Bir Salgın Filmi Üstüne: Fatal Contact: Bird Flu in
America (2006)
Prof.Dr. Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com ; Twitter: ProfUlas
‘Fatal Contact:
Bird Flu in America’ bir salgın filmi.(*) Filmin korona salgınına ilişkin
olarak söyleyecekleri var. Bu, bir kuş gribi filmi. Salgın Çin’de başlar; bir
işçi üzerinden, Çin’i ziyaret eden Amerikalı bir iş insanına bulaşır.
Sonrasında ölümler milyonları bulacak, sayılar bu kadar artınca cenazeler çöp
kamyonlarıyla taşınıp büyük bir çöp çukurunda topluca gömülecektir. Filmde
salgın, toplumun farklı kesimlerinin gözünden kısa öykülemelerle verilmiş.
Film, 1918-1919 İspanyol gribi salgınından esintiler taşıyor.
Pandemi
Günlerinde Bilim-Siyaset İlişkisi
Bilim kadını,
filmin başında valiyle anlaşmazlığa düşer. Bilim insanı, karantinaya karşı
çıkarken, vali karantina uygular. Fakat herhangi bir toplumsal hazırlık olmadan
alınan karar, yaşlıların açlıktan can çekişmesine, marketlerde kuyruklar
olmasına, sokaklarda arabaların ters çevrilip yakıldığı bir kargaşaya vb. yol
açacaktır. Bilim insanının sözü dinlenmeye başlandığında çok geç kalınmış
olacaktır. Film boyunca sık sık el sıkışılır, maskeler her zaman takılmaz.
Film, aslında felakete kendiliğinden davetiye çıkarır. Durumdan habersiz olan
halk, daha önce evde yiyecek stoğu yapamadığı için kargaşa büyüyecektir.
Sağlık Bakanı,
bilim kadınıyla yakından çalışır; fakat ondan farklı olarak, insanlara umut
vermeyi hedefler. Salgın milyonlarca cana mal olacaktır; ama aşının bulunduğu
yalanı (bir beyaz yalan) halka bir “oh” çektirecektir. Oysa öyle olmaz. Sağlık
Bakanı da sonunda virüse yakalanacaktır. Virüsten ölümlerin grafiğinin
düzleşmesi, diğer bir deyişle zirveyi görmesi de durumu değiştirmeyecektir.
Ayrıca, bakan, ABD’de aşının olmamasını Fransa’ya yükler. Onlar aşıyı
bulmuştur, ama ABD’ye vermemiştir. Gerçek yaşamda böyle bir açıklama
yapılsaydı, bu, yabancı düşmanlığına yol açabilirdi. Sorumsuzca bir
açıklama...
Ulusal
Sınırlara Çekilme mi Uluslararası Dayanışma mı?
Korona
salgınında uluslararası dayanışma çok kısıtlı oldu; tersine, sınırlar
kapatıldı, ulaşım durma noktasına geldi. Oysa filmde ülkeler arasında olmasa da
bilim insanları arasında bir bilgi alışverişinin sürdüğünü görürüz. Çinli
doktor, Amerikalı meslektaşını son durumdan haberdar etmektedir; onun verdiği
bilgiler sayesinde bilim ekibimiz Angola’ya gidecektir. Virüs mutasyona
uğramıştır. Bu da, aşı bulunsa bile onun bu ikinci dalgaya kâr etmeyeceği
anlamına gelir. Filmde mutlu son görülmez; anlatı, ikinci dalga beklentisiyle
açık uçlu bitirilir. Bu da, devam filmi çekileceği izlenimini uyandırır. Film,
bir açıdan, virüs filmlerindeki klasik ‘dışarıdan gelen tehlike’ anlatı
geleneğini sürdürüyor.
Aşının
Önceliği: Piyango, Açık Arttırma vd.
Aşının
bulunması durumunda ilk önce kimlere sunulmalıdır? Bu, kayda değer bir soru.
‘Salgın’ (Contagion, 2011) filminde bunun için çekiliş yapılmıştı. Neo-liberal
kapitalizm ise herhalde açık arttırma yapardı. Sosyalizmde, en çok ihtiyacı
olanlara vurulacaktır. Filmde ise, bilim insanı, “önce sağlık çalışanları”
diyor; çünkü onların sağ kalması, başka canların kurtarılması için zorunlu.
Gerçek yaşamda da, aşı kısa sürede çok sayıda üretilemeyeceğinden, daha doğrusu
var olan neo-liberal düzende kamu sağlığı öncelikli olmadığından, bu “önce kime
aşı?” sorusu hayati bir önem taşıyacak.
Ölümcül
Açmazlar
Başkişilerimizden
biri olan hemşire, bir askerle evli. Böylelikle, konuya iki açıdan yaklaşılmış
oluyor: Hemşire can kurtarmaya çalışırken, asker sokaklarda can alıyor. Bu
ikili, madalyonun iki yüzü gibi...
Bir noktadan
sonra, kapasite ister istemez aşılacak ve sağlık çalışanları ölümcül
tercihlerle karşı karşıya kalacaktır. Az sayıda kalan yoğun bakım yatakları,
solunum cihazları ve diğer cihazlar çok sayıda hasta içinden hangileri için
kullanılacaktır?.. Filmde, sağlık çalışanlarının da virüs kaptığını görürüz.
Başkişilerimizden olan hemşire ise, gebe olduğunu öğrenince işini bırakacaktır.
Bütün bu zorluklar içinde, doğum günleri kutlanmakta, doğumlar olmaktadır.
Hayat akıp gitmektedir.
Öte yandan,
filmde yağmalamalar söz konusu olur. Bir kutu kahve bile, pahalı bir meta
haline gelir. Market rafları boşalır. ABD’de korona salgını sırasında silah
satışları patlama yapıyor. Belki bunda bu ve benzeri filmlerin etkili olduğunu
söyleyebiliriz. Filmde, aynı biçimde korkudan intihar eden bir kişi de görülür.
Belki de filmin Amerikan toplumu üzerindeki etkilerinin yıkıcı nitelikte olduğu
ileri sürülebilir.
Sonuç: Kurtuluş
Nerede?
Kurtuluş
nerede? Film, az önce belirttiğimiz gibi, mutlu sonla bitmez. Vali, kendi
oğlunu kaybeder; ona bile aşı verilmez (zaten yoktur). Öte yandan, valinin
sokağa indiğini, kendi dayanışma gruplarını oluşturan halkla bir araya
geldiğini görürüz. Demek ki çözüm dayanışmadır, hem yerelde hem uluslararası
ölçekte... Filmde umutsuzluk aşılamak yerine dayanışma örnekleri daha çok
sunulabilirdi. İnsanlık, bugüne dek ne felaketler atlattı. Ancak neo-liberal
sinemacılıkta umutsuzluk da bir ticaret aracı oluyor...
(*) Diğer
filmler için bkz.
Gezgin, U.B. ve
Yalçın, B.K. (2020). 10 Pandemi Filmi: İnsan Doğası Üstüne Çeşitlemeler.
Sineblog, 30.03.2020.
http://sineblog.org/index.php/2020/03/30/10-pandemi-filmi-insan-dogasi-ustune-cesitlemeler/
Gezgin, U.B.
& Yalçın, B.K. (2020). Filmlerle Pandeminin Sosyolojisi: Soderbergh'in
'Salgın'ı (2011) Üstüne. Biamag, 28.03.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder