Cinayetlere
Dur Demek İçin Bireysel Silahsızlanma
Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Twitter: ProfUlas
28 Eylül, bireysel silahsızlanma günü. Türkiye’de bugünün
önemi ve toplumsal sorunlarda silah bulundurma serbestliğinin etkisi ne yazık
ki yeterince anlaşılmış değil. Bu nedenle, bu yazıda, kimi ülkelerden çeşitli
örneklerle, bugünün ve bireysel silahsızlanmanın önemine dikkat çekmek amacını
taşıyoruz. Türkiye’de kadınlar başta olmak üzere nice insanımızı her yıl
cinayetlere kurban verdiğimiz düşünülürse, bu konuda zaten daha fazla
tartışıyor ve harekete geçiyor olmalıyız.
Sivil
Amaçlı Silah Kullanımı
Öncelikle terimlerde anlaşalım: Uluslararası tartışmalarda
bu ifade, gerçekte, ‘sivil amaçlı silah kullanımı’ biçimindedir. ‘Bireysel
silahsızlanma’ ifadesi, toplu olarak (örneğin, devletdışı kurumlar, mafya,
çeteler, aileler, aşiretler, hatta cemaatler ve tarikatlar) silahlılanmanın
eleştirilmediği biçimindeki bir yanlış anlamaya yol açıyor. Sivil amaçlı silah
kullanımının yasaklanması, silahlı şiddet konusunda yalnızca devleti yetkili
kılmak anlamına geliyor. Kuşkusuz, devlet, demokratik bir halk yönetimi niteliği
taşıdığı ölçüde, devletin tekelindeki bu şiddet, nadir, kısıtlı ve makul bir
biçimde kullanılacaktır.
Çehov’un
Tüfeği Duvarda Asılı Kaldıkça...
ABD’de nişancı şiddeti çok sıradan bir olgu artık. Bir
‘adam’ın (genellikle adamlar oluyor bunlar) ‘cinnet’ geçirip okulu, barı,
AVM’yi vb. taraması gibi haberler, psikoloji ve kişilik ile açıklanıyor. Oysa,
toplumu oluşturan bireylerin şiddet eğilimi düzeyleri farklı olmakla birlikte,
yüksek düzeyde şiddet eğilimli olanların ‘hedef’lerine ulaşmaları (katliamları),
ancak belli türden kapitalist ülkelerde söz konusu oluyor. Silahların
marketlerden (hatta bakkallardan) ve internetten rahatlıkla alınabildiği
ülkeler, dünyada cinayet oranlarının en yüksek olduğu yerler. Bu, elbette
rastlantı değil. Çeşitli psikoloji araştırmaları, bir ortamda silah
bulunmasının, yalnızca bunun bile şiddet düzeyini arttırdığını gösteriyor.
Çehov, bunu psikoloji araştırmalarından çok önce bir sanatçı öngörüsüyle
sezmişti: “Eğer ilk bölümde ‘duvarda bir tüfek asılı’ diyorsanız, ikinci veya
üçüncü bölümde o silah patlamalıdır” diyordu. İşte o tüfeğin orada asılı
durması, tek başına şiddete yol açıyor; çünkü silahlar insanların aklına
şiddeti ve şiddet eylemlerini daha hızlı bir biçimde getiriyor. Kullanması da
çok pratik; planlama yapmaya bile gerek kalmıyor.
Bakkaldan
Silah Almak
Peki ABD’de neden bu kadar çok silah bu kadar rahatlıkla
satın alınabiliyor? Yanıt, bir kısır döngüye işaret ediyor: ABD’de neden çok
silah var? Çünkü silahlı çok suçlu var, kendimizi korumamız lazım. Peki neden
silahlı çok suçlu var? Çünkü çok silah var. !!!
ABD’de silah lobisi güçlü. Kapitalizm içindeki çıkar
gruplarının hangileri güçlüyse, onların ticari etkinliklerinde daha serbest
bırakıldığını görürüz. Hatta buradan yalın bir formül bile çıkarabiliriz:
Kapitalist bir ülkede hangi sektörler daha serbestse onlar devlet katlarında o
denli güçlüdür. Bir ülkede petrol aşırı mı pahalı? Orada petrol lobisinin
“borusu ötüyordur”. Bu da öyle bir durum.
Sorun,
Günlük Şiddet İçeriği mi?
Sanki silah serbestliği o kadar da önemli değilmiş gibi,
ABD’de konuyla ilgili ana-akım tartışmalar, az önce andığımız gibi, toplu
katliamcı nişancıların kişiliklerine ve bozuk psikolojilerine bağlanıyor.
Dahası, psikologların tüm itirazlarına karşın, bu katliamlar için video
oyunlarındaki şiddet öğeleri sorumlu tutuluyor. Oysa silahlar bu kadar serbest
dolaşımda olmasa, video oyunlarının hiç bir etkisi olmayacaktı. Zaten psikoloji
araştırmaları, şiddet içerikli video oyunlarının insanları şiddet eğilimli
yaptığına ilişkin bir bulguya ulaşmış değil.
Silahlı
Külahlı ‘Adam’ Övgüsü
Öte yandan, film ve dizi anlatılarına baktığımızda, içinde mafya geçen ve hatta mafyanın övülüp
yüceltildiği ya da güçlünün haklıyı ezmesinin doğal karşılandığı içerik oranı
çok yüksek. Amerikan ticari sinemasında da son dönem Türkiye sinemasının önemli
bir bölümünde de ve dizilerde de silahlı külahlı ‘adamlar’ (evet yine, yalnızca
adamlar) yiğit kişiler olarak gösteriliyor. Sorun, şiddet temsilleri değil.
Şiddet, belli ilkeler gözetilerek (örneğin, Fatih Akın’ın yaptığı türden
olmamalı(*)) ekrana yansımalı. Asıl sorun, şiddetin beyaz perdede övülmesi ve
cezasız kalması.
Rol
Modeli Olarak Makbul Erkeklik
Onlu yaşlarda, insan türü, rol modeli arayışında oluyor. Bu
temsillerdeki rol modellerinin sivillerin silah kullanımına etkileri olduğunu
düşünebiliriz. Sorunları barışçıl yollarla çözmeye çalışan erkekler, zaten bu
ataerkil düzende ‘makbul’ (‘erkek gibi erkek’) sayılmıyor. Ancak, video
oyunlarının böyle bir rol modeli etkisi bulunmuyor. Dolayısıyla, oyun, dizi ve
filmlerin etkileri farklı. Yine de, asıl etkili olan, silahların bu kadar
serbest olması. Yeni Zelanda’daki cami katliamından sonra sivil amaçlı silah
kullanımının kısıtlanması, tam da bu nedenle, boşuna değil. Video oyunlarını
yasaklayıp silahları serbest bırakmak, dizilere ağlayıp gerçek insanlık
dramları karşısında ise tepkisiz kalmaya benziyor.
Sivil
Silahsız Toplum Örnekleri
Peki sivil amaçlı silah kullanımı yasaklansaydı ne olurdu?
Nasıl bir toplum olurduk? Aslında bunun için bir düşünce alıştırması yapmamıza
bile gerek yok; çünkü halihazırda, sivillerin silah taşımasını ve kullanmasını
yasaklayan ülkeler var. Bunların başında, Vietnam, Çin, Kuzey Kore, Laos,
Japonya ve Malezya gibi Asya ülkeleri geliyor. Bu ülkelerin ilk dördü, yakın
geçmişlerindeki sosyalist dönem uygulamalarının bir sonucu olarak silahsızlar.
Sosyalist ülkelerde, halk savaşı modeliyle, tüm yurttaşlar, emperyalist bir
işgal durumunda orduya katılmak ya da milis gücü olmak üzere silah eğitimi
alıyordu; fakat sivil yaşamda silaha erişemiyorlardı. Bu, bir yandan toplumdaki
şiddet oranını düşürmek, bir yandan devlete karşı silahlı bir kalkışmayı
önlemek, diğer yandan ise savaşla içiçe geçmiş iç savaşlar yaşamış bu ülkelerde
eski kanlı defterlerin açılmasına izin vermemek amaçlıydı. Peki sivil
silahsızlığın toplumdaki etkileri nelerdir? Bu, toplumda neyi değiştirebilir?
Üçüncü
Sayfa Haberlerinin Yokluğu/Azlığı
Bu ve benzeri soruları yanıtlamak için Vietnam örneğine
odaklanalım. 1945-1975 arasında 30 yılda 3 milyon ölümle sonuçlanan savaş
sonrasında, kazanan tarafın kaybeden tarafa karşı büyük katliamlar yapması
şaşırtıcı olmazdı. Ancak böyle olmadı. Böyle olmamasının başlıca nedeni,
kazananların da kaybedenlerin de silahlarını devlete teslim etmesiydi. Savaşın
bitimiyle birlikte, sivil amaçlı silah kullanımı tümüyle yasaklandı. Vietnam ve
Çin gibi ülkelerde, Türkiye’deki üçüncü sayfa haberleriyle karşılaşmıyoruz.
Toplumda ‘daha sinirli olanlar’, ‘şiddet eğilimliler’ vb., kolaylıkla silaha
erişemedikleri için, cinayet oranları çok düşük. ‘Nişancı şiddeti’ diye bir
olgu zaten ya yok ya da yok denecek kadar az. Katliam yapmak isteyenler çıksa
bile, silaha erişemiyor. Kimi resmi devlet dairelerine girerken taramadan bile
geçmek gerekmiyor. Ülkede gerçekleşen az sayıda cinayet, çoğunlukla bıçakla
oluyor. Öte yandan, her yaştan ve cinsiyetten tüm Vietnamlılar, lisede ve
okumaya devam ederlerse üniversitede atış eğitimi alıyor. Teknik olarak
gerekirse savaşmaya hazırlar, ama sivil yaşamda gayet barışçıllar. Elbette, bu
durum, yalnızca sivil amaçlı silah kullanımının yasaklanmasına bağlanamaz.
Kültürel ve tarihsel etmenler de etkili. Yine de, bu yasağın olumlu etkileri
çok net.
Silah
ve Bıçak Farkı
Adli bilimler açısından, teknik olarak, bıçakla öldürme,
silahla öldürmeden daha zor. Silahta yalnızca tetiğe basılıyor, karşı tarafla doğrudan
fiziksel temas çoğunlukla yok. Bıçak ise, hem fiziksel temas gerektiriyor hem
de daha fazla uğraştırıyor. Aynı biçimde, yine adli bilimler açısından, herkes
kolaylıkla silah kullanmayı öğrenip öldürecek biçimde atış yapabilirken
(elbette burada keskin nişancılığı kastetmiyoruz), bıçağı öldürücü bir biçimde
kullanmak daha çok deneyim gerektiriyor. Üstelik, kuşkusuz, bıçak,
istatistiksel olarak silahtan daha az ölümcül. Ancak, bir yandan da daha kolay
erişilebilir bir araç. Fakat duvarda asılı duran tüfek örneğinin tersine,
mutfak amaçlı kullanımı, diğer kullanımlarının önüne geçiyor; şiddeti ve şiddet
davranışlarını daha az akla getiriyor. Marksist bir açıdan ifade edeceksek,
tüfeğin tek bir kullanım değeri varken, bıçağın iki tür kullanım değeri söz konusu.
Silah
Taşımak Serbest, Araç İçi Sigara Yasak
Elbette, sivil amaçlı silah yasağı, şiddeti ülkemizde
kökünden kazımayacak ve ataerkiye son vermeyecektir; fakat daha az insanın
öldürülmesini sağlayarak, barışçıl bir topluma dönüşme yolunda bir aşama
kaydedilmesini sağlayacaktır. Topluma barışın gelişi, Çehov’un tüfeğinin
duvardan indirilmesiyle başlayacaktır. Savaş baltaları elde bulunduğu sürece,
onlara bir kullanım alanı her zaman açılacaktır. Silah taşımanın serbest, araç
içinde sigara içmenin yasak olduğu gülmeceli-ağlatılı ülkemiz, önceliklerini mutlaka
yeniden düşünmelidir.
Cinayetlerin
Sistematikliği
Bu vesileyle, bireysel silahsızlanma için büyük emek veren
Umut Vakfı’na dikkat çekelim.(*) Yalnızca kadın cinayetleri için değil, genel
olarak cinayetler için bireysel silahsızlanma mücadelesine daha çok zaman
ayırmalıyız. Bildiğimiz gibi, hiç bir cinayet, gerçekte bireysel değil. Resmi
söylemin ‘münferit vaka’ sözünün tersine, hepsi de sistematik.
Sonuç:
Ölümlerden Sonra Tepki Göstermek Yerine
Her ölümden sonra sosyal medyada sayısız (ve birbirinin
tekrarı) paylaşımlar yapmak yerine, değişik kesimlerden duyarlı kurumlar
(sağlık örgütleri, demokratikleşme yanlısı kurumlar, adli örgütler, kadın
hareketleri) biraraya gelmeli ve sivil amaçlı silah kullanımının yasaklanması
için yan yana nasıl gelebilecekleri sorusunu gündemlerine almalıdır. Yoksa daha
çok ölüm olacak, ölümlerden sonraki tepkilerin ise hiç bir yararı olmayacak.
Bir yerden başlamak gerekiyor. Lao Usta’nın (Lao Tzu) ünlü sözünden uyarlarsak,
uzun yollar, o minicik ilk adımı atmakla başlayacak.
(*) Bkz. Gezgin, U.B. (2019). Anaakım Sinemada Şiddet
Temsilleri: Kevin Haçaduryan’dan Fatih Akın’a. Eleştirel Kültür Dergisi,
19.02.2019.
http://www.ekdergi.com/anaakim-sinemada-siddet-temsilleri-kevin-hacaduryandan-fatih-akina/
(**) Bkz. http://www.umut.org.tr/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder