Vietnam-Amerikan Savaşına Yönelik Liberal Tarihyazımının
Eleştirisi
Prof.Dr.
Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Twitter:
ProfUlas
Sovyetlerin
yıkılmasından sonra, sosyalist tarihyazımının özü olan sınıfsal bakış ve emek
eksenli yaklaşım itibarsızlaştırıldı; onun yerine, tarihe, özgürlük,
merkez-çevre, kimlikler gibi maddi temeli olmayan, idealist öğeler
tıkıştırıldı. Sovyetlerin çöküşüyle hâlâ tam anlamıyla hesaplaşamamış olan sol
tarihyazımı, boynunu büktü ve bunları kabullendi. İlk bakışta, tarihsel
çözümlemeyi zenginleştireceğini söyleyebileceğimiz bu tür kavramsallaştırmalar,
zamanla herşeye uygulanır duruma geldi ve böylelikle, yalnızca solun değil
geniş kesimlerin bile aynı fikirde olduğu birtakım tarihsel konular bile, “işin
aslı öyle değil” denerek tersyüz edildi. Örnekler saymakla bitmez. Hepimizin
aklıma eminiz en az bir örnek gelecektir. Fakat bu yazıdaki konumuzu Vietnam’a,
Vietnam-Amerikan Savaşı’na daraltıyoruz.
Son
zamanlarda, Vietnam diasporasından çıkan yazarlar geçer akçe olmaya başladı.
Bunların içinden uluslararası çoksatar olanlar bile var. Bu diaspora nasıl bir
diaspora anımsatalım, çünkü yanlış algı oradan başlıyor. Adı ‘diaspora’ diye
Ermeni diasporası gibi falan sananlar var. Vietnam, 30 yıl bağımsızlık savaşı
verdi; ondan önce de toplamda yaklaşık 70 yıl Fransız sömürgeciliğine karşı
direndi. Defalarca ayaklandı, defalarca yenildi ve yine ve yine ayaklandı. Fransızlar
1954’te kesin olarak yenilince çoğu Fransa tarafına çalışan Vietnamlılar
Fransa’ya ve diğer ülkelere kaçtı. Amerika ise 1975’te kesin olarak
yenildiğinde, birinci dalgadan çok daha büyük Vietnamlı göçü yaşandı. Bunların
büyük bölümü, önceki dalgaya benzer biçimde Amerika tarafına çalışmıştı. Bugün
Vietnam diasporası ağırlıklı olarak ABD’de olmak üzere 3 milyon Vietnam
kökenliden oluşuyor.
‘Diaspora’,
‘mülteci’ falan denince liberal tarihyazımı, haksızlığa uğramış, siyasal
baskıya yaşamış suçsuz insanlar ya da savaştan kaçan sivil halkı anlıyor. Oysa
Vietnam diasporasının ilk kuşağının büyük bölümü, bu tür bir tarife uymuyor.
Vietnam direniş romanlarında isim isim sayılan işkencecilerin çoğu ABD’ye
kaçtı. Asla yargılanmadılar, cezasız kaldılar ve ABD’de özgürlük savaşçısı gibi
sunularak ödüllendirildiler. Peki kaçamayıp da kalanlara ne oldu? Kurşuna mı
dizildiler? Hayır. En vahşi işkenceciler bile, eğitim kampı denilen kamplarda
tutuldu. 5-10 yıl bu kamplarda ideolojik eğitime maruz kaldıktan sonra serbest
kaldı. Peki böyle 30 yıllık, 3 milyon ölümlü bir savaş Türkiye’de olsa, bu
kadar hafif bir hesaplaşma söz konusu olur muydu? Yoksa idam sehpaları mı
kurulurdu? Yorum sizin…
Liberal
tarihyazımı işte bu Vietnam’da bağımsızlık kavgası verenlere zulüm edenleri
bugün aklamaya çalışıyor. Onlara sempati duymamızı bekliyor. Nasıl? Vietnam
diasporasından çoksatar yazarlar eliyle… Peki bunların zulüm ettikleri halka ne
oldu? Bunu asla sormaz liberal tarihyazımı… Ayrıca bizde bir hastalıktır: Yazar
Amerikalı’ysa ya da Avrupalı’ysa daha çok okunur. Bizim sol okuryazarlarımız
bile, küreselleşmenin dayattığı kodları örtük bir biçimde benimsemiştir. Bu
anlayışa göre bazı pasaportlar diğerlerinden daha değerlidir. Mozambikli yazarı
okumaz, Teksaslı yazarı okur. Amerikan eyaletlerini ezbere bilir, Afrika
ülkelerini incelememiştir bile. Afgan mı? Niye okusun... Ama Afgan kökenli
Amerikalı olursa o zaman okur. Bir bakalım Türkiye’de her yıl yayınlanan
yabancı yazarların kaçta kaçı küresel Batı dışındaki yazarların eseridir?..
İşte son dönemde, Vietnam’ı Vietnamlı’dan okuyacağına, Vietnam kökenli
Amerikalı’dan okuyan yarı-aydınlar türedi. İşin kötüsü, bunları sol gazetelerde
yazdırıyorlar.
Vietnam’da
daha iyi yazarlar var. Ama onları arayıp bulma zahmetine katlanılmıyor. Bugün
liberal tarihyazımı, tutmuş Vietnam’da olana ‘özgürlük savaşı’ diyor.
Özgürlükten kasıt ne? Komünizmden özgürleşme savaşı! Yani Vietnam’da yaşanan,
30 yıllık bir bağımsızlık savaşı değilmiş de özgürlük savaşıymış. Bu Amerikan
tarafına çalışan Vietnamlılar, hiç suçsuz yere ülkelerini terk edip Amerika’ya
kaçmak zorunda kalmışlar. Ondan sonra Vietnamlı kimliği ile Amerikan kimliği
arasında iki arada bir derede kalmışlar, çok yazık. Onların 1975’te yaşadığı
acılar, 2019’da bizim ortak acılarımızmış!!! Yukarıda açıkladığımız nedenlerle,
gerçekte, Vietnamlı bir mülteciyle Suriyeli bir mültecinin farklılıkları,
benzerliklerinden çok daha fazla. Ama nasılsa, liberal akademide, hepsi
‘yerinden edilme’ başlığı altında birörnekleştiriliyor.
Ama liberal
tarihyazımında duygu sömürüsü bitmez. Hesapta ussal olması beklenen bu
tarihyazımı, bize emperyalistleri destekleyip yanlış ata oynayıp kaçmak zorunda
kalanlara bir kez daha acımamızı, onlarla özdeşleşmemizi ister: Bu mülteciler
asla ülkelerine dönemeyeceklerdir. Oysa Vietnam örneğinde bu, doğru değil.
Vietnam için savaş çoktan bitti. O dönemin en vahşileri bile, artık ülkeye
buyur ediliyor. “Eski ülke geçmişte kaldı, ona gidemiyorlar asıl” söylemi ise,
sanki bu, Vietnamlı mültecilere özgüymüş gibi yanlış bir algıya dayanıyor.
Hepimiz için aynısı geçerli değil mi?.. Geçmişteki güzel günlere hangimiz
gidebiliyoruz ki…
Peki
Vietnamlı mültecileri akladınız; Vietnam-Amerikan Savaşı’nı bağımsızlık değil,
özgürlük savaşı yaptınız. Ha peki şunu da açıklayın: Mağdur edebiyatından
çoksatar bir yazar ürettiniz; hâlâ mağdur mu bu yazar? Vietnam’da kalanlar
kaldı, kaçanlar Amerikan vatandaşı oldu. Bunlar mazlum mu? Buna mı inanalım… Bu
kaçanların çocukları, Vietnam’dakilerin elinde olmayan eğitim olanaklarına,
işlere, maaşlara, yaşam standartlarına vb. kavuştular. Bu mu mağduriyet?
Ama sorun,
liberal tarihyazımında değil; asıl sorun, bir kez daha, bu tarihyazımının sol
sanılması…
Sovyetler
sonrası sosyalist bir tarihyazımını inşa etmek için daha çok yol kat etmek
gerekiyor.
Böyle bir
girişim, sol görünümlü liberal tarihyazımıyla hesaplaşmayı gerektiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder