünlü yolları, su yataklarını engelleyerek, yağmur sularının taşmasına neden oluyor. Özetle, yine ekolojik yıkım yine salgın. Ek olarak, Roma’nın dönemine göre devasa olan nüfus artışı ve yoğunluğu, sıtmayı yayan bir ortam yaratıyor.

 

 

İki Açıklama

 

Antik Roma’da sıtma salgını, içiçe geçmiş bir bilimsel bir de dinsel yaklaşımla açıklanıyor: Birinciye göre, salgın, vücut salgılarından kaynaklanıyor. İkinciye göre ise, bu, tanrıların ya da şeytanların işi. İkinci yaklaşımı doğru bulanlar, sıtmaya karşı muska takıyor. Birinci yaklaşıma benzer bir biçimde ise, Romalılar, bataklıkların sıtma yatakları olduğunu fark ediyor, ancak yukarıda anılan ekolojik yıkım için önlem almaktan uzaklar. Sıtmayı sivrisineklerin taşıdığının da bilincinde değiller.

 

 

Roma Ordusunda Barbarlar

 

İ.S. 165’teki salgını da not edelim: Roma İmparatorluğu’nun egemenliğindeki Pers eyaletindeki Romalı asker arasında başlayan salgın, bir yılda Roma’ya ulaşır; 15 yıllık bir zaman diliminde, zamanın imparatorluk nüfusunun onda birini (5 milyon ila 10 milyon arası) öldürür. En büyük kayıplar Roma ordusunda ve kalabalık Roma kentlerinde görülür. Bu salgının çiçek hastalığı olduğu tahmin ediliyor. Salgınla Roma imparatorluğu ve ordusu zayıflar; orduya asker bulma zorluğu nedeniyle, ‘barbarlar’ da Roma ordusuna alınır. 

 

 

Apollo’ya Saygısızlığın Bedeli

 

Salgının bu kadar yayılması, imparatorluğun genişliğinden ve ticaret yollarından ileri gelir. Romalılar kendileri için yol yaparken aynı zamanda hastalıklara ‘yol’ açtıklarının farkına varmazlar. Doğaüstücüler, salgını Apollo’ya bağlar. Buna göre, Romalı askerler Apollo’ya saygısızlık etmişti; bir Apollo tapınağında açtıkları altın bir kutudan bir kötü ruh çıkıp salgını başlatmıştı. Yine sıtma salgınında olduğu gibi, dönemin bilim insanları, salgını vücuttaki salgılardaki dengesizliğe bağlar. (Türkçe’de ‘salgın’ ile ‘salgı’ların kökensel ortaklığını da not edelim. Diğer dillerde böyle değil.)  

 

 

Bilim ve Bilimdışının İçiçeliği

 

Bu çiçek salgını, tarihte bu kadar etkili olan ilk salgın. Ölüler arabalarda toplu taşınır, mezar kapasiteleri aşılır. Devlet, yoksulların cenazelerini kendi kaldırır. Kötü ruh yabancı olduğu için, onu yatıştırmak üzere Roma’da ‘yabancı din’lerin törenleri gerçekleştirilir. Bilim insanları ise, yemek alışkanlıklarının değiştirilmesini, dinlenmeyi ve sık banyoyu önerirler. Bu önerilere iyileşme tanrısı için dualar eşlik edecektir. Büyülü olduğu düşünülen sözler kapılara asılır. Antik Roma’da bilimle bilimdışının içiçe olduğu görülür.

 

 

Salgının Roma Toplumuna Etkileri

 

Roma topraklarında salgınla birlikte vergi gelirleri düşer. Roma’nın çılgın projeleri rafa kaldırılır. Ölümler ve hastalıktan kaçışlar nedeniyle işçi ve kiracı kıtlığı yaşanır. Böylelikle ücretler artarken kiralar düşer. Dolayısıyla, salgın, beklenmedik bir biçimde ücretli emeğin işine yarar. Daha az para, tuğla, mermer vb. üretilir; genel olarak üretim azalır. Düşen nüfus nedeniyle devlete memur alımındaki koşullar hafifletilir. Salgın kimi tarihçilere göre, Roma’yı zayıflattığı için, Roma’nın toprak kayıpları artar; daha çok bölge ‘barbar’ların eline geçer. 

 

 

Sonuç: Tarihsel Bilgilerin Önemi

 

Görüldüğü gibi, insanlığın salgınla mücadelesinde yüzyıllar içinde birçok benzerlik bulunuyor. Demek ki salgın yalnızca bir sağlık meselesi değil. Tarihi iyi bilmek, önceki salgınlardan ders çıkarmak da sağlık önlemleri kadar gerekli.

  

 

 

 

Kaynakça

 

Hays, J. N. (2005). Epidemics and pandemics: their impacts on human history. Santa Barbara, California: Abc-Clio.

 

Kelly, A. H., Keck, F., & Lynteris, C. (Eds.). (2019). The anthropology of epidemics. New York: Routledge.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder