Salgın Antropolojisi Notları: Antik Atina’da ve Roma’da
Salgınlar
Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com ; Twitter: ProfUlas
Tarihte salgınların (epidemi) ve küresel salgınların
(pandemi) toplumsal etkileri ne yönde oldu? Bu yazıda, 3 erken örnek veriyoruz.
Konuyla ilgili temel kaynaklardan biri, Hays’in ‘Epidemics
and Pandemics: Their Impacts on Human History’ kitabı. Salgınlara yönelik antropolojik bakışlara
ilişkin temel kaynaklardan biri ise Kelly, Keck ve Lynteris’in ‘The
Anthropology of Epidemics’ kitabı (bkz. Kaynakça).
Salgınlar Neden Son Yüzyıllarda Yaygınlaştı?
Hays, genel değerlendirmesinde şu noktalara dikkat
çekiyor: Bir salgının etkisini ölü sayısıyla ölçmek yanıltıcı olabiliyor; çünkü
kimi salgınlar daha az ölümle daha çok toplumsal etki doğuruyor. Kovid 19’u
düşünelim. Ölü sayısı, 1918’den çok daha düşük, ancak topluma etkileri oldukça
büyük. Tarihsel olarak en çok ölüme ve dolayısıyla nüfusun düşmesine yol
açanların yineleyen salgınlar (örneğin ikinci dalga virüsler) olduğunu not
edelim.
Kimi salgınlar ise, hastalığa yakalanan ünlü yazarlar vb.
nedeniyle önem kazanıyor. Hays’in bunun için örneği, verem. Salgınların çoğu
19. yüzyıl ve sonrasında. Bunun üç temel nedeni, küresel ilişkilerin gelişmesi,
nüfus yoğunluğunun artması ve bu dönemdeki salgınların kaydının daha iyi
tutulması. Buraya dördüncü neden olarak, ekolojik yıkım ve insanların vahşi
yaşam alanlarına daha fazla girmesini de saymalıyız. İstanbul örneğinde, kuzey ormanlarında
yaşam alanlarını kaybeden domuzlar Asya’dan Avrupa’ya ve tersi yönde yüzmek
durumunda kalıyordu. Bu örneği, diğer tüm türlere uyguladığımızda, son dönem
salgın yaygınlığı şaşırtıcı gelmiyor.
Kovid 19 Unutulur mu?
Hays’ten kalkarak, tarihsel olarak bakıldığında, Kovid
19’un da önceki salgınlar gibi bir noktadan sonra unutulacağı düşünülebilir.
Oysa bu, salgının küresel ölçekli etkileri dikkate alınırsa geçerli
olmayabilir. Fakat iki nedenle Kovid 19 da unutulabilir: Birincisi, zaten kötü
bir anı olduğu için toplumların unutmayı yeğleyeceği bir virüs olabilir. Ancak
bu, bir sonraki salgına karşı hazırlıksız yakalanmak anlamına geliyor. İkinci
olasılık ise, gelecekte Kovid 19’dan daha etkili bir virüsün ortaya çıkması
olabilir. Bu durumda 19 değil 19+n (örneğin 20) anımsanacak.
Salgın Tarihyazımında Avcılar ve Aslanlar
Salgın tarihyazımında Kuzey Atlantik ülkeleriyle
bağlaşıklarındaki salgınlara daha çok yer ayrıldığını görürüz. Bunun nedeni,
son dönemlere dek tarihi yazanların sömürgeciler olmasıdır. Bunun Kovid 19
örneğinde iki yansımasını gördük: Birincisi, Kovid 19 Çin’de ortaya çıktığında,
bunun başka ülkeleri etkilemeyeceği, diğer bir deyişle, salgından (epidemi)
küresel salgına (pandemi) dönüşmeyeceği biçimindeki beklenti idi. Nasılsa
salgınlar Asya ve Afrika kaynaklıydı. İlk başta böyle bir algı vardı. İkincisi
ise, aşı denemelerinin Afrikalılar üzerinde yapılmasını talep eden Fransız
doktor örneğiydi.
Antik Atina’da Salgın
Antik Atina’da tarihçi Tukidides’in kayıt altına aldığı
salgın (İ.Ö. 430-427), Atina’yı düşmanlarına karşı güç durumda bıraktı; savaş
politikaları eleştirildi ve nüfusun azalmasıyla Atina ordusu yeni asker
yetiştirmekte zorluk çekti. Salgın, var olan asker sayısını da düşürdü. Atina
sonunda yenilecektir ve bu, bir ölçüde salgına bağlanabilir.
Tukidides’i de pençesine alan hastalık, kentin
nüfus-yoğun merkezinde yayılacaktır. Kimi tarihçilere göre, toplumsal yapının
bozulması, uzun erimde Atina’nın çöküşünü getirdi. Salgının ne salgını olduğuna
ilişkin kesin bir veri yok. Bu, salgınbilimin (epidemiyoloji) insanlık
tarihinde çok geç ortaya çıkmasından ileri geliyor. Antik Atina’da görülen
için, kanamalı ateş, tifo ve tifüs, olasılıklar arasında. Tarihsel betimlemeler
ise, belki de kızamığa ya da çiçek hastalığına işaret ediyor: Yüksek ateş; gözlerde
kırmızılık ve enfeksiyon; boğazda ve dilde kan; hapşırma; sert öksürük; vücutta
kırmızı kabarcıklar; doymaz bir susuzluk hissi; uykusuzluk; cırcır; bellek
yitimi vb.
Komplolar ve Tanrıları Kızdıranlar
Bu ilk salgında da komplo kuramlarını görürüz. Demek ki
salgınların komployla ilişkilendirilmesinin en az 2,500 yıllık bir tarihi var.
Atina o sırada Sparta’yla savaştadır. O zaman bu salgın kimin işine yarar?
Elbette Spartalıların... Demek ki Spartalılar Atina’nın su kaynaklarına zehir
katmıştır. Oysa, güçlüyü zayıftan ayırmayan salgın, Spartalıların bile aklına
gelmeyecek kadar yenidir. Öte yandan, salgın Spartalıları etkilemez. Kimilerine
göre, tanrılar, “savaş olursa Sparta’nın yanındayız” demiştir ve salgın da,
tanrıların kimin yanında olduğunu göstermelerinin bir yoludur. Kimileri, benzer
bir biçimde, “tanrıları kızdırdık” diyecektir. Onları yatıştırmak için yapılan
törenlerse kâr etmeyecektir.
Salgının Atina Toplumuna Etkileri: Günlük Yaşayanlar
Tukidides, salgının kaynağı olarak Etiyopya’yı işaret
eder. Salgın, Atina’ya gelirken, Mısır, Libya ve Pers İmparatorluğu’nu da
vurur; Atina’ya büyük olasılıkla savaş ve ticaret yoluyla ulaşır. Atina’da çok
sayıda ölüm yaşanınca, ölüler törensiz ve topluca gömülmeye başlar. Bu
uygulamayı sonraki yüzyıllarda da görüyoruz.
Tukikides’e göre salgınla birlikte dikkat çekici bir
değişiklik gerçekleşir: Salgın zenginlerle yoksulları ayırmaz; kimse muaf ya da
bağışık değildir. Bu nedenle, insanlar, durumu kabullenip günlük yaşamaya
başlar. Yarın ölüp ölmeyecekleri belli olmadığına göre, har vurup harman
savurmak yaygınlaşacaktır. Aşırı harcamalar artar. Hazcılık geçer akçe olur.
Nasılsa, “kefenin cebi yoktur”. “Hayat kısadır, dünyaya bir kez geliyoruz”dur.
Tanrılardan korku da azalır; çünkü onlar itaatkar kulları itaatsizlerden
ayırmadan hastalık yaymaktadır. Yasalardan korkanlar da azalır; nasılsa
mahkemeye çıkacak kadar uzun yaşanmayacaktır ve üstelik herkese, suç işlesin
işlemesin, ölüm cezası (salgın anlamında) verilmiştir.
Antik Roma’da Sıtma
Antik Roma’da mevsimsel nitelikte olan sıtma salgınının
bölgesel nüfus ve ekonomik etkinlikler üzerinde büyük etkileri oluyor. İ.Ö. 5.
yüzyıldan başlayarak sıtma salgını her Temmuz’da başlıyor, Eylül’de zirveye
ulaşıyor ve Aralık’ta düşüşe geçiyor. Salgın, sivrisinekler yoluyla genellikle
deniz seviyesinin 500 metre altındaki bölgeleri vuruyor, bu nedenle bölgesel
eşitsizlikleri pekiştiriyor. Bu sıtmalı alçak bölgeler yazın ekilemiyor. Bu
durumda, bunlar ya otlak olarak kullanılıyor ya da buralarda köle işçiler çalıştırılıyor.
Sıtmanın Kaynağı Olarak Ekolojik Yıkım
Sıtma, Antik Roma’da endemik. Diğer bir deyişle, çıktığı
yer Antik Roma. Bu da, Roma’yı yazın işgale gelen yabancı askerlerin sık sık
sıtmaya yakalanması anlamına geliyor. Romalılar bir ölçüde bağışıklık
geliştirirken aynısı yabancılar için geçerli değil. Salgının yayılması
özellikle taşan ırmak sularıyla oluyor. Romalılar, sulamalı bahçeleri
yeğlediklerinden hastalık daha hızlı yayılıyor. Bir başka neden, Romalıların
ormanları tarıma açmaları nedeniyle, bölgenin yağmur sularını tutan toprak
örtüsünden mahrum kalması. Bataklıklar sıtma taşıyan sivrisinekler üretiyor.
Ayrıca, Romalıların ünlü yolları, su yataklarını engelleyerek, yağmur sularının
taşmasına neden oluyor. Özetle, yine ekolojik yıkım yine salgın. Ek olarak,
Roma’nın dönemine göre devasa olan nüfus artışı ve yoğunluğu, sıtmayı yayan bir
ortam yaratıyor.
İki Açıklama
Antik Roma’da sıtma salgını, içiçe geçmiş bir bilimsel
bir de dinsel yaklaşımla açıklanıyor: Birinciye göre, salgın, vücut salgılarından
kaynaklanıyor. İkinciye göre ise, bu, tanrıların ya da şeytanların işi. İkinci
yaklaşımı doğru bulanlar, sıtmaya karşı muska takıyor. Birinci yaklaşıma benzer
bir biçimde ise, Romalılar, bataklıkların sıtma yatakları olduğunu fark ediyor,
ancak yukarıda anılan ekolojik yıkım için önlem almaktan uzaklar. Sıtmayı
sivrisineklerin taşıdığının da bilincinde değiller.
Roma Ordusunda Barbarlar
İ.S. 165’teki salgını da not edelim: Roma
İmparatorluğu’nun egemenliğindeki Pers eyaletindeki Romalı asker arasında
başlayan salgın, bir yılda Roma’ya ulaşır; 15 yıllık bir zaman diliminde,
zamanın imparatorluk nüfusunun onda birini (5 milyon ila 10 milyon arası)
öldürür. En büyük kayıplar Roma ordusunda ve kalabalık Roma kentlerinde
görülür. Bu salgının çiçek hastalığı olduğu tahmin ediliyor. Salgınla Roma
imparatorluğu ve ordusu zayıflar; orduya asker bulma zorluğu nedeniyle,
‘barbarlar’ da Roma ordusuna alınır.
Apollo’ya Saygısızlığın Bedeli
Salgının bu kadar yayılması, imparatorluğun genişliğinden
ve ticaret yollarından ileri gelir. Romalılar kendileri için yol yaparken aynı
zamanda hastalıklara ‘yol’ açtıklarının farkına varmazlar. Doğaüstücüler, salgını
Apollo’ya bağlar. Buna göre, Romalı askerler Apollo’ya saygısızlık etmişti; bir
Apollo tapınağında açtıkları altın bir kutudan bir kötü ruh çıkıp salgını
başlatmıştı. Yine sıtma salgınında olduğu gibi, dönemin bilim insanları,
salgını vücuttaki salgılardaki dengesizliğe bağlar. (Türkçe’de ‘salgın’ ile
‘salgı’ların kökensel ortaklığını da not edelim. Diğer dillerde böyle
değil.)
Bilim ve Bilimdışının İçiçeliği
Bu çiçek salgını, tarihte bu kadar etkili olan ilk
salgın. Ölüler arabalarda toplu taşınır, mezar kapasiteleri aşılır. Devlet,
yoksulların cenazelerini kendi kaldırır. Kötü ruh yabancı olduğu için, onu
yatıştırmak üzere Roma’da ‘yabancı din’lerin törenleri gerçekleştirilir. Bilim
insanları ise, yemek alışkanlıklarının değiştirilmesini, dinlenmeyi ve sık
banyoyu önerirler. Bu önerilere iyileşme tanrısı için dualar eşlik edecektir.
Büyülü olduğu düşünülen sözler kapılara asılır. Antik Roma’da bilimle
bilimdışının içiçe olduğu görülür.
Salgının Roma Toplumuna Etkileri
Roma topraklarında salgınla birlikte vergi gelirleri
düşer. Roma’nın çılgın projeleri rafa kaldırılır. Ölümler ve hastalıktan
kaçışlar nedeniyle işçi ve kiracı kıtlığı yaşanır. Böylelikle ücretler artarken
kiralar düşer. Dolayısıyla, salgın, beklenmedik bir biçimde ücretli emeğin
işine yarar. Daha az para, tuğla, mermer vb. üretilir; genel olarak üretim
azalır. Düşen nüfus nedeniyle devlete memur alımındaki koşullar hafifletilir.
Salgın kimi tarihçilere göre, Roma’yı zayıflattığı için, Roma’nın toprak
kayıpları artar; daha çok bölge ‘barbar’ların eline geçer.
Sonuç: Tarihsel Bilgilerin Önemi
Görüldüğü gibi, insanlığın salgınla mücadelesinde
yüzyıllar içinde birçok benzerlik bulunuyor. Demek ki salgın yalnızca bir
sağlık meselesi değil. Tarihi iyi bilmek, önceki salgınlardan ders çıkarmak da
sağlık önlemleri kadar gerekli.
Kaynakça
Hays,
J. N. (2005). Epidemics and pandemics: their impacts on human history. Santa
Barbara, California: Abc-Clio.
Kelly,
A. H., Keck, F., & Lynteris, C. (Eds.). (2019). The anthropology of
epidemics. New York: Routledge.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder