Haritalarla
Nasıl Yalan Söylenir?
Prof.Dr. Ulaş Başar
Gezgin (2010, Birgün Gazetesi)
“Haritalarla nasıl
yalan söylenir?” Bu, yeryazımcı (coğrafyacı) Monmonier’in kitabının başlığı. “Haritalarla
nasıl yalan söylenir?” sorusunda, ‘harita’ sözcüğü yerine, başka sözcükler
konabilir. İlk akla gelen, ‘sayılama’ (istatistik) olacaktır herhalde. Monmonier’e
göre, tüm haritalar, yalancıdır; kimileri, daha yalancıdır. Tüm haritalar
yalancıdır; çünkü üç boyutlu gerçekliğin iki boyutlu gerçekliğe aktarılması
sözkonusudur. Kimi öğeleri öne çıkarma süreci ve simgeler, haritalamanın temel
ayakları. Kimileri ise daha yalancıdır; çünkü insanları kandırmak için
hazırlanmışlardır. Bu ikincil yalancılık süreci, Gugıl Dünya (Google Earth)
gibi kılgıbilgileriyle (teknoloji) farklı bir boyut kazanıyor: Birincil
yalanlama, pek fazla geçerli değil; çünkü görüntüler zaten üç boyutlu. Ancak,
ikincil yalanlama daha baskın. Gugıl Dünya’da özellikle yer almayan/ gizlenen
öğeler olabiliyor.
Kitabın önsözünde,
ünlü söze göndermeyle ekleme yapılıyor: Bir resim, bin sözcüğe bedelse; bir
harita, bir milyon sözcüğe bedel. Yazar, Avustralya’yı dünya haritasında üstte
gösteren tersyüz dünya haritaları ve özeğinde farklı ülkelerin bulunduğu
haritalar (örneğin, harita, Tayland’da çizilmişse, Tayland, ortada; Arjantin’de
çizilmişse, Arjantin, ortada), Greenwich’in dünyaya dayatılması ve dünyanın ve
bölgelerin sınıflandırılma biçimi gibi konulara girmese de, verdiği örnekler,
yine de anmaya değer.
Haritaların
siyasal yalanlar söylemesi, çok sık görülen bir durum: Sömürgeciler, sözgelimi,
Afrika içlerine girdiklerinde, henüz yerleşim kurmadıkları bölgeleri, Yamyam ya
da Dinsiz Bölgesi olarak gösteriyor ve bu görsel yöntemle, yayılmacılığı
meşrulaştırıyor (sömürgecilerin cetvelle çizdiği haritalar konusuna burada
girmeye gerek yok sanırız. Bu, bilinen bir konu.) Yazar, bu nedenle, “kalem,
kılıçtan keskindir” sözünün bir başka boyutuna dokunmuş oluyor: Haritayı çizen
kalem, kılıçtan üstün. Kılıç, kalemin gösterdiği yeri kesiyor. Kuşkusuz, daha
sonra, kalem, kılıcın kestiği yeri çiziyor (Tavuk-yumurta benzerliği).
Yazar, Nazi dönemi
(1933-1945) haritalarını ayrıntılı olarak inceliyor ve haritaların yaymaca
(propaganda) amacıyla kullanılış biçimlerini çözümlüyor. Nazi Almanyası,
“saldırgan ülke” suçlamasına, Almanya’nın yüzölçümüyle Britanya
Yayılmanlığı’nın (İmparatorluk) yüzölçümünü (dünyanın % 26’sı) karşılaştıran
bir haritayla yanıt veriyor.
Yazar, posta
pullarında, siyasal amaçla kullanılan haritalara dikkat çekiyor: Örneğin,
Arjantin’in posta pullarında, İngiliz sömürgesi Falkland Adaları (Arjantin’de
kullanılan adı, ‘Islas Malvinas’) ve Antarktika’nın bir bölümü, Arjantin’in bir
parçası olarak gösteriliyor. Yazar, ayrıca, Keşmir’le ilgili olarak, Çin,
Pakistan ve Hindistan arasındaki gerçel savaşı önceleyen ve sonralayan harita
savaşlarını ele alıyor. Bu üç ülkeden, aynı bölge için farklı haritalar
çıkıyor. Yazarın verdiği diğer iki örnek, dikkat çekici: Biri, 1973’te
İsrail’in çizdiği bir bölge haritası. Bu harita, “asıl işgalci/yayılmacı,
İsrail değil Araplardır” görüşünü savunmak için, İsrail’i, Kuzey Afrika ve
Güneybatı Asya’da siyah renkle, sınırları ayrıştırılmamış bir biçimde
gösterilen Arap ülkeleri arasında, küçücük beyaz bir alan olarak gösteriyor.
Oysa, İsrail’in ABD ile ilişkileri, ordu gücü ve nükleer silahları, haritada
yer almıyor. İkinci örnekte, Soğuk Savaş döneminde, ‘komünizm tehlikesi’ne
dikkat çekmek üzere, dünya haritasında, Sovyetlerin ve Çin’in yüzölçümü,
gerçeğinden büyük olarak gösteriliyor ve bu iki ülke, yakıcı bir kırmızıya
boyanmış durumda.
Dünyanın birçok
ülkesinde, bağımsızlık hareketleri, tarihsel haritalarla, tarihte bir ‘ulus’
olarak varolduklarını kanıtlamaya çalışıyor; bu haritalar, bu ülkelerde
çoğunlukla yasaklanıyor. Kendi haritalarını çizen bağımsızlık hareketleri ve
başka ülkelerin toprağını kendi ülkesinin bir parçası olarak haritalayan yaklaşımlar
sözkonusu. Haritaların bir başka siyasal kullanımı, Türkiye’de de görüldüğü
gibi, yerleşim adlarının değiştirilmesi ve böylece bölgenin çoğul geçmişinin
unutturulmak istenmesi biçiminde.
Kitabın 8.
bölümüne gelindiğinde, bir Amerikalı olan yazarın Amerikancı yönüyle
karşılaşıyoruz. Buraya dek, güzel bir çalışma olan kitap, bir çuval inciri
berbat etmiş oluyor. Yazar, SSCB’yi, ABD’yi yanıltmak üzere, yanlış SSCB
haritaları yaymakla suçluyor; ABD’nin siyasal amaçlarla çarpıttığı haritalar
konusu ise, yok. Yazar, ‘düşman’ını incelerken, çarpıtmaların anayurdunu kapsam
dışında tutuyor. Öte yandan, bu tartışmanın anlamı da kalmadı; çünkü uydu
resimleri, SSCB’nin yaptığı ileri sürülen türden çarpıtmaları olanaksız
kılıyor. Ancak, çarpıtmaların anayurdunda, uydu resimlerinde de, kamuya
açılmadan çarpıtma yapılması olası ve sözkonusu. Yazar, Amerika’dan ufak tefek
çarpıtma örnekleri verse de, verdiği örnekler, işin gerçek boyutları
düşünüldüğünde, devede kulak kalıyor.
Haritaların
siyasal olarak çarpıtılması yanında, reklamcılık ve kent tasarlama alanlarında
da aynı yola başvuruluyor: Çeşitli şirketler, dağıtım ağlarının gücünü abartmak
için, uzak bölgeleri yakınmış gibi gösteriyorlar; reklam haritalarında,
yolların sonuna kent adları verip uzaklıklarını vermeyerek, çok özeksel
(merkezi) bir noktadaymışlar gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyorlar. Kentler
tasarlanırken ise, gürültü kirliliği, çevre kirliliği vb. konulu haritalar,
izdüşülerin (proje) onaylanmasına engel olacağı için, kullanılmıyor; haritalarla,
sanki bu izdüşülerin hiç mağduru olmayacakmış; hiç olumsuz sonucu olmayacakmış
gibi yapılıyor. Örneğin, bir yere yapımevi (fabrika) açılacak. Yapımevinin
bacasından çıkan dumanın, çevrede yaşayan halka zararını gösteren oklar,
haritalarda yer almıyor. Atık bölgeleri, haritalarda, çevreleri boşmuş;
çevrelerinde kimse yaşamıyormuş gibi gösteriliyor. Atık bölgesi çevresine tel
örgü ya da duvar konmuşsa; bu, haritada özellikle gösteriliyor ki “halk sağlığı
gözetilmiş” gibi bir hava yaratılsın. Bu haritalar, gereksiz ayrıntılarla
dolduruluyor ki (örneğin posta kutularının konumu), olumsuz sonuçlar yaratacak
değişiklikler, aşırı bilgi yükü dolayısıyla gözden kaçsın.
Yazar, yalan
söyleyen haritaları örnekliyor örneklemesine, ama haritalarla ilgili olarak,
bütünüyle karamsar bir görüşe sahip değil: Haritaların çarpıtılmasının her
zaman kötü olmadığını belirtiyor. Örneğin, metro haritaları, tümüyle doğru
değil; ama insanların yolunu bulmasını sağlıyor. Ayrıca, haritanın görsel gücü,
toplumsal eylemcilerin elinde, topluma yararlı bir araca çevrilebiliyor.
Örneğin, bir kentin ilçe ve semtlerindeki sağlık ya da eğitim farklılıkları,
görsel yollarla gösterildiğinde, daha çarpıcı oluyor.
Kitap, 1996
tarihli; Gugıl Dünya gibi kılgıbilgilerinin sivil amaçlarla yaygınlaşmasından
önce yazılmış; bu nedenle, güncel harita izlenceleriyle (program) ilgili olarak
söyleyecek sözü yok; ama söyleyebilecek sözü olduğu kesin. Zaten yazarın, daha
güncel yapıtları da bulunmakta.[1]
‘Haritalarla Nasıl
Yalan Söylenir?’ kitabı, 8. Bölüm’deki falsolara karşın, yaşama eleştirel gözle
bakanlar için bir başucu yapıtı. Kitapta verilen örnekler, “sen neymişsin be
harita!” dedirtiyor. Bitirirken, şimdiye dek çalışmaları Türkçe’ye çevrilmemiş
olan yazarın, kitaplarını Türkçe’de görmek istediğimizi belirtmek isteriz.
İlgilisine
Kaynak
Monmonier, Mark
(1996). How to Lie with Maps. Chicago and London: The University of Chicago
Press.
****
YAZININ KAYNAĞI:
Gezgin, U.B. (2019).
Eleştirel Bilim: İnsan ve Toplum Bilimlerine Yönelik Eleştirel Yazılar [yakında yayınlanacak kitap].
Gezgin, U. B. (2010).
Haritalarla nasıl yalan söylenir? Birgün Gazetesi Kitap Eki, 11 Eylül 2010.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder