Videolar

16 Nisan 2021 Cuma

Sen de Gör (Gülmece Öyküsü)

 

Sen de Gör (Gülmece Öyküsü)

 

Ulaş Başar Gezgin (Şamil Bilgiç’e teşekkürlerimle)

 

Birisi hapşırdığında “çok yaşa” deriz ve “sen de gör” denir bize. Oysa birçok Avrupa dilinde bunun için dini karşılıklar vardır, “Tanrı seni kutsasın” ya da “İsa” (Jesus) denir çeşitli dillerde. Peki biz niye “çok yaşa”, “sen de gör” deriz?!

 

Aslında, “çok yaşa”, “sen de gör” değil, “sen de gör”, “çok yaşa” deriz. Yani tam tersi. Peki neden? İşte hikayesi:

 

Bir zamanlar Osmanlı donanması dünyaya hükmedermiş. Eh, dünyayı parmağında oynatmak demek, bir gün illa ki Amerikan çıkarlarına toslamak demekmiş. Yalan yok: 1801-1805 arasında, Amerikalıların deyişiyle, 1. Barbar Savaşı gerçekleşir, Osmanlı’ya bağlı korsan Kuzey Afrika devletleri ile Amerika arasında. Gerekçe, korsan devletlerin, bölgeden geçen Amerikan gemilerini haraca bağlaması ve fidye ödenmesi için adam kaçırmasıdır. Amerikan başkanı ödeme yapmayınca, çatışmalı durum savaş dönüşür.

 

Savaş sonunda, Amerika, inanması bugünden bakınca güç, o günden bakınca doğal ama ödemeyi yapar; savaş, son bulur. Ama Osmanlı korsanları arasında Karayiplerden gelip Müslüman olmuş kimi Latin korsanları da vardır. Bunlar parayla işi olmayan insanlardır. Korsanbaşına barış yaptı diye kızarlar ve Amerikan tarafında savaşan eski korsan arkadaşlarıyla bir olup ona bir kara büyü yaparlar.

 

Osmanlı korsanbaşı ya barış anlaşmasını iptal edecek ve Karayipli korsanların Amerikalılarca esir tutulan yol arkadaşlarını kurtarmak için Amerika’ya gidecek ya da büyülü kadere razı olacaktır. Büyülü kader de şudur: Karayipli korsanları Amerika’da hapis tutan deniz canavarına her defasında bir bakire kurban edilmedikçe, korsanbaşının bütün mürettebatı, aksıra tıksıra öleceklerdir. İlk ölenler de sonradan Müslüman olup Osmanlı donanmasına katılan Amerikalı eski korsanlar olacaktır.

 

Osmanlı korsanbaşı, gidip Karayipli korsanları deniz canavarının elinden kurtarmaya razı olmaz. Bunun üzerine, kara büyü çok hızlı bir biçimde etkili olmaya başlar. Mürettebat bir bir aksıra tıksıra ölür. Son sözleri de, “please send a girl” olmaktadır. Korsan başı önce oralı olmaz; ama sonra bakar ki ölümlerin ardı arkası kesilmiyor, yüreği acır. Ölüm döşeğinde, “please send a girl” diyen mürettebata İngilizce bilmediğinden, “tamam, gönderiyorum, yeter ki sen çok yaşa” diye yanıt verir.

 

Gel zaman git zaman, bu karşılıklı sözler kalıplaşmaya başlar: Hapşıranlar, yalnızca “send a girl” demeye başlar. İngilizce bilmeyen tayfa bunun “sen de gör” anlamına geldiğini sanır. Bunun karşılığı da, kısala kısala, “çok yaşa” olur. Böylelikle, zamanla, hapşırıp da “sen de gör” diyenlere “çok yaşa” denmeye başlar.

 

Bir de 81 hikayesi vardır. Tarihimizi bilelim. Hazır sizi bulmuşken onu da anlatalım. Ömer Hayyam, gençliğinde şair değilmiş, yalnızca matematikçiymiş. Matematiği seviyormuş ama hayatında birşeyler eksik gibi geliyormuş. Bu nedenle, kendini yollara vurmuş, hayatın anlamını arıyormuş. Karşılaştığı her insana hayatın anlamını soruyormuş, ama bir türlü ruhundaki fırtınayı dindirici bir yanıt bulamıyormuş.

 

Birgün bir Haçlı artığı askerle karşılaşmış. Adamcağız iyice yaşlıymış ve hafıza sorunları varmış. Aynı soruyu ona da sormuş; ama adam yanlış anlamış, yaşını soruyorlar sanmış, Türkçe-İngilizce karışık yanıt veriyormuş. “81” demiş!

Ömer Hayyam oturduğu yerde birden doğrulmuş, gözleri ışıl ışıl parlıyormuş. Yaşlı Haçlı’nın yanıtını emin olmak için bir kez daha duymak istemiş: “Sex & Beer mi?” 

O da “elbette” demiş, “81”.

Ömer Hayyam, sorusuna yanıt bulmuş olarak sevinçle memleketine dönmüş, o güzelim rubaileri yazmış. Hepsinde 81 olmasına özen göstermiş. Uğurlu bir sayıymış bu. Ancak, o zamanlar onun memleketinde bira yokmuş, şarap varmış; o da şarap derken birayı kasteden şiirler yazmış.

 

İşte böyle. Tarihimizi bilelim, unutmayalım, herkeslere anlatalım...

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder