Sinemada Zihin Felsefesi: Yapay Zekalar, Robotlar ve
Siborglar
Prof.Dr. Ulaş
Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Twitter: @ProfUlas
Son zamanlarda, yapay
zekayı, robotları, hibrid biçimsellikler olan siborgları ve klonlar ve
androidler gibi türevlerini konu alan ya da bu öğelere yer veren filmlerin
sayısı oldukça arttı. Önümüzdeki yıllarda bu sayının daha büyük bir hızla
artacağını tahmin ediyoruz. Bu filmlerde zihin felsefesinin çeşitli
kavramsallaştırmalarıyla karşılaşıyoruz. Klasik zihin-beden ikiliğinin beyin-beden,
bellek-beden, kimlik-beden vb. biçimde yansıtıldığını görüyoruz.
Yapay zeka
biçimsizdir; robot, bedenli yapay zekadır. Siborglar ise, ölü insanı üstün
yeteneklerle diriltme ya da yaşayan bir insana yapay zeka yükleme gibi
girişimlerle ortaya çıkan hibrid bir varlıktır. Siborg, var olan insan
malzemesi üstünde çalışılarak oluşturulurken, robot tümüyle yapaydır. Siborglar
çoğunlukla askeri amaçlı olarak geliştirilir. Onlar herkes gibi görünürler,
oysa öyle değildirler.[1]
‘The Machine’ filmi,
tam da böyle bir hibrid filmi. Film, aynı zamanda yaygın yapay zeka korkusuna
bir örnek: Ya siborglar kontrolden çıkarsa... Siborglar, zombilerle benzeşir;
üstün yetenekleri vardır, ancak bilinçli değildirler. Filmlerde siborglara
bilinç de aşılanır. Fakat onların insanlaşması için bir başka eksik daha
vardır: Duygular. Neyin etik olup olmadığının belirlenmesi de bilinç ve
duyguları gerektirir. Filmde ünlü Turing testi anılır. Oysa bu test,
yanıltıcıdır: Testi geçme koşulu, iletişim kurulan bilgisayarın insanlara insan
sanılacak kadar insansı gelmesidir. Oysa bu pratik testi, insansı özellikler
taşımayan bilgisayarlar da kuramsal olarak geçebilir. Film boyunca, bilim
etiğinin ayaklar altına alındığı görürüz. İnsan hakları kavramsallaştırmasının
insan dışındaki zeki ve/ya da bilinçli varlıklar için ne ölçüde geçerli
olabileceği tartışması ortaya çıkar. Akıllı bir makine bir makine midir, yoksa
hukuksal ve etik olarak bir özne statüsünde midir?.. Ya ölmüş insanların
bilinçlerinin makinelere aktarıldığı durumlar? Örneğin, filmde başkişinin
kızının bilinci...
Bu yapay
zeka-robot-siborg araştırmaları ve deneyleri, iki koldan gidiyor: Birincisi, devletlerin
gizli güvenlik birimleri eliyle, ikincisi bu alanda etkin olan şirketler
eliyle. Bir diğer üstün yetenekli siborg anlatısı, ‘Evrenin Askerleri’nde
görülür. Gerçekten de, belki yakında değil ama uzak gelecekte, seri asker
üretimi söz konusu olacaktır. Bu askerlerin, önceki filmdeki siborglar gibi
özne ve kimlik sorunları olacaktır. Bellekleri silinmiş, yerlerine sahte anılar
yerleştirilmiştir. Onları üretenlerin düşman bellediklerini yok etmek üzere
programlanmışlardır; ancak üretenlerin kontrolünden çıkarlar. Bol vurdulu
kırdılı olan bu anlatıda, alttan alta bir sistem eleştirisi de vardır. Serinin
ilerleyen sekanslarında bu beyni yıkanmış askerler, devletin onlara oynadığı
oyunu fark eder. ‘Ghost in the Shell’ filmi de, beyinlerin ele geçirilmesi
üzerinden gelişiyor. Bedenler değişirken beyinler taşınıyor. Yine bellek ve
robotlar sorunsalının ‘Total Recall’ filminde izlendiğini görüyoruz. Gerçek
anılarla sahteleri ve düşle gerçek, anlatıda iç içe geçer. Psikografik,
sosyografik ve holografik gerçeklik de öyle...
‘Ex Machina’da,
‘Humans’ dizisinde olduğu gibi bir başka izlekle karşılaşırız: Robot kadınlarla
aşk. Fakat tersi ve diğer tür ilişkiler nadiren görülür; bu da ataerkil toplum
yapısının bu filmlerin altyapısını oluşturduğunu gösterir. ‘Her’ filminde, aşık
olunan yapay zeka ise bedensizdir. Üstelik çoklu sevgi kavramı söz konusudur;
yapay zekanın sevgiyi bizim yaşadığımız gibi yaşaması beklenir; ancak bu,
gerçekleşmez. Başka bir filmde ise (‘Uncanny’ filmi), cinsellik ve aşk, uysal
bir robotu rayından çıkarıp kıskançlık ve intikamla dolduracaktır. Cinsellik ve
aşkı konu alan robot ve yapay zeka filmleri, çoğunlukla ağlatı ya da dram
içeriklidir. Uzun erimli mutlu karma çiftler görmeyiz.[2] Konudan
güldürü çıkaran bir istisna, ‘Hot Bot’ (Seksi Robot) filmi...
‘Transcendence’
filminde ölümden sonra yaşamın bir yolu gösterilir: Bilincini bir bilgisayar
programına dönüştürmek. Bunun bir benzerini ‘Stargate Universe’ dizisinde de
görürüz. Ölüm artık yok olmak değildir; onun yerine bedensizleşmedir.
‘Ben, Robot’ta suç işleyen robotları görürüz.
Robotlar ve yapay zeka, suç ve hukuk ekseninde sık sık anlatı konusu olur.
‘Azınlık Raporu’, ‘Person of Interest’ ve ‘Chappie’ ilk akla gelen örnekler. Bir
diğer örnek ise, ‘Robocop’. Filmdeki akışı sağlayan, bu siborgun insani
duygularıyla robotik programı arasında gidip gelmesidir.
Çok iyi bilinen 2001
yapımı ‘Yapay Zeka’ filminde başkişi bir robot-çocuktur. Onun gözünden hayatı
gözlemler, ona sempati duyarız. Yine yaygın bir izlek olarak robotların
duygu’lanmasını görürüz. Duygulandıklarında ne olacaktır, onları insan saymalı
mıyız... ‘Bicentennial Man’de insanlardan uzun yaşayan bir robotun dramını
görürüz ve robotların sonunda insanlarla eşit haklara sahip olmasını. Yine asıl
konu, özneleşme sorunudur. ‘Morgan’ filminde de aynı konu gündeme gelir:
Robotlarla insanlar aynı haklara sahip olmalıdır. Bir robotun yaşamına son
vermek cinayet midir? ‘Automata’ filminde, robotlar, programlama ilkelerine
uymaz, kendi başlarına buyruk hareket ederler ve hatta kendileri gibi robotlar
yaparlar.
‘2036 Origin Unknown’
filmi, insanların yapay zekaya yönelik kuşkularına yaslanır. Ya yapay zeka
bozulursa? Ya insanlık için bir tehdit haline gelirse? Fakat film, beklenmedik
sonuyla benzer anlatılardan ayrılır. Bu anlatılarda yapay zeka genelde tekildir
ya da ‘Her’ filmindeki gibi başka yapay zekalarla bağlı olarak yine de birdir.
Oysa robotlar ve benzerleri çoğuldur ve bunların hak arama mücadelesi, örgütlü
bir yeraltı direnişi gerektirecektir. Buna bir örnek ‘Blade Runner 2049’
filmindeki klonlara özgürlük hareketidir.[3] ‘Terminatör’
serisinde ise, direnmesi gereken bu kez insanlardır. Skynet adlı yapay zeka programı
öylesine güçlüdür ki, direniş önderinin annesinin öldürülmesi, böylelikle
önderin hiç doğmaması için, geçmişe zaman makinesiyle ajan gönderir. İnsanlık
güç bela galip gelir, ama daha sonra bu yengi’nin geçici olduğunun farkına
varırız. Aynı korkunç güçlü yapay zeka imgesi, bir insanın yapay zeka denetimindeki
bir hücreden çıkma çabasını konu alan ‘Infinity Chamber’ filminde de görülür.
Hepsinden öte, bir efsane film olarak ‘Matrix’ dizisi, yapay zekayla uzaylı
anlatısını içiçe geçirir.
Bu tür filmlerin
tersine, ‘Robot & Frank’ gibi filmlerde, ‘şirin robot’ izleği öne çıkar. Bu
filmlerde, robotlar tehdit değil, tam tersine insanların en sadık dostudur; bu
açıdan köpeklerin yerini almışlardır, bir farkla: Onlardan çok daha zekidirler.
Buna bir diğer örnek, ‘Arkadaşım Robot’ (T.I.M.) filmidir. Robot, ‘Robot &
Frank’ filminde bellek sorunlu bir yaşlının, ‘Arkadaşım Robot’ta ise sevgiye aç
bir çocuğun can yoldaşıdır.
Elbette burada
andığımız filmler dışında da, yapay zekalar, robotlar ve siborglar gibi
konuları işleyen filmler var. Ancak bunların da burada andığımız belli izlekler
altında sınıflandırılabileceğini söyleyebiliriz.
Sonuç olarak, bu
filmlerin çoğunlukla olumsuz olduğu, insanların konuyla ilgili kaygı ve
korkularını yansıttığı, bunlardan beslendiği ve bunları beslediği görülüyor. Aslında
birçok film, kuşkulu olmakta haklı, fakat asıl nedeni açıkça anmıyorlar. O da
şudur: Sermaye düzeninde yapay zekalar, robotlar ve siborglar gibi teknolojik
ilerlemelerin kamu yararına kullanılması çok düşük olasılık. Kâr amacı güden
şirketler ve askeri-siyasi üstünlük peşindeki devletler, bu ilerlemeleri kendi
çıkarları için kullanacaklardır ve onların çıkarları tarihin başından bu yana görüldüğü
gibi, halkın (ya da daha çağdaş bir ifadeyle yurttaşların) çıkarlarıyla (yine
daha anlamlı bir ifadeyle refahıyla ya da yaşam kalitesiyle) uyuşmayacaktır. İnsanlığın
çoğu için geriye kalan tek seçenek direniş olacaktır. Bu direniş, kendini
haklarlarda (hacker)[4] gösterecektir.
Sokak direnişleri, kamu yararına kullanılmayan teknolojik ilerlemelerin
işlerliğinin önüne geçemeyecektir. Bu nedenle, haklayıcı-eylemcilerin[5] önemi
daha da artacaktır. Son zamanlarda, bu konularda da çok sayıda film çekildi. Bu
filmler de başka bir çalışmanın konusu olsun...
[1] ‘Transformers’
gibi filmler de yapay zeka konulu sayılabilirdi, oysa uzaylı zekasını konu
alıyorlar. Uzaylı zekası, doğal da olabilir yapay da...
[2] Benzer bir izleği Kemal Sunal’lı-Fatma Girik’li ‘Japon İşi’ (1987) filminde
görürüz. Yine dram öne çıkar; robotlara mutlu son bahşedilmez.
[3] ‘Resident Evil’ gibi filmlerde artık Yapay Zeka ve robotların ötesinde
klonlar söz konusudur. Bunlar asıllarıyla eşit görülmez.
[4] ‘Hacker’i, burada haklar, haklayıcı ya da bilgisayar korsanı olarak
Türkçeleştiriyoruz.
[5] ‘Hacktivist’in karşılığı olarak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder