Liderlik
Psikolojisi: İmamoğlu, Yıldırım, Yavaş ve Özhaseki Üzerine
Siyaseti hâlâ kitleler yapıyor ve liderler, kitlelerin
yarattığı dalgalar üstünde sörf yapabildikleri ölçüde yükselebiliyorlar. Doğru
zamanda doğru yerde, doğru insan olmak gerekiyor.
Ulaş Başar Gezgin
İstanbul - BİA Haber Merkezi
03 Nisan 2019, Çarşamba 00:01
2019 seçimlerinde liderlerin rolü neydi? Bu soruyu,
seçmenlerin oy verme güdüleri üzerinden yanıtlamaya çalışalım.
Burjuva tarihyazımı, tarihi genellikle büyük adamların (evet
özellikle adamların, cinsiyetçi bir tarihtir bu) başarıları üstünden kurgular.
Böylelikle, Amerikan tarihi de Osmanlı tarihi de Japon tarihi de yöneticiler
üstünden anlatılır. Bu tarih, bir devlet başkanının diğerini, bir padişahın
diğerini ve bir hükümdarın ötekini izlediği bir erkekler geçididir. Siyasete de
böyle bakma eğilimi baskındır, çünkü Marx ve Engels’in dediği gibi, “çağımızın
egemenlerinin düşünceleri toplumda egemen düşünceler haline gelir” (1-). Bunun
içindir ki yaygın eğilim, seçim sonuçlarının ‘büyük adam’lara bağlanması
biçimindedir.
Peki 2019 seçimlerinde öne çıkan liderlere bu bilgi ve
bulgular ışığında baktığımızda neler söyleyebiliriz?
İdeoloji,
ekonomi, sosyoloji ve psikoloji
Bu soruyu yanıtlamadan önce, dört seçmen profilini
anımsayalım (2-): İdeolojik seçmen, ekonomik seçmen, sosyolojik seçmen ve
psikolojik seçmen. İdeolojik seçmen, kemik seçmendi: “CHP’ye ya da AKP’ye, sola
ya da sağa, din düşmanlarına (ya da Kılıçdaroğlu gibi Alevilere!) ya da
Kemalizm düşmanlarına oy vermem” diyen seçmen profili bu idi. Ekonomik seçmen,
“iyice battık, bundan sonra bunlara oy, moy yok” diyordu ya da tam tersi,
“ülkeyi çökertmek için dış güçler ve muhalefet bir olup ekonomik kriz
çıkartıyor. Hükümetin desteğe ihtiyacı var. Oyum AKP’ye” diyordu. Sosyolojik
seçmen ise, toplumsal ve topluluksal aitliklerine göre oy veriyordu: “bizim
bütün sülale zaten AKP’lidir” ya da “biz arkadaşlarla aramızda tartıştık,
CHP’ye oy vereceğiz” diyordu. Son olarak, psikolojik seçmen, liderle bir bağ
hissediyor ona göre oy kullanıyordu: “Çünkü o, dünya lideri” ya da “artık huzur
istiyoruz; falanca bağırıp çağırmıyor, güleryüzlü birisi; diğer siyasetçiler
hep esip gürlüyor, bizi ayrıştırıp kutulaştırıyor” diyordu.
Bu girişten sonra artık sorularımızı yanıtlamaya hazırız:
Ekrem
İmamoğlu: “Oy vermesen de en azından benim için dua et, o da olur”
İmamoğlu’na neden oy atıldı? Yukarıdaki seçmen profillerine
karşılık gelen dört nedenle:
İdeoloji: CHP’li kemik seçmen, “AKP’yi
durdurmalıyız” diye oy verdi. Fakat İmamoğlu, klasik bir Kemalist’e
benzemiyordu, bu nedenle kimi Kemalistleri küstürmüş olacaktı. DSP’nin hesabı
bir ölçüde buydu; CHP’nin küskünü DSP’ye yönelecekti, fakat bu hesap tutmadı.
Buraya HDP seçmenini ya da genel olarak Kürt seçmeni de
koymalı. Onların oyu da İmamoğlu’nun başarısında etkili oldu. HDP’nin Batı’da
aday çıkarmama kararı olumlu bir hareketti. Fakat keşke HDP ileri gelenleri bu
konuya seçimden önce hiç girmeselerdi. Seçimden sonra rahat rahat
konuşabilirlerdi. Seçimden önce girdikleri kimi polemiklerin İmamoğlu ile
Yavaş’a birkaç puan kaybettirmiş olması olası. Bu polemiklerin (yandaş basın
çarpıtsa da çarpıtmasa da) AKP kökenli küskün seçmeni AKP’ye ya da MHP’ye
yöneltme olasılığı güçlü idi. İmamoğlu, HDP’li seçmeni ötekileştirmeyen
demeçleriyle fark yaratmayı bildi.
Ekonomi: İmamoğlu’na “Ülkeyi batırdılar,
işsiz aç geziyoruz. Bunlar bir daha gelmesin de kim gelirse gelsin” diyerek oy
verenler oldu. İmamoğlu’ndan halkçı ve Keynes’gil bir belediyecilik
bekleniyordu. Belediyenin İstanbulluların yaşam kalitesini yükseltmesinin
ötesinde, iş olanakları yaratması isteniyordu. Bu taleplerin ne kadar
karşılanacağını göreceğiz.
Sosyoloji: “Biz tüm arkadaşlarım, akrabalarım
İmamoğlu’na oy veriyor” diyerek oy verenler oldu. Sosyolojik seçmen ayrıca
hemşeriliği çok önemser. Ankara’daki durumun tersine, 3-5 kuşak İstanbullu olan
sayısı çok yüksek değil. Bu nedenle, adayın İstanbullu olup olmaması değil,
köken şehri önem kazanıyor. Sivas’a ek olarak Karadeniz şehirlerinin İstanbullu
nüfusta bir ağırlığı var. İmamoğlu’nun Karadenizli olması, sosyolojik seçmen
için olumlu bir etken olmuş olabilir.(3-) Google’da İmamoğlu’yla ilgili olarak
en çok arama yapılan anahtar sözcüklerden biri, “İmamoğlu nereli” biçiminde.
Psikoloji: Bu nedene daha fazla yer ayırmamız
gerekiyor: İmamoğlu’nun kimi liderlik özelliklerinin öne çıktığını ve bunun
seçmen psikolojisini etkilediğini ileri sürüyoruz:
Bir kere birçok videoda da görüleceği üzere, çarşı-pazar
ziyaretlerinde “CHP mi? O zaman sana oy vermem; nereden buldun o partiyi” ya da
“soyadın ne güzel, İmamoğlu, senin CHP’de ne işin olur” diyen halktan
insanlara, gülerek, içtenlikle ve sevecenlikle verdiği, “vermek istemiyorsan
verme; ben yine de sana hizmet getireceğim. Oy vermesen de benim için dua eder
misin?” gibi yanıtlarla, farklı görüşteki seçmenleri etkileyebildi.(4-)
Ülke genelinde, AKP’den rahatsız olan sağ seçmen, İYİ Parti,
Saadet ya da CHP’ye oy vereceğine, MHP’ye oy verdi; bu da MHP’nin beklenmedik
bir başarı elde etmesine neden oldu. Oysa İstanbul’da, AKP’den rahatsız kimi
AKP’li seçmenin de İmamoğlu’na oy verdiğini tahmin ediyoruz. Bu, kendisinin
dindarlığından ve güleryüzlü, Mevlanaca ya da esnafça siyaset yapmasından ileri
geldi. Esnaf, “falancaya mal satmam” diyemez. İmamoğlu da, konuya “önemli olan,
“bağcıyı dövmek değil üzüm yemek” gibi baktı. Doğrusu da buydu.
CHP’liler CHP’li diye, dindarlar dindar diye oy attı;
böylece İmamoğlu, hiç birbirine benzemeyen seçmenlerin sevgilisi oldu.
Binali
Yıldırım: “Adımı Alevi komşumuz koydu. Adımda Ali var”
Binali Yıldırım ise, Millet ittifakı dışında oy almayı
başaramadı. Kendisi de aslında İmamoğlu gibi sertlik yanlısı bir siyasetle
ilişkilendirilmeyen, sevilen, neşeli bir isimdi. Ancak, kendi seçmeni dışında
kimseyi ikna edemedi; sayısal olarak kendi seçmeninin oyunun onu başarıya
götürmek için yeterli olduğunu düşünmüş olmalı. Amatör sayılabilecek çabaları
içinde Alevilerden oy istemesi örneği, akıllarda kaldı: “Adımı, Alevi komşumuz
koydu. Adımda Ali var.” (5-) demesi güldürdü ve sosyal medyada bir mizah
dalgasına konu oldu.(6-) Kendinden olmayan seçmenin gözünde, Yıldırım, kötü
biri değildi, ama iyi biri de değildi; çünkü o başbakanlık döneminde başkanlık
sisteminin getirilmesi vb. nedenlerle ‘etkisiz eleman’ gibi görülüyordu. Bu tür
akıl yürütmelere göre, kendi iradesi yoktu; o bir tür kuklaydı; seçimi alırsa,
İstanbul’u o değil, Erdoğan yönetecekti.
Sonuç olarak, İmamoğlu’nun ve Yıldırım’ın liderlik
özelliklerinin sonuca ne kadar etki ettiğini sayısal olarak saptamak olanaksız.
Ancak seçim ucu ucuna sonuçlandığına göre, bu özelliklerin olmazsa olmaz olduğu
ortaya çıkıyor. İmamoğlu’nun olumlu ve Yıldırım’ın olumsuz liderlik
özellikleri, sonuçta etkili olmuştur. Yine de ideolojik, ekonomik ve sosyolojik
seçmen profillerinin gücünü göz ardı edemeyiz. Bu güçler olmasa liderlik çok da
fark yaratmayabilirdi. Kilide giremeyen bir anahtar, altından da olsa kapıyı
açamayacaktı.
Mansur
Yavaş: Hakkı yenmiş harbi Angara delikanlısı, Angara çocuğu
Mansur Yavaş, İmamoğlu’nun tersine, hiç bilinmeyen bir isim
değildi. Önceki seçimi ucu ucuna kaybettiği için Ankaralıların belleğine
kazınmıştı. Gökçek’in etkisi düşünüldüğünde, Yavaş gibi o zamanlar az bilinen
bir ismin seçimi ucu ucuna kaybetmesi bile büyük bir başarı olarak görülmüştü.
Başarının ötesinde, bu durum, AKP’li kimi seçmenlerin gözünde bile bir
haksızlık sayılmıştı. Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de mağdurlar ve
mazlumlar çoğunluktadır. Halk, mağduru da mazlumu da sever; çünkü mağdur/mazlum
kendi gibidir, onu kendine yakın sayar. Birçok örnekte bu mazlum/mağdur
sevgisinin başarısını görürüz. Yavaş, bu “hakkı yendi” algısı nedeniyle,
mağdurluk rüzgarını arkasına almış oldu. Bunun dışında neden Yavaş’a oy
verildi?
İdeoloji: Ankara, bu açıdan oldukça ilginçti. İdeolojik
seçmenler, çoğunlukla, Yavaş’a oy verenler değil vermeyenler arasındaydı.
Örneğin, sürekli olarak, parti değiştirmesi anımsatılıyordu. Bu tür açıklamalar
şuna varıyordu: Sonunda CHP’de karar kıldığına göre, kendisinde bir terslik
vardı, güvenilmezdi vb. Bu kesimde, “MHP’de kalsaydı oy verirdim” diyenler
vardı, oysa MHP’de kalsa neden aday gösterilsindi ki…
Yavaş’ın ne kadar çok MHP kökenliden oy aldığını
bilemiyorum. Fakat seçim öncesinde ülkücü geçmişinin çok geri planda olması
dikkat çekiciydi. Bu nedenle, İmamoğlu örneğindeki durumun tersine, Yavaş
seçmenlerinin çok azının ideolojik olduğunu tahmin ediyorum. Ayrıca, bilindiği
gibi, HDP oyları Ankara’da İstanbul’dakinden çok daha az. Üstelik Yavaş, seçimi
ucu ucuna almadığı için, HDP seçmeninin Ankara’daki sonuç üzerinde daha az
etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Ekonomi: İmamoğlu örneğine benzer biçimde,
işsizlik ve ekonomik kriz nedeniyle Yavaş’a oy atanlar oldu; fakat AKP
sıralarında bu ekonomik açıklamaların etkili olmadığını görüyoruz; yoksa Yavaş
daha yüksek oylar alacaktı. Neden etkili olmadığını az önce açıklamıştık: AKP
seçmeni, krizi AKP’ye, hükümete ya da Erdoğan’a değil, dış güçlere ve
muhalefete bağlıyor. Aslında tersten bakarsak, ortada kötü bir durum da var:
Ekonomik krizin olmadığı önceki seçimde Mansur Yavaş ucu ucuna kaybediyordu;
oysa bu kez ekonomik kriz var, bir sürü başka gelişme olmuş ve ancak birkaç
puan farkla kazanabiliyor. Buna da dikkat çekmek gerekiyor. Beklenense, açık
ara fark olmasıydı.
Sosyoloji: İşte bu noktada, seçim
psikolojisiyle sosyolojisi içiçe geçti. Yavaş seçmeninin önemli bir bölümü,
adayları ‘Angaralı’ (evet böyle ‘g’ ile söylüyorlardı) olduğu için
destekliyorlardı. İlk gerekçeleri buydu. İstanbul’da olmayan bu ‘buralı olma’
vurgusu, Ankara siyasetinin farkını ortaya koyuyor. Belki AKP de Ankaralı bir
aday koysaydı, Yavaş’ın işi çok zor olacaktı.
Psikoloji: Yavaş, İmamoğlu gibi sevimli bir
aday değildi, daha sert bir havası vardı, fakat esip gürlemiyordu. Polemiğe
nadir olarak girdi. Kendinden emindi. Seçimi kazanacağına yürekten inanıyordu.
Sert görüntüsünün yanında halkçı, halktan biri gibi bir imge sunuyordu.
Ankaralı ataerkil ideolojiye bağlı seçmenin tercih edeceği bir ‘harbi
delikanlı’ imgesi vardı. Hakkı yenmişti ama bu kez kendini ezdirmeyecekti. O,
bir kere olurdu. Seçimin son günlerindeki karalama kampanyası, seçmenin Yavaş’a
yönelik ilgi ve sevgisini kırmaya yetmedi. Ayrıca, kimi seçmenler,
Beypazarı’ndaki icraatlarını ölçü alıyor, kararlarını ona dayandırıyorlardı.
Ankara’ya hizmeti olmuş bir isimdi. Karşı taraf ise Ankaralı bile değildi.
Mehmet
Özhaseki: Seçimin gizli öznesi
Ankaralı olmanın bu kadar önemsendiği bir seçimde
Özhaseki’nin yine de bu kadar yüksek oy alması dikkat çekicidir. Kendisi seçim
sahnesinde nadir olarak görüldü. Adeta bir gizli özneydi. Seçime gerçekten
giriyor muydu, o bile belli değildi. Sanki sessizce bekleyerek seçimi
kazanacağına emin gibiydi. Ona oy vermeyenlerin önemli bir bölümü, kendisini
hiç tanımadıklarını söylüyorlardı. Özhaseki de Yıldırım gibi, kendi seçmeni
dışındaki seçmenlerden oy istemek üzere kaydadeğer bir kampanya yürütmedi;
AKP-MHP seçmeniyle kısıtlı kaldı.
Sonuç olarak, Mansur Yavaş, mağdur/mazlum, Ankaralı harbi
delikanlı gibi imgeler üzerinden, özellikle ekonomik, sosyolojik ve psikolojik
seçmeni biraraya getirmede başarılı oldu.
Sonuç:
Sörfçü olarak liderler
Özetle, 2019 seçimlerinde İstanbul’da ve Ankara’da liderlik
özelliklerinin daha fazla öne çıktığını ve seçim sonucunun olmazsa olmaz bir
öğesi olduğunu görüyoruz. Yine de, oyların çoğunun liderle ilgili değil,
ideolojik, ekonomik ve sosyolojik etmenlerle ilişkili olduğunu belirtmek
isterim. ‘Büyük adam’ anlatısı doğru değil. Siyaseti hâlâ kitleler yapıyor ve
liderler, kitlelerin yarattığı dalgalar üstünde sörf yapabildikleri ölçüde
yükselebiliyorlar. Doğru zamanda doğru yerde, doğru insan olmak gerekiyor.
Yetenekli, esnek, zinde birer sörfçü olmalılar ama bu, tek başına yeterli
değil: Dalgasız da bir yere gelemiyorlar… Ve dalgalar da sonuna kadar
yükselmiyorlar. O ünlü sözdeki gibi, “halkın Deniz’lerinin (önderlerinin)
denizleşen halk(lar)la buluşması” gerekiyor...
Dipnotlar:
(1-) Bkz. Marx, K. ve
Engels, F. (1846/1976). Alman İdeolojisi. Seçme Yapıtlar. Birinci Cilt. Ankara:
Sol.
“Egemen sınıfı meydana getiren bireyler, başka şeyler
yanında, bir bilince de sahiptirler ve sonuç olarak düşünürler; bu bireyler,
bir sınıf olarak egemen oldukça ve tarihsel çağı bütün genişliğince
belirledikçe, elbette ki, bu bireyler sınıflarının bütün genişliğince
egemendirler ve öteki şeyler bakımından olduğu kadar, düşünürler, fikir
üreticileri olarak da egemendirler ve kendi çağlarının düşüncelerinin üretimi
ve dağıtımını düzenlerler; o halde onların düşünceleri, çağlarının egemen
düşünceleridir.” (s.51)
(2-) Gezgin, U.B. (2019). Ekonomik Kriz Bir İktidarı Düşürür
mü? Dört Seçmen Profili. Biamag, 23.02.2019.
http://bianet.org/biamag/diger/205655-ekonomik-kriz-bir-iktidari-dusurur-mu-dort-secmen-profili
(3-) İmamoğlu’nun Karadenizliliği’yle ilgili olarak bkz.
Sputnik News (2019). İmamoğlu'ndan 'Sen ne biçim Karadenizlisin?' sorusuna
yanıt. Sputnik News, 07.03.2019.
(4-) Bkz. Ekrem İmamoğlu’nun Sultanbeyli Semt Pazarı’nda
Teyzeyle Komik Diyaloğu - Yerel Seçim 2019. https://www.youtube.com/watch?v=jdsIs2FNsIM
(5-) Bkz. Sputnik News (2019). Binali Yıldırım’dan
Alevilere: Adımı, Alevi komşumuz koydu, adımda Ali var. Sputnik News,
10.03.2019.
https://tr.sputniknews.com/turkiye/201903101038116930-binali-yildirim-aleviler-adimda-ali-var/
(6-) Bkz. Solak, G. (2019). Binali Yıldırım’ın Alevilerden
Oy İstemesi Üzerine Atılmış 18 Eğlenceli Tweet. 11.03.2019. https://listelist.com/binali-yildirim-alevilerden-oy-istedi/
(UBG/HK)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder