Videolar

16 Nisan 2021 Cuma

Edebi Bir Yapıt Nasıl Bırakılır?

 

Edebi Bir Yapıt Nasıl Bırakılır?

 

Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com

Twitter: ProfUlas

 

Edebi bir yapıt nasıl bırakılır?(*) Bu sorunun yanıtı, yapıtın türüyle oldukça ilişkili. En kolay bırakılma, edebi köşe yazılarında oluyor. Bu tür, Türkiye’de az biliniyor. Buradan kastımız, şiirsel bir dille yazılan köşe yazıları. Şöyle bir örnek verebiliriz:

“Bu ülkede hep karalar kazandı. Denizler kazansaydı böyle olur muydu sizce? Amerikan üsleri olur muydu gül gibi ülkede, diken gibi... En parlak gençlerimize, Amerika’ya gitmeleri öğütlenir miydi? Askerlik arkadaşı olur muydu yine, NATO ve Türkiye? ‘Amerikan modeli’ deyip de başka bir şey demeyecek miydi üniversiteler? Bir savaş olur muydu yine de Doğu’da, Güneydoğu’da, canını yakan, her iki tarafın da? Bunca garip olacak mıydı ülkede? İçeride, dışarıda süründürülecek miydi bunca genç? Bu kadar iş düşecek miydi sansür kurullarına? ‘Sansür kurulu’ diye bir olay olacak mıydı bir kere? Ortalık hep böyle kan mı kokacaktı? Deniz kokusu daha iyidir oysa... Açlıktan ölen çocuk olacak mıydı, dayaktan ölen, sorumsuzluktan ve nice sayılamaz dertten toplumu kemiren? Bu kadar reklam olacak mıydı gözümüzün önünde, hangisi yalan, hangisi gerçek? Bu kadar çok burnu kalkık olacak mıydı ülkede, bu kadar havalı? Yalancı olacak mıydı yine gülüşler; müşteri hoşnutluğu gülüşleri? Gerek kalacak mıydı müşteriyi hoşnut etmeye bir kere?

 

Denizler kazansaydı; bu ülke, bir kere, barışırdı deniz ürünleriyle... Karides yiyebilirdi hamsi niyetine, “mundardır onlar” demeden. Et de yiyebilir miydi insanlar sonunda? Şöyle kebap, şöyle iskender, şöyle adana... Vitrinde öyle kalmazdı değil mi, buharına banmazdı değil mi açlar açıklar vitrinin dışından? Değil mi, denizler kazansaydı, denizler kazansaydı...

(...)”

 

Bu tür, bırakması en kolay olanlardandır; çünkü gazete ya da bir site için yazılır. Bunlar, özellikle birinciler, yazardan belli bir sözcük sınırını aşmamalarını isterler. Böyle olunca, yazı belli bir sözcüğe gelince, o noktada, metin üzerinde son düzeltmeler yapılır ve teslim edilir. Bu türün diğer özelliği ise, birşeyler anlatmak yerine birşeyler hissettirmenin amaçlanmasıdır; bu nedenle, anlatısal bir bütünlük gibi bir yük söz konusu değildir.

 

Bundan sonra, en kolay bırakılan türlerden biri anı olabilir. Bu türde, başımızdan geçeni anlatmak gibi bir niyetimiz olduğu için, bu hedefe ulaştığımızda dururuz. Günceler de benzer kolaylıktadır; çünkü bir gün boyu yapılanlar anlatılır. Başı ve sonu bellidir. Gezi yazıları da kolay bırakılır. Fakat bugün yazılan gezi yazılarının çok azı edebi sayılır. Eskiden edebiyatçılar gittikleri ülkeleri sanatlı bir dille anlatırlardı. Bu türün soyu tükenmek üzere. Yine gezilerin bir başı ve sonu kolaylıkla yerli yerine oturtulabileceğinden, bu türü bırakması daha kolaydır.

 

Masallar da, özellikle çocuklara yazılıyorsa, görece kolaydır. Zaten basit ve kısa tutulması gerekir ve çoğunlukla sade bir dil ve düz bir anlatı yapısı vardır. Kişilikler tanıtılır, başlarından geçen olaylar aktarılır ve son… Bundan sonra deneme gelir. Deneme türü Türkçe’de öldü ya da farklı anlamlar kazanarak düzyazıyla eşdeğer görülmeye başladı. Deneme, düşüncelere ağırlık verilen, fakat edebi bir dil kullanılan bir türdü. Bunun eskiden ustaları vardı. Şimdi bu da yavanlaştı.

 

Sonraki tür, kısa öykü. Az ve öz bir anlatı türü. Bu tür, dergilere yönelik olarak yazılıyorsa, dergilerin belli bir uzunluk/kısalık beklentisi olacaktır. Kısa öyküye dönüp dönüp onda değişiklik yapmak pek yaygın bir durum değildir. Uzun öyküde değişiklik beklentisi artar ve bu tür, görece daha zor bırakılır. En zoru ise, romandır. Hem uzunluğu hem de kurgu hakimiyeti gibi temel zorunluluğu nedeniyle, en çok dönüp dönüp bakılan tür, roman olmaktadır. Gerçi artık, yayınevlerinden editör desteği alınabiliyor. İkinci bir gözün bakması fark yaratıyor. Fakat içine sinme anlamında, en zor bırakılan, sık sık roman oluyor. Öte yandan, kimi edebiyatçılara göre, daha da zoru var: Şiir. Şiir de roman gibi, en çok dönüp dönüp değişiklik yapılan türlerin başında gelir. Kimi şairler, şiirleri deneme tahtasında bekletir gibi bekletir. Düzeltmeler yıllara yayılabilir. Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi kimi şairler ise, kimi şiir kitaplarını adeta yeniden yazmışlardır; eski baskılara artık ulaşılamaz. Dağlarca, ilerleyen yaşlarında arı dil yanlısı olmuş, ilk şiir kitaplarındaki eski sözcükleri ayıklamıştır; ancak bunları yaparken, kimi durumlarda neredeyse yeni şiirler yazmıştır. Zaten diğer türlerdeki durumun tersine, şiir için tek bir sözcük bile önemlidir. Bırakma zorluğu da buradan kaynaklanıyor.

 

Bu nedenlerle, bırakması en zor türlerin, roman ve şiir olduğunu düşünüyoruz.

 

Bu türlerin kitaplaşmasında ise, çok uç bir durum olmadığı sürece içeriğe dokunulmaması yeğlenir. Temel olarak 4 tür uç durum olabilir, bunlar değişiklik gerektirebilir: Birincisi, kişisel bir sorun olabilir: Kitabın girişinde bir arkadaşınıza teşekkür ediyorsunuzdur, ama kitaplaşma aşamasında aranız açılmıştır. Buna ikili ilişkiler de girer. Kitabın içeriğinde de benzer bir sorun olabilir. Bir öyküde kendinize yakın birinden bahsediyorsunuzdur, ama artık yakın değilsinizdir. Bir kızı/erkeği sevmişsinizdir, şiir yazmışsınızdır; kitaplarda yer alacaktır bu şiirler; fakat sonra o ilişki hayal kırıklığıyla sonuçlanır vb.

 

İkinci tür bir sorun, teknik bir sorun olabilir. Yazım hataları ve sayfa düzeniyle ilgili sıkıntılar söz konusu olabilir.

 

Üçüncü tür bir sorun, yapısal bir sorun olabilir. Örneğin, bir roman ya da öykü yazmışsınızdır, ama yapısal bir sorun vardır. Kişiliklerin adları yanlış olabilir, bu nedenle olay örgüsünde eşleşme olamamıştır ya da olaylarda bir tutarsızlık vardır. Örneğin, kişiliklerden birinin falanca tarihlerde filanca şehirde yaşadığını yazmışsınızdır, ama başka bir paragrafta ya da bölümde bununla çelişen bir bilgi vardır. Böyle bir durumda kurguya müdahale etmek gerekebilir.

 

Dördüncü tür bir sorun, toplumsal boyutlarla ilişkili olabilir. Örneğin, ilerici demokrat, kadın duyarlılığıyla dolu diye bilinen ünlü bir şairin ilk kitabı (ki şaşırtıcı olmayacak bir biçimde gençlik döneminde yayınlanmıştır), ırkçılık ve ayrımcılıkla doludur. Bu durumda şairin önünde üç seçenek vardır: Ya “arşiv değeri var” diyerek bu şiirleri olduğu gibi yayınlatır; ya utanç duyarak hiç yayınlatmaz; ya da düzeltmelerle yayınlanmasına izin verir. Fakat ırkçı ifadeler tek tük değil de metnin genelinde varsa - ki bu şair için durum buydu- o zaman bu seçenek geçersiz olacaktır. Benzer bir biçimde, metinde daha önce doğru bulduğunuz fakat artık katılmadığınız birtakım görüşler olabilir. Yine bu üç seçenek ortaya çıkar. Buna bir örnek daha verebiliriz: Sabahattin Ali, Nazi karşıtı sosyalist bir yazardır. Fakat 2. Paylaşım Savaşı öncesinde yazdığı bir yazıda, daha sonra Nazi yanlısı olacak Knut Hamsun’u över. Hamsun’un faşistliği sonradan ortaya çıkar. Sabahattin Ali’nin bunu öngörme olanağı bulunmamaktadır. Bu yazı, arşiv değeri olduğu için yayınlanmıştır, fakat artık, yazarın düşünsel dünyasını yansıtmaktan uzaktır.

 

Görüldüğü gibi, metni bırakma edimi, tür özellikleriyle fazlasıyla ilişkili. Fazla takıntı yapmamak gerekiyor. Bir metni bırakamayış, yeni metin üretiminin önüne geçmemeli… Yoksa, konu, erken çocukluğa kadar geriye çekilebilecek psikodinamik yaklaşımlara kapı aralamış olacak...

 

 

(*) Bu yazıya katkıları için Alper Yaman’a teşekkür ederim.

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder