% 3:
Ütopyada ve Distopyada İtaat ve Tevekkül ile Sorgulama ve İsyan Karşıtlığı Üzerine
Ulaş Başar Gezgin ve Burak Kerem Yalçın
ulasbasar@gmail.com; burakkerem@gmail.com
Bir özetin özetiyle başlayalım: % 3’ün birinci sezonunda
Süreç odağında kişilikler ve motivasyonları, ‘Dava’ denilen örgüt, İçkara ve
Açıklar anlatılıyor.(*) İkinci sezonda Açıklar’da ve İçkara’da kalan
kahramanlarımızı izliyoruz. Burada Dava’ya katılan Joana ile birlikte Dava ve
eylemlerine, işleyişine odaklanırken, açıklarda Michelle ve Ezequil ile oradaki
mükemmel olarak tariflenen sistemin iç yüzünü görüyor ve büyük bir sırrı öğreniyoruz.
Üçüncü sezonda, Açıklar’a alternatif olarak kurulan Kabuk’u, yapının
karşılaştığı zorlukları, dönüşümünü, kaybedilişini ve yeniden kazanılışını
izliyoruz.
% 3’te
Kişilikler ve İdeoloji
% 3’ü kişiliklerin gelişimi açısından değerlendirdiğimizde
şunları söyleyebiliriz: İlk sezonda kişiliklerin arzuları ve motivasyonları ön
planda. Özellikle motivasyonlarını etkileyen veya tetikleyen unsurlar,
güçlülükleri ve zayıflıklarıyla birlikte ortaya konuyor. İkinci sezonda anlatı
odağından çok, kişiliklere daha derinlemesine bakabiliyoruz. Kendilerini
sorgulamaları, zayıflıklarıyla yüzleşmeleri ve bunları kabullenme veya giderme
ekseninde çabalarıyla, güçlü yönlerini keskinleştirme ve farkındalıklarını
artırmalarına tanık oluyoruz. Üçüncü sezonda ise ne istediklerinden emin ve bu
yönlerini en iyi biçimde kullanan kişiliklerle karşılaşıyoruz.
% 3’e bölgeler, inançlar ve ideolojiler açısından
baktığımızda şunları gözlemliyoruz: Post-apokaliptik bir görüntü sergileyen
İçkara’nın, Açıklar’ın üç kurucusundan ikisinin bir sabotajı sonrası bu hale
geldiğini öğreniyoruz. Buradaki esas politik gücün Açıklar tarafından
desteklenen Süreç inancı olduğu görülmekte. İnsanlar doğdukları andan yirminci
yaşlarına kadar bu Süreç için zihinsel ve bedensel olarak hazırlanmakta. Süreç
inancı yüzünden burayı kalkındırma ya da kalmayacakları veya bir daha
dönmeyeceklerini düşündükleri bu yer için bir şey yapma motivasyonuna sahip
değiller. Süreç’i geçemeyenler için motivasyonsa, geri döndüklerinde
yaşadıkları travma ve kabul ettikleri başarısızlıklarıyla süreç için yeni
bireyler yetiştirmek. Süreç’te elenen tüm adaylara travmayla baş etmek için
gerekli kılavuz tedarik edileceği söylenmektedir. Bu kılavuzda bahsedilen
unsurlardan biri de çocuk sahibi olmak.
% 3, Türkiye
ve AB(D)
Aslında, dizi, Türkiye ile AB(D) ilişkisi açısından da
yorumlanabilir. Özellikle 2014’ten başlayarak, Türkiye’de bir kaçış eğilimi
sözkonusuydu. Gerekçeleri haklı olsun olmasın, memleketten çekip gitmek
isteyenlerin çoğunun hayali, AB(D)’ye kapağı atmaktı. Kalıp ülkeyi
güzelleştirmek yerine, ülkemizi sabote eden uzak ülkelere gidip kendini
kurtarmak doğal karşılanıyordu. Başka ülkelerin vatandaşı olma olanağı bulunup
da vatandaş olmayanlara deli gözüyle bakılıyordu, değil mi ki “Türkiye’deki
durumlar belirsiz ve karışık”tı. Gidenler kalsaydı, kalabilseydi, belki
uzaklara gitmeye de gerek kalmayacaktı. AB(D) herkesi kabul etmiyor. Orada da
bir tür Süreç söz konusu. Süreç’i geçenler nasıl kısırlaştırılıyorsa, AB(D)’ye
kapağı atanların kendilerinden bıraktıkları birtakım özellikler oluyor.
Türkiye’de Suriyelilere yönelik artan ‘ırkçılığı’
tartışıyoruz. İçkara’da onlarla birlikteyiz. Milliyetinden bağımsız olarak
birçok insan Açıklar’a, Ege Denizi’nin ötesine geçmeye çalışıyor. Fakat akla
Türkiye’de bu kadar çok Suriyeli’nin olmasının AB(D)’nin ve onun yıllar boyu
desteklediği AKP iktidarının savaş yanlısı politikaları olduğu gelmiyor. Önce
Suriye’yi karıştırıp yaşanmaz hale getiriyorlar, sonra bu kadar Suriyeli gelip
insanlar tepki gösterince, sorumlu AB(D) değil, Türkiye halklarının
(Suriyelilere yönelik saldırıların bazılarının Alevi ve Kürt yoğunluklu
mahallelerde olduğunu anımsatalım) ‘ırkçılığı’ oluyor. Gerçekten de, “tepkinin
onlara yönelik değil, onları buraya getirenlere yönelik olması gerekiyor.”
Açıklar da, İçkara’yı ne kadar Taş Devri’nde yaşatırsa,
gerçekte İçkaralıları o kadar patlama noktasına getiriyor. Oysa, refahlarının
ve teknolojilerinin küçük bir bölümünü bile İçkara’yla paylaşıp orayı
istikrarlı duruma getirselerdi, kendi düzenleri de daha sürdürülebilir
olacaktı. AB(D)’de anlaşılmayan tam da bu: İçkaralar’a verdiğiniz yalnızca
işgal, savaş ve sömürü olursa, bu, size, devasa göçmen ve sığınmacı akını ve
toplumsal çatışmalar olarak geri döner. Avrupa’da göçmenlere tepki gösterenler,
AB(D)’nin sömürgecilik ve savaş politikaları dolayısıyla yaşanmaz hale
getirilen İçkaralar yerine insanların neden Açıklar’a gitmek istediğini ya
anlamıyor ya da anlamak istemiyor. İçkaralar’daki sorunları İçkaralıların
beceriksizliğine, yolsuzluğuna vb. bağlıyorlar. Oysa bu sorunların kaynağı
Açıklar’ın ta kendisi… Gerçekte, İçkaralar’daki sorunlar İçkaralılar’ın değil
Açıklar’ın beceriksizliğinden, yolsuzluğundan vb. ileri geliyor.
Bireysel
Sorunların Gizlenen Sistemikliği
Kapitalizm, herkese zengin olma sözü verir, ancak gerçekte
çok az insanı zengin eder. 1 milyon kişiden zengin ettiği tek bir kişiyi başarı
öyküsü olarak sunar, bunu sistemin başarısına yorar ve sınıfsal geçişkenliğe
kanıt sayar. Oysa aç bırakılan 999,999 kişinin açlığı, sistemin başarısızlığı
değil, kendi suçlarıdır. Bu düzende, başarılar kapitalizme, başarısızlıklar
bireylere yüklenir. Süreç de, herkese cenneti vaat ediyor, fakat çok az kişiyi
oraya kabul ediyor.
% 3’te, bir tür cennet ve kadercilik anlayışı baskın. Bunu
korumak içinse cezalandırma veya şiddete başvurmaktan kaçınmıyorlar.
Fernando’nun babasının oğlunu ihbar etmesi ve Fernando’nun öldürülmesi
örneklerini anımsayalım. İçkara’da yaşayanlar, sorunlarının bireysel olduğunu
falan düşünüyor. Joana’nın berbat bir çocukluğu vardır, berikinin falanca
sorunu vardır. Oysa, Açıklar’ın İçkaralılar’dan gizlediği noktalardan biri,
bireysel sandıkları sorunlarının sistemik olması. Bu, öyle bir yer ki elektrik
bile yok.
Amaç, vaat edilen rahatlık olunca, dizideki kişilikler
pragmatist ve/veya oportünist bir yaklaşımla sürekli olarak her olay karşısında
taraf değiştirmekte sakınca görmüyorlar. Kabuk’a gelip yeni bir kurucu
felsefeye tabi olsalar da yanardöner nitelikteler. Küçük burjuvazinin toplumsal
hareketlenmelerde güçlünün yanında konumlanması gibi, onlar da çıkarlarına göre
haksızın yanında yer almaktan geri durmuyorlar. % 3’te ilkeli yaşam, ilkeli
siyaset vb. az görünür cinsten.
Sınıflı Bir
Toplum Olarak Açıklar
Açıklar ise, üç kurucu ve başka idealist bilim insanları
tarafından ütopya olarak kurulan, teknolojinin ileri olduğu bir coğrafya.
Birçok ütopyada olduğu gibi burası da yalıtılmış bir yer olarak tasarlanmış. Bu
ütopyanın devamlılığı için mülkiyet ve miras fikrini ortadan kaldıracak önlemler
alarak kendilerince liyakata dayalı bir sistem kuruyorlar. Çocuk sahibi
olmaktan bile vaz geçerek ‘Süreç’ dedikleri seçme yöntemini kullanıyorlar. Adil
olduğu söylenen bu Süreç’in tek amacı, devamlılıkları için gerekli, nitelikli
işgücü özellikleri taşıyan ve sisteme bağlı kişileri seçmek. Mülakatlarda ve
diğer test süreçlerinde insanların İçkara’ya olan bağlılıklarına ve İçkara
yaşantılarını geride bırakıp bırakamayacaklarına bakıyorlar. İçkara’yı insan
kaynakları havuzu olarak görmekteler.
Açıklar’da mutlak itaat bekleniyor. ‘Uyumsuzluk’ gösterenler
ise tedavi merkezlerinde beyin yıkamayla topluma tekrar uyumlu hale
getirilmekte. Bir toplum klasiği olarak, Açıklar’da üç sınıftan insanla
karşılaşıyoruz, fakat bu sınıflar arasındaki sınırlar muğlak. Yine de, bu,
kesinlikle, sınıfsız bir toplum değil. Konsey, yardımcıları ve Süreç’çileri
içermek üzere ilk sınıf yönetici sınıfı. İkinci sınıf, askerler/güvenlik.
Üçüncü sınıf, en geniş tanımıyla emekçiler - ki buna doktorlar, bilim insanları
vb. de giriyor. Teknolojinin ilerlemesiyle, birçok kol emeği gerektiren işin
makinelere devredildiğini gözlemlemekle birlikte, her işin de ortadan
kalkmadığını görüyoruz. Örneğin, robot-askerler, robot-doktorlar vb. söz konusu
değil. Açıklar’ın sınıflı bir toplum olması, sabotaj sırrı başta olmak üzere
İçkara’ya yapılan kötülükler vb. dikkate alındığında, Açıklar, bir yandan ne
kadar ütopik olduğu sorusunu (yoksa distopik mi?) düşündürüyor ve o ünlü
sözdeki gibi, “senin cennetin benim cehennemim” dedirtiyor ve “belki de bu dünya,
başka bir gezegenin cehennemidir” (Aldous Huxley).(**)
Kabuk’un
Açlıkoyunlarılaşması
Kabuk’a geçiyoruz: Kabuk’un kurucu felsefesi, Açıklar’a
alternatif yeni bir ideoloji olarak ortaya çıkmakta ve İçkara tarafında ve
tarafından ise sapkın bir inanış olarak görülmektedir. Buraya gelenler,
Süreç’te başarılı olamamış veya Süreç’e girecekse bile o zamana kadar rahat
yaşama arzusunda olan insanlardır. Kabuk, bu açıdan, Açıklar’ı da Dava’yı da
aynı insan kaynağına talip olan yeni bir rakip olarak tehdit ediyor. Ayrıca,
çıkışında, Dava’nın şiddet yönlü eylemlerine, barışçıl yanıyla bir alternatif
oluşturuyor. İlk başlarda her ne kadar böyle görünse de, birçok ideoloji gibi
kendi varlığını devam ettirmek için gerektiğinde Açıklar’la aynı yöntemleri
kullanmaktan geri durmuyor ve üçüncü sezon sonunda Açıklar’ı yok etme kararı
alıyor. Ütopya olarak kurulan bu yapının bir süre sonra eleştirdiğine dönüşmesi
olgusu çarpıcı. Ancak, % 3, bir yandan da, Açlık Oyunları’nda da olduğu gibi,
“aslında varolan düzenin doğru düzgün bir alternatifi zaten yok. Bütün bu
çabalar boşuna” türünden, son çözümlemede, var olan düzeni olumlayıcı hiççi
(nihilist) bir noktaya savruluyor. (***)
Verilen hiççi ileti, karşı güçlerin ve rakiplerin, gerek
ideoloji gerekse de kişiler temelinde birbirlerine dönüşmesiyle perçinleniyor.
Ünlü sözde belirtildiği gibi, “savaşan taraflar sonunda birbirlerine benzemeye
başlıyor”. Dava’nın da Açıklar’ın da yöntemleri şiddete dayanıyor. Daha sonra,
Dava’da bu durum, Joana’nın liderliğinde değişim gösterse de örgütün kötü
mazisinin etkileri devam ediyor. Fakat, Açıklar’ın vahşi şiddetini eleştirmeyip
yalnızca Dava’yı eleştirdiğimizde ise, çifte standart uygulamış oluyoruz. Dava,
sonuçta, şiddete şiddetle karşılık verme düşüncesiyle başlayan bir oluşum;
fakat bir yandan da, Joana gibi proleter önderlerin yardımıyla kitlesel bir
halk hareketine dönüşme potansiyeli taşıyor.
Açıklar’ın en büyük zaafı, Süreç aracılığıyla seçtikleri
insanlardır. Bu insanlardan istenenler, zeki, becerikli olmaları dışında Açıklar’da
olmak için neler yapabilecekleri (ne kötülükler yapabilecekleri, kendilerinden
ne kadar ödün verebilecekleri) üstünden kurgulanmıştır. Bu acımasızlıkları ve
bencillikleri, güçlünün zayıfı ezdiği bir yönteme dönüşmektedir. Bir tür yapay
seçilim düşüncesiyle, en iyilerin en iyisini seçerken bir anlamda da insancıl
ölçütlerin tersine, en bencilleri seçmektedirler. Açıklar’ın Süreç’inden ve
Kabuk’taki gelişmelerden çıkarılan ileti, hiçbir zaman herkesi değerlendirmek
için adil bir seçim sisteminin olamayacağıdır. Ne kadar iyi kurgulansa ve eşit
olduğu düşünülse bile bu böyledir. Bu da, dizinin hiççil altyapısını
destekleyen bir başka inanış.
Dava ve
Siyahların Yurttaşlık Hakları Mücadelesi
Dava’ya gelirsek, ‘davadaşlar’, herkesin Açıklar’ın sahip olduklarına
sahip olması gerektiğini ve İçkara’nın bu durumda olmasının nedeninin Açıklar
olduğunu düşünüyorlar. Bu düşüncenin ikinci parçası, kahramanlarımızın
bulgularıyla da daha sonra doğrulanıyor. ‘Dava’ daha önce Açıklar’da yaşamış
olan, sonra kurucuların kendilerince oluşturdukları liyakat ilkesi uyarınca
İçkara’ya gönderilen, fakat Süreç’te elenerek Açıklar’a dönemeyenler tarafından
kuruluyor. Yetimhanenin ve duvardaki ördek resminin öyküsü oldukça etkileyici.
Dava kurucularının bu cenneti görüp kovulması hali, cenneti hiç görmeden
cehennemde yaşayanlarla aralarında ciddi bir fark oluşturuyor. Onlarda
engellenmişlik duygusu çok daha baskın. Bu duygu, toplu bir nitelik kazanarak
Dava’nın temelini oluşturuyor. Dava’nın bu kuruluş süreci, akla sosyal psikolojideki
görece yoksunluk kavramını getiriyor. 1960’larda ABD’de yurttaşlık hakları
mücadelesinde yer alan siyahlarla yapılan çalışmalar, isyan edenlerin en alt
sınıftaki, en çok ezilen siyahlardan çok, orta sınıf siyahlar olduğunu
gösteriyor. Orta sınıf siyahlar nelerden mahrum edildiklerini görüyorlar, bunun
için patlama noktasına geliyorlar. Ayrıca, özgüvenleri, en alttakilere göre
daha yüksek.
% 3’te Bir
Din Olarak İdeoloji ve Bir İdeoloji Olarak Din Tartışması
% 3, ayrıca bize şunları düşündürüyor: Süreç inancının
etkisi dizide oldukça baskın. Kahramanlarımızın en büyük mücadelesi ya da
kurtarmak istedikleri insanlar için mücadele etmeleri gereken yine aynı
insanların inançları. Böylelikle, Bertrand Russell ve Harari gibi, marksizmi
din sayanlarla materyalist tarihçiler gibi dini bir ideoloji sayanlar
arasındaki tartışmaya tosluyoruz. Bu birinciler, marksizm başta olmak üzere
ideolojilere şematik bakıyorlar. Örneğin, “Marks, peygamber; Kapital, İncil;
cennet, komünizm” vb. diyorlar. Bu, açıkça, benzetme amaçlı bir çarpıtma. Bizim
daha çok ikincileri düşünmemiz gerekiyor: Din bir ideoloji olarak, görüntüsünün
ötesinde, bir inançlar toplamı olarak karşımıza çıkıyor. İnançlar toplamı,
dinsel de olabilir, dindışı da. Şeyh Beddeddin isyanının dinsel bir omurgası
vardır ama Ekim Devrimi için aynısı söylenemez. % 3’te günümüzün yaygın dünya
dinlerinin ortadan kalktığını görüyoruz; onun yerini bir tür laik(?!)
görünümlü, tanrısız, yeni çağ tarikatlaşması almış. Öte yandan, aynı
çözümlemeyi, Açıklar için de yapmalıyız. Açıklar, İçkara’yı sabote ederek,
gerçekte, onun yeni çağ türünden tarikatlaşmasının bilerek ya da bilmeyerek
önünü açmış oluyor; fakat sonuç olarak, bu yapılanma, İçkaralıları daha
itaatkar ve tevekkül sahibi yaptığı için, Açıklar’ın işine geliyor. AB(D) ile
Müslüman çoğunluklu ülkeler arasındaki ilişkileri de bu eksende
yorumlayabiliriz. Aslında, Açıklar, Dava’ya (Sovyetlere ya da devrim
‘tehlike’sine) karşı, inananlardan oluşan bir ‘Yeşil Kuşak’ projesi oluşturmuş
oluyor.
% 3’teki ‘Ne
Yapmalı?’ ‘Nasıl Yapmalı?’ Sorunsalı
% 3’ün psikolojik açıdan yorumlanmaya açık bir diğer noktası
ise, bütün ana kişiliklerin ve gruplaşmaların ortak tek yanının en iyisini
kendilerinin bildiklerine ve yapabileceklerine inanmaları. Buna psikolojide,
‘kendine hizmet eden yanılgı’ deniyor. Bu yanılgı dolayısıyla, örneğin,
insanlar alkollü araç kullanabiliyor; kaza yapanlar anımsatıldığında, “onlar
içmeyi bilmiyor; ben daha temkinliyim” ya da “onlar benim kadar zeki değil” gibi
yanıtlar verebiliyor. % 3’teki işbirlikleri (grubun bütünü için) genelde kısa
ve verimsiz oluyor. Dolayısıyla çoğu zaman, karşılarındaki örgütlü ve bir
ideoloji etrafında toplanmış Açıklar’a karşı mağlup olmaktan kurtulamıyorlar.
Üçüncü sezon sonunda ise bir araya gelerek bunu aşabilecekleri konusunda umut
veriyorlar. Öte yandan, Açıklar’da gerçekleşen darbe, Açıklar’ın kolektif
hareket etmeden gelen güç kaynağını askerlerin yönetimine geçiriyor. İktidarın kaynağı ve gücü ile muktedir olma
halleri sorgulamaya açılmış oluyor. Aslında anaakım psikolojinin bireysel
varsayımlara dayandığı için, toplu eylemler konusunda kafasının karışık
olduğunu söyleyebiliriz. Bir yandan grupların bireysel aklı düşürdüğüne ilişkin
araştırmalar görürüz; ama bir yandan da birey övgüsünü biraz kazıdığımızda
altından kurumların ve toplulukların başarıları çıkar. % 3, bu konuda da
düşündürüyor.
Çözüm Ne?
Çözüm, ne Açıklar’da ne Kabuk’ta ne İçkara’da. Çözüm,
kapitalizmin yaptığı gibi, herkese cenneti vaat edip çok az kişiyi cennete
kabul etmek yerine, kapitalizmi ve onun cennetiyle cehennemini sorgulamaktan
geçiyor. Çözüm, yoksulluğun zenginlikten kaynaklandığını fark etmekten geçiyor.
Öyleyse, yoksulluğu ortadan kaldırmak için yoksullukla değil zenginlikle
mücadele ediyor olmalıyız. Toplumsal adalet, Açıklar’ın, Kabuk’un ve İçkara’nın
ekonomik, toplumsal ve teknolojik olarak eşitlenmesinden geçiyor. O zaman
kimsenin Açıklar’a gitmek gibi bir hayali olmayacak. İçkara, açıklarlaştıkça,
Dava’nın çıkış nedeni ortadan kalkacak. Egemen sınıfların klasik söyleminin
tersine, kaynaklar kıt değil, adaletli dağıtılmıyor. % 3’e de, ülkemize de,
dünyamıza da adalet gerekiyor.
Dipnotlar:
(*) % 3’ün birinci sezonuyla ilgili bir değerlendirme için
bkz.
Gezgin, U.B. (2019). Bir Mürekkep Testi Olarak Film:
Anlatıbilim Açısından Film Psikolojisi ve Film Çözümlemeleri. Ankara: Töz.
(**) Konuyla ilgili ‘Uzaklaşan Ütopya ve Distopyalaşan
Dünya’ ve ‘Devrim Öncesi Edebiyatında Ütopya: Kızıl Yıldız (1908) Örneği’
başlıklı yazıları okumak için bkz.
Gezgin, U. B. (2017). Anlatıbilim Açısından Roman, Öykü ve
Masal İncelemeleri (2000-2017) [yayınlanmayı bekleyen kitap].
http://ulasbasargezginkulliyati.blogspot.com/p/roman-ve-oyku-incelemeleri.html
(***) ‘Açlık Oyunları’yla ilgili bir inceleme için bkz.
Gezgin (2019).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder