Türkiye’de Sosyal Psikolojinin
Durumu: Beş Artı, Beş Eksi ve On Öneri
Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Twitter: ProfUlas
Türkiye’de sosyal psikolojinin tarihi neredeyse cumhuriyetle
yaşıt. 1940’larda DTCF’den kovulan ve hapse atılan, ABD’ye göçüp sosyal
psikolojinin dünya çapındaki isimlerinden olan Muzaffer Şerif örneği, bu
tarihte ilk aklımıza gelen uğrak noktası. Yakın dönemde ise, ışıklar içinde
yatsın, Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın büyük katkıları oldu. Bu yazıda, Türkiye’de
sosyal psikolojinin artılarını ve eksilerini genel olarak sıraladıktan sonra
çeşitli önerilerde bulunuyoruz.
Artılar:
1.
Az Çalışılan Konular/Örneklemler: Türkiye’de
sosyal psikoloji alanında daha önce çalışılmadık ya da az çalışıldık çeşitli
konular ve örneklemler, artık daha çok çalışılıyor. Örneğin, Kürtler, Aleviler,
LGBTİ’ler, barış yanlılığı, protesto(cu)lar vb.
2.
Coğrafi Dağılım: Sosyal
psikoloji üç büyük şehrin ötesine taşmış durumda. Bu, hem üç büyük şehir
dışındaki üniversitelerde çalışan sosyal psikologlar hem de sosyal psikoloji
programı ya da kadrosu olmayan şehirlerde yapılan alan çalışmaları dolayısıyla
oluyor.
3.
Örneklem Değişimi: Öğrenci
örneklemi kullanımı biçimindeki yaygın, kolaylık sağlayan, ancak bulguların
geçerliliğini ve genellenmesini tehlikeye atan o köklü alışkanlık terk
ediliyor.
4.
İktidara Kör Olmak: Çeşitli
açılardan eleştirebileceğimiz pozitivizm, aynı zamanda, diğer komşu toplumsal
bilim alanlarının tersine, sosyal psikolojinin iktidar yanlısı ya da destekçisi
olmasını önlemiş oluyor. Sosyal psikolojinin, ilkesel olarak, tarafsız olmak
gibi bir duruşu var.
5.
Normalin Psikolojisi: Sosyal
psikolojinin psikoloji alanları arasında güç kazanması, kamuoyunda psikolojiye
dair, ‘deli doktorluğu’ ya da psikolojinin yalnızca hastalıkları çalıştığı
biçimindeki yanlış algıyı kırmaya yardımcı oluyor.
Eksiler:
1.
Asimetrik Bilgi Üretimi: Araştırmaların
çoğunda, araştıranla araştırılan arasındaki asimetri sürüyor. Araştırılanlar,
bilgi üretimine katılanlar değil, nesneler olarak görülmeye devam ediyor. Bu
pozitivizm, standard ve karşılaştırılabilir olan, ancak gerçek dünyayla bağı
olmayan sonuçlar ortaya çıkarıyor.
2.
Bilgi Sömürgeciliği: Türkiye’de
sosyal psikoloji, neredeyse her zaman, Amerikan üretimi kuramların ve
kavramların geçerli olup olmadığını saptamaya çalışan bir bilgi sömürgesi
niteliğinde. Kendi kuram ve kavramlarını üret(e)miyor. Bunun için, halkbilim ve
antropoloji gibi alanlara yaslanması gerekiyor ve bunu yapmıyor.
3.
Kültürün Ötelenmesi: Türkiye’deki
sosyal psikoloji, ele aldığı konuları çoğunlukla kültürden arındırarak
inceliyor; daha doğrusu, kültürel etkileri görmezden geliyor. Kültür, kültürel
ve kültürlerarası psikolojiye havale edilmiş durumda. Oysa, hemen hemen tüm
örneklerde, sosyal ile kültürel olanı ayırmak olanaksız.
4.
Karıştırıcı Değişkenler: Türkiye’de
ve dünyada sosyal psikoloji, yinelenebilirlik (yinelenemezlik) bunalımı
yaşıyor. Aynı araştırma deseni, başka araştırmacıların elinde, başka
bağlamlarda ve denk nitelikte olması beklenen başka örneklemlerle farklı
sonuçlar doğuruyor. Sosyal psikoloji, istediği kadar tersini ileri sürsün,
gözden kaçırdığı karıştırıcı değişkenleri tümüyle kontrol etmenin bir yolu
bulunmuyor. Örneğin, falanca ile filanca değişken arasındaki ilişkiye
bakılırken, geçerliliği saptanmaya çalışılan kuramın hiç hesaba katmadığı
değişkenleri Türkiyeli araştırmacılar da hesaba katmamış oluyor. Hayat, sosyal
psikolojinin varsaydığı, umduğu ya da sandığı kadar basit değil. Keşke öyle
olsaydı...
5.
Yöntem Sorunu: Sosyal
psikoloji eğitiminde bilim felsefesi ve bilim sosyolojisi okutulmuyor. Bu
nedenle, bilimsel yöntem konusuna yeterince eleştirel bakılamamış olunuyor.
Kuramların gelip geçici olabildiği göz ardı edilmemeli. Sosyal psikoloji
araştırmacılarının, en azından, ‘paradigma’, ‘normal bilim’ ve ‘devrimci bilim’
gibi kavramsallaştırmalardan haberdar olmaları gerekiyor.
Öneriler:
1.
Emek ve Emek-Eksenli Çalışmalar:
Sosyal psikolojinin çalıştığı yeni konu ve örneklemlerde en göze batan
eksiklik, beyaz ve mavi yakalıları da içermek üzere emekçiler ve emek eksenli
araştırmalardır. Anaakım endüstri ve örgüt psikolojisi, genellikle, konulara
işveren açısından bakıyor; birçok değişken, sonul olarak kazanç sağlama
beklentisine bağlanıyor. Örneğin, “çalışanlar neden motive edilmeli?” “Çünkü o
zaman daha verimli olup işverene daha çok kazandırırlar.” “Kurumlarda neden
demokratik bir yönetim anlayışı benimsenmeli?” “Çünkü o zaman çalışanlar
kendilerini daha iyi hissedecekleri için daha çok kazandırırlar.” Bunun alternatifi,
konuyu, çalışan refahını temel alacak biçimde araştırmak olacaktır. Sosyal
psikoloji, bu konuları ve böyle bir yaklaşımı, ÇEKO (çalışma ekonomisi ve
endüstri ilişkileri) alanına atarak doğru yapmamış oluyor.
2.
Karadeniz ve Doğu Açılımı: Coğrafi
olarak baktığımızda, Türkiye’de sosyal psikolojinin üç büyükşehir dışına
taşması, büyük oranda bu şehirlerin çevresi ve Akdeniz Bölgesi’nde
gerçekleşiyor. Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’daki sosyal
psikoloji araştırmalarına ve araştırmacılarına daha çok destek vermek
gerekiyor.
3.
Örneklem Çeşitliliği: Örneklemlerin
çeşitlenmesi olumlu, fakat daha da çeşitlense fena olmayacak. Örneklemler
çeşitlenirken, verilerin toplandığı bağlam da önem kazanacak.
4.
Eylem Araştırmaları ve Eylemci Araştırmacılar: Sosyal psikolojinin yöntemi dolayısıyla tarafsız olması
oldukça olumlu; ancak, bu, her konuda geçerli olmak zorunda değil. Türkiye’de
sosyal psikoloji araştırmalarının yalnızca akademisyenler tarafından değil
STK’larda çalışan araştırmacılarca da gerçekleştirilmesi önemli. Onların
yapacağı araştırmalar yanlı olabilecektir fakat pratiğin içinden gelecektir.
Pratikten gelme bilgiler, kuramdan sahaya doğru giden bilgileri tamamlayarak
çemberi kapatacaktır.
5.
Sosyal Psikolojinin Görünürlüğü: Kamuoyundaki
yanlış psikoloji algısını kırmak üzere, sosyal psikoloji araştırmalarının
medyada daha da görünür olması sağlanmalıdır. Bununla bağlantılı olarak,
toplumu hastalıklar üzerinden değerlendiren yaklaşımlar, doğrulukları
tartışmalı olduğu için mutlaka eleştirel süzgeçten geçirilmelidir.
6.
Katılımcı Araştırma(cı)lar: Ölçek
vermeye dayanan sosyal psikoloji araştırmacıları, olanaklı olduğunda sahaya
inmeli, olabildiğince katılımcılarla zaman geçirmeli ve ölçek bulgularını nitel
araştırma yöntemleriyle doğrulamanın ya da yanlışlamanın yollarını bulmalıdır.
Bilgi, tek yönlü olarak araştırmacı tarafından değil, araştırmacıyla
katılımcının ortak çabasıyla, birlikte üretilmelidir. Örneğin, araştırmacı,
yaptığı okumalardan hareketle, Aleviliği her yönüyle bir Alevi’den daha iyi
bildiği yanılgısına düşmemeli; araştırma yaparken, örnekleminden öğrenmenin de
yollarını bulmalıdır.
7.
Yerli ve Yerel Bir Sosyal Psikoloji:
Türkiye’de sosyal psikoloji, dışarıdan gelme kuramların ve kavramların
benimseyicisi ve uygulayıcısı olmaktan çıkmalı; bunun yerine, kuram ve kavram
üretir konuma gelmelidir. Bunun için antropoloji ve halkbilimle dirsek
temasında olmalıdır. Karma araştırma takımları oluşturulmalı ve bu takımlarda
psikologlarla komşu disiplinlerden olanlar birlikte çalışmalıdır. Sosyal
psikologların diğer alanlardan araştırmacılarla nadir olarak yan yana gelişi
dikkat çekicidir. Tek boyutlu düşünmeye yol açan bu durum, değişmelidir.
8.
Kültürün Geri Dönüşü:
Sosyal ile kültürel arasındaki gerçekçi olmayan ve yapay görünümdeki ayrım
kaldırılmalıdır. Bu ayrım, sosyal psikoloji bulgularını eksik kılmakla
kalmıyor, aynı zamanda alanın az çalışılan konulara odaklanmasında da yöntemsel
sorunlara yol açıyor.
9.
Tekçiliğe Karşı: Sosyal
psikoloji, güçlü görünen yöntemine karşın, belli bir konuyla ilgili tek ve
kesin bilimsel bilgi ürettiği sanısını terk etmelidir. Elbette bu sanıya
kapılmayan sosyal psikologlar da vardır. Yine de, bir önkabul olarak, herşeyin
psikoloji olmadığı, herşeyin psikolojiyle açıklanamayacağı ve alternatif
açıklamaların da geçerli olabileceği unutulmamalıdır.
10.
Bilim Felsefesi ve Sosyolojisi: Son
olarak, psikoloji akademisyenlerinin eğitiminde bilim felsefesi ve sosyolojisi
başta olmak üzere, bilimlerin ve sosyal bilimlerin yöntemlerine ilişkin
derslere yer verilmelidir. Bilimsel yöntemi, yalnızca psikoloji bağlamında
irdelemek, dar bir bakışa yol açabilmektedir.
***
Böylelikle, Türkiye’de sosyal psikolojinin durumuna ilişkin
5 olumlu ve 5 olumsuz noktayı sıraladıktan sonra 10 öneride bulunduk.
Akademisyenler üstündeki yayın baskısı ve özellikle belli, dar bir alanda yayın
yapma baskısı, bu önerilerin gerçekleşmesini zorlaştırsa da, umarız bu döküm,
Türkiye’de sosyal psikolojinin daha da ileri taşınması çabasında yardımcı
olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder