Uzay
Psikolojisi: Dış Uzayda İnsan Davranışı, Duygular, Yanılsamalar
Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Twitter: ProfUlas
Psikoloji araştırmalarını ana çizgileriyle ikiye ayırıyoruz:
Anaakım psikoloji ve eleştirel psikoloji. Anaakım psikoloji, kendi varlık
nedenini ve toplumdaki işlevlerini nadir olarak sorgular. Oysa eleştirel
psikoloji, kendisine de eleştirel bakabilen türden bir psikolojidir ve diğer
bilim alanları ve yaşamın kendisiyle arasına keskin sınırlar çizmez. Anaakım
psikoloji, çoğu zaman, Kuzey Atlantik (ve hatta özel olarak ABD) kaynaklı
bilgileri, tüm insanlık için geçerliymiş gibi sunar; kendi kör noktalarının,
yanlılıklarının, bilimselmiş gibi görünen değer yargılarının vb. kimi zaman
farkında bile değildir kimi zamansa farkında bile olsa ‘tecahülü arif’ yapar,
bilmezlikten gelir. Ancak, bu bilmezlik, sanat için değil, kendi çıkarları
içindir.
İnsan
Yalnızca Biyolojik Bir Varlıksa...
İnsan yalnızca biyolojik bir varlıksa, o zaman, psikoloji
bulgularının hangi ülkede elde edildiğinin bir önemi kalmayacaktır. Bu durumda,
“Kuzey Atlantik (ABD) kaynaklı sonuçlar, tüm dünyaya özgüymüş gibi sunuluyor”
biçimindeki eleştiri geçersiz olacaktır. Ancak, insan, yalnız biyolojik değil,
aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir varlıktır. Üstelik ekoloji açısından
bakılırsa, yalnızca biyolojik bir varlık sayıldığı durumda bile, doğal
çevresinin etkilerini gözden kaçırmamalıyız. İklim, enlem, boylam ve genel
olarak coğrafyanın insan psikolojisinin her yönüne olmasa da kimi boyutlarına
etki ettiği biliyor.
Birçok toplumsal bilim dalı, dünya ölçeğinin de ötesine
geçerek, matematikten aldıkları esinle, ‘evrensellik’ iddiasında bulunur. Oysa,
insanlığın bugünkü bilim ve teknolojisi, (fiziksel olanları da içermek üzere)
herhangi bir olgunun sırf dünyada geçerli olduğu için evrenin her yerinde de
geçerli olacağı iddiasını değerlendirecek kadar gelişmiş değil. Evrensel
olduğunu en çok ileri süren matematik bile, ilerleyen yüzyıllarda, dünya, çevre
krizi, nükleer savaş, beklenmedik bir göktaşı vb. felaketlerle yok olmayıp da
insanlık başka gezegenlere ve hatta güneş sistemlerine gittiğinde,
değişebilecek nitelikte. Çünkü matematiğin bir yandan bir ortaya çıkarma
(keşif) yönü var (insan zihni dışında olan matematiği doğada keşfetmiş
oluyoruz), bir yandan da buluş (icat) yönü (birtakım matematiksel ilişkileri
ancak insan zihninin sınırlılıkları içinde bulguluyoruz).
Dolayısıyla, evrensellik iddiası yanlış; ABD-Kuzey Atlantik
kaynaklı bilgilerin dünyasallık iddiası da yanlış. Fakat diyelim, bilgi
üretimi, dünyada daha eşitlikçi bir biçimde dağıldı. Bu durumda bile,
dünyasallık iddiası kabul edilebilir olmakla birlikte, insansallık iddiası
sıkıntılı olabilir. Bunun nedeni, insanların 20. yüzyıldan başlayarak dünya
dışı uzaya çıkmasıdır. (Burada, ‘dünya dışı’ diyoruz; çünkü dünya da uzayın bir
parçası. Dolayısıyla, gerçekte, insan, her zaman uzaydaydı.)
İnsan
Davranışının Dünyasallığı
İnsanların dünya dışı uzaydaki davranışları, bunların ne
kadarının dünya koşullarıyla ne kadarının ise insanlık durumuyla ilgili
olduğuna ilişkin ipuçları veriyor. Bu ipuçlarını toplayıp birleştirmek için
temel bir kaynak, dünya dışı uzaya ilk çıkan insan olan Yuri Gagarin
(1934-1968) ve onun çağdaşı olan bir Sovyet psikologu Vladimir İvanoviç
Lebedev’in (1929-2004) yazdıkları ‘Psikoloji ve Uzay’ kitabı. Dünya dışı uzaya
çıkıp sağsalim dönen Gagarin, ne yazık ki, dünyada basit bir uçak kazasında
ölüyor. Bu, halen çeşitli komplo kuramlarına kapı aralıyor, fakat son çıkan
belgeler, basit bir ihmalden kaynaklı bir ölüm olduğuna işaret ediyor.
Gagarin ve Lebedev’in anlatımında, insanlığın bilimsel
birikiminin uzay araştırmaları için çokboyutlu bir biçimde işe koşulduğunu
görüyoruz. İnsanların dış uzayda yaşamaları önündeki engeller olarak, yemek,
su, hava ve yakıt gereksinimleri öne çıkıyor. Bunlar biyolojik, fiziksel ve
kimyasal gereksinimler. Bunların ‘yükte hafif pahada ağır’ olması şart. Mekik
içinde yemek ve hava üretimi için çeşitli az yer kaplayan bitkiler üstüne
araştırmalar yapılıyor. Su için, - bugün tiksindirici gelse de - idrarın geri
dönüştürülmesi üstünde çalışılıyor. Bu, aynı zamanda, insan atıklarının da
hafiflemesini sağlayarak uzay yolculuğunu kolaylaştırıyor. Yakıt için ise temel
düşünce, ay başta olmak üzere yakındaki gök cisimlerinde madencilik. Fakat
bütün bunlar, sorunları daha uzun
mesafeli uçuşlar için çözmüş olmuyor.
Bunların dışında, insanların psikolojik ve toplumsal
gereksinimleri de var. Uzun süre yalnız ve uyaranlardan yalıtılmış bir biçimde
yaşamanın ruh sağlığını bozduğu biliniyor. Dış uzayda, insana uyuması ve
uyanması için yol gösteren günbatımı ve gündoğumu gibi döngüler de bulunmuyor.
Bu da, bir süre sonra, insan bedeninin biyolojik saatini bozuyor, gezginlerin
zaman algısı farklılaşıyor. Uzay gezginleri, -sonuçta onlar da insan- gurbetlik
duygusu gibi, bir dünyadan uzakta olma hüznüyle dolup taşabiliyorlar. Birçok
bilim-kurgu filminde de görüldüğü üzere, dış uzayda hayat, bir noktadan sonra
rutine biniyor. Stresli durumlarda gidecek bir yer de yok, tatil zaten hiç yok.
İş-aile dengesi diye bir seçenek de bulunmuyor, çünkü uzay gezginleri her zaman
çalışma durumundalar. Dolayısıyla, dış uzaya çıkmak, yalnızca fiziksel testler
ile bilgi sınavlarını geçmeyi değil sağlam bir psikolojiye sahip olmayı da
gerektiriyor. Bu iş, kolay sıkılanlara göre değil; tam tersine, sıkıcı
durumlarda, üstelik uzun süreli olan sıkıcı durumlarda bile, kendini
eğlendirmeyi bilenlere göre… Buradan, uzay gezginlerinin belli bir küme kişilik
özelliğine sahip olmaları gerektiği sonucu çıkıyor.
Hızlı öğrenen, yanlışlarından ders çıkaran, bilgi ve
becerilerini sürekli olarak güncelleyen, eleştiri-özeleştiri döngüsünü ilke
edinmiş, alçakgönüllü ama özgüven sahibi, arkadaş canlısı, toplumsal
ilişkilerde başarılı, zorluklara karşı pes etmeyen, tek başına kaldığında
tökezlemeyen, ani duygusal iniş-çıkışlar yaşamayan, neşeli fakat işiyle ilgili
olarak aldığı kararlarda duygularına yenilmeyen, hızlı ve doğru kararlar
alabilen, başkalarını motive edip onlara moral vermekte başarılı, bilişsel
olarak esnek, bilimsel konulara meraklı, fakat magazinel konulara ve
başkalarının özel yaşamlarına burnunu sokmayan, yeni hayat deneyimlerine açık,
keskin bellekli, cesur, dikkatli, sakin, soğukkanlı, özdenetimli, çevresine
güven veren, liderlik özellikleri taşıyan, insanları ve kaynakları örgütleyip
bunların eşgüdümünü sağlayarak işe koşmakta başarılı, işini severek yapan,
sabırlı vb. bir kişilik kesiti, en uygun aday. Bütün bunların tek bir kişide
toplanması ise, elbette oldukça zor. Bir olasılık, bu özelliklerin bir bölümüne
sahip takım üyelerinin uzay uçuşlarında birbirlerini tamamlaması olacaktır.
Örneğin, bir gezgin, titizliğiyle belli işleri görecek; bir başkası, bilimsel
konulara merakıyla, ortaya çıkabilecek sorunlara karşı bunlar daha ortaya
çıkmadan, takım adına ve yararına önlem alacaktır. Zaten birçok uzay filminde
görüldüğü gibi, uzay gezginleri, gemi mürettebatınınkine benzer bir işbölümü
yapıyor olmalıdır. Kaptan, ikinci kaptan, iletişimci, bilim insanı, mühendis,
doktor vb. roller farklı kişilik özellikleri gerektirebilir. Bu rollerdeki
kişiler, acil durumlarda ek işler yapacaklardır. Doktor için belki mühendis,
gerektiğinde hemşire olacaktır. Aynı biçimde doktor, mühendis için bir
teknisyen gibi çalışmak durumunda kalabilecektir. Öte yandan, uzay
filmlerindeki kalabalık kadronun tersine, bugün uzay mekikleri az sayıda
gezgine ev sahipliği yapmaktadır; çünkü kaynaklar, ağırlık ve enerji gibi
konulardaki kısıtlılıklar çözülebilmiş değil. Her bir ek kişi, daha çok yakıt
ve kaynak gerektirecektir. Bu ise, mekiğin gidebileceği mesafeyi
kısaltmaktadır.
Dış Uzaydaki
Yanılsamalar
Psikoloji açısından uzay gezginliğinin en zor ve en çok
araştırılmış konularından biri, yanılsamalar. Yerçekimi, bize bulunduğumuz
konum ve yönle ilgili birçok bilgiyi veriyor. Ancak, yerçekimsiz ortamda bu
ipuçları olmayınca insan sık sık yanılabiliyor. Örneğin, düz gittiğini sanıyor,
ama aslında sola ya da sağa yönelmiş. Bu durumlarda, görmenin en önemli
yardımcı olduğu anlaşılıyor; ancak ışık da her zaman olacak değil. Daha da
zoru, insan algısıyla makinelerin çeliştiği durumlarda görülüyor. Makineler de
sonuçta insan yapımı. Bozulabiliyorlar. Bu çelişkili durumlarda insan algısına
mı güvenmeli makineye mi? Ya bu, makinenin bozuk haliyse… Bu ve diğer
nedenlerle, mekikte birden fazla gezginin olması yeğleniyor. Zaten toplumsal
bir varlık olan insanın ruh sağlığını koruyabilmesi için, bu kadar zorlu bir
yolculukta yoldaşlık edecek arkadaşlar gerekli. Fakat bunların kendi içindeki
grup dinamikleri, dünyadaki gibi mi olacak? Bu da, uzayın sosyal psikolojisi
alanının araştırmakta olduğu bir konu… Uzay filmleri, bize mekik içinde geçen
herşeyin üç aşağı beş yukarı dünyadaki gibi olduğunu gösterse de, insanın dış
uzay yolculuğu deneyimi, birtakım güvenilir sonuçlara varmak için henüz
yeterince birikmiş değil.
Evrensel
Yalnızlık
Dış uzayda iletişim kurulabilir nitelikte başka canlı
biçimleri var mı? Dikkat edilirse, bu soruyu, “dış uzayda zeki varlıklar var
mı?” biçiminde sormadık. Neden? Çünkü canlı olmak için insanın sahip olduğu
türden bir zekaya sahip olmak gerekmiyor. Zeka zaten milyarlarca üyeli canlılar
dünyasında çok nadir. Fakat bizim için daha değerlisi, bu canlıların en azından
iletişim kurulabilir nitelikte olması olacaktır. Yoksa uzaklardaki başka bir
gezegendeki canlılar bitki ise, bu, bizdeki ‘evrensel yalnızlık’ hissini pek de
hafifletmeyecektir. Uzaylılar bir kültüre sahip olma yetisine sahip
varlıklarsa, uzayın kültürlerarası psikolojisi gibi bir araştırma alanından söz
etmeye başlayacağız.
Uzay gezginlerinin eğitimi çok zorlu bir eğitimdir. Bu
zorluk yalnızca uzayda sağ kalma çabasından ileri gelmez. Aynı zamanda, gezgin,
dünyaya döndüğünde, nereye ineceği belli olmaz. Yardım gelene dek sağ kalması
gerekir. Uzay giysisiyle çöle de düşebilir kutuplara da… Bunun için, gezginler,
uzay eğitimine ek olarak, doğada sağ kalma becerileri eğitimi alıyorlar.
Avcılık ve balıkçılık öğreniyorlar. Çölde ya da buzullarda, çok az yiyecek
seçeneği bulunan yerlerde, gördüğü hayvanı vurabilip vurabilememesi kendisinin
yardım gelene dek sağ kalıp kalamayacağını belirleyecektir. Bunun için,
gezginler, ek olarak, atış eğitimi de alıyorlar. (Gerçi artık, gezginlerin
indikleri yeri saptamak daha kolay.) Bu sağ kalma çabası, havacılığa ve eski
dönemlerdeki deniz yolculuklarına benzetilebilir. Ancak, havacılık, görece daha
kolaydır. Deniz yolculuğunda ise, en azından balık tutulabilir. Uzayda böyle
bir olanak da bulunmuyor.
Aslında bize bu yolu başka canlılar açtı: Özellikle
maymunlar ve köpekler. Sovyetlerde Laika başta olmak üzere uzaya gönderilen
köpekler, sevgiyle anılıyor, kahraman sayılıyorlardı. Anıtları dikilmiş, pulları
basılmıştı. Sadık dostumuz, uzay gibi zorlu bir parkurda bile bize yardımdan
kaçmadı… Uzay araştırmalarında diğer hayvanların değil de köpeklerin
yeğlenmesinin nedenlerinden biri, onların yerçekimsiz ortama diğer hayvanlardan
daha kolay uyum sağlayabilmesiydi.
Sonuç:
İnsanlı Uçuşlardan İnsansız Uçuşlara
Bugün insanlı uçuşlarda belli bir noktadan ileriye
gidilmediğini görüyoruz. Bunun yerine, insansız araçlar yeğleniyor. Bu, bir
yandan, insanlı uçuşların yukarıda anılan zorluklarından, bir yandan da,
insansız araç yollamanın daha ucuz ve sonuçları açısından daha verimli
olmasından kaynaklanıyor. Dış uzaya giden insanların,
fiziksel-kimyasal-biyolojik gereksinimleri yanında, psikolojik ve toplumsal
gereksinimlerinin de karşılanmasında ne kadar ilerleme kaydedilirse, insanlı
uçuşlar da o kadar yaygınlaşacak… Yıllar içinde, gelişmeleri izliyor
olacağız...
Kaynak
Gagarin, Y. ve Lebedev, V.İ. (1970/1984). Uzay ve Psikoloji
[Psychology and Space] (çev. Sibel Özbudun). İstanbul: Sorun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder